Hürriyet

6 Mart 2013 Çarşamba

Ancak İnanırsa İnsan Zafere Ulaşabiliyor.

 31 Ocak 1996 günü Türkiye'ye döndük. Burcu, Paris 12. bölge Paul Dukas Konservatuarında Prof.Sylvie Gazeau'nun süperior sınıfına,Ebru da Sorbonne Üniversitesi Uluslar Arası Özel Hukuk kürsüsünden kabul almış, evrakları toparlamış ve ağustos sonunda Paris'e gelip eğitime başlamak üzere hocalarımızla vedalaşmıştık.
 Evet Paris'e gelecektik ama nasıl gelecektik. Sanırım yaşamımızın en zor senesi başlamıştı. Tabii biz 1996 yılını yaşamımızın en zor senesi sanıyorduk o zaman. Ama daha sonraları çok daha zor seneler geçirdik ve zorlukların hiç bitmediğini sadece şekil değiştirdiğini bir kez daha anlamış olduk.
  Paris'ten döndüğümüz ilk günlerde ailemiz bir hastalıkla sarsıldı.Biz Paris'teyken sağlığına pek dikkat etemeyen eşim, geldiğimizin ilk günlerinde hayati tehlike arzeden büyük bir mide kanaması geçirdi ve hastanelik olduk.Sanırım bizim Paris'te çektiğimiz zorlukları da kafasına takmıştı ve geçirdiği mide kanamasında yaşadığı stresin de etkisi olmuştu.
  Bizi çok üzen ve yıpratan bu rahatsızlıktan sonra ailemiz ikinci bir şokla sarsıldı.Burcu'ya 6 yıldır  keman eğitimi veren Konservatuardaki hocası ufak bir nedenden sorun çıkarttı ve Burcu bir anda okulda hocasız kaldı .Şimdi Konservatuar ve  müzik eğitimine yabancı olanlara ters gelebilir bu olay. Zira okulda başka hoca mı yok.Başka hoca çalıştırır falan diyebilirler bu konuya yabancı olanlar. Ne yazık ki olay bu kadar basit değil. Konservaturlarda enstruman dersleri teke tek yaplır ve hoca çok önemlidir.Ayrıca bir hocanın öğrencisini başka hoca alamaz veya almaz.Bilmiyorum belki şimdi sistem değişmiştir ükemizdeki konservatuarlarda. ama bizim zamanımızda bu durum geçerli idi.
  Şimdi basında gördüğüm kadarı ile genç müzik öğrencilerine daha hoşgörülü davranılıyor veya ben öyle sanıyorum.
  Burcu'nun lise son sınıfın son döneminde hocasız kalması demek, koruyucusuz, çalıştırırcısız kalması demekti. Bu da 4 ay sonra gireceği bitirme sınavlarını tehlikeye düşürebilir ve mezuniyet engellenebilirdi. Bir de tabii 14 yaşındaki bir çocuğun psikolojisini düşünün.
  Neyse ki  Burcu çevresindeki kişilerden hangi yaş gurubunda olursa olsun gelebilecek her türlü menfi harekete karşı son derece dayanıklı ve anlayışlı olacak şekilde eğitilmişti.Herkesi olgunlukla karşılıyor ve yapılan her türlü menfi harekette yılmıyor , aksine sanki kuvvetleniyordu.Belki de o menfi hareketler Burcu'yu bugün Burcu Göker yaptı.
 Bu aşamaya gelmişken bir genç keman hocasının kaprisi ile yolumuzda sendeleyecek ve düşecek değildik. Zaten hayatta dikkat ettim, her sorun çözümünü de beraberinde getiriyor.Burcu zaten çok iyi idi. Keman öğretmeni olmadan da sınava hazırlanabilir ve mezun olurdu. Zaten heray Ankara'ya Suna Hanım'a gidiyorduk.Önemli olan  kültür dersleri ve diğer meslek dersler idi.
  Bu arada düşüneceğimiz başka sorunlar vardı.Ağustos ayında Paris'te eğitime başlayacak Burcu ve Ebru için Paris'te bir ev tutulması gerekiyordu. Evet Eğitim parasızdı Fransa'da. Ama Paris'te yaşamak, ev kurmak, geçinmek pek de kolay değildi. Nerden bakarsak bakalım her ay en az 10 bin Fransız Frankı masraf gerektiriyordu.Tabii o zamanlar Avrupa daha euro sistemine geçmemişti.
  Bizim burs bulmamız gerekiyordu. Bu konuda bütün arkadaşlarımız, dostlarımız arayışa geçti.Tabii Konservatuarımızdan bu konuda herhangi bir arayış desteği göremedik.Zira onlar bizim Paris'e gitmemizi istemiyordu . Neden desteklesinler ki.
 Eksik olmasın bu olayda çok büyük olmasa da desteği olan kişilere hala manen borçluyum. Milliyet gazetesi 23 nisan 1996 günü Burcu'yu konu yaparak burs ihtiyacımızı söyleşide dile getirdi. Ayrıca Abbas Güçlü Bey de sütununde bu burs ihtiyacını dile getirdi. Bizler ise bir çok kuruluşa yazdık.Ne çok yazdık inanmazsınız.
 Gelen cevapları hep sakladım. Her kuruluş önce böyle bir çocuğa sahip olduğumuz için bizi kutluyor, sonra burs veremeyeceklerını lisanı münasiple veya kaba kaba söylüyorlardı. Son günlere kadar sakladığım bu başvuru ve cevapları iki ay önce ev değiştirirken yırtıp attım. Günlerce büyük boy jumbo çöp torbalarına önceleri yırtarak, daha sonra yorulduğum için yırtmadan tıktığım bu yazılar ve cevapları bir yakarışın, çığlığın büyük eserleri idi.
 Ne kadar çok yardım istemişiz yurt dışı eğitim bursu için ve ne çok red almışız. Bugün düşünüyorum da iyi ki yardım etmemişler. Eğer etselerdi bizim başarımızı paylaşacaklardı.Bu yakarışta sadece bir tek müessese bize yardım elini uzattı.Nejat Eczacıbaşı vakfından aldığımız bir mektup bu günlerimizde yanlız olmadığımızı bildirdi bize.Burcu'ya fazla olmayacak bir bursu vermeyi kabul ediyorlardı. Evet belki ihtiyacımızın çok küçük bir kısmını karşılayacaktı ama manevi değeri çok büyüktü.Okyanusta uzanan küçük bir yardım eli gibi idi bu burs.
 Nejat Eczacıbaşı Vakfı 6 yıl üst üste Burcu'ya yurt dışı eğitim bursu vererek bizi destekledi ve yalnız bırakmadı.Onlara bu desteklerinden ötürü müteşekkiriz.
 Nejat Eczacıbaşı Bakfından aldığımız bursun üstünü bir karşılayacaktık. Başka yardım eli uzanmamıştı. Bazen yapamayacağız, yürütemiyeceğiz diye düşünmedik deüil.Özellikle daha gerçekçi olan eşim. Ama ben sonuna kadar başarıcağımıza inanıyordum.Bugün bir söz okudum.Kime ait olduğunu bilmediğim bu sözle bitireceğim yazımı.
  Zaferler inanmaktan geçer.Ancak inanırsa insan zafere ulaşabiliyor.
Bu arada bir olayı anlatmadan geçemiyeceğim. Arkadaşlarımızdan biri o  zaman Orkestra Şefi olarak görev yapan Hikmet Şiimşek Bey'e kızımızın başarılarını anlatan bir  özeçmişi ve burs isteğimizi faksla göndermiş. Belki geri dönüş olur diye de bütün iyi niyeti ile eşimin telefon numarasını sona ilave etmiş.Bu başvurudan ve fakstan  haberi olmayan eşime telefon açan Hikmet bey' Faksımdaki kağıtları bitirdiniz, ne hakla benim faksımı meşgul edersiniz.' diye çıkışmış.Düşünebiliyormusunuz nelerle karşılaştık bu yolda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder