Hürriyet

25 Mart 2013 Pazartesi

1996 Yılbaşısı Paris'te tüm ailenin buluşması


1996 Yılı Aralık sonunda eşim ve ben çocuklarımızı görmeye Paris'e gitmek üzere uçağa binerken çok heyecanlı idik. Günlerce öncesinden hazırlanmış ,onlar için hediyeler almıştık. Ayrıca onların sevdiği ve ülkelerinden alıştıkları gıda maddelerini hava yollarında ve Fransa'ya girişte sorun çıkartmayacak şekilde ambalajlatmış ve yanımızda götürüyorduk. Hernekadar bundan sonra uzun bir süre yurt dışında kalmaları ve mecburen oradaki gıda maddelerine alışmaları gerekiyorsa da insanın ölesiye özlediği ülke lezzetleri oluyor. Tabii bunların yurt dışında yaşayan gurbetçıler için oralarda üretilmiş cinslerine rastlıyorsunuz Türk bakkallarında. Ama gene de sizin alıştığınız tadı çoğu kere tutturamıyorlar. Örneğin Türk beyaz peyniri diye aldığımız ve Almanya'da üretilen  ürününün ülkemizdeki Bayaz peynirle uzaktan yakından alakası yok. Gene Türk bakkallarına getirilen bazı sebzeler de  Türkiye'deki  tadı tutturamıyor. Uzun yıllar Paris'te kaldım ve bir gün bile yeşil eriğe rastlamadım marketlerde. Zaten bilmiyorlar bu erik cinsini.İşte biz de eşimle Beyaz peynir, sucuk, dolma biber, simit  vs gibi Türk tatlarını bavullarımıza aldığımız hediyelerin yanına yerleştirerek oldukça yüklü bir bagajla yola çıktık. Hatta Fransa'ya girişte yükümüzün fazlalığını gören gümrük memuruna Christmas için dediğimde çok hoşgörülü davrandı ve geçmemize izin verdi.Uçaktan inip alanın yolcu çıkışından çıkınca Ebru ve Burcu'yu gördüm. İki ürkek kuş gibi çıkanlara bakıyorlar, gözleri bizi arıyordu.Hele Burcu ablasının arkasına sığınmış , çok garip görünüyordu. Onları görünce birden ne kadar özlediğimi anladım.Takriben 2 aydan fazla görmemiştim onları. Havaalanında onları görünce kalbimin tüm  parçalarının o anda bir araya geldiğini hissettim. 1996 yılından bu yana kalbimin 4 parçası o kadar az  zaman bir araya geldi ki. İşte o gün yanı aralık 1996 da ilk bir araya gelişi idi kalbimin parçalarının  uzun bir aradan sonra.
Havaalanından çıkınca bir taksiye bindik. Evimize varana kadar taksi de kuşlar gibi cıvıldadık. Sanırım Uzak Doğulu şöförümüzün kafası şişti. Eve varınca 4 kişi , bir sürü bavul bizim küçük stüdyomuzu öylesine doldurdu ki evde dönecek yer kalmadı desem yerinde olur. Ama hepimiz çok mutlu idik. Burcu ve Ebru Paris'teki anılarını anlatıyor , biz de onlara İstanbul ve Türkiye'den haberler veriyorduk. Anladığım kadarı ile çocuklarım mutlu ve başarılı idi buradaki hayatlarında.Paris yeni yıl ve noel için harika süslenmişti. Daha havaalanından eve araba ile giderken bile sokaklardaki süsler, ışıklar dikkatimizi çekmişti. Çok güzel bir yeni yıl tatili olacağa benziyordu bu harika şehirde ve çok sevdiğimiz yavrularımızla.O gece minik evimizde dördümüz de aynı mekanda harika bir uyku uyuduk. Çocuklarımız günlerdir uzak oldukları ebeveynlerinin yanlarında olmasının verdiği güven duygusu, biz de yavrularımızın yanımızda olmasının verdiği mutlulukla bebekler gibi uyuduk. Sabah herkes uyurken ben sesizce kalktım ve ayaklarımın ucuna basarak mutfağa gittim. Zira ev o kadar küçüktü ki ufacık bir ses onları uyandırabilirdi. Amacım Türkiye'den getirdim peynirler, çaylar, sucuklar ve simitle onlara özledikleri bir kahvaltı hazırlamaktı. Ben bunları hazırlarken eşim de uykudan uyanmış ve giyinmişti. O sabah harika neşeli geçen bir kahvaltının ardından eşim ve ben evi çocuklara bırakıp çıktık. Zira Burcu ve Ebru'nun okulları noel tatiline girdiği için evde çalışmak zorunda idiler. Burcu salonda keman çalışacak, Ebru antrede derslerini çalışacaktı. Bize evde oturacak yer yoktu. Biz de Paris metro haritamızı yanımıza alarak yola çıktık. Ben daha önceden biraz tecrübeli idim. Eşim ise yeni geldiği içim Paris'i hiç bilmiyordu ve ben ona rehberlik yapacaktım. Burcu ve Ebru ise akşama kadar çok çalışmak zorunda idiler. Burcu yılbaşından sonra Uluslar arası bir yarışmaya girecek, A.B.D Juliard Scholl dan bir profesörün masterclassına katılacaktı. Ayrıca orkestra ve oda müziği konserlerine de katılacak olan Burcu noel tatilini fırsat bilip çalışıyordu. Sorbonne de Uluslar Arası Özel Hukuk konusunda lisans üstü yapan Ebru ise tez çalışmaları sebebiyle yoğundu.Biz o gün eşimle akşama kadar çok güzel gezdik. Bu aşıklar şehrinde kendimizi çok genç ve aşkımızı çok taze hissetmiştik. Hava çok soğuktu. Paris çok soğuk bir kış yaşıyordu. -10 larda dolanan hava sıcaklığı sokaklarda fazla gezmeye imkan vermiyordu. Biraz dolaşıp kendimizi hemen bir kafeye atıyorduk. Akşama kadar kafelerde kahve içtik, şarap içtik, çay içtik, yemek yedik ve gezdik. Akşam eve dönerken ben akşam için yapacağım yemeyi düşünüyordum. Dönüşte Cazino markete uğrayıp alışveriş yaptık. Nasılsa yanımda eşim vardı ve taşıma sorunu yoktu. Bu arada ben daha önceden buraları bildiğim için eşime hava da atıyordum. Sanki uzun zamandır Paris'te yaşıyor ve çok iyi Fransızca biliyormuş gibi bindiğimiz metroda, gittiğimiz kafede, girdiğimiz mağazalarda hep ben rehberdim.  Bir kaç gün sonra yılbaşı kutlaması olacaktı. Bir süre sonra da eşimi tekrar İstanbul'a yolculayacaktık. Şimdi Paris'te ailece bir arada olmanın zevkine varma zamanı idi.
Yazımı bitirmeden önce yukardaki resimleri açıklayayım. Burcu, ben ve Ebru Paris'teki evimizde, diğer resimde ise Ebru ve Burcu Konservatuarın önünde gözüküyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder