Hürriyet

26 Mart 2013 Salı

1 ocak Günü Paris'te her yer Kapalı İdi.



 Yazıma başlamadan önce yukarda ilave ettiğim resimleri açıklayayım. Birinci resimde Burcu Nation'da metro istasyonumuzun inişinin önünde görülüyor. Kenarda devamlı gazete aldığım bayimiz. Ne yazık ki bu bayimizde Türk gazetesi bulunmuyordu ve biz Türk gazetesi almak isteyince Türklerin yoğun bulunduğu bölgelerdeki Strasburg St. Denis gibi semtlerdeki bayileri veya turistik bölgeleri Şanzelize gibi tercih etmek zorunda kalıyorduk. Daha önceki yazılarımda da bahsettim. Fransa'da satılan Türk gazeteleri Almanya basımlı olduğu için genelde Avrupa ülkelerindeki gurbetci Türklerimizin haberlerini yazıyordu ve ben daha çok eşimin Türkiye'den hergün gönderdiği gazeteleri okumayı tercih ediyordum.
  İkinci resim Louvr müzesinde çekilmiştir. Dünyanın en büyük müzelerindenm biri olan Louvr müzesi öyle bir iki günde gezilecek bir müze değil. Ben en çok 4 günlük turla gelip de müze gezdik diyenlere şaşıyorum. Zira ben bir sene süre ile her çarşamba Louvr müzesi gezdim. ve tam bitiremedim. Neden çarşamba diyeceksiniz.Çarşamba günleri Louvr müzesi giriş bedava idi.
 Üçüncü resim Burcu Göker'in18 ocak 1997 tarihinde A.B.D Juliard Scholl Profesörlerinden Eugene Becker'in masterclassı sonrası verdikleri konser programı. Yazımda bu konuyu geniş anlatacağım.
  Gelelim o günlere. Aralık 1996 sonunda Paris'e eşimle çocuklarımızı ziyarete gittiğimizi ve özlem giderdiğimizi yazmıştım. Burcu ve Ebru çok yoğun çalışıyor, biz de eşimle gündüzleri -10 dereceye rağmen Paris'i geziyor, kafelerin tadını çıkartıyor, akşamları da çocuklarımızla yemekler yiyip neşeleniyorduk. Nihayyet yılbaşı gecesı geldi. Önce yılbaşı gecesini dışarda geçirelim dedik  ama hava çok soğuktu ve yılbaşı ertesi Burcu'nun çok önemli aktiviteleri vardı. En ufak bir hastalık bütün düzeni bozardı. Ayrıca yaptığımız araştırmalar sonucu yılbaşı gecesi dışarda geçirmenin çok pahalı olduğunu da öğrenmiştik. Paris'te henüz tanıdığımız kimse yoktu ve bir arkadaş toplantısı da düşünemezdik. Oysa sonraları Paris'te bulunduğumuz sürede ne yılbaşı toplantılarımız , ne eğlencelerimiz oldu. Sonunda biz de 1996 yı 1997 ye bağlayan yılbaşı gecesini evimizde 4 ümüz başbaşa geçirmeye karar verdik.Üstelik Türk televizyonumuz da yoktu. Umarım Fransız televizyonunda bir eğlence programına rastlardık.
  Ben o gece için çocuklarımızn özlediği yemekleri yapmaya gayret ettim. Mutfağım çok küçüktü, araç gereç ve ocak yetersizdi. Fransa'daki araç, gereç ve ocak sistemi Fransızların yemeklerine göre düzenlenmiş. Paris'te oturduğum 7 yıl boyunca elektrikli ocağın üstünde kızartma yapmayı, kahve pişirmeyi beceremedim.
 Araç gereç ve ocak farklılığının ötesinde gıda maddeleri de farklı idi. kısacası bizim yemeklerimizi bu şartlarda pişirmek çok zordu. Ama ben gene de bir şeyler yapıp hemen hemen bizim mutfağımızdan örneklerle bir yılbaşı masası donatmıştım.Masamıza bir de güzel şarap ilave edince harika bir yeni yıl yemeği olmuştu.
  O geceyi çok mutlu ve güzel bir yılbaşı olarak hala anımsıyorum.Fransız televizyonunda bizim alıştığımız tarzda yılbaşı programı yoktu. Bir kaç müzik programı dışında seyredecek bir şey bulamadık. Zaten dikkat ettim biz yılbaşı gecesine çok önem veriyoruz ama gerek Fransa'da gerek Amerika'da noel gecesi daha önemli. Dini bir bayram olduğu için noeli harika kutluyorlar ve yılbaşı gecesine fazla önem vermiyorlar.
 Biz de ailece bir arada olmanın mutluluğunu yaşayarak bir yılbaşı geçirdik. En büyük eğlence bize beraber olmaktı.
 Ertesi sabah kalkıp kahvaltı ettikten sonra çocuklarımız ders çalışacaklarını söyleyerek bizi evden kovaladılar. Biz de bir müzeye gideriz ve gezeriz, akşama kadar vakit geçiririz düşüncesi ile yola koyulduk. Paris'te Louvr müzesinin ismini çok duymuştuk. Daha önce gelme şansımız olmadığı için giden, gezen arkadaşlarımızdan duyuyorduk.Louvr müzesinin kapısına geldiğimizde müzenin kapalı olduğunu gördük. Tabii Burcu ve Ebru da 1 ocak günü müzelerin kapalı olduğunu bilmiyorlardı. Çünkü daha önce Paris'te yılbaşı geçirmemişlerdi. Hava çok soğuktu, kar yağıyordu ve biz gidecek bir müze bulamamıştık. Kapalı alan yerler kafeler vardı.Ne yazık ki her zaman açık olan bütük kafeler, restoranların çoğu bugün kapalı idi. Sanki şehir ıssız ve terkedilmişti. Sanırım herkes uyuyordu.Böyle  dolaşırken ki sokakta ancak 10 dakika dolaşabiliyordunuz. Daha sonra kendinizi kapalı bir alana atmak zorunda idiniz, bir metro istasyonunda botanik bahçesi gibi bir yer bulduk. Bizim gibi sokaklarda üşüyen gezginler kendini buraya atmıştı. Biz de biraz o bahçeyi gezip nihayyet açık bir kafe bulup kendimizi sıcak kahve içmek için kafeye zor attık.Daha sonraları Paris'te bulunduğum zamanlarda çok soğuk havalarda Fransa İçişleri Bakanlığının sokaklardaki evsizler için kiliseleri, metro istasyonlarını  açtığını ve sıcak yemek dağıttığını gördüm. Paris'te evsiz denen bir çok kişi sokaklarda yaşar. Aslında kimseye bir zararları olmayan kişilerdir bunlar. Sizden bir şarap parası isterler yolda, yok derseniz teşekkür eder ve giderler. İşte bu evsizler Paris'in o çok soğuk günlerinde hükümet tarafından donmamaları için kilise ve metro istasyonlarına sığındırılırlar ve sıcak yemek verilir. Sanırım ben ve eşim o gün Paris'te evsizler gibi idik.
  Yeni yıl tatilini benimle Paris'e gelip değerlendiren eşim bir kaç gün sonra dönecekti.Ben ise ocak sonuna kadar kalmak ve Burcu'nun Paris'te gireceği ilk yarışmada, katılacağı masterclassta yanına olmak istiyordum.Sanırım daha sonra nisan ayında tekrar gelecektik.
 Yılbaşı ertesi gidemediğimiz Louvr müzesini bir kaç gün sonra ziyaret etmek istedik. Müzeye inen cam piramitin önüne geldiğimizde çok büyük bir kuyruk gördük. Çoğunluğu Japon ve Asyeteklerden oluşan yüzlerce kişi soğukta kuyrukta bekliyordu. Meğer bu kalabalık müze giriş kuyruğu imiş. Yanlış günü seçmiştik müze ziyareti için. Zira noel tatili herkesin Paris'e geldiği ve her gelenin Louvr müzesini ziyaret etmek istediği zamandı. Biz gene de yılmadık.Soğuğa , kuyruğa rağmen uzun bekleyişler sonucu aşağı indik , biletimizi aldık ve müzeye girdik. Bu sırada neredeyse öğle olmuştu. Dünyanın en büyük müzelerinden bir olan Louvr müzesi öyle bir ,iki günde gezilecek bir müze değildi. Eşten dosttan 4 günlük turlarla  gidip Louvr müzesini gezdiklerini duyduğumdan biz de gezebiliriz diye düşünmüştüm. Ne mümkün. Biz arada yemek molası da vererek akşam 6 müze kapanış saatine kadar ancak müzenin alt katında bir bölümü gezmiştik. Acaba biz mi geri zekalı ve yavaştık, Yoksa bir günde gezenler mi süpermendi anlayamadım.
  Daha sonraları çarşamba günleri girişin bedava olduğunu öğrendiğim müzeyi bir yıl boyunca her çarşamba bir bölümü olmak şartı ile gezdim ve daha görmediğim yerler var sanırım.
  Eşimin gideceği sabah hepimiz hüzünlü idik. O gün Burcu'nun okulu olduğu için Ebru ve ben babasını havaalanına götürdük ve uçağa yolculadık. Okullar ocak başında eğitime başlamıştı. Ebru da sonra okuluna gidecekti. Eşim giderken arkasından baktım. Ağlamadım. Buna daha Burcu ile Ebru ilk yurt dışına gittiklerinde karar vermiştim. Asla ayrılıkda ağlamayacaktım. Zira çok güzel bir neden için ayrılıyorduk. Tekrar buluşacaktık. Gene de eve dönünce bir tuhaf oldum. Burcu ve Ebru okulda idi. ben küçücük evimizde 11. kattan Paris'i yukardan seyrederken düşündüm. Biz daha ne ayrılıklar yaşayacaktık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder