Hürriyet

4 Mart 2013 Pazartesi

Lise Son Sınıf Vize Sınavındaki Sorun Nasıl haloldu.

 Ocak 1996 da 25 gün için Paris'e gideceğimizi ve bu sürede Ebru ve Burcu'nun bir yıl sonra eğitime başlayacağı okullar için kabul alacağımızı bir önceki yazımda yazmıştım.
 Gelelim Paris'e gitmeden başımıza gelenlere. Konservatuarda her yıl sonunda meslek derslerinden sınav olduğunu ve bu sınavlarda alınan notun geçerli olduğunu, yıl içindeki notların sadece fikir verme açısından önemli olduğunu daha önceki yazılarımda yazmıştım. Burcu bu yıl lise 3.sınıfta öğrenci idi ve yıl sonunda meslek dersleri sınavlarında aldığı notlar hem lise bitirmesine hem de lise bitirme derecesini etkileyecektı.
 Ayrıca yıl sonunda meslek dersleri sınavlarına girmek için yıl ortasında vize denilen bir sınava girmek gerekiyordu. Bu vize sınavında  geçer not almak yıl sonu sınavlarına girmek için gerekli idi.
  İşte biz 1996 yılı eylül ayında Paris'te Madam Gazeau'nun eğitim verdiği konservatuarda eğitime başlamak için bütün programlarımızı yapmıştık.Aylardır, yıllardır planladığımız bir olaydı bu. Öğretmenimizin de onayı ile bu planı yapmıştık. Zaten öğretmenimiz de daha Burcu 10 yaşında iken Burcu'nun ilk konseri sonrası gazetecilere verdiği röportajında en fazla 5 yıl sonra Burcu'nun yurt dışında eğitime başlaması gerektiğini söylemişti. Ama olay gerçekleşmeya başladıkça öğretmenimizde bir değişiklik oldu. Burcu'nun yurt dışına gitmesini istemiyor gibi bir tavır takınan öğretmenimiz bu gidişi geciktirmek için bazı bahaneler bulmaya başlamıştı.Sanıyorum Burcu'yu kaybedeceğini düşünüyordu. Oysaki gerçekten Burcu'yu ve onun mesleki gelişmini düşünse kendi teşvik etmesi gerekirdi gitmesini.4 yıl önce Burcu'nun yurt dışına gitmesi fikrine sıcak bakan insan gitmiş, Burcu'yu göndermek istemeyen bir kişi gelmişti yerine.
 Ocak başında Paris'e gitmeden önce yıl sonu sınavı için vize imtihanı vardı ve öğretmenimiz' Burcu bu vizeye girmesin, henüz hazır değil.' demeye başlamıştı. Vize sınavına girmemesi demek yıl sonu sınavına girme hakkına sahip olamaması, bu da bu yıl okulu bitirememesi demekti. Bu da bizim bütün planlarımızın suya düşmesi demekti.Bu yıl Paris'e gitmemesi demek belki de hayatı süresince yurt dışında eğitim yapma imkanını kaybetmesi demekti.
 Ben bu olayı konservaturda çok görmüştüm. Bir çok öğrenci öğretmenlerinin 'Sen bu yıl hazır değilsin,sınava girme, Bir yıl bekle.'sözüne dayanarak eğitimlerine sebepsiz mola veriyorlardı.Sanki bir yıl sonra daha iyi hazırlanacaklarmış gibi. Tabii bir yıl derslere ara veren öğrenci çalışma hızından kaybediyor ve belki de enstrümanını bırakıyordu.
 Ben öğretmenimize Burcu'nun neden sınavda başarısız olacağını düşündüğünü, oysaki daha 3 ay önce 100 puanla lise 3.sınıfa atladığını, bu 3 ay da ne oldu da çocuğun bu sene bitirme sınavlarına girmesinin engellendiğini sordum.Öğretmenimiz 2 gün sonra yapılacak vize sınavı için eserinin hazır olmadığını ve bu sürede de hazırlanamıyacağını, eğer bir dönem sonra girerse daha başarılı olacağını söyledi.
  Evet vize sınavına 2 gün vardı ve elimizde daha natamam bir eser  vardı. Bu eserin iyi yetişmemesi sanırım öğretmenin kabahatı idi. Çünkü eser seçimini öğretmen yapmıştı ve yetiştiremiyeceği eseri vermekle zaten baştan hata yapılmış, yeteri kadar çalıştırılmamakla hata katlanmıştı.İki gün içinde bu olaya bir çare bulmak ve herşeyi hazır 5 gün sonraki Paris seyahatını gerekleştirmek zorunda idik.
 O gece eve geldim ve kara kara düşünmeye başladım.Bir yandan da moral bozukluğumu daha 14 yaşına girmemiş küçücük bir çocuğa, bu konularda aşırı panikleyen eşime, zaten kendi dersleri ile fazlası ile yorulan büyük kızıma belli etmemek için sorunumu kendi içimde yaşıyor ve dışarı herşey yolun da imiş havası sergiliyordum. Aklıma Suna Kan hanıma telefon etmek, sorunumu onunla paylaşmak geldi. Suna Hanım Ankara'da olmasına rağmen bize sorunlarımızda çok yardımcı olmuş mutena bir insandı. Ona çok güveniyordum. Hem bu konulardaki büyük tecrübesi, hem çok mütevazi ve candan kişiliği ile benim sorunuma mutlaka bir çözüm bulacaktı. Herşey yolunda gitti ve gecenin o saatinde Suna Hanımı bulabildim. Sorunumu anlatınca' Hemen yarın atlayın Ankara'ya gelin, bakalım neler yapabiliriz.'diye beni yüreklendirdi.O gece belki evdekiler fark etmedi ama ben rahat ve deliksiz bir uyku uyudum.
  Ertesi sabah Yeşilköy hava meydanında Ankara uçağına koşarken bu sorunun çözüleceğine emindim artık. Suna Hanım ölmek üzere olan bir hastaya can veren bir doktorun mahareti ile sihirli bir şekilde bir kaç saatlik çalışma ile bir gün önce öğretmeninin bir dönem daha girmesin ancak öğrenir dediği Konçertoyu Burcu'ya öğretmiş, ve çaldırmştı.Akşam dönüş uçağında arkama yaslandım ve kahvemi içerken düşündüm. Bu daha ne ilkti ne de son olacaktı.Nitekim doğru düşünmüşüm.İlerleyen yazılarımda anlatacağım gibi neler yaşadık neler....
 Bir gün sonraki vize sınavı çıkışı öğretmenimiz yanıma yaklaşıp 'Ne yaptınız da bu çocuk iki gün içinde bu eseri bu kadar iyi çalmayı öğrendi.Mucize bu .'dedi. Evet Burcu vize sınavında iki gün önce çalamıyor denilen eseri harika çalarak 96 puanla yıl sonu sınavına girmeye hak kazanmıştı. O gün öğretmenimize 'Sizin bir dönemde öğretemediğinizi Suna Hanım 3 saatte öğretti.Mucize bende değil, Burcu ve Suna Hanımda.'diyemedim.Ama şimdi söylüyorum.Ben bu uzun savaşımda ne mucizeler gördüm. neler yaşadım.neler atlattık.
  Sadece o gün bu olaydan sonra eve dönerken bindiğimiz taksi de sürekli kendi kendime gülüyordum. Herhalde şöför, kadın deli demiştir. Öğretmenimiz mucizeyi benim mi gerçekleştirdiğimi sanmıştı acaba. Ben kemancı değilim, hiç müzikten anlamam.Ben sadece Burcu'yu yüreklendirdim,Ankara bileti aldım ve onu Ankara'ya Suna Hanıma götürdüm. Ama öğretmenimiz Suna hanıma o gün gittiğimizi hiç öğrenmedi.
  Artık 2 gün sonra ki Paris yolculuğunu gönül rahatlığı ile yapabilirdik.
  Sıkı dur Paris biz geliyoruz.Bu sefer daimi olarak geliyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder