Hürriyet

12 Mart 2013 Salı

Öğrenci Pasaportunun Alınış Hikayesi

 Bir önceki yazımda Mili Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğrenim Daire Başkanlığında Burcu Göker ve Ebru Göker'e öğrenci pasaportu alma mücadelemizi anlatıyordum.
  Kurumda konu ile ilgili birimdeki şef Veli Bey Ebru ve Burcu'nun pasaportlarını red ederek sepete atınca bir an düşündüm. Bu olayda yenilgiyi kabul edip çekilmek demek baştan bu savaşı kaybetmek demekti.Her sorunun kendi çözümünü de beraberinde getireceği fikrinden hareketle bir an başka bir plan uygulamaya karar verdim. Bu hızla şefin sepetinden red edilmiş pasaportları alıp odadan fırladım. Oda kapısında gözüme ilk çarpan,bankonun öbür ucunda korkulu ve meraklı gözlerle bana bakan Ebru ve Özcan bey oldu. Onların o bakışı galiba beni daha yüreklendirdi. Bu insanlar o anda ümitlerini bana bağlamışlardı. Ben bu sorunu çözmek zorunda idim. İşte o anda büyük salonun bir köşesinde elinde uzun süpürge ve kovası ile sessizce duran hademeyi gördüm. Hemen yanına gittim ve' Bu kurumun en üst düzey elemanı kim ve odası neresi. diye sordum. Hademe bana 'Buranın en yüksek elemanı Yüksek öğrenim Daire Başkanı Yüksel Kabasakal,'dedi ve eli ile odasını işaret etti.
  Ben bir kaç saniye sonra kadın mı erkek mı olduğunu dahi bilmediğim Daire Başkanının odasının kapısında idim. Kapıyı hafifçe tıklattıktan sonra içerden gelecek cevabı beklemeden hemen odaya daldım. Odada ilk gördüğüm masa başında oturan benden daha genç, aydınlık yüzlü bir hanımdı.İlk  anda aldığım müsbet elektriğin etkisi ile büyük bir heyecanla en kısa ve anlaşılır şekilde sorunumu anlattım. İnsanlarla ilk karşılaşmanızda dikkat edilecek ilk husus arada göz teması ile müsbet bir elektrik oluşturmak ve en kısa anlaşılır şekilde kararlı ve güzel bir ses tonu ile ,agresif olmadan sorununuzu anlatmak, İlk tanıştığınız kişide ilk bir kaç dakika çok önemli. Zira bütün olayı bu ilk bir kaç dakikada çözüyorsunuz.
  Karşımda masa başında oturan Yüksel Hanım beni çok sakin ve olumlu bir şekilde dinledi. Ne de olsa ikimiz de kadındık. Hemen hemen aynı yaşlarda, aynı eğitim düzeyinde , aynı kelimelerle konuşan ve muhtemelen diğerinin de anne olduğu bu iki kadın arasında kurulan gönül köprüsü bir anda etkisini gösterdi. Yüksel Hanım beni dinledikten sonra 'Sakin olun hanımefendi, Buyurun önce oturun. Bir su için, Bir çayımızı için, Sorunu çözebiliriz.'dedi.
  Ben oturdum ve artık olayın çözümleneceği umutu yeşermişti yüreğimde. O sırada aklıma dışarda beni heyecanla bekliyen Ebru ve Özcan Bey geldi. Yüksel Hanım'a 'Dışarda iki kişi var,onlara da haber verebilirmiyiz,merakla bekliyorlar.'dedim. Yüksel hanım yanındaki zile bastı ,gelen elemana dışardaki kişilerin adını verip odaya davet etti. Sonra da çay söyledi. Bir kaç dakika sonra kapı açıldı ve korkulu, meraklı gözlerle Ebru ve Özcan Bey içeri girdiler. İçerde Yüksel Hanımla beni sıcak bir sohbet havasında görünce gözlerindeki korku yerini bir anda mutluluğa bıraktı. Demek ki sorun ne ise hal oluyordu. Zira onlar o ana kadar Veli beyle olan sorunu ve  de pasaportların reddini bilmiyorlardı.
  Yüksel Hanımla sohbetimizde 12 yaşında bir kız olduğunu, onun da piyano dersi aldığını ve klasik müziğe meraklı olduklarını öğrenmiştim.Çok şükür aynı dili konuştuğum kişilerle birlikteydim.
  Biz odada sıcak bir sohbet içinde konuşurken Yüksel hanım tekrar zile bastı ve gelen hademeye 'Veli Beyi odama çağırın.'dedi. Biraz sonra Veli Bey odaya girince bizi maaile oturur, sohbet eder görünce epey şaştı.
Yüksel Hanım Veli Bey 'e 'Bu pasaportlara öğrenci damgası basacağız,Bu yetenekli, ülkesini yurt dışında böylesine güzel temsil eden kişilere öğrenci, pasaportu vermeyeceğiz de kime vereceğiz.Bu işi hemen hallledelim.'dedi ve pasaportları verdi. Veli Bey ama falan demeye çalıştı ama tabii kimse onu ciddiye almadı. Biz çayımızı bitirene kadar pasaportlara öğrenci damgası basılmış ve gelmişti.
  Bir süre sonra Yüksel Hanıma teşekkür edip vedalaştık ve kurumdan ayrıldık. Gönül isterdi ki Veli Bey biraz daha geniş düşünsün ve Yüksel Hanımı rahatsız etmeden bu sorun halolsun. Ne yazık ki bazı kişiler belli kurallar içinde kapanıp kalıyor ve kısıtlı dünyada kendilerine benzemeyen kişilere yaşam hakkı vermiyorlar.
Neyse ki Yüksel Hanım gibi ileri görüşlü, çağdaş kişiler var da sorunlar büyümeden hal oluyor.
  O gün bu olaydan sonra Bilkent Üniversitesinin Lokalinde yediğimiz yemek gerçekten büyük bir zaferin kutlaması gibi idi. Paris yolundaki bir kale daha alınmış ve Paris'e iyice yaklaşmıştık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder