Hürriyet

30 Mart 2013 Cumartesi

Paris'te Seydişehir Çıktı Karşımıza


 Yukarda ilave ettiğim resimleri açıklayayım.Birinci resimde Ebru Sein nehri kıyısında Samaritene Mağazasının en üst katındaki açık kafede gözüküyor. Samaritene mağazası biz Paris'te iken çok büyük ve güzel, köklü bir mağaza idi. Bu mağazayı gezmek benim Paris günlerimde en keyif aldığım uğraştı. Mağazanın noel günlerine yakın hazırlamış olduğu ve her biri ayrı bir konsepti vurgulayan birbirinden ilginç kuklaların yer aldığı vitrinleri bütün çocukların olduğu kadar benim de çok ilgimi çekiyordu ve saatlerce onları izlemeye bayılıyordum.Ayrıca mağazanın en üst katındaki açık ve kapalı kafe restoran, yanından geçen Sein nehri ile harika bir yerdi. Ebru ile en büyük zevkimiz gerek kış aylarında gerek baharda bu kafede bir pain cholate ile kafe noir yemek ve içmekti. Bir resim anlatayım derken nerelere geldim değil mi.
 İkinci resimde bu yazımda sözünü edeceğim ve Paris yaşamımızda büyük yer tuttuğu kadar daha sonraki yaşamımızda da bize dostlukların en güzelini vererek bizi güçlü kılan arkadaşlarımız Yurdakul ailesinin çok sevgili çocukları Habibe, Şule ve Şakir ile Burcu bizim küçük evimizde meşhur klik klakımızın üstünde görülüyorlar.
 Şimdi 20 Nisan 1997 tarihli kutlamayı anlatmaya başlayabilirim. O gün eşimi ,beni, Hyum Hwa'yı ve Burcu'yu evimizden alıp Argenteuil'e kutlamalara Paris Eğitim Müşavirimiz Turhan Bey'in götürdüğünü daha önceki yazımda yazmıştım.Kutlamaların yapılacağı büyük salona girdiğim zaman çok şaşırdım. Meğer Paris'te ne kadar çok Türk yaşıyormuş. Paris'te yaşayan bütün Türkler aileleri, çocukları ile en güzel giysilerini giymiş şekilde bu günü kutlamak üzere toplanmışlardı. O gün o salonda Türklerin bu çok özel bayramımıza gösterdiği çoşkuyu ve ilgiyi görünce gurbetteki kişilerin ülkelerini ve birbirlerini çok daha fazla sevdiklerini bir kez daha anladım.
 Bizimle birlikte kutlamada Paris Başkonsolosumuz Sayın Ali Engin Oba da vardı. Daha önceden Konsolosluk ziyareti sırasında tanışmak imkanını bulduğum çok saygıder bu şahsı o gün daha yakından tanımak şerefine eriştik ve ben böyle bir Başkonsolosumuz olduğu için o gün gurur duydum. Konsolosluk yetkilileri, Askeri Ateşemiz, Paris ve çevresinde görevli Türk Öğretmenlerimiz hepsi tam kadro salondaydı. İnanılmaz görkemli ve güzel bir törendi. Saygı duruşu ve İstiklal marşı sırasında salondaki herkes ağlıyordu. Ülke hasreti, sevgisi büyük bir çoşku ile arttıkça artıyordu.
  Sayın Ali Engin Oba'nın açılış konuşmasından sonra günün anlamını belirten konuşmayı yapmak üzere sahneye beyaz giysiler içinde sarışın çok güzel bir hanım çıktı. Sonradan Epinay sur Seine Türk Dernek başkanı olduğunu öğrendiğim bu genç hanım toplumu daha da çoşturan harika bir konuşma yaptı. Türk kadınını bu kadar güzel temsil eden bu güzel kadın dimdik duruşu, harika konuşması ile bizleri adeta büyülemişti.
 Daha sonra Paris'in çeşitli bölgelerindeki okullarda okuyan Türk çocuklarının şiir, fikra anlatımları, folklor gösterileri ile kutlama devam etti.Tam kutlamanın ortasında bir  öğretmen çıkıp başka bir Türk çocuğunun Burcu Göker'in çok uzaklardan gelmiş bir arkadaşı ile Hyum Hwa ile bir keman dinletisi yapacağını anons etti. Sahne alan kemancılar çok büyük alkış aldı. Burcu, Bela Bartok'un Adnan Saygun'la Türkiye'de ortak çalışmalarından bahsettikten sonra Karadeniz ezgileri taşıyan Bela Bartok eserlerini Hyum Hwa ile sunmaya başladı. O salonda bir Macar bestecinin Horon ve diğer Karadeniz tınılarını taşıyan müziğinin iki ayrı coğrafyadan iki küçük kızın kemanından çıkan sesleri salondaki hasret ve sevgi ile yoğunlaşmış duygu fırtınasını daha da arttırdı.
  Her bölge okulunda görevli Türk Öğretmenler okullarındaki Türk öğrencileri bu çok özel günün kutlamsı için günlerce çalıştırmışlar ve çok güzel bir tören hazırlamışladı. O gün Fransa'da Türk öğrenciler için okullarda Türk öğretmen görevlendirildiğini , bu olayı da Türk ve Franszı Milli Eğitim Bakanlıklarının ortak çalışması ile yaptıklarını öğrendim. Gerçekten iyi ve verimli bir uygulama ama seçilip gönderilecek Türk öğretmenlerinin itinalı seçimi gerekiyor. Zira geleceği ülkenin dilini bilmeyen , adetlerinden bihaber olan öğretmenlerin gerek çalıştıkları okula gerekse yaşadıkları topluma intibaklarının çok zor olduğunu daha sonraki konuşma ve toplantılarda öğrenmiş oldum.
 Bu güzel kutlama bölgedeki Türk hanımlarının binbir itina ile sevgilerini katarak yaptıkları dolma, börek gibi Türk tatlarının yer aldığı açık büfe ikramı ile son buldu.
 Bu harika günden yeni dostluklar edinmiş olarak ayrılırken yolda çok daha harika bir tesadüfe rastlayacağımız bilemiyorduk.
  Turhan Bey'in otomobiline gene geldiğimiz kadro binerek yola çıktık. Tam yolda giderken önümüzde bir Renault Espace minübüs durdu. Sanırım içindekiler Turhan Bey'in tanıdığı bir aile idi ve içinden kutlamada konuşma yapan genç , güzel , beyaz elbiseli hanım bizim arabaya geçti.Ben bu genç hanımı tanıyacağım için çok mutlu oldum. Bu arada eşimin gözüne öndeki arabanın arkasına yazılmış küçük bir yazı çarptı. Birden eşim 'Kim Seydişehirli, Arabanın arkasında Seydişehirli yazıyor.'dedi. Beyaz elbiseli sonradan isminin Saniye olduğunu öğrendiğimiz hanım, kendisinin ve eşinin Seydişehirli olduğunu söyledi. Seydişehir Konya'nın bir ilçesi , Bizim yaşamımızda çok önemli yer tutan bu ilçede 5 yılımızı geçirdik.
  Ben ve eşim İstanbul doğumluyuz. Ben Üniversite bitirene kadar İstanbul dışına çıkmadım. Avrupa'ya, Almanya'ya annemin sağlık sorunları için gittim ama kendi ülkemi pek gezmemiştim. Hayatımıza Seydişehir ilçesinin girişini, sonra da yıllar sonra Seydişehir'in tekrar çıkış öyküsünü bir sonraki yazımda anlatacağım. Zira yarın İzmir'den Ebru, çocukları ve eşi tatil için İstanbul'a  gelecekler, Şimdi kalkıp yemek yapmam lazım. Ne de olsa ben bir anneyim ve anneanneyim. Torunlarıma yemek yapmak çok zevkli.......

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder