Hürriyet

22 Mart 2013 Cuma

Ebru ve Burcu'yu Fransa'da bırakıp Türkiye'ye dönüyorum.

 Yukardaki resimde 12.Bölge Belediye Sarayında gerçekleşen Burcu ve Matthieu konserinden önce evimizdeki çay davetinde Burcu, Ebru, Matthieu, Hyum Hwa, ve Florence gözüküyor. 
  Ekim ayı yaklaştıkça beni de bir üzüntü alıyordu. Ekim ortalarına doğru Paris'ten İstanbul'a dönecektim. Aralık sonuna doğru eşimle tekrar gelecektik.
  Burcu ile Ebru'nun Fransa'daki yaşamını düzenlerken bir yandan da İstanbul'da bıraktığım eşimi düşünüyordum. Adamcağız tek başına bir yaşama mahkum olmuştu. Yetenekli bir çocuğa sahip olmanın bedeli idi bu.Bu şekilde Paris ayrılığı ile başlayan özlem günleri zaman içersinde daha da artacaktı. Eşimin durumu da zordu. Akşama kada iş yerinde çalışıyor, akşam eve gelince yemek yok, evde insan yok. Çok zor bir yaşam.Paris'ten bir süre uzaklaşmak istememin başka sebepleri de vardı. Burcu yoğun Fransızca kursuna başlamıştı. Eve dahi Türkçe televizyon almamıştık,Burcu daha iyi Fransızcaya odaklansın diye. Benim Paris'te bulunmam Burcu'nun Fransızca öğrenmesini engelleyebilirdi. Zira Burcu dışarda Franszı arkadaş bulup onlarla dilini geliştireceğine benimle Türkçe konuşmayı tercih ediyordu. Ben onun en iyi arkadaşı olmuştum. Ayrıca 35 metre kara bir stüdyoda 3 kişi sürekli yaşamak zor oluyordu. Ne de olsa ben belirli yaşta bir insandım ve alıştığım bazı konforlar vardı. Birden bire 50 yaşında 20 yaşındaki bir gencin bohem hayatını yaşamak ben de zorluk yaratabiliyordu.Kaldı ki benim Paris'te bulunmam kısıtlı bütçemiz için masrafların artması demekti. Zira ben aynen Türkiye'de alıştığım gibi kafelere gitmek, Paris'in birbirinden şık mağazalarından kıyafetler almak istiyordum. Her nekadar kendimi frenlesem de bazen alışverişe engel olamıyordum.İyisi mi ben bir süreliğine ülkeme dönmeliydim.
  Öğretmeni Madam Gazeau ile yaptığım konuşma neticesi Burcu için en yoğun aylarının aralık, ocak ve şubat olduğunu öğrenmiştim. O aylara kadar normal eğitimleri yoğun bir şekilde sürecek, aralık ayında konser, ocak ayında yarışma ve masterclass başlayacaktı.
  Madam Gazeau Burcu  için çok güzel bir plan yapmıştı. Onu uluslararası yarışmalara hazırlıyor ve gene uluslar arası masterclasslara yönlendiriyordu.
  İçim parçalanarak ekim ayında ayrılığa hazırlandım. Ebru ve Burcu'ya yemekler yaptım. Buzdolapları çok küçüktü ve fazla bir şey yapmama imkan yoktu. Evlerini toparladım, çamaşırlarını yıkadım, dolaplarını yerleştirdim.Kısacası bir anne ne yaparsa evlatlarına fazlası ile yaptım. İçme sularını bile alıp balkona istifledim. Pazara çıktım , meyvelerini aldım. Zaten Paris'e gittiğim  ilk günlerde bir çek çek arabası almıştım. Bunu bana Ebru önerdi.'Anne ,senin yaşındaki kadınların hepsinin bir çek çek arabası var, Sen de bir tane almalısın mutlaka'diyen Ebru'nun sözüne dayanarak bir araba almıştım ve tüm alışverişlerimde bunu kullanıyordum. Haftada iki gün çarşamba ve cumartesi günleri Nation meydanında pazar kuruluyordu. Benim için bu pazara gitmek ve alışveriş yapmak ayrı bir zevkti. Zira pazarın girişinde bir oda müziği orkestrası çalıyor, pazarda çiçekler, çeşit çeşit yiyecekler arasında dolaşırken kendimi çok mutlu hisesdiyordum. Pazarın tek sakıncası bütün pazar esnafının Arap ve Cezayirli olması idi. Yabancı olduğumu anladıkları an beni para yönünden kandırmaya çalışıyorlardı. En kısa zamanda sayıları öğrenmem gerekiyordu. Fransızca'da önce sayıları öğrendim pazardaki Araplara yenilmemek için.
  Bir ekim günü Ebru beni Auber durağından Air France'nın Charles de Gaulle havaalanının transfer arabasına bindirdiğinde dışarda bıraktığım kızıma baktım. Artık hasreti çok yaşayacaktık. Sonra düşündüm. Sevgi nedir diye. Sevgi sevdiklerinin iyiliği için onlardan vazgeçebilmekti bence. Bunu daha sonraki yıllarda daha iyi anladım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder