Hürriyet

12 Mart 2013 Salı

Burcu ,Ebru ve Ben Paris'te ilk günlerimiz

  Burcu ile Ebru'nun  öğrenci pasaportlarını aldıktan sonra o gün hemen İstanbul'a döndük.Zira Paris'e  gidiş zamanına çok az kalmıştı.Önceden rezarvasyonu yapılan biletlerimiz hazırdı. Paris'te ev tutana kadar Home Modern adında bir apart otelde kalacaktık.Paris'e 26 ağustos tarihinde gidecektik. Ben de Burcu ve Ebru ile beraber gidiyordum. Ev tutulacak, eşya alınacak, yerleşilecek, okul kayıtları yapılacak,Burcu'ya Fransızca kursu bulunup kaydı yapılacak ve çocuklar şehre alışmaya başladığı zaman ben İstanbul'a dönecektim.
Daha önceleri de kullandığım bir cümleyi burada tekrar kullanacağım.Bizi zor ve yorucu günler bekliyordu.
  Oldukça yüklü valizlerimizle Paris uçağına bindiğimizde büyük bir iş başarmış insanların mutluluğu içindeydık. Neler çekmiştik bugünlere gelmek için. Ben bugünlere gelene kadar neler çektiğimizi dilimin döndüğü ,kalemimin elverdiği ölçüde anlatmaya çalıştım ama mutlaka atladığım çok olay olmuştur.
  Paris uçağından inip bindiğimiz  taksiye gideceğimiz adresi verdiğimizde arabanın camından bir an dışarı baktım.Uzun süre kalacağımız ve yaşamımızda çok önemli bir yer tutacak olan bu şehir çok güzeldi.O anda ne kadar şanslı olduğumuzu düşündüm.Evet bu şehre eğitim amacı ile gelmiştik ama dünyanın bu en büyük ve görkemli şehrini çok yakından tanıma fırsatı bulacaktık bu şekilde.
  Ev tutana kadar geçici bir süre kalacağımız Home Modern adlı apart otel şehir merkezinde güzel bir bina idi. Her odasında iki uyataklı, mutfaklı, banyolu, balkonlu oldukça rahat yaşam şartları olan bir aparttı. Bize ikişer kişilik iki oda ayrılmıştı. Mutfağında buzdolabı, fırını, ocağı, kahve makinesi, ve bütün mutfak gereçleri vardı.Kısacası rahatça kalınabilecek bir yerdi.Ama bizim en kısa zamanda ev bulmamız ve yerleşmemiz lazımdı .Burcu ve Ebru bir odada , ben ayrı odada kalacaktım.O gece valizlerimizi otele bıraktıktan sonra dışarı yemeye çıktık. Aylardan ağustos olduğu için hava çok geç kararıyordu. Otelin karşısında harika bir park vardı.Zaten Paris'te en çok hoşuma giden hemen hemen her semtte içinde harika çiçekler, ağaçlar bulunan parklar oldu.
  Ertesi sabah ben çocuklardan önce uyandım. Hemen otelden çıktım ve çevreyi araştırmaya başladım. Hemen yakında bulduğum bir pastaneden Burcu'nun çok sevdiği çikolatalı kurvasanları aldım ve otele dönüp kahve yaptım. Çocuklar kalkıp kahvelerini içtikten sonra Burcu'yu otelde çalışır bırakıp Ebru ile biz çıktık. Amacımız ev bulmak için emlakçılara bakmaktı.
  Burcu'nun okulu 12. Paris'te Nation denen semtte idi. Paris bir salyangoz gibi sıralanmış 20 bölge ki bunlara Arrondisman deniyor.Tabii ben okunuşu ile yazıyorum.12. bölge daha ziyade ev,okul ve hastanelerin bulunduğu, Parisli halkın ikamet ettiği, elit bir semt. Semtin bir iyi tarafı da ulaşımda merkez olması.Metro ve RER hatlarının merkezlerinden biri olan Nation'dan 9nolu, 1nolu, 6 nolu, 3 nolu  metro hatları geçiyor. Kısacası Nation'dan bütün Paris'e ulaşım çok kolay.
  Ayrıca Madam Gazeau'nun dediğine göre Nation'da oturursak o semtteki okula kaydolurken herhangi bir ücret te ödemeyecekmişiz. Fransa'da eğitim bedava ama kayıtta ufak da olsa bir harç alıyorlar. İşte oturduğun semtte okula gidersen onu da ödemiyormuşsun.
  Kısacası bizim Nation'da ev bulmamız gerekti. Ama nasıl.Zira oldukça pahalı ve elit bir semtti. Bu arada bir arkadaşımız Nation'a 3 durak uzakta Bastille'de bir tanıdığının evini tavsiye etmişti. Bu arada onu da gezip görecektik. O sabah önce Nation'dai emlakçılara gidip bakmak istedik. Emlakçıların camlarında asılı ev ilanlarını görünce moralimiz iyice bozuldu. Zira evler çok pahalı idi. Biz Fransa'da para kazanmıyorduk. Geçim paramız Türkiye'den gelecekti ve bizim liramız Fransa'nın frangına göre epey değersizdi.
 Nation'daki yüksek ev kiralarını görünce Bastille'de bize teklif edilen evi bir görelim dedik. Ülkemizde ismi duyulan bir sanatçıya ait olan bu ev Bastille'de metroya yakın bir apartımanda 2 odalı bir küçük daire idi. Ama ev o kadar eski ve yıpranmıştı ki evi görür görmez içimden hemen evden, Paris'ten kaçmak geldi.Bir an düşündüm. Hayatımın en değerli iki varlığı ailelerinden, ülkelerinden uzak bir yaşama başlayacaktı.Bu kadar özlemin içinde bir de kendi ülkelerindeki yaşamlarından daha konforsuz bir evde yaşamaya mahkum edilmeleri bence onların bu savaşa bir sıfır mağlup başlamalarına sebep olacaktı.Özellikle 14 yaşında bir çocuğu bebeğinden, yuvasından koparıp sadece çok yetenekli olduğu için böylesine kötü bir evde yaşamaya bırakmak bence cinayet gibi bir şeydi.Ne yapıp edip rahat, konforlu bir evde yaşama başlamalarını sağlamak gerekti. Ama nasıl...
  O gün emlakçılar ve evlerle ilgili araştırmamız olumlu bir sonuç vermedi.Akşama kadar yaptığımız araştırmalar sonucunda elimiz boş,yorgun kaldığımız yere döndük. Zira Burcu'yu yanına su ve sabah aldığımız kruvasanları ile otelde  bırakarak çalışmaya mahkum etmiştik bütün gün. Mahkümun günlük esaretinin bitmesi , dışarı çıkması ve yemek yemesı gerekiyordu.
  Ertesi sabah Burcu'nun Madam Gazeau ile Nation'daki okulda çalışması vardı. Eğitim resmen başlamamış, okullar açılmamıştı ama Madam Burcu'yu okullar açıldıktan kısa süre sonra yapılacak bir yarışmaya hazırladığı için çalışma programı uyguluyordu. Ben Burcu ile okula gidecektim, Ebru ise gene kiralik ev arama çaışmaları yapacak, sonra da Nation'da bulunan kafelerden birinde buluşacaktık.
  Paris'te henüz ikinci günümüzdeydık ama metro hatlarını .bilet alış şekillerini yavaş yavaş öğrenmeye başlamıştık. Daha ekonomik olduğu için 10 luk karne denen etro bileti almayı tercih etmiştik. Daha sonraları ise Carte Orange denen aylık metro kartı alacaktık. Bu belli bir ücretle alınan resimli bir kartı ve bir ay içinde sınırsız geçiş hakkı tanıyordu.Tabii sadece Metroda değil, şehir içinde çalışan otobüslerde de ki bu otobüsler şehirin her yerine,sık sık işliyordu.,geçerli olan bu aylık kart oldukça ekonomik oluyordu.
  O gün Burcu'nun çalışması çok güzel geçti.12. Bölge Belediyesi Paul Ducas Konservatuarı çok tarihi ve güzel bir binada harika bir okuldu. Kadıköyde İtfaiye binasından bozma, bir konser salonu bile olmayan hurda binadan sonra içinde konser salonları, çalışma odaları ile bu güzel ve konforlu bina Burcu'yu şaşırtmıştı.,
  Çalışmamızın arkasından Nation'da daha önceden kararlaştırdığımız  Ebru ile buluşacağımız kafeye giderken Nation'un ne kadar güzel bir semt olduğunu fark ettim. Nation bütün Paris semtlerinde olduğu gibi harika bir parkın bulunduğu alanın etrafında çok düzenli dizilmiş caddeleri, sokakları ile çok düzenli bir semtti.Alanın etrafında çok güzel kafeler, şık marketler, Pastaneler sıralanmıştı. İnsanın hiç canı sıkılmazdı burada. Kafede Burcu ile oturup Ebru'yu beklemeye başladık. bir yandan da sokaktan geçen işlerine veya okullarına giden kişileri, yürüyüşe çıkmış yaşlıları seyrediyorduk. Bu arada kafelerde kahve ısmarlayacak kadar Fransızcamı da ilerletmiştim iki günde.Ebru gecikmişti. Onu beklerken bir yandan da bugün ev sorununu halledebiliriz inşallah diye dua ediyordum.Evet geleli daha iki gün olmuştu ama günler çok  çabuk geçiyordu ve bizim çok zamanımız yoktu. Bir an önce ev bulmak zorunda idik.
  Uzun bir bekleyişten sonra kafenin kapısında Ebru'yu gördüm.Yüzü güneş gibi ışıldıyordu. Bu kadar mutlu ve neşeli gözükmesi çok güzel bir şeyler olduğunun belirtisi idi sanki.
  Evet mucize olmuştu. Bir sonraki yazımda o gün Paris'te gerçekleşen mucizeyi anlatacağım.
 Bu arada yukarda koyduğum resmi izah edeyim. 24 mayıs 2012 tarihli Bahçeşehir Üniversitesi konseri sonrası çekilen bu resimde Burcu Göker, Eric Jenkins ve Bahçeşehir Üniversitesi Yönetiminden bir arkadaş.
Diyeceksiniz ki eski  olayları anlatıp yeni resim niye koyuyorsunuz. Şu anda İstanbul'dan uzaktayım.Resim arşivimiz İstanbul'da. Bu sebepten sedece notebookumdaki resimlerle yetinmek zorundayım. İstanbul'a dönünce o dönem resimlerini koyacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder