Hürriyet

30 Temmuz 2014 Çarşamba

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Düzce Üniversitesi Yaz Okulu sonunda Konser

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Düzce Üniversitesi Yaz Okulu sonunda Konser: Düzce Üniversitesi Yaz Keman Okulunda dersler çok yoğun geçiyordu. Başvuran öğrenci sayısı az olduğu için ilk baştan 15 gün olarak planl...

Düzce Üniversitesi Yaz Okulu sonunda Konser

Düzce Üniversitesi Yaz Keman Okulunda dersler çok yoğun geçiyordu. Başvuran öğrenci sayısı az olduğu için ilk baştan 15 gün olarak planlanan kurs süresi bir haftaya indirilmiş ve öğrenciler bu bir haftalık sürede yeni eserler deşifre etmeye ve yeni metotlar öğrenmeye programlanmıştı. Bir haftalık bu yoğun programın sonunda Düzce Üniversitesi Konferans Salonunda bir konser düzenlenecek ve öğrenciler çalıştıkları eserleri öğretmenleri Burcu Göker'in denetiminde yorumlayacaklardı.
Ben de Burcu ile aynı tarihlerde Düzce'de kalıyordum. Oldukça sıcak günlerdi. Burcu sabah erken kalkıyor , otelin harika terasında beraberce kahvaltı yapıyorduk. Benim için bu günlerin en zevkli tarafı beraber yediğimiz kahvaltılar ve akşam yemekleri idi.
Kahvaltıdan sonra Burcu Rektörlüğün tahisis ettiği araç ile ders vereceği binaya gidiyor ve ben otelde yalnız kalıyordum. İlk günler kitap, gazete falan geçti ama bir kaç gün sonra sıkılmaya başlamıştım.Otel şehrin dışında gibiydi. Etrafta çıkıp gezebileceğim yer yoktu. Kaldı ki gezmeye çıksam o sıcakta nereye gidebilirdim. Benim için akşam olup Burcu'nun gelişini beklemekten başka çare yoktu. Neyse ki akşamları Burcu ile beraber bizi yalnız bırakmayan Üniversiteden öğretim üyesi arkadaşlar oluyordu da geceler çık sıkıcı geçmiyordu. Gerçi Burcu sabah erken kalktığı için uykusunu almak amacı ile erken yatmak istiyordu ama bana bir iki saat dost sohbeti ilaç gibi geliyordu.
Bir haftanın sonunda konser günü geldi çattı. Burcu ve öğrencileri çok güzel hazırlanmışlardı.Konser öncesi bir konuşma yapan Rektör Funda Hanım, son günlerde artan terör olayları sebebiyle vatan için şehit olan askerlerimizin anısına bir dakikalık saygı duruşuna çağırdı bizleri.Funda Hanım, o günkü konuşmasında bizi matemle bölmeye çalışıyorlar ama biz matemle değil sanatla karşılık verceğiz onlara diye konserin başlangıcını yaptı.
Konserde Burcu ve öğrencileri başta Rektör Hanım ve Üniversite Bölüm başkanları, Düzce şehri protokolu ve ileri gelenleri olmak üzere tüm dinleyicileri büyülediler. Bu olayı bir gün sonra ki Düzce basını çok geniş bi,r şekilde dile getirdi.
Konserin sonunda Burcu çok sesli müziğe uyarlanmış türkülerden ve kendi bestelerinden bir dinleti verdi izleyicilere.
Konser sonunda kursa katılan tüm öğrencilere birer katılım belgesi verdi Rektör Hanım. Burcu ise ödüllerin en güzelini aldı. Düzce'ye yerleşmiş çok iyi bir keman yapımcısının Burcu için hazırladığı bir viyola idi armağanı. Amerikadaki üniversite eğitiminde viyolayı da ikici dal olarak seçen Burcu artık çalabileceği bir viyolası olduğu için çok mutlu idi. Ayrıca Rektör Hanım Burcu'ya Üniversitedeki ilgili bölümün yaptığı bir Ebru tablosunu da armağan etmişti hatıra olarak,
O günler kalplerimizde onurlu birer anı  olarak kaldı. Armağanlar ise evimizin en güzel yerlerinde yerlerini aldı.
Ertesi günü Düzceden İstanbul'a dönen Üniversite aracının içinde Burcu'ya baktım. Bir kaç güne kadar bir cd kaydı için Şikagoya uçacak ve Ercile buluşup çalışacaktı.
Bana gene özlem kalmıştı.

24 Temmuz 2014 Perşembe

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Düzce Üniversitesi Yaz Keman Okulu başlıyor.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Düzce Üniversitesi Yaz Keman Okulu başlıyor.: Eskişehir Konserinden çok güzel anılar ile döndük. İstanbul'a döner dönmez bir kaç gün içinde Eric ülkesine gidecekti.O da ailesini öz...

Düzce Üniversitesi Yaz Keman Okulu başlıyor.

Eskişehir Konserinden çok güzel anılar ile döndük. İstanbul'a döner dönmez bir kaç gün içinde Eric ülkesine gidecekti.O da ailesini özlemişti ve bir an önce onlara kavuşmak için sabırsızlanıyordu.
Burcu ise 15 haziranda Düzce Üniversitesinde başlayacak yazokulu için enerji toplamaya çalışıyordu. En son Düzce Konserinde Rektör Funda Hanım ile yaptıkları konuşma sırasında böyle bir projeyi ortaya koymuşlardı. Tarih olarak da 15 haziran başlangıç seçilmişti.
14 Haziran günü Düzce Üniversinin bizi almak için gelen Rektörlük aracına binerken halimiz gerçekten görülmeye değerdi.Burcu evdeki en büyük valize çeşitli seviyelerdeki notalarını koymuştu. Ayrıca çeşitli boyutlardaki kemanlar da arabaya yüklendi. Kursa atılacak öğencilerin yaşlarını ve seviyelerini bilmediği için Burcu böyle bir yol seçmişti.
O gün Düzce'ye varıp otelimize yerleşmekle geçti. Bu arada masterclassın yapılacağı yeri öğrendik ve ertesi sabah bizi gelip otelden alıp oraya götürecek arabanın saatini falan kararlaştırdık.
Ertesi sabah Burcu belki en az öğrencileri kadar heyecanlı idi.Erkenden kalkan Burcu giyinmiş ve kahvaltıya benden önce inmişti.O sabah onu tayyörü içine görünce böyle bir öğretmene düşen çocukların ne kadar şanslı olduğunu düşündüm.
  Bir gece önce Yaz okulunun Düzce basınındaki yankılarını okumuştuk internette. Düzce basını Burcu'ye her konserinde ço büyük yer vermişti. Bu olayda Rektör Hanım'ın tanıtımı da tartışılamazdı.
  Burcu ile ders vereceği okula gittiğimizde kursa kayıt yaptıran öğrencileri ve velilerini beklerken gördük. Kursa katılan öğrencileri görünce Burcu biraz buruldu. Zira bu kadar tanıtıma daha geniş kapsamlı bir katılım bekliyordu. Kursa katılmak üzere 5,6 öğrenci vardı bekleyen.
  Burcu tüm öğrenci ve velileri bir araya topladığı salonda kursun içeriği konusunda bir ön açıklama konuşması yaptı önce. Sonra tüm öğrencileri tanımak ve müzik geçmişlerini öğrenmek için tek tek konuşmalara geçti. Öğrencilerin hepsinin seviyesi farklı idi. Ders saatlerini düzenleyerek her öğrenci ile ayrı ayrı ders yapacağını ama derslerin açık olduğunu ve isteyen öğrenci ve velilerin izleyecebileceğpini belirtti.Bu Bu olay Burcu'nun bütün yurt dışı masterclasslarda rastladığı bir uygulama idi.
 Burcu çok sabırlı ve çok güçlü bir öğretmendi. Bunu o kursta br kez daha anladım.

17 Temmuz 2014 Perşembe

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Aşkın,Ihtırasın,gururun dansı Tango...Devam ediyor...

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Aşkın,Ihtırasın,gururun dansı Tango...Devam ediyor...:   Aynı adı taşıyan birinci yazımı okuyanlar hani Tango diyecekler. Bekleyin Tangonun sırrı bu yazının sonucunda çıkacak. 31 Mayıs ...

Aşkın,Ihtırasın,gururun dansı Tango...Devam ediyor.


Aşkın, ihtirasin, gururun dansı tango...Devam ediyor.
 
Aynı adı taşıyan birinci yazımı okuyanlar hani Tango diyecekler. Bekleyin Tangonun sırrı bu yazının sonucunda çıkacak.

31 Mayıs 2010 Eskişehir Ergin Orbey Sahnesi Konseri anılarımızı anlatmaya devam ediyorum.

  Konser  Burcu Göker ve Eric Jenkins'in dinleyiciyi sürüklediği o eşsiz büyülü alemde devam ederken ara oldu. Arada Mete Bey'e gözucu ile baktım. Salona ilk girerkenki gerilimli halinden eser yoktu. Çok keyifli gözüküyordu. Bir yandan da yanındaki eşine Burcu ile Eric'in özgeçmişlerini okuyordu. Bu arada kulağıma Burcu'nun özgeçmişindeki eğitimini metheden sesler geldi.

 Aradan sonra Burcu ve Eric sahneye çıktığında konser başlangıcındaki gerilimli seyirciye değil dinlediği müzikten keyif alan mutlu kişilere çalıyorlardı artık. Konser sona yaklaşırken dinleyicilerin duyguları da tavana yaklaşmıştı. Hele sıra  ülkemiz  yöresel halk müziklerinden çok sesli müiziğe uyarlanmış türkülerimize gelince salondaki çoşku inanılmaz bir boyuta erişmişti. Konserin sonunda dinleyici çocukluğundan beri kulağında olan anasının, nenesinin söylediği türküleri Burcu ve Eric ile birlikte söylerken salonda mutluluk tavan yapmıştı.

  Ama konser bitmedi. Müziğe doyamayan dinleyici sanatçıları tekrar sahneye çağırdı. Bis parçası olarak tekrar Türkü seçen Burcu iki kere bis yapıp tekrar çağırılınca bu sefer sizlere Astor Piazola'dan bir tango çalacağım dedi. Ve Tango başladı. Birden sahnede Aşkın, ihtırasın, gururun, dansı başladı. Daha sonra dostlarımızdan biri bu müzik srasında sahnede tango yapan bir kadın ile , bir erkeği öyle güzel anlattı ki inanamazsınız. Yeşil  kat kat etekli kırmızı bistüyerli giysi giymiş ,saçına kırmızı gül takmış genç kadıın zaman zaman ihtirasla, zaman zaman aşkla sevdiği genç adama sarılıyor ve dans devam ediyordu. Bazen aldatıldığını sanan kadın kıskançlıkkla adama arkasını dönüyor ama onu inanılmaz  bir aşkla seven genç adamın sarılması ile onu affediyordu. Tabii sahnede dans eden kimse yoktu. Sadece Burcu ile Eric'in inanılmaz yorumu bizi alıp bu hayal alemine götürmüştü. Birinci tango bitince dinleyici daha çoşkulu alkışlamaya başladı. İkinci tango ve üçüncü tango. Bütün salon duygu seli içinde idi. Ben ağlıyordum. Sonra düşündüm herhalde tango gibi bir dans parçası çalarken ağlayan tek kişi bendim. Oysaki ben değilmişim. Burcu'nun çaldığı bazı parçalarda dinleyicinin ağladığına çok şahit oldum. Kemanı bir insan sesi gibi kullanan Burcu hakikaten dinleyiciyi ağlatıyordu .Schindler'in Listesinde ağlamayı kabul ediyorum da Tangoda ağlama biraz garipti. Oysaki o gece salonda  ağlayan tek ben değildim. Yan gözle  Mete Beye baktım. Cebinden mendilini çıkartmış ve gözlerini siliyordu.  Bu arada yanımda ağlayan arkadaşlarımı fark ettim. Bir el aradan uzandı ve omuzumu tuttu. Bana verdiği sevgi dalgası için içimden arkadaşım Melike'ye  teşekkür ettim.

  5 Kere bisten sonra Burcu 'Bana kalsa size sabaha kadar çalarım ama sanırım Sahne görevlileri salonu kapatmak için bizleri bekliyor.Sizden ayrılacağım için üzgünüm:' sözleri ile dinleyicilerine veda edip sahneden ayrıldılar.

  Işıklar yandığında ben gözlerimi silip yerimden kalktığımda birden karşımda Mete Bey ve eşini gördüm. Mete Bey beni kutluyor ve elimi öpuyordu.Oysaki biz tanışmamıştık. Merakla baktığımı görünce siz Burcu Göker'in annesisiniz. anladım. Ancak bir anne evladı çalarken böyle ağlayabilir .diyordu. Herkes Tangoda ağlamıştı ama ben anne olduğumu belli edecek şekilde ağlamıştım sanırım. Bizi kutlayan bu çok saygılı aileye teşekkür ettik ve hemen Burcu'nun bir cdsini göndermek üzere adreslerini aldık. Çok iyi bir müzik dinleyici olan Mete Bey ve eşi ile daha sonra mektuplaştık .

 O gece bu çok duygulu konserden çıkıp dostlarımızla  kaldığımız konuk evine vardığımızda ne kadar mutlu olduğumuzu bir kez daha anladım. 2010 yılı Türkiye konser turnesi Eskişehir Konseri ile son bulmuştu. Şimdi biraz tatil ve dinlenme zamanı idi. Daha sonra Haziran 15 de Düzce Üniversitesi yaz Keman Okul çalışmaları başlayacaktı

16 Temmuz 2014 Çarşamba

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Aşkın,ihtirasın,gururun dansı Tango.......

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Aşkın,ihtirasın,gururun dansı Tango.......:    Bugün kaldığımız yerden 31 Mayıs Eskişehir Ergin Orbey sahnesi konserimizden itibaren yazmaya devam edeceğim. O gece Konser sal...

Aşkın,ihtirasın,gururun dansı Tango.......


Aşkın, ihtirasin, gururun Dansı  Tango.....
 
 Bugün kaldığımız yerden 31 Mayıs Eskişehir Ergin Orbey sahnesi konserimizden itibaren yazmaya devam edeceğim.
O gece Konser salonunda ilk sıralarda Burcu Göker'in özel davetlileri olarak çok şık yer aldığımızda oldukça heyecanlı idik. Gündüz harika bir Eskişehir turu yapmış ve oldukça yorulmuştuk. İstanbul'dan sırf bu konser için gelen müzik dostlarımızdan başka Eskişehirli arkadaşlarımız ve  onların dostları da ilk sıralardakı yerlerini almışlardı. Konser başlamadan önce oturup salonu ve gelenleri izlemeye başladım. Bu arada bir olay dikkatimi çekti. Oldukça yaşlı, çok özenli giyinmiş bir beyefendi bir elinde bastonu, diğer eli ile yanında eşi olduğunu tahmin ettiğim hanımefendinin elini tutarak salona girdi ve ön sıralarda protokoldaki yerini aldı. Büyük zorlukla yerine oturduktan sonra hemen eşinin verdiği dosyayı açıp bir jüri üyesi ciddiyeti ile konseri izlemeye hazırlandı. Burcu ve Eric'i sahnede sevgi ile izlemeye hazırlanan bizler bu ciddiyet karşısında biraz tedirgin olduk. Beyefendinin ilk icraatı önde elinde fotograf makinesi ile konserden ilginç kareler almaya hazırlanan Senai Bey'e konserde fotoğraf çekemezsiniz uyarısını yapmak oldu. O ana kadar çok coşkulu bir şekilde adeta yerinde duramayan dostlar birden sınıfa öğretmen girmiş yaramaz öğrencilere dönmüş ve herkes sus pus yerine otumuştu. Bu arada heyecandan ter basan ve elindeki davetiye ile yelpazelenmeye çalışan Nilüfer Hanım da sonradan adının Mete Gönenç olduğunu öğrendiğimiz beyden nasibini almış ve yelpaze sallamayın, konserde dikkatı dağıtmayın uyarısı ile yerinde muma dönmüştü.
 Ben bu ciddiyet karşısında oldukça tedirgin olmuştum. Birçok konserimizde değişik olaylarla karşılaşmıştık. Örneğin bir yıl Caddebostan Kültür Merkezi konserinde ön sıralara yerleşen bir grup saygısız dinleyici konser sırasında gülerek, konuşarak etrafı rahatsız etmişler ve konseri sabote etmeye çalışmışlardı. Konser sırasında tamamen konsantre olan Burcu ve Eric ise bu olaylardan hiç etkilenmemiş ve çalmaya devam etmişlerdi.  Ben o zaman profesyonellik  bu olsa gerek demiştim. Ama bu geceki gibi bir olaya ilk defa rastlıyorduk. Ben bunları düşünürken Burcu ve Eric sahneye çıkmış,selamlarını vermiş ve ilk eserlerini yorumlamaya başlamışlardı bile. Bu arada Mete Bey de elindeki dosyayı açmış ve bir şeyler yazmaya başlamıştı. Sanırım bir müzik eleştirmeni ile karşı karşıyaydık. Eyvah dedim. Başımıza gelecek var. Ülkemizde müzik eleştirmenlerinin tabii hepsi değil eleştiri olayına ne kadar yıkıcı yaklaştığını biliyordum. Oysa ki Burcu'nun A.B.D deki Üniversite eğitimi esnasında Müzik Eleştirmenliğinin ayrı bir ihtisas eğitimi olduğunu ve esas prensibinin yıkıcı değil yapıcı eleştiri ile müzisyenleri daha iyiye yönlendirmek olduğunu öğrenmiştim.
Gelelim bizim konsere. Tam ben bunları düşünürken birden salonda bir kaç kişi esi firsat bilip öksürdü. Mete Bey ters ters etrafına bakıp içinden lahavle çekti. Bu arada Burcu ve Eric salondaki aksi havanın hiç etkisinde kalmadan eselerini yorumlamaya devam ediyorlardı. Birden bir dinleyicinin kapamayı unuttuğu cep telefonu çalmaz mı, aman Allahım Mete Bey nerde ise yerinden fırlayıp telefonu çalan dinleyiciyi dövecekti. Salonda cep telefonu çalan dinleyicilere karşı pek hoş görülü olmayan sanatçılarımızın da bulunduğu ülkemizde Burcu ve Eric'in tepkisini merak eden Mete Bey bu olay karşısında çok şirin bir gülümseme ile karşılık veren Burcu'yu görünce şaşırdı sanırım.
Bu arada Burcu ve Eric her biri 2 şer dakikalık 8 parçadan oluşan bir sonat çalacaklardı. Şu anda eserin tam adını hatırlayamıyorum. Yaşlılık deyin isterseniz. Taşınma durumunda olduğumuzdan ve Burcu'nun konser dökümanları da şu anda kutularda olduğundan eserin adını yazamayacağım. Ülkemizde klasik müzik yeni olduğundan ve dinleyecilerimiz her eseri çok iyi tanımadıklarından eserin bölüm aralarında alkışlıyorlar. Bir çok klasik müzikten iyi anlayan kişi bu olaya çok kızıyor ama ben bu kadar katı düşünmüyorum. Demek ki dinleyici büyük keyif alıyor ki arada alkışlıyor. Ama bazen biraz evvel bahsettiğim eser gibi eserlerde bu olay sıkıcı olabiliyor. Dinleyicinin 2 dakikada bir alkışı ile sonlanan bir eser hem yorumlayan hem de dinleyen acısından  güzel etki yaratmıyor. Bunu çok iyi bilen Burcu o gece harika bir çözüm buldu. Esere başlamadan önce dinleyiciye bütün şirinlği ile 'Yorumlayacağım bu eser kısa kısa  kısa 8 parçadan oluşuyor, Aralarda alkışlayarak yorulmayın. Bütün alkışları biriktirip sonunda alkışlayın.'dedi. Çok şirin bir şekilde söylenen bu sözler dinleyicinin o kadar hoşuna gitti ki birden salon alkıştan inlemeye başladı. Ve hakikaten herkes eser çalınıp bittikten sonra Burcu ve Eric selam verirken alkışladılar. Demek ki güzellikle ve iyi izahatla bu iş olabiliyor.
Bu arada dikkat ettim. Burcu çalmaya başladıktan sonra  konser ilerledikçe Mete Bey'deki ve salondaki gerilim azalmaya, yerini tatlı ve şirin bir atmosfere birakmaya başlamıştı. Herkes özellikle Mete Bey keyif içinde yorumlanan eserleri dinliyor ve hatta eşlik ediyordu. Dikkat ettim, Burcu'nun konserlerinde müzik başladıktan bir süre sonra bütün salon derin bir huzura kavuşuyor. İster müziğin sihirli gücü deyin, ister Burcu ile Eric'in eşsiz yorum gücü deyin, ben bu olayı Bremen Mızıkacılarına benzetiyorum. Burcu ve Eric çalmaya başlayınca bir süre sonra bütün salon büyüleniyor sanki. İşte o gece de öyle oldu.
Bu eşsiz konserin büyük süprizli sonunu bir sonraki yazımda anlatacağım

15 Temmuz 2014 Salı

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Sanat Toplum İçindir.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Sanat Toplum İçindir.:  Geçen yazımda Burcu Göker'in Eskişehir konserini anlatıyordum. Bugün bu konuya biraz ara verip güncel bir olayı paylaşmak istiyorum s...

Sanat Toplum İçindir.

 Geçen yazımda Burcu Göker'in Eskişehir konserini anlatıyordum. Bugün bu konuya biraz ara verip güncel bir olayı paylaşmak istiyorum sizlerle.
Okul yıllarımıza geri dönelim biraz isterseniz. Lise yıllarımıza. Edebiyat öğretmenlerimizin tertiplediği Sanat sanat için midir , yoksa Sanat Toplum için midir konulu münazaraları anımsayın bir an.
  Hepimiz günlerce hazırlanır ve münazara günü fikrimizi savunmak için büyük mücadele verirdik.
  İşte bugünkü yazı konum da bu olay.
  Şimdi yazı konuma bakacaksınız bir de yazıya eklediğim resme. Ne alaka diyeceksiniz belki. Resimde bir genç hanım, zenci bir çocuğa keman öğretmeye çalışıyor.
  Öncelikle size resmi açıklamakla başlayayım. A.B.D Florida'da yaşayan Keman sanatçımız Dr. Burcu Göker Autism Pensacola Vakfı ve Pensacola Senfoni Orkestrasının ortaklaşa düzenlediği bir aktivite kapsamında Otistik çocuklara müziği anlatmak, enstrumanları tanıtmak amaçlı bir projede görev aldı. Pensacola Senfoni üyesi olan sanatçı bu görev için seçildi ve iki gün süre ile Otistik çocuklara ait okullarda bu onurlu görevi severek  icra ediyor.
   Bu olayı ilk duyduğumda aklıama bir sürü şey geldi. Bunları sizlerle paylaşmak istedim bu yazımda.Burcu Göker'in uzun yıllardır Klasik  müziği hiç tanımayan kişilere kemanını ve müziğini tanıtmak amaçlı yaptığı çalışmalar geldi aklıma.Paris'teki Konservatuar eğitimi yıllarında Hastanelerde, çocuk yuvalarında ve yaşlılar yurtlarında verdiği bir çok konseri anımsadım birden. Burcu o konserlerde büyük bir zevkle bir çok yaşlı, hasta ve kimsesiz çocuğa kemanı  ve müziği ile ulaşmıştı.
  Daha sonra ki yıllarda Amerika'da Üniversite yıllarında keman pedagojisi üzerien yaptığı ek öğretim ile bu çabasını daha bilimsel şekle sokmuştu.
  Burcu Göker piyanisti Eric Jenkins ile ülkesine gelip konserler vermeye başladığında klasik müziği sevdirmek amacı ile  konserlerinin repertuarında ülkesinin ezgilerine bol bol yer vermiş ve bu hareketi ile daha önce Klasik müzik hiç dinlememiş kişilerde bile bu müziğe karşı büyük bir sempati uyandırmıştı.Burcu Göker'in harika müzikalitesi Klasik müziği çok iyi bilen dinleyiciler tarafından büyük beğeni alırken ilk defa bu müziği dinleyen kişiler ve çocuklar da da büyük bir zevk ve alışkanlık yaratmaya başlamıştı.
  Aslında Burcu Göker bu hareketi ile bir iktisat kaidesini gerçekleştiriyordu. Bir mal veya hizmete talebin az olduğu ülkede bu talebi arttırmak için yapılacak en doğru hareket talep edecek kitleyi artırmaktır. Burcu Göker de daha önce Klasik müziği  hiç dinlememiş çocuk ve kişilere bu müziği tanıtıp , dinleterek dinleyici kitesininin artmasına sebep oluyordu.
  Burcu Göker'in Pensecola Senfoni Orkestrasının bir hayır işi olarak Otistik çocuklara ait  Okullarda  müzik ve kemanı tanıtmak üzere  görev alması benim aklıma  onun geçmişte Müzik adına yaptığı bütün bu aktiviteleri getirdi.
   Bütün bu çabalar bende Sanat Toplum için midir yoksa Sanat sanat için midir düşüncesini tekrar canlandırdı.
   Ben Sanatın Toplum için olduğuna inanıyorum. Anladığım kadarı ile Burcu da Sanat Toplum içindir diye düşünüyor.Zaten bütün gerçekleştirdiği çalışmalar bunu gösteriyor.
  Toplum için çalan Müziği ile geniş kitlelere ulaşmayı amaç edinen ve Enstrumanını  tanıtmada ki çalışmaları  sebebiyle Burcu Göker'e başarılar başarılar.......

13 Temmuz 2014 Pazar

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kendimizi Saraylarda hisssettiren kahve ikramı

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kendimizi Saraylarda hisssettiren kahve ikramı:   31 Mayıs 2010 sabahı Burcu Göker, Eric Jenkins, bizler yani Burcu'nun annesi, babası ve dostları Eskişehir Belediyesi konuk e...

Kendimizi Saraylarda hisssettiren kahve ikramı


Kendimizi saraylarda hissettiren kahve ikramı
 
31 Mayıs 2010 sabahı Burcu Göker, Eric Jenkins, bizler yani Burcu'nun annesi, babası ve dostları Eskişehir Belediyesi konuk evinde güneşli harika bir Eskişehir sabahına büyük bir mutlulukla uyandık. Bugün konser günü idi. Akşam 20.30 da Engin Orbey Sahnesinde Eskişehirli Müzik dostları ile buluşacak Burcu ve Eric kadar biz de çok heyecanlı idik.
Ama konserden önce gündüz bir gün önce yarım bıraktığımız Eskişehir gezimizi tamamlayacaktık. Zira konserin ertesi günü İstanbul'a dönmek zorunda idik. Aramızda çalışan ve sırf bu konser için işyerlerinden izin almış dostlarımız olduğu gibi, Eric de Amerika'ya dönmek zorunda idi. O sabah gene daha önceden sırf bu gezi için ayarladığımız midibüsümüz tam saatinde geldi. Bu sefer ilk durağımız Eskişehir Çağdaş Cam Sanatları müzesi idi. Çok eski bir Eskişehir evinin restore edilemesi sonucu oluşturulan bu müze 2007 yılından bu yana cam sanatlarının çok eşsiz örneklerını sergilemesinin yanısıra, yöresel giysi sergisi ile de gezenleri büyülüyor. Geniş bir avlu ve bu avluda yer alan şadırvanı ile bizi bir zamanların efsunlu yaşamına götüren bu ev gez gez bitmiyordu. Bir çok odası, yaşam alanları olan bu evde sanırım çok kalabalık aileler ikamet etmişler. Bu müze evde dikkatimizi alt kattaki konferans salonu çekti. Hatta Burcu eğer piyano olsa burada bir mini konser vermek isterim, dedi.
Cam müzesinde yorulan bizler Odun pazarı evlerinin girişinde bir kahve molası vermek istedik. İnanılmaz bir kahve ikramı bizi bekliyordu. Harika bir bakır tepsi içinde gelen kahve servisi o kadar büyüleyici idi ki resmini bu yazıma eklemek istedim. Kendimizi saraylarda hissetmemizi sağlayan bu ikramda kahvenin yanısıra şerbet, lokum da yer alıyordu. Odun Pazarı evlerinde yaptığımız gezinin sonucunda hepimiz acıkmış öğle yemeği saati de gelmişti.
Artık Eskişehir'in çok ünlü çiğ böreğini yeme zamanı gelmişti. Bugüne kadar bir çok yerde çiğ börek yedim. Hatta yıllar önce bir zamanlar Konya'da eşimin yedeksubaylık görevi  sırasında benim Konya Yapı Kredi bankasında beraber çalıştığım arkadaşım Yılmaz Eskişehirli idi. Biz sık sık Yılmaz'in annesi tarafından yemeye çağrılıyor ve onun yaptığı harika çiği börekleri yiyorduk. Ama 31 Mayıs  günü ya çok acıkmıştık veya hakikaten yapılan çiğ börek çok farklı ve güzeldi. Zira o güne kadar yediğim en güzel çiğ börekti. Dostlarım da aynı fikirde idiler  ki herkes normal yiyebileceğinin iki mislini yedi.
Yemekten sonra Burcu ve Eric akşamki konser provası için konser salonuna giitiler. Biz ise gezimize kaldığımız yerden devam ettik. Eskişehir Belediyesinin yeni inşa edilmiş Kültür sarayı yolumuzun üstünde olduğu için önce orayı gezdik.Dostlarımız binaya o kadar hayran oldular ki Burcu niye burada konser vermiyor diye epey gönül koydular. Umarım bir gün Burcu ve Eric  o görkemli binada da bir konser verirler.
Şimdi sırada Eskişehir'in meşhur parkı vardı. İçinde yapay plaji, Aşk adası ile Eskişehirlilere harika bir mesire yeri imkanı tanıyan bu büyük park gerçekten çok güzeldi. Bizim gibi birçok kişi parkı geziyordu. Öğrenciler neşe içinde parkta güneşli günün tadını çıkarıyordu.
Park gezimiz  bizi oldukça yormuştu. Parkın içindeki kafede çaylarımızı içerken artık Konuk evine dönmeye ve akşam konseri için hazırlanmaya karar verdik. Bizler Burcu'nun davetlileri idik ve onu temsil ettiğimiz için konserde çok bakımlı ve şık olmak zorunda idik.
Hakikaten  o gece Konserde bize ayrılan ilk sıralarda yerlerimizi aldığımız zaman herkes çok şık ve bakımlı idi. Mis gibi parfüm kokuları arasında aklıma birden çocukluğumda gittiğim tiyatrolar geldi. Parfüm kokuları arasında, son derece şık bey ve bayanların yer aldığı o salonlarda tiyatro seyrederken kendimi asil hissederdim. Aynı hissi Fransa'da konser ve Opera salonlarında da hissettim. Ne yazık ki ülkemizde bazen konser salonlarında özensiz ve gündelik kıyafetlerle gelen dinleyicilere rastlıyorum. Biliyorum büyük şehirlerde ulaşım çok zor ve ancak kıt kanaat konser salonlarına yetişiyorlar ama o gece konsere gidiyoruz diye biraz daha özenli giyinip en azından bir deodorant veya kolonya sürebilirler.
O gece konserde olan çok ilginç ve beni çok etkileyen bir olayı bir sonraki yazımda anlatacağım

12 Temmuz 2014 Cumartesi

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Eskişehir'de Vişne soslu su muhalebisi ve çiğ böre...

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Eskişehir'de Vişne soslu su muhalebisi ve çiğ böre...: Eskişehir'de Porsuk Nehri üzerinde bot bekliyoruz. Eskişehir Haller Gençlik Merkezi gezimizde  ilginç bir olay oldu. Haller G...

Eskişehir'de Vişne soslu su muhalebisi ve çiğ börek

Eskişehir'de Vişne Soslu Su Muhallebisi ve Çiğ Börek
Eskişehir'de Porsuk Nehri üzerinde bot bekliyoruz.

Eskişehir Haller Gençlik Merkezi gezimizde  ilginç bir olay oldu. Haller Gençlik Merkezi bir zamanlar sebze ve meyve hali iken Eskişehir Belediye Başkanı Sayın Yılmaz  Büyükerşen Beyin çalışmaları ile tarihi bir Gençlik Merkezine dönüştürülen harika bir yapı. Dışardaki sıcak havaya karşın içerde serin bir havanın hissedildiği mekana girince hepimiz içerdeki turistik eşya satan mağazaları incelemeye başladık. Birden gözüm en sondaki bir yere ilişti. Tabelasında Mazlumlar Mıhallebi Evi yazılı olan bu mekan bana hiç yabancı gelmedi. Bu tanıdıklığın eşimin isminin de Mazlum olmasından kaynaklandığını hemen anladım. Zira Mazlum ismi çok rastlanan bir isim değil. Hemen yanımda olan eşime sen ne zaman Muhallebici dükkanı açtın diye takılmaya başladım. Benim gibi diğer arkadaşlarımın  da  dikkatini çeken bu muhallebicinin 1927 yılında kıurulduğunu, Eskişehir'in en eski ve tanınmış muhallebicisi olduğunu ve burada en çok yenen tatlının da vişne soslu su muhallebisi olduğunu biraz sonra konuştuğumuz  Mazlumlar Muhallebicisi sorumlusundan öğrendik. Biz konuşurken su muhallebisine çocukluğundan beri hayran olan Burcu hemen oturup bir tane ısmarlamıştı bile. Hepimiz vişne soslu su muhallesini yerken hala eşim Mazlum'a isim benzerliğinden dolayı takılıyorduk.
Haller Gençlik Merkezi gezimizden sonra Burcu ve Eric bizi birakıp Eskişehir Belediyesi Ergin Orbey Sahnesinde bir gün sonra vereceklerı Konserin provalarına gittiler. Bizim gezimiz devam ediyordu.
Bundan sonraki durağımız Porsuk Nehri üzerinde bot gezisi idi. Bir zamanlar bulanık suyu, kokusu ile Eskişehirlilerin adeta belası haline gelen nehir Yılmaz hocanın gayreti ile şu anda Fransa Paris'teki Sen nehri ile yarışır kalitede bir nehre dönüşmüştü. Üzerinde birbirinden şık botların gezinti yaptığı, sahillerin de çok şık kafe ve ve restoranların yer aldığı nehir Eskişehirlilerin harika bir gezinti yeri olmuştu. Anadolu Üniversitesinin binlerce öğrencisi ders bitiminde bu kafelerde buluşarak dinleniyordu. Kafelerden yükselen neşeli sesler ve müzik  çok güzeldi.
Biz de bu botlardan birine binerek nehri gezdik. Nehir üzerinde aynı Sen nehrinde olduğu gibi çok estetik ve güzel köprüler inşa edilmiş ve bu köprüler nehre başka bir güzellik katmıştı. Bu arada bol bol resim çekmeyi de ihmal etmedik.
Nehirdeki bot gezimizden sonra nehir kıyısında yürürken bir şey dikkatimiz çekti. Nehirde aynı Venedik'te olduğu gibi sandallar vardı ve halk para mukabili bunlara binerek geziyordu. Kendimi birden bir Avrupa şehrinde gibi hisssettim. Herkes çok mutlu idi. Eskişehirliler kendilerine bu mutlu yaşamı hediye eden Yılmaz Büyükerşen'in hakkını ödeyemezler.
Artık yorulmuştuk. Yavaş yavaş Konuk evimize dönmek ve dinlenmek istiyorduk. Hepimiz belli yaşın üstünde kişilerdik ve çabuk yoruluyorduk. Ayrıca yarın daha yoğun bir gün olacaktı.
Akşam Konuk evinde yemek salonunda toplanıp bir yandan yemeklerimizi yiyip bir yandan sohbet ederken Burcu ve Eric konser provalarını, biz ise Porsuk nehrindeki bot gezimizi anlatıyorduk. Burcu  bota binemediği için üzgündü. Her zamanki gibi  Burcu gene konser hazırlığı, prova derken gezinin bir bölümünden mahrum kalmıştı. Bu onun kaderi idi

10 Temmuz 2014 Perşembe

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Eskişehir'de Oltu taşından Yüzükler,Bilezikler ald...

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Eskişehir'de Oltu taşından Yüzükler,Bilezikler ald...:       30 Mayıs 2010 sabahı Eskişehir Belediyesine ait Konuk evinin en üst katındaki kahvaltı salonuna ilk ben geldim. Bi...

Eskişehir'de Oltu taşından Yüzükler,Bilezikler aldık.

 

 


Eskişehir'de Oltu Taşından Yüzükler, Bilezikler aldık.
 
30 Mayıs 2010 sabahı Eskişehir Belediyesine ait Konuk evinin en üst katındaki kahvaltı salonuna ilk ben geldim. Bir kaç dakika sonra diğer arkadaşlarımız da gelmeye başladı ve 10 dakika sonra hepimiz kahvaltı masasının başında toplanmış, bir yandan çaylarımızı içip sicacık ekmekle kahvaltımızı ederken, bir yandan da o gün yapacağımız şehir turunun planlarını yapmaya başlamıştık bile.
Eskişehir konser turumuzu  şehri tanıma amacı ile biraz uzun tutmuştuk. Genelde konser için gittiğimiz yerlerde en fazla 2 gün kalabilirken bu sefer konaklamamız 4 geceyi bulacaktı. Hem turnenin en son konseri olması, hem de şehri tanımak isteyen dostlarımızın da arzusu ile bu turne biraz uzamıştı.
Sabah kahvaltı da hepimiz uzun zamandır methini duyduğumuz bu güzel şehrimizi keşfedeceğimiz için çok heyecanlı idik. Hepimiz Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'in bir cennete çevirdiği bu şehrimizi bir an önce görmek için sabırsızlanıyorduk.
Daha önce okuduğumuz ,duyduğumuz ve tanıdığımız Prof. Yılmaz Büyük Erşen'in  İktisadi Ticari İlimler Akademisi Başkanı iken Türkiye'de ilk renkli televizyon stüdyosunu kurduğunu ve yayına geçirdiğini biliyorduk. 1982 Yılında Anadolu üniversitesi Rektörlüğüne seçilen Yılmaz Büyükerşen Yüksek Öğrenimde Açık öğretim modelini de ülkemizde ilk defa getiren ve uygulayan Rektörümüz. İki dönem üst üste Rektör seçilen Büyükerşen Rektörlüğü sonlanınca 1999 yılında Eskişehir Belediye Başkanı seçilmiş. Eskişehir' başkanlığı süresince Haller Gençlik Merkezi, Şehir Tiyatroları, Belediye Senfoni Orkestrası ve Opera Tiyato Sarayını kazandıran Büyükerşen'in Eskişehir'e yaptıkları burada anlatmakla bitmez.
İşte biz de uzun zamandır methini duyduğumuz bu şehrimizi konser sebebiyle gelmişken gezmek ve tanımak istiyorduk. Eskişehirli olan Tuba Demirci kızımızın desteklerı ile gelir gelmez bir midibüs ile anlaşmış ve 4 gün süresince bizi gezdirmesi konusunu halletmiştik.
O sabah da midibusumuz saat 10 da gelecek ve bizi alacak şehir gezimiz başlayacaktık. Burcu ve Eric sabah bizimle geziye katılacak, öğleden sonra ise bir gün sonra konser verecekleri Fatih Orbey Sahnesinde konser provaları sebebiyle bizden ayrılacaklardı. Biz onları prova yerine bırakıp öğleden sonra gezimize devam edecektik.
Sabah gezimiz önce Odunpazarı Belediye Parkı ile başladı. Parkın girişinde bizi Odun  Pazarı Belediye Başkanının büyük boy afişi karşıladı. Belediye Başkanı bu afişte  'Sizler İçin Parklar Yaptık' diyordu. Hakikaten çok güzel bir parkti.Oldukça geniş bir sahaya kurulmuş yemyeşil, içinde çağlayanlar akan bu parkta gezi sırasında yorulan kişilerin mola gereksinimlerini karşılamak amaçlı kafe ve çayhaneler vardı. Biz de uzun bir park yürüyüşünden sonra kahve ve çay molamızı bu kafelerde yaparken bir yandan da Eskişehirlilerin bu kadar iyi başkanlara sahip oldukları için ne kadar şanslı olduğunu konuşuyorduk.
Odun Pazarı Parkından sonraki durağımız Odun Pazarı Belediyesi El Sanatları Müzesi idi.  El sanatları Müzesinde benim ilgimi en çok Eskişehir'in meşhur Oltu taşından yapılmış süs eşyaları çekti. Herhalde diğer hanım arkadaşlarımın da aynı süs eşyaları dikkatini çekmiş olmalı ki bunları satan stantın önünde hepimiz kuyruk olduk. Biraz  sonra herkes birbirine aldığı yüzük, bilezik ve kolyelerı gösteriyordu. Biz hanımlar çok ilginciz. El sanatları müzesinde bile takılar alarak mutlu olabiliyoruz. Ben o gün aldığım oltu taşından yüzük ve bileziğimi hala en değerli mücevherlerim arasında saklıyorum. Bu alışverişlerden tabii en karli Burcu Göker çıkıyordu. Çünkü bütün grubun maskotu olan Burcu'ya bütün hanımlar takı almak için sıraya girmişlerdi. Burcu bu gezilerde etrafındaki dostları tarafından o kadar büyük sevgi halesi ile çevreleniyor ki anlatamam.
Odun Pazarı El sanatları Müzesinden sonraki durağımız Eskişehir'in meşhur Haller Gençlik Merkezi idi. Büyükerşen hocanın Eskişehir'e kazandırdığı bu Merkez önceleri sebze ve meyva Hali imiş.Şu anda çok tarihi bir atmosferde içinde çeşitli hediyelik eşya mağazalarının ,sergi salonlarının olduğu bu turistik Merkezde başımıza gelen çok ilginç olayı bir sonraki yazım da anlatacağım

9 Temmuz 2014 Çarşamba

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Eskişehir yolculuğumuzda Müzik ortak dilimizdi.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Eskişehir yolculuğumuzda Müzik ortak dilimizdi.:    28 Mayıs 2010 tarihli İstanbul Halis  etkinliğinden sonraki konser 31 mayıs Eskişehir Belediyesi Ergin Orbey Sahnesi Konseri idi....

Eskişehir yolculuğumuzda Müzik ortak dilimizdi.


Eskişehir yolculuğumuzda Müzik ortak dilimizdi.
 
 28 Mayıs 2010 tarihli İstanbul Halis  etkinliğinden sonraki konser 31 mayıs Eskişehir Belediyesi Ergin Orbey Sahnesi Konseri idi. Bu konserin bir özelliği vardı. Burcu Göker ve Eric Jenkins ile birlikte bu konseri izlemek üzere İstanbul'dan 12 kişilik bir dost grubumuz bizlerle geliyordu. Günler öncesinden planlanan, tren biletleri alınan, konaklama rezervasyonları yapılan bu müzik dolu yolculuk anlaşılan çok zevkli geçecekti.
29 Mayıs sabahı Haydarpaşa garında Eskişehir trenine binmek üzere toplanan dostlarımız çok heyecanlı idi. Yolcularımızın bir kısmı Haydarpaşadan,bir kısmı ise Bostancıdan trene binecekti. Bostancıdan gelenler Heybeli Adadan sabahın ilk vapuru ile Bostancıya gelecek ve Haydarpaşa -Eskişehir trenine bineceklerdi. Herkes çok heyecanlı idi ama ben daha fazla heyecanlı idim. Zira organizasyonda bir aksilik olabileceği gibi, birbirini hiç tanımayan kişilerin de olacağı bu toplulukta herkesin mutlu olacağı bir ortamın yaratılma endişesi beni baştan sarmıştı. Gelen dostlarımız arasında klasik müzik sevmekten ve bizim dostuımuz olmaktan başka ortak noktaları olmayan arkadaşlarımız  da vardı. İçimi rahatlatan dostlarımızın hepsinin yaşları hemen hemen aynı idi,
Haydarpaşadan tren kalkınca hemen yemekli vagonda yerlerimizi ayırttık. Zira hepimiz sabah açtık ve uzun bir yolumuz vardı. Tren Bostancıya gelince hepimiz pencerelere koştuk. Amacımız Bostancıdan binecek arkadaşlarımızı bulunduğumuz vagona yönledirmekti. Pencereden sarkan, el sallayan bizler sonunda başarıya ulaşmış ve tren Bostancı'dan kalkarken herkes yerine oturmuştu. Biraz sonra restoran vagonunda masalarımızın başında kahvelerimizi içip ,kahvaltılarımızı ederken herkes çok samimi dost olmuştu bile. Ne  de olsa herkes Burcu ve Eric'in dostu idi ve müzik gibi ortak bir noktamız vardı.
Çok samimi,dostane geçen bir yolculuktan sonra Eskişehir tren garına indiğimizde bizi Eskişehirli olan dostumuz Tuba Demirci Hanım karşıladı. Tuba Demirci'yi daha önceki yazılarımı okuyanlar hatırlarlar. Burcu ve Eric  Kanada Calgary Üniversitesinde lisans üstü eğitimlerini yaparken tanıştıkları Osmanlı Tarihi hocası olan kızımız. Tuba Hanım  da Calgary'deki görevini tamamlayıp ülkemize döndü ve halen İstanbul Kemerburgaz Üniversitesinde doçent olarak görevine devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde evlenen kızımıza buradan mutluluklar dilemek istiyorum.
Eskişehir yolculuğumuz o gün Eskişehir Belediyesinin bize tahsis ettiği konuk evinde sonlandı. Konuk evinde hepimize ayrılan odalar çok rahat ve konforlu idi. Ama Burcu ve Eric'in evli olduğunu bilmiyen Belediye Konuk evi yetkilileri onlara tek kişilik ve çok küçük birer oda ayırmışlardı. Burcu ufak tefek olduğu için ayrılan odaya sığdı ama 190 boyunda ve kilolu Eric kendisine ayrılan odaya ve yatağa sığamadı. Olaya gülerek yaklaşan genç sanatçılar o geceyi ne yazık ki o kabin gibi odalarda geçireceklerdi. Gerçi Burcu ve Eric sanatlarını icra etmek amacıyla yaptıkları bu turnelerde bu tür komik olaylarla karşılaşıyorlardı ama onları birer evlat gibi bağırlarına basan ve onların rahatı, konforu için çırpınan dostları bu olaya sessiz kalamazdı. Hemen ertesi gün Konuk evi yetkilileri ile görüşen dostlarımız Burcu İle Eric'in Konuk evinin en şık suitine geçmesini sağlamışlardı.
O gece yorgun ve mutlu uyumaya giderken ertesi günü yapacağımız Eskişehir turunun heyecanı içinde idik. Eskişehir turumuzu bir sonraki yazımda anlatacağım

8 Temmuz 2014 Salı

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Halis Kurtça Kültür Merkezi Konseri sonrası Dostla...

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Halis Kurtça Kültür Merkezi Konseri sonrası Dostla...:   28 Mayıs 2010 gecesi Kadıköy Halis Kurtça Kültür Merkezinde konser öncesi, gelenler arasında daha önceden Konya Selçuk Üniversite...

Halis Kurtça Kültür Merkezi Konseri sonrası Dostlarımızla toplandık.


Halis Kurtça Kültür Merkezi Konseri sonrası Dostlarımızla toplandık.
 
28 Mayıs 2010 gecesi Kadıköy Halis Kurtça Kültür Merkezinde konser öncesi, gelenler arasında daha önceden Konya Selçuk Üniversitesi'nden Doç.Seyit Yöre'yi gördüğümüz zaman çok mutlu olduk. Seyit Bey ve arkadaşı Sıvas Cumhuriyet Üniversitesinden Duygu Ulusoy Hanım bir müzik konferansı için İstanbul'da bulunduklarını ve Burcu'nun konserini duyunca İstanbul'da kalış sürelerini bir gün daha uzatarak bu konsere katıldıklarını söylediler.
O gece Halis Kurtça Kültür Merkezindeki konser geçen yılki gibi geçmedi. Evet salon sıcaktı ve havasızdı ama dinleyici çok güzel duygularla dolu idi ve hiçbir aksilik bu güzel atmosferi bozamazdı. Zaten konser repertuarı da Paul Schoenfield tango,samba,square dans, Howard Blake Jazz dansları,Piazolla tangolardan oluşuyordu. Bu repertuar ve harika dinleyici ile o gece kendimi Paris'teki küçük salon müzikal tiyatrolarında hissettim. Salondaki samimi hava o kadar güzeldi ki Doç Seyit Yöre sahnede Eric'e sayfa çeviriyor, dinleyiciler ise bu harika müziklerle sanki koltuklarında dans ediyordu. Burcu'nun Amerika'daki konserlerine bile katılmak için okyanus ötesi yolculukları göze alan çok sevgili arkadaşlarımız Perihan Pamukezci hanım ve Almanya'dan gelen ve bu konser için gidşini geciktiren oğu İhsan Pamukbezci Bey de aramızda idi.
Bu harika konserin bitiminde bis parçaları, tebrikler, resim çektirme derken sonunda gece yarısına yakın konser salonunun kapısına çıkabilmiştik. Konserin büyülü havasından çıkamayan dostlarımız bu tatlı geceyi uzatmak için bir yerde toplanmayı teklif ettiler.
Bu bizim Fransa yıllarından bu yana bir alışkanlığımız. Bütün konserlerin ardından dostlarımız konser salonun kapısında toplanır ve geceyı devam ettiririz. Konserin izlenimleri bu toplantıların en baş konusudur. Bu gece de aynen öyle oldu. Seyit Bey, Duygu Hanım, Perihan Hanım ve İhsan Bey ve biz hep beraber Caddebostan Mado da bir kahve içmek üzere toplandık. Bu arada sanatçılarımız konser öncesi yemek yemediklerinden açtilar ve onlar yemek yemek istediler. Mado da neşe içinde yenilen, içilen şeyler o gece çok güzel bir müzik sohbetine eşlik ettiler.
Gece dostlarımızın vedası ile son buldu. Seyit Bey ve Duygu hanım ertesi sabah görev yerleri olan Konya'ya ve Sivas'a, İhsan Bey ise yaşadığı Almanya'ya dönmek zorunda idiler. Bizler ise 30 Mayıs günü çıkacağımız Eskişehir Konseri yolculuğunun heyecanı içinde idik. Bu sefer İstanbul'dan oldukça kalabalık bir dost gurubumuzla Eskişehir Konserine gidiyorduk. Günler öncesinden Tren biletlerimizi almış, kalacak yerleriımızı ayarlamış ve gidiş heyecanına girmiştik. Sanırım çok güzel bir konser gezisi bizi bekliyordu

6 Temmuz 2014 Pazar

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kadıköy'de bir kavşakta karşımıza çıkan Bilboard

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kadıköy'de bir kavşakta karşımıza çıkan Bilboard:   Kadıköyde bir kavşakta karşımıza çıkan bilboard 22 Mayıs günü Malatya Şehir gezimizden akşam geç saatte ellerimiz Şile pazarınd...

Kadıköy'de bir kavşakta karşımıza çıkan Bilboard


Kadıköy'de bir Kavşakta karşımıza çıkan Bilboard
 
Kadıköyde bir kavşakta karşımıza çıkan bilboard

22 Mayıs günü Malatya Şehir gezimizden akşam geç saatte ellerimiz Şile pazarından aldığımız kayısı ürünleri , beynımız binbir çeşit güzel anı  ve kalbimiz büyük bir sevgi ve coşku ile dolu olarak Üniversite konukevine döndük. Ertesi sabah çok erken kalkacak İstanhul uçağımız için dinlenmek üzere odalarımıza çekilmeden önce bize bu güzel günlerde rehberlik eden Günsu kızımızla vedalaştık.
23 Mayıs günü Ankara aktarmalı İstanbul uçağı ile şehrimize geldiğimizde dinlenmek ve önümüzdeki günlerdeki konserlere hazırlanmak için bir kaç günümüz vardı.
Şimdi ilk konserimiz 28 Mayıs gecesi İstanbul Göztepe'de Halis Kurtça Kültür Merkezinde idi. Daha önceki yazılarımı okuyanlar anımsarlar. Burcu Göker ve Eric Jenkins geçen yıl da aynı salonda bir konser vermiş ve salonun havalandırma sistemi eksikliğinden doğan rahatsızlıkları anlatmıştım. Sanıyorum ki bu yıl da aynı sorunlarla karşılaşacaktık.
Önümüzde dinlenmek için var olan bir kaç günde biraz da gezmek istedik. Zira Eric Türkiye'ye her gelişinde sadece konserlerle ilgileniyor ve çevreyi görme imkanına sahip olmuyordu. Konserden önceki günlerden biri idi. Biraz dolaşmak ve alışveriş için gittiğimiz Kadıköyden araba ile dönerken bir kavşakta kırmızı ışıkda durmak zorunda kaldık. Çevreye bakarken birden yolun kenarındakı büyük bilboardlarda tanıdık bir yüz gördüm.Tekrar dikkatle bakınca bilboardda yer alan bu kişilerin Burcu ve Eric olduklarını fark ettm.Arabanın içinde hiçbir şeyden habersiz oturan Burcu ve Eric ile arabayı kullanmaya dikkatini  vermiş olan eşim benim hayret sesim karşısında irkildiler. Onlar daha bilboardı görmeden bize yeşil ışık yandı ve araba hareket etmek zorunda kaldı. Ben  heyecanla Burcu ve Eric'in Halis Kurtça Konser afişini bilboardda gördüğümü söyleyince eşim ilerki kavşaktan geri dönüp aynı yerden geçti ve bu sefer hepimiz afişi gördük.  Bu olay daha önce de bir çok kere  başıma gelmişti. Daha Burcu 10 yaşında iken bir gün Kadıköydeki  İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarına girmiş, dalgın ve yorgun merdivenlerı tırmanırken birden merdiven başında gördüğüm bir afiş dikkatimi çekti. Burcu Göker Keman, Yonca Dinçer Piyano yazan bir konser afişi idi ve önümüzdeki günlerde gerçekleşecek olan Burcu'nun ilk konserini haber veriyordu.
Daha sonraları birçok kere gerek yurt içinde gerek yurt dışında afiş ,gazete ve dergilerde Burcu'nun konser haberi, röportajı ile karşılaştım. Bır gazeteyi veya dergiyi açıp kızınızın resmi, haberi ile karşılaşmak veya sokakta yürürken bir köşebaşını dönüp kızınızın resim ile karşılaşmak ne heyecan verici bir duygu anlatamam. Ve ben her sefer hep aynı heyecanı duyuyorum.
İşte o günde Kadıköy'de aynı heyecanı duydum.Daha sonra eşimbaşka bilboardlar da olabileceğini söyleyince ufak çapta bir Kadıköy turu yaptık ve bu tur sonunda Kadıköyün bir çok yerinde aynı bilboarda rastladık. Geçen yıl da aynı şekilde Caddebostan Kültr Merkezi afişimizin Kadıköy ve Üsküdar'daki otobüs duraklarında görüldüğünü duyunca uzun bir Kadıköy, Üsküdar turu ile bu bilboardları görmüştük.
Sanırım biraz görmemiş gibi oldu. Ama Burcu ve Eric  Klasik Müzikçi ve ne yazık ki Klasik Müzik diğer müzik dalları kadar çok duyulan ve ses getiren  bir müzik turu değil. Umarım bir gün Klasik Müzikçıler de aynen pop ve arabesk gibi çok büyük bilboard ve afişlerle etkinliklerini duyururlar.
28 Mayıs Halis Kurtça Kültür Merkezi Konserini bir sonraki yazımda anlatacağım

5 Temmuz 2014 Cumartesi

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Malatya Yeşilyurt Beldesinde yenen nefis bir yemek...

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Malatya Yeşilyurt Beldesinde yenen nefis bir yemek...:   MALATYA BELEDİYE BİNASI 22 Mayıs 2010 günü Malatya gezimiz öğle saatlerini biraz geçe Malatya merkeze 14 km.uzaklıkta olan Yeşi...

Malatya Yeşilyurt Beldesinde yenen nefis bir yemek


Malatya Yeşilyurt Beldesinde yenen nefis bir yemek
 
MALATYA BELEDİYE BİNASI

22 Mayıs 2010 günü Malatya gezimiz öğle saatlerini biraz geçe Malatya merkeze 14 km.uzaklıkta olan Yeşilyurt beldesinde yemek molası ile devam etti.
Yeşilyurt  Beldesinde yemyeşil dağlar arasında gürül gürül suların aktığı ve Mayıs ayının sonunda bile çok serin olan harika bir yerde öğle yemeği için durduk. Öğle yemeği için mola verdiğimiz yer alıştığımız lokantalardan çok farklı idi. Ağaçlar altında birer ailenin oturabileceği localardan oluşan, her bölümde dekorasyonda yörenin izlerini taşıyan dokumalarla bezenmiş sedirlerin olduğu, herkesin rahatlıkla yemek yerken kafasını da dinleyebileceği  bir yer. Hepimiz sabahtan bu yana yaptığımız geziden yorgun ve üstelik de çok açtık.
Oturduğumuz locada sedirlerin arasında bulunan masaya önce içinde buz gibi ayran olduğu gözüken büyük bir bakraç ile bardaklar geldi. Açlığın yanında susamıştık da. Hepimiz bu buz gibi ayrandan birer bardak doldurup içmeye başladık. Biz ayranlarımızı içerken masaya çapı 1 metre olan büyük bir tepsi geldi.Tepsinin içinde bütün ızgara et ürünlerinden başka içli köfte, çiğ köfte, çeşitli dolmalar bulunuyordu. Bütün bu harika yiyeceklerin etrafı çeşitli yeşilliklerle donanmıştı. Ayrıca masamıza bu nefis tepsinin yanısıra çeşit çeşit dürüm ve yufkaların olduğu üzerinden dumanlar tüten bir de sepet gelmişti. Bu inanılmaz gıda şöleni karşısında şaşırmıştık. Zaten çok iştahlı olan Eric ise gördükleri karşısında kendinden geçmişti. Hepimiz birden önümüzdeki tepsiye deyim yerinde ise saldırdık. Ben şu yaşıma geldim. Bu kadar lezzetlı et ürünleri daha yemedim. Bir süre sonra önümüzdeki tepsideki yiyecekler azalmış ve bizim de karnımız doyduğu için yeme hızımız yavaşlamıştı. Karnımız doymuştu ama daha gözümüz doymadığı için yavaş yavaş tepsiyi bitirdik ve hepimiz arkamıza yaslandık. İşte o zaman etrafımızdaki doğa güzelliğinin farkına vardık. Biraz evvel herhalde açlıktan iyi görememiştik. Cennet gibi bir yerde idik. Hava öyle serindi ki yanımızdaki şalllar yetmemiş ve lokantadan yedek şal istemiştik. Gürüldeyen su seslerı arasnda  bu serin ve sessiz mekanda bu nefis yiyeceklerin üzerine bu harika sedirlere uzanıp uyumak vardı şimdi.
Biz tam gevşemiş ve uyumayı düşünürken önümüzdeki et ürünleri tepsimiz kaldırıldı ve bu sefer üzerinde tanıdığım, tanımadığım envai çeşit tatlının olduğu bir tepsi kondu. Allahım o ne tatlı şöleni idi.
Tatlılardan sonra artık hepimiz bu ziyafetten yorulmuş ve çok mutlu otururken sanırım bizi diriltmek için ortaya çay geldi. Mis gibi demlenmiş tavşan kanı çaylar bizi biraz kendimize getirdi. Zira yemekten sonra daha Malatya'da gezecek ve görecek çok yerimiz vardı.
Çay eşliğinde yaptığımız doyulmaz sohbetin ardından gezimize kaldığımız yerden devam etmek üzere tekrar yola çıktık. Bu sefer rotamız Malatya Şehir içi turu idi. Araba ile bütün Malatya Şehrini gezerken birçok şey dikkatimi çekti. Bunlardan iki tanesini söyelemeden geçemeyeceğim. Öncelikle şehir merkezde dikkatimi Malatya Opera Sahnesi İnşaatı çekti. Bu inşaat beni ve Burcu'yu çok mutlu etti. Orta Anadolu'da bir kentimizde yapılan bir Opera binası harika bir rüyanın gerçekleşmesi idi.
Malatya'da ikinci dikkatimi çeken eşine Avrupa'nın büyük kentlerinde bile rastlayamıyacağımız modernlikte bir Belediye binası idi. Ben şahsen Malatya Belediye Binasına hayran oldum.Umarım diğer büyük şehirlerimiz de bu binayı örnek alarak böyle modern bir Belediye binasına sahip olurlar.
Malatya şehir gezimiz şehrin içinde geçen suyun yanına konuşlanmış Mado'da çay molası ile devam etti. İstanbul'da evimin karşısında olan ve herzaman çayımı içtiğim Mado'yu bu kadar uzaklarda görmek beni eski bir dostu görmüşüm gibi mutlu etti. Ama Malatya Madoda bize İstanbul'dan farklı olarak  çayın yanında sıcacık şamfıstığı da servis ettiler. Ben bunun  Malatya'ya özgünmü olduğunu sorduğumda 'Hayır Burcu Göker'e özel ikram 'dediler. Malatya tüm olarak şehirlerine gelmiş bu genç Türk kemancıyı ağırlıyordu.
Günün son durağı Malatya'nın simgesi kayısının envai çeşit ürünlerinin satıldığı Şile Pazarı idi. Zaten Malatya'nın her yerınde kayısıyı ve onun  etkilerini görüyorsunuz. Bütün civar beldeler kayısı ağaçları ile dolu.Daha önce de bahsettiğim gibi kayısı ürünleri, ve hatta rengi ile bile bu şehre hakim olmuş.
Şile Pazarında kayısının bu kadar çeşitli ürünleri olabildiğini görünce çok şaşırdık. Gittiğimiz büyük mağaza görevlileri de çok ikramkardı. Bir ellerinde kayısı ürünlerini ihtiva eden tepsi. diğerinde bir bardak su ile hepimizin peşinde koşturuyor ve bu çeşitli ürünlerin hepsini tattırmaya gayret ediyorlardı. Hatta bir ara iflah olmaz bir tatlı düşkünü olan Eric'in bile peşindeki tatlı ikramı için dolaşan görevliyi atlatıp kapıdan kaçmaya kalktığını fark ettim.
Şile Pazarı ziyaretimizin ardından akşam yemeği ve dinlenme için Konuk evine geldiğimizde çok yorgun ama çok mutlu idik. Ertesi sabah çok erken İstanbul'a doğru yola çıkacaktık. Malatya'da kaldığımız iki günde çok güzel kişiler tanımış, çok güzel yerler görmüştük.
Şimdi İstanbul ve bundan sonraki konserler bizi bekliyordu.

4 Temmuz 2014 Cuma

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Malatya Aslantepe Hoyüğü

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Malatya Aslantepe Hoyüğü: 21 Mayıs 2010 akşamı Malatya İsmet İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Konser Salonunda 16.İ nönü Üniversitesi Bahar Şenlik...

Malatya Aslantepe Hoyüğü

Malatya Aslantepe Höyüğü
21 Mayıs 2010 akşamı Malatya İsmet İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Konser Salonunda 16.İ nönü Üniversitesi Bahar Şenlikleri kapsamında düzenlenen Burcu Göker & Eric Jenkins konserini önceki yazılarımda anlatmıştım.
22 Mayıs günü Üniversite Yönetimi bize Malatya şehrini tanıtım  amaçlı bir gezi düzenlemişti. Zaten Türkiye'de Üniversite konserlerinin Burcu ve Eric'i mesteden taraflarından biri de bu olay oluyor. Burcu ve Eric Üniversite Konserleri ile o yörelerdeki gençlere müzikleri ile ulaşmakla kalmıyor, konser sonrası Üniversitelerin düzenlediği çevre gezileri ile ülkelerini, o yörelerdeki tarihi eserleri daha yakından tanıma fırsatı buluyorlar. Bu durum yıllardır ülkesinden uzak olmasına rağmen ülkesine çok bağlı olan Burcu'yu  ve daha 10 yıl öncesine kadar Türkiye'nin haritada yerini bile bilmeyen ama bu güzel ülkeyi tanıdıkça daha çok seven Eric'i çok mutlu ediyor.
22 Mayıs sabahı Üniversite konukevinde neşe içinde edilen kahvaltı sırasnda çok güzel bir olay oldu. Üniversiteyi gezmeye gelen civar orta öğretim kurumlarında okuyan bir dizi folklor öğrencisi Burcu Göker ve Eric Jenkins'i kahvaltıda görünce hemen etraflarını sardılar ve Türkçe,İngilizce suallerle onları tanımaya çalıştılar. Bu durum Burcu'nun ve Eric'in çok hoşuna gitti ve ve gençlerle resim çektirerek bu güzel anıyı ölümsüzleştirdiler.
Bu güzel anlardan sonra artık Malatya çevre gezimize başlayabilirdik. Bu gezimizi  Rektör yardımcısı hocamızın bize tahsis ettiği kendi makam aracı ile yapacaktık ve daha önce de bahsettiğim Günsu Yılma kızımız bize eşilk edecekti.
Gezimiz önce Malatya şehri içindeki tarihi cami ve medreseleri gezmekle başladı. Asırlar öncesinin tarihi yapıtlarını gezmek ve bu yerlerde asırlar öncesinin havasını koklamak harika bir duygu idi. Bu gezimizden sonra  Malatya Aslantepe Höyüğüne gittik. Malatya Aslantepe Höyüğü Malatya'ya 7 km uzaklıkta Fırat nehri kıyısında yeşil ve çok şirin bir kasaba olan Orduzu Beldesinde yer alıyor. M.Ö 5000 yıllarındaki Asur istilasına kadar şehir olarak varlığını sürdüren, daha sonra terk edilen şehir  M.S  5-6 yüzyıllarda Romalılar tarafından kullanılmış ve daha sonra da Bizanslılar zamanında mezarlık haline getirilmiş.
Aslantepe Höyüğünün ilk kazıları 1930 yılında  Fransız  Arkeologlar tarafından yapılmaya başlanmış ve 1961 yılından bu yana İtalyan Roma La  Sapienza  Üniversitesi tarafından devam ediliyor. Adı geçen İtalyan Üniversitesinin bu konu ile görevli hocası Prof.Dr Marcella Frangipone dünyadaki ilk medeniyetin Mezapotamya değil Aslantepe olduğunu söylüyor. İtalyan Arkeologlar bu kazılar sırasında M.Ö 3300-3000 yıllarına ait kerpiç bir saray, M.Ö 3600-3500 yılllarına ait bir tapınak bulmuşlar. Bu verilere göre Aslantepe aristokrasinin doğduğu,resmi, dini ve kültürel bir merkez.
Bu buram buram tarih kokan harika gezinin ardından birden vaktin çoktan öğle saatlerini geçtiğini ve karnımızın çok açıktığını fark ettik. Malatya'nin harika beldesi Yeşikyurt'ta su sesleri arasında Malatya mutfağının çok nefis örneklerinden oluşan yemeğimiz bizi bekliyordu

3 Temmuz 2014 Perşembe

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Malatya Konserinde dinleyiciyi coşturan türkü


Malatya konserinde dinleyiciyi coşturan türkü
 
Bugünkü yazıma başlamadan önce bir yanlışı düzeltmek istiyorum.Bir önceki yazımda eski bir Malatya türküsü diye bahsi geçen türkü Çankırı Çerkeş türküsü imiş. Bunu yazımı yazdıktan sonra öğrendim. Dolayısı ıle okurlarımdan özür dilemek istiyorum. Ama ben gene de bu türküyü Malatya'da dinlerken duyduğum duygusallıktan ötürü yarı Malatyalı sayacağım. Beni mazur görün.
21Mayıs gecesi Malatya İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Konser salonundaki Burcu Göker &Eric Jenkins konseri çok güzel geçti.Salon bütün endişelerime rağmen tamamen dolu idi. Aynı saatlerde Üniversite Kampüs Meydanında Yonca Lodi Konseri vardı ve ben bu diğer konserin bizim dinleyicimizi etkileyeceği endişesinde idim ama demek ki her tür müziğin dinleyicisi varmiş ve bizim konserde de salon tamamen dolu idi. Konseri dinlemeye gelen öğrenci, öğretim üyesi ve Malatyalılar büyük bir huşu içinde önce dünyaca tanınmış klasik müzik bestecilerinin eserlerini daha sonra Doç .Metin Karkın bey'in bestesini dinlediler .Metin bey'in bestesi o gün programa konmuş ve ilk defa çalınıyordu.Dinleyicinin büyük beğenisini alan eser sonunda uzun uzun alkışlandı.
Sıra konserin bis parçasına gelmişti .Her konserinde son eserler ve bis olarak ülkemiz coğrafyasından türkülerin çok sesli uyarlamalarını seçen Burcu bu sefer konserine bis parçası olarak yukarda adı geçen 'Leblebi Koydum Tasa Gız Annem' türküsünü ilave etmişti.Türkü çalmaya başladığında salondaki dinleyicinin koltuklarında biraz doğrulduklarını hissettim .Bir iki saniye sonra bütün salon dinleyicisi koltuklarında dans eder duruma gelmişti. Bu çok güzel bir duygu idi .Bu olay bizim kendi özgün müziğimize halkımızın verdiği duygusal bir tepki idi.
Yıllardır Burcu^nun bütün konserlerine  özellikle Türkiyedeki konserlerine gittim ve konseri daima ön sıralardan değil, mümkün olduğu kadar arkalardan izlemeye gayret gösterdim. Bu durumu çocuğunun konserinde heyecanın göstermek istemeyen bir ebeveyn psikolojisi olarak düşünenler çıktı.Oysaki ben konserlerde en arka sıralarda oturarak , dinleyicinin psikolojisini izlemek istiyordum. Bütün konserlerde en klasik müzik düşkünü olan dinleyici bile en sonda yorumlanan türküleri izlerken yerinde duramaz oluyor .Bu da bizim kendi özgün müziğimize ne kadar düşkün olduğumuzu gösteriyor. Bu olay bizim inkar edemeyeceğimiz bir gerçek. Hiç unutmuyorum bu yıl Ege Üniversitesi konserinin ardından bizi konuk evine götürecek olan Rektörlük aracına bindiğimizde aracın şöförü Burcu'ların konserini izlediğini ve en son çalınan Vardar Ovası adlı türküde  ağladığını söylemişti. İşte toplumun her kesimine klasik müziği sevdirmenin ve ulaşmanın yolu bu bence. Kendi  özgün müziğimizden çok sesli müziğe uyarlanmış örneklerle klasik müziği sevdirebiliriz.
Bu çok güzel ve duygusal konserin ardından Rerktör Yardımcısı ve bölüm başkanlarının tebriklerini ,çiçeklerini kabul eden sanatçılar hep beraber neşe içinde yenen bir yemeğin ardından ertesi gün planlanan Malatya Şehir gezisi için enerji toplamak üzere istirahate çekildiler.
Ertesi günkü Malatya gezimizi bir sonraki yazımda anlatacağım

1 Temmuz 2014 Salı

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Eski bir Malatya türküsü.'Leblebi koydum tasa'

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Eski bir Malatya türküsü.'Leblebi koydum tasa':   Burcu Göker, Günsü Yılma, Metin Karkın Hoca 21 mayıs Malatya Üniversitesi konser öncesi 21 Mayıs 2010 günü Malatya İnönü Üniver...

Eski bir Malatya türküsü.'Leblebi koydum tasa'


Eski bir Malatya Türküsü.'Leblebi koydum tasa'
 
Burcu Göker, Günsü Yılma, Metin Karkın Hoca 21 mayıs Malatya Üniversitesi konser öncesi

21 Mayıs 2010 günü Malatya İnönü Üniversitesinde gerçekleşecek keman konseri öncesi olan bir olay beni çok etkiledi. Onu anlatmadan geçemeyeceğim. O gün geceki konser öncesi Üniversitede Güzel Sanatlar Fakültesine bağlı Devlet Konservatuarına Bölüm başkanı Prof.Kadir Karkın ve Doç.Metin Karkın beyleri ziyarete gitmiştik. O sabah tanıştığımız Günsü kızımız da bize rehberlik yapıyordu.
Metin Hoca sohbet sırasında yeni bir bestesi olduğunu ve eğer Burcu bir gün bir konserinde bunu repertuarına eklerse çok mutlu olacağını belirtti.Burcu hemen niye bu gece çalmayayım dedi.Metin hoca birden şaşırdı.Genelde sanatçılar konser repertuarlarına aylar öncesinden planlar ve bis parçaları da dahil olmak üzere son anda bir değişiklik yapmazlar. Ama bu durum Burcu Göker için geçerli değildi. Zira Burcu konser sırasında bile repertuarını değiştirebilen, yeni parçalar ekleyen bir sanatçı. Çok geniş bir repertuara sahip olan Burcu ve Eric 'in bir aylık turne sırasında her konserde ayrı program yorumlayabildiklerini sanırım daha önceki yazılarımda bahsetmiştim.
Burcu Metin hocanın bestesini akşam ki konserde programa alabileceğini söyleyince Metin Bey''in Üniversitedeki küçücük odasında hummalı bir çalışma başladı. Burcu, Günsu, Metin hoca bilgisayardan parçayı indirip basarken Eric de bir yandan odadaki piyanonun başına geçmiş parçayı çalışmaya başlamıştı bile. Akşama bir kaç saat vardı ve eseri çalışma şansları yoktu. Sanırım sahnede ilk defa çalarken deşifre edeceklerdi. Ben şaşkınlık içinde odada bir kenarda oturmuş ve bu muhteşem koşuşturmayı seyrediyordum. İşte dedim kabiliyet ve sanatçılık bu olsa gerek.
Bana uzun ,onlara kısa gelen bu koşuşturmanın ardından akşamki eser hazırdı.Bu arada akşam için bis parçası olarak gene Metin hocanın keman ve piyanoya uyarladığı bir Malatya türküsünü seçen Burcu onun notalarını da hazırlamıştı.
Hepimizin çok iyi bildiği bu türkü' Leblebi Koydum Tasa 'adlı çok eski bir Malatya türküsü idi. Geceki konseri ve özellikle en son da çalınması planlanan bu türkünün dinleyicideki yankılarını çok merak etmeye başlamıştım.
O gün Üniversitenin o küçük odasında ünlü düşünür Goethe'nin bir sözü aklıma geldi. 'Kişi bir şeye kendini tamamen adarsa Tanrı da harekete geçer' diyordu Goethe. Sanatçıların yaptıkları işe ne kadar kendilerini adadıklarını ve bunun sonuçlarını o gün bir kez daha iyi anlamıştım.
Gece konser çok güzel olacaktı anlaşılan. Beni konser konusunda en çok endişelendiren aynı saatlerde Üniversite Kampüs Meydanında gene Üniversite Şenlikleri kapsamında yapılacak olan Yonca Lodi konseri idi. Üniversite öğrencilerinin Türkçe Pop Müziğine daha ilgili olacağını ve Burcu Göker keman konseri yerine Yonca Lodi konserini tercih edebilecekleri ve dolayısı ile Burcu Göker konserine yeterli dinleyici gelemeyeceği düşüncesini kafamdan atmak istiyordum.
21 Mayıs 2010 gecesi Malatya İnönü Üniversitesi konserini ve yankılarını bir sonraki yazımda yazacağım