Hürriyet

9 Nisan 2018 Pazartesi

Burcu Göker Cardoso'dan Haberler

 Uzun zamandır yazmamışım bloğuma. Sanırım ben yaşlandım artık ve yazacak gücüm kalmadı artık. Oysa Burcu çok uzaklarda ne güzel şeyler yapıyor yazılacak ve anlatacak.
Öncelikle çok iyi bir anne. Minik Christopher çok düzenli ve uslu bir çocuk. Bir sürü işinin arasında onun yemesini, uyku düzenini, bakımını ve eğitmini ihmal etmeyerek harika bir çocuk yetiştiriyor. Ne yalan söyleyeyim ben Burcu'nun bu kadar başarılı bir anne olacağını pek ummuyordum. Gene beni şaşırtmayı başardı her zamanki gibi.
 Geçtiğimiz ocak ayı başından bu yana Unıversity of West Florida'da adjunct Professor of Violin olarak görev yapmaya başladı Burcu. Bu onun yıllardır çok istediği bir görevdi. Florida State Üniversitesinde doktorasını bitirdiği 2013 yılından bu yana düşlediği bir görev.
Şimdilik Üniversitede fazla öğrencisi yok ama ben inanıyorum ki zaman içinde çok öğrencisi olacak. Üniversitede ders vermenin yanı sıra oda müziği konserlerine de katılıyor hoca olarak. Geçenlerde bir konser afişinde onun ismini önünde Dr. ünvanı ile görünce ne çok mutlu oldum anlatamam. Ne çok çalıştı yavrum o afişteki ünvan için.
 Hazıran 2018 de Üniversitenın Yaylı Çalgılar festivalinde bir hafta süre ile ders verip, konserde yer alacağını duyunca da aynı coşkuyu yaşadım iki gün önce.
 Bu arada dört yıldır ders verdiği, bir sürü öğrenci yetiştirdiği Gulf Breeze School of Music'deki görevi tam gaz devam ediyor. Tabii Pensacola Senfoni Orkestrası kemancılık görevi de aynen devam ediyor. Dün gece Pensacola Senfoni Orkestrası ile ünlü kemancı Gil Shaham'a eşlik ettiler. Hatta ünlü kemancı Burcu'nun Türk olduğunu duyunca Türklere olan hayranlığını dile getirmiş ve bir Türk ezgisini çalmış hemen. Gil Shaham'ın kemanından dökülen Üsküdara Gider İken melodisini duyunca Burcu ağlamamak için kendini zor tuttuğunu anlattı dün gece skyp konuşmamızda.
 Ben bir buçuk yıldır kucaklayamadım yavrumu. Burcu ise dört yıldır gelmedi ülkesine. Her gece saatlerce skypten konuşuyoruz. Daha 3 aylıkken bıraktığım Christopher'ın yürüyüşünü, gelişimini, konuşmasını hep internetten takip ettim bu kadar süre. Minik yavru beni ve dedesini televizyon kahramanı olarak görüyordur sanırım.
 Burcu Pensacola Senfoni Orkestrasının daimi elemanı olarak her hafta konserlere katıldığı gibi. Orkestranın görevlisi olarak her hafta Çevre okullarında ve hastanelerinde konserler veriyor. Bugün gene bir hastanede konseri var.
 Pensacola Senfoni Orkestrasından başka Nicewille Senfoni  Orkestrası, Destın Senfoni Orkestrası da görev aldığı Orkestralar.
 Bütün bu etkinliklerden başka sık sık oda müziği konserlerine katılan Burcu öylesine müzik dolu yaşıyor ki aynı gün iki ayrı konserde yer aldığı oluyor.
 Bütün bu yoğun çalışmanın arasında her sabah minik bebeğini arabasına koyup spor salonuna gidiyor ve bizim Bıcır kreşte arkadaşları ile oynarken o da sporunu yapıyor.
 Evinin alışverişini, işlerini de günün saatlerine sığdıran Burcu sosyal etkinliklerden de geri kalmıyor.
 Biz ise onu uzaktan izlemekle yetiniyoruz sadece. Bir zamanlar onu dinlerken duyduğumuz mutluluğu arada onun konserlerinde çekilmiş videoları izlerken tatmaya çalışıyoruz.
 İnsanın isterse bir çok işi aynı zamanda yetiştireceğinin en büyük timsalı olan Burcu Göker Cardoso'ya başarılar dilerim.

22 Ocak 2018 Pazartesi

Kemanla Yolculuk Kitabım yayınlanalı üç ayı geçti.

Uzun zaman önce  takriben yedi yıl oluyor, blog yazısı olarak başlamıştım yazmaya bu yolculuğumuzu. Küçük kızım Burcu Göker ile benim ve çekirdek ailemizin yolculuğu idi bu zorlu ve bir o kadar da sorunlu yolculuk.
Yirmi yedi yıl önce İstanbul'da başlayan, sırası ile Paris. Newyork, Şikago, Calgary ve Florida'da devam eden bir yolculuğun öyküsü. Önceleri küçük bir kız ve annesi, daha sonrası ise sadece azıcık büyüyen kızın yolculuğu. Bir de tabii bir keman ellerinde. Ara sıra bir babanın ve ablanın eşlik ettiği yolculuk.
 Daha önce hiç yaşamadıkları bir dünyada el yordamı ile yollarını bulmaya çalışan bir anne babanın öyküsü. Zaman zaman traji komik olaylarla dolu bir çalışma.
 Yedi sene blog yazısı olarak yazdığım bu yazıları uzun çalışmalar sonucunda epey kısaltarak bir kitap olarak yayınlama imkanım oldu. Kısalttım, zira eğer kısaltmasaydım Victor Hugo'nun 5 ciltlik Sefiller kitabı gibi bir çalışma olacaktı.Şimdi bir cildini bile alıp okuma fırsatı bulamayan ülkem insanı o zaman sanırım hiç almazdı kitabımı.
 Sonunda 508 sayfalık bir kitap oldu Burcu'nun 23 yıllık serüveni. Minik bir kız çocuğu iken yeteneğinin keşfi ile başlayıp Doktor ünvanı alışına kadar geçen süreyi anlatan bir çalışma.
 Neden yazdın diyeceksiniz belki. Biz çok sıkıntı çektik bu yolda ilerlerken. Hiç yol gösterenimiz yoktu. İstedim ki bizden sonra bu işe girişecek olanlar bizim deneyimlerimizden yararlansın. Ama bugün kitabımı okuyan bir arkadaşımın yorumu zihnimi bulandırdı bu konuda. Acaba Kemanla Yolculuğu okuyanlar bu yolculuğa çıkacak cesareti bulabilecekler mi kendilerinde diyor arkadaşım.
 Okuyanlar cesaret bulur veya bulamaz bilemem ama sanat yolculuğunda karşılaşılan bu hendikapları bilmeye herkesin hakkı olduğunu düşünüyorum. Özellikle ülkemde.
 Ayrıca bu kitabı yazışımın bir başka amacı daha var. Paris'te yaşadığımız günlerde tanıştığımız değerli sanatçımız Verda Erman Hanım bana hep kendi başarılarından bahsedildiğini oysaki ebeveynlerının çektiği zorluklardan hiç söz edilmediğini anlatıp, benden onların karşılaştığı sorunları dile getirmemi istemişti.
İşte ben de verilen bu görevi yerine getirmeğe çalıştım yazarken.Yetenekli bir çocuğun ebeveyni neler hisseder, nelerle karşılaşır bu yolda. Bunları anlattım.
 Anlatacaklarım bitti mi bu kitapla.
Hayır. Dahası var tabii. İlerleyen günlerde zihnim bana oyun oynamazsa, unutmazsam yaşadıklarımızı devamını da yazacağım bu yolculuğun.
 Kitabımı yazdım, basıldı, Hatta geçtiğimiz günlerde Tüyap Kitap Fuarı İstanbul'da imza günüm bile oldu ama yukarda da bahsettiğim gibi tanıtım eksikliğinden pek duyulmadı çalışmam.
 Bütün gazetelerin kitap eklerine uzun açıklamalı mail ve yazılarla kitabı gönderdim ama bir tek Sözcü Gazetesinden Sayın Yekta Güngör Özden Bey sütunlarında yer verdi kitabıma.
 Oysa ben çok daha fazla ses getireceğini umuyordum çalışmamın. Ne de olsa uzun ve zorlu bir yolu anlatıyordu.
 Biliyorum ki bir cinayet romanı yazsaydım veya seks unsurları fazla bir aşk romanı, ya da Burcu yerine mülteci bir çocuğun öyküsünü anlatsaydım daha çok tanıtılırdı kitabim.
 Olsun ben bir gün değerinin bilineceğine inanıyorum.
 Ne de olsa Sabrın sonu selamettir dememişler mi?

21 Ocak 2018 Pazar

Christopher kocaman bir çocuk oldu.

 Bugün blogumu açtığımda çok uzun zamandır yazmadığımı fark ettim. Burcu'nun işi mi bitti yoksa ben mı yorgun düştüm de yazmaktan vazgeçtim.
 Burcu'nun işi bitti mi? Hayır. Daha da çok artarak devam ediyor. Bir yandan bebeği, evi, eşi. Diğer yandan öğrencileri, Senfonideki görevi, özel konserleri. Aynı gün üç tane ayrı yerde ayrı repertuarla gerçekleşen konserler. Üç ayrı okulda gerçekleşen dersler, Onlarca öğrenci.
 Sadece ben Burcu'nun müzik yolculuğunu yazmaya bir süre için ara verdim.Bir kaç yıl sonra bugünleri de yazacağım. Tabii zihnim yıllar içinde bana oyun oynamazsa.
 Sanırım ben biraz yoruldum. Blog yazısı yazmayınca boş oturduğumu sanmayın sakin.2017 Yılı benim için bir başka yönden çok verimli bir yıl oldu.
 6 Mart 2017 de İlk kitabım Gümüş Kaşıklar yayınlandı. Bu çalışmam bir öykü kitabı.Son yedi yıldır yazdığım öyküleri toparladım bu kitabımda. Öykülerim  yedi yıl içinde yazıldı  ama yılların birikimi neticesinde doğdu.
 Kitabım okurlarım tarafından çok beğenildi. Okuyanlar anlatımımı çok rahat ve anlaşılır bulduklarını söylediler. Bir çok kişi kendi öykülerini bulduklarını söylediler satırlarımda. Bu övgüler beni çok mutlu etti. Aslında benim amacım ilk yazmaya başladığım zamanlardan bu yana Burcu ile uzun ve zorlu yolculuğumuzu yazmaktı. Bu yolculuğumuzu önce Milliyet Blogda yazmaya başlamıştım. Bir kaç yıl sonra da kendi blogumu kurup orada yazmaya başladım. Amacım bizim tek başımıza gerçekleştirdiğimiz bu yolculukta karşılaştığımız zorlukları, deneyimlerimi paylaşarak, aynı yolculuğa çıkacak olanlara ışık olmaktı. Zira bizim hiç yol gösterenimiz yoktu bu yolculukta. Biz karanlık bir dehlizde el yordamı ile tünelin ucunu bulmaya çalışan biçare kişilerdik.Blog yazılarımı kitap olarak derlemeyi planlamıştık ama bu çalışma çok uzundu. Kitap olursa tek cilt olması imkansızdı. Bir kaç cilt olması da pek pratik olmayacaktı. Uzun çalışmalar sonucu yazılarımı kısaltıp, tekrarları silerek kitabı tek cilt olacak hale getirebildim. Bu yaz Adadaki bahçemde günlerce çalıştım. Bu olayı sadece ben gerçekleştirebilirdim. Zira bu bizim yolculuğumuzdu.Nihayyet 10 Ekim 2017 günü ikinci kitabım Kemanla Yolculuk yayınlandı.
Kitabımın yayınlanmasından tam bir ay sonra 10 Kasım 2017 günü Tüyap İstanbul Kitap fuarında imza günüm oldu. Sakın imza günü deyince aklınıza standın önünde yüzlerce kişinin kuyruğa girdiği tablolar gelmesin. İki  saatlik imza günü etkinliğimde 3 tane kitabım satıldı sadece. Tabii İzmir'den gelen kızım Ebru'nun  aldığı onlarca kitabı saymıyorum. Bu benim ilk imza günümdü. Şu ana kadar da bir başkası olmadığı için ilk ve son diyebiliriz. Umarım son olmaz. Anlayacağınız 2017 yılı benim için çok verimli geçti. Belki kitaplarım çok satılmadı. Bir kaç ay içinde ikinci, üçüncü baskıları yapılmadı ama ben yolculuğumuzu yazdığım için çok mutluyum. Yazdığım ve sabitlediğim için.Bu arada başlığa bakanlar Christopher'i merak edebilir. Bizim Bıcır çok iyi. Uslu ve akıllı, üstelik çok da komik bir çocuk. Müziği ve dansı çok seviyor. Sanırım ilerde komedyen olacak. Dünya bu kadar kötülük ve karamsarlıkla dolu iken birilerinin de güldürmesi gerek değil mi insanları

1 Şubat 2017 Çarşamba

Burcu Göker ve Kemanı adlı kitabımı hazırlıyorum.

Uzun zamandır yazamadım bu bloğuma.Biraz sonra anlatacaklarımı okuyunca neden yazamadığımı anlayacak ve bana hak vereceksiniz.
Bu blog yazılarıma başladığım zaman amacımı yazmıştım. 27 Yıl önce başladığımız ve hep elyordamı ile yolumuzu bulmaya çalıştığımız, kah üzüntüden endişeden ağladığımız,kimi zaman da mutlulukla çoştuğumuz bu zorlu yolda yaşadıklarımı paylaşmak istedim.İstedim ki benden sonra bu yolculuğa çıkanlara bir ışık olsun. Onlar benim kadar karanlıkta, belirsize koşmasın.
Nihayet 2016 yılının son dönemlerinde bu deneyimlerimi bir kitap haline sokacak imkanı bulabildim.
İşte son dönemlerdeki yoğunluğumun sebebi bu proje.
Bu biyografi kitabımdan önce bir öykü kitabımda yolda.
İki kitabın hazırlığı derken blog yazılarımı aksattım.
Sanmayın ki Burcu Göker savaşına ara verdi veya boş verdi. O gene mücadelesine devam ediyor. Mekanlar , kişiler değişiyor ama mücadele devam ediyor.Umarım bir gün onları da yazarım.
Hem Burcu şimdi iki kişi olarak devam ediyor koşusuna. Minik Chirstopher ve annesi Burcu.
Şimdi kitabıma döneyim müsaade ederseniz. Zira havalar açmaya, bahar gelmeye başlıyor. Çiçekler açıp, kuşlar ötmeye başlayınca beni masa başında tutana aşk olsun. İyi si mi ben havalar soğukken kitabı bitireyim.

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Christopher 3 aylık oldu.

 Bugün 31 Agustos 2016. Bebeğimiz geçen günlerde 3 ayını tamamladı. Hatta bir pasta bile kestik. Babası çok güzel bir pasta almış,üstüne Christopher 3 aylık diye de yazdırmış.Ben Burcuya 6 aylık töreni yapmıştım ama 3 aylık kutlama yapan da gene biz oluyoruz.
 Christopher 3 ayını tamamladı. Düzenli bir yaşam kurduk bebeğe. 3 Saatte bir kalkıyor, mamasını yiyor.altı değişiyor. bizim orman dediğimiz  oyun parkında müzik eşliğinde oynuyor, jimnastığını yapıyor ve daha sonra şezlonguna oturuyor.Gene müzik eşliğinde uykuya dalıyor ve uyuyor.
Gündüzleri böyle bebeğimiz. Bu arada gelen bakıcıyı  da bu sisteme alıştırdık. Şu anda herşey yolunda gözüküyor.
 Burcu bu arada iki okula ders vermeye gidiyor,konserleri oluyor. Her hafta bir hastaneye gidip hastalara konser veriyor. Bu aktivite Pensacola Senfoni Orkestrasının bir organizasyonu. Bu sabah Burcu bir çok hastaneden daha teklif aldıklarını söyledi.Demek ki hastanelerde hastalara ve yakınlarına müzik iyi gelmiş.Anlaşılan haftada bir kereden daha fazla olacak bu konserler
 Henüz Orkestra Konserleri başlamadı.Eylül sonunda başlayacakmış. Bu her hafta gerçekleen Orkestra konserleri için Burcu cuma günlerini boş bırakmış şimdilik.Biz de cuma günlerini Beachde pikinik yaparak değerlendiriyoruz. Okyanus kıyısnda şezlonguma oturup sandöviçimi yemek, biramı yudumlamak çok zevkli oluyor Burcu denize girerken.
 Günlerimiz bizim bıcır, ev işleri arada kaçamak gezmeler devam ediyor.
 Biz buradan 19 eylülde hareket edeceğiz. saat farkı sebebiyle Türkiyeye varışımız 20 eylül olacak.
 Türkiyeye gitmekten korkuyorum. Başlayacak gene sorunlar . Direkt İzmire gideceğiz. Bir iki gün sonra da Bodruma hareket ederiz. Bodrumda bile yaşasak sorunlar var.
 Takriben 3 aydan fazladır  burada yaşıyorum,Ne yan komşudan rahatsız oldum ne herhangi bir gürültüden. Yan komşumuzu  görmedim bile. Bir köpekleri var sanırım.arada tuvalete çıkarıyorlar bahçelerine, bir hav sesi o da çok uzaktan.
 Sokaklarda sahipsiz bir kedi ve köpek görmedim. Bodrum öyle mi ya. Köpekler ordu olarak geziyor. Fon sesi hep bir köpek havlaması. Yalnız sokağa çıkamıyorsun. Evlerimizin yakınında köpekler, biraz uzakta Suriyeli mülteciler. Eve kapandığında çok mu rahatsın sanki. Kapına gelip köpeğini kaka yaptıran karşı komşu vsvs.Daha şimdiden sinir basti beni.
 Markete gittiğinde seni iten insanlar, kafede gelip dibine oturan konuşmalarını dinleyen sonra da lafa karışanlar.........
 Burada yaşamak çok rahat. Başkalarının aksine ben burada yaşamımın bundan sonraki zamanını seve seve geçiririm. Nedense bazı kişiler alışamam falan diyor başka ülkeye. Ne varmış akşamları internetten canlı dizi comu televizyona bağlayıp dizileri seyrediyoruz. Hem reklam arası falan olmadan.Tarladan ürünler satan büyük bir market bulduk. Hem ucuz, hem çok taze.Bütün sebzeleri alıp pişiriyoruz. Bugün oradan aldığım şeftaliler ile reçel yaptım, bir de karnıyarık.
 Anlayacağınız insan dünyanın neresinde olursa olsun düzenini kuruyor. Yeterki sağlık olsun.
 Burada Türk arkadaşlarımız da var. Onlarla toplanıp yemekler yapıyoruz, sohbet ediyoruz. Ülkemde bu kadar arkadaş toplantısı yapamam. Zira büyük şehirde trafikten kimse yerinden kıpırdıyamıyor.
 Ben burada rahatım, gideceğim için de üzüntülüyüm.Evladımdan , torunumdan ayrılmak çok zor.
Umarım en kısa zamanda tekrar bir arada okuruz.


9 Ağustos 2016 Salı

Bir mucize mi oldu nedir?

8 Ağustos günü Pensacola'dan ayrılacağımızı yazmıştım önceki yazımda. Aslında daha fazla kalacaktık ama ev sorunumuz yüzünden erkene çekmek zorunda kaldık dönüşümüzü.Dönüş zamanı yaklaştıkça içimi büyük bir hüzün kaplamaya  başladı.Doğdıuğu andan itibaren her anını yakından takip ettiğim sevgili Christopher'dan uzaklaşmak fikri çok acı geliyordu. Bu acının üstüne Burcu'dan uzak kalmak  hele bize bu kadar ihtiyacı varken çok zor olacaktı. Burada huzurlu, sakin bir yaşam sürüyorduk. Her günümüz çok zevkli geçiyordu. Burcu biz sıkılmayalım diye işinden artan zamanlarda çevre gezileri ile yaşamımızı renklendiriyordu. Pensacola'da gitmediğimiz balık restoranı, kahvaltıcı kalmamıştı bu 2.5 aylık dönemde. Artık dönüşte buradaki restoran ve kahvaltıcıların sıralamasını yapmayı düşünüyordum blogumda.
 Son gün Burcu ile bir kaçamak yaptık. Pensacola Beach'de çok sevdiğimiz Jakops'da şaraplarımızı içip , harika mezeleri yerken içim bir daha buraları görememe duygusu ile kapkaraydı.
 Eşim de çok sevdiği bebekten ayrılma fikri ile çok düşünceliydi. Gene problemlere, sorunlara dalacaktık dönüşte bu sakinliği bırakıp.
 Son gece rüyamda gitmediğimiz daha doğrusu gidemediğimiz gördüm. Sabah uyandığımda çok etkisi altında kaldığımı fark ettim bu rüyanın. Hiç bir ihtimal yoktu kalmamız için.Bavullar kapanmış ve herşey hazırdı. Sadece havaalanına gitmek kalmıştı.
 Burcu sabah doktor randevusune gitti. Dönüşte bizi alıp havaalanına götürecekti. Bu sırada Türkiye'deki büyük kızmdan bir mesaj aldım. Bizi Pensacoladan Atlanntaya ulaştıracak olan Delta airlineste bir sorun olduğunu ve uçakların çalışmadığını yazıyordu mesajında. Ben bu mesajı Burcu'ya ilettim ve bir kaç saat sonra çıkacağınız yoğun yolculuk için enerji toplamak amacı ile salondaki koltuğa uzandım. Canım hiç bu yolculuğa çıkmak istemiyordu. Bir mucize olsa da gitmesek diye düşünürken uykuya dalmışım.
  Uykumdan bir telefon sesi ile uyandım. Telefondaki Burcuydu.Bana gönderdiği mesajları  okuyup okumadığımı soruyordu. Uyuduğum için mesajlardan haberim olmamıştı. Burcu havaalanına gittiğini ve Deltanın bilgisayar sistemindeki bir arıza sebebiyle  uçaklarının çalışmadığını anlatıyordu heyecanlı bir sesle.
 O saniyeden sonra bir maraton başladı bizde. İzmirdeki büyük kızım, eşi, biz ve Havaalanındaki Burcu arasında. Yarım saat sonra Atlantadan Türkiyeye kalkacak akşam uçağının bileti ilerki tarihlere ertelenmiş ve biz kalıyorduk. Kapalı bavullar açıldı tekrar giysiler çıkartıldı içinden. Tekrar havaalanına gidildi ve büyük bir uğraş sonucu iptal edilen biletin parası iade alındı.
 Akşam damadımız geldiğinde bizi evde görünce çok sevindi ve o güzel gülümsemesi ile iyi ki kaldınız dedi.
 Hakikaten bir mucize gerçekleşmiş ve biz torunumuzdan ayrılmamıştık. Evet bir süre sonra gene ayrılık rüzgarları esecek buralarda ama şimdi o anları kafamızdan çıkardık.
 Mutlu mutlu küçük yavrumuzla vakit geçirmeye başladık tekrar. Sanırım o da anladı kalacağımızı sabah harika gülümsemesi le teşekkür eder gibiydi bana. İyi ki kaldınız  anneanne , dede der gibiydi.
 


28 Temmuz 2016 Perşembe

Buraları yaşamak için çok güzel yerler........

 Bugün 28 temmuz. bebeğimiz dün 2 ayını tamamladı. Epeydir yazamadım. Zira günlerimiz oldukça dolu geçiyor.3 Saatte bir mama ver, alt değiştir, uyut,kaldır, gaz çıkar derken bir de üstüne ev işleri eklenince kafamı toparlayıp yazamadım.
 Bu kadar yoğun günler içinde çok güzel şeyler de yaşadık. Öncelikle Burcu iyileşti, araba kullanmaya ve   öğretmenlik görevine başladı. Bu arada konserler de veriyor. İki gün önce doğum yaptığı Çocuk hastanesinde bir konser verdi.Bu olay beni çok duygulandırdı.
 Pensacola Senfoni Orkestrasının bir aktivitesi de okullarda , hastanelerde çocuklara müziği, enstrümanları tanıtmak amacıyla tertiplenen sunum ve konserler. Burcu da bu aktivitelerin en baş elemanı. En az haftada bir kere bir okulda veya bir sağlık kuruluşunda konser veriyor ve kemanını tanıtıyor.
 Sanırım çocuklara klasik müziği sevdirmek için çok doğru bir metot.
 Bu arada 4 Temmuzda Amerikanın Kurtuluş günü için sahildeki büyük parkta verilen Senfoni Konserini dinlemeye gittik.Akşam gün batarken ıfıl ıfıl esen rüzgarın serinliğinde , yemyeşil çimenlerin üzerine yayılmış yüzlerce insanla birlikte bu güzel müziği dinleyip bir yandan da bira yudumlamak ve sosisli sandöviç yemek çok büyük keyif veriyor insana.
 Daha önceki yıllarda Burcu'da bu çok özel günde verilen konserde çalıyormuş ama bu sefer doğum yaptığı için katılamadı konsere. Ama ben kalbinin sahnede çalan arkadaşları ile olduğuna inanıyorum.
 Konserden sonra havai fişek gösterisini seyretmek de ayrı bir zevkti.
 Bu arada bebeğimiz iyice büyüdü.Artık bize gülümsüyor.Annesinin sütü yetmez oldu. Bugün doktora gittiler, hem aşı oldu hemde doktor takviye mama vermiş.
 Çok da akıllı bebek. Geçenlerde bir mama verdik .Anne sütünden sonra tadını beğenmedi sanırım, Suratını bir ekşitişi ve ağzından püskürtüşü var.Değme gurme böyle belirtemez beğenmediği yemeği.
 Biz 8 Agustosta dönüyoruz ülkemize. Aslında daha çok kalacaktık ama bazen herşey planlandığı gibi gerçekleşmiyor.bir ev ayarladı Burcu bize ama ev yaşayabileceğimiz konforda değildi. Dolayısı ile Burcu'nun evinde kalıyoruz  bu kadar zamandır. Onları daha fazla rahatsız etmemek için erken dönmeye karar verdik. Gerçi gençler yaşamlarından ve bizim varlığımızdan memnun görünüyorlar ama gene de yeni evlileri yalnız bırakmak gerek değil mi?
 Bu arada Burcu ile kafelere , restoranlara, alışveriş merkezlerine gidiyoruz . Tabii bebeğimiz de yanımızda. Burası restoran bakımından çok zengin.Amerikada ev dışında yemek yemek pahalı olmadığı için herkes çoğu kere dışarda yemek yiyor.Bir de kahvaltıcılar var. Bizdeki köy kahvaltısı falan gibi değil buralardaki kahvaltıcılar. Genelde iki veya üç yumurtadan yapılmış omlet ve pan keklerin yer aldığı çok geniş hacimli kahvaltılar. Zaten porsiyonlar o kadar fazla ki burada en sonunda eşim ve ben tek porsiyon alıp paylaşma yoluna gittik. Benim kadar iştahlı biri bitiremezse bu porsiyonları büyüklüğünü düşünün artık.
 Pazar günleri de ailece öğle yemeğine gidiyoruz. Balık restoranları en çok tercihimiz. Ne de olsa sahildeyiz değil mi?
 Bebeğimiz sokakta, arabada, restoranda çok uslu. Gezmeyi çok seviyor.
 Burada inanılmaz güzel evler var. Evler tam benim düşündüğüm gibi. Geniş arazi üzerinde tek katlı, büyük bahçeli. Her biri birer malikane görünümündeki bu evlerin fiatları da öyle ulaşılamayacak gibi değil. Anlayacağınız Bağdat Caddesindeki 80 metre kare bir apartıman dairesi fıatına burada harika bir malikane alınabilir.
 Burada yaşamak da çok rahat. İki aydır sitemizde yan komşumuzun sesini duymadım. Kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Her evde köpek, kedi var ama sokakta başı boş kedi ve köpek görmüyorsunuz. Hav sesi duymuyorsunuz. Aynen ülkem gibi değil mi?
 Herkes birbirine çok saygılı ve sevgi dolu. Elektrikli sandalye ile markette dolaşırken herkes açılıp gülümseyerek yol veriyor.Burada engelli olmak ayıp değil,acınası hiç değil.
 Geçen hafta iki gün Pensacola Beachde 5 yıldızlı çok lüks bir otele gittik kalmaya.Margarita ville adlı bu lüks otelde herkes o kadar mutlu ve sakindi ki. Denizden çıkıp islak bikinisi ile otelin lobisinde lüks koltuklara oturan kızlara kimse bir şey demiyordu. Ben bebeğimi dolaştırıken ağlayınca herkes yardımcı olmak için çırpındı, kimse sustur şu çocuğu, kafamız şişti falan demedi bana.
 Bu hafta sonu gene sahilde çok lüks bir otele gideceğiz kalmaya iki gece. Çok rahat oluyor ekmek elden su gölden yaşamak.Her kadının hayali değil mi zaten
 Anlayacağınız burası yaşamak için çok güzel bir yer. Gerçi ülkem kadar güzel ve serin değil havası , oldukça sıcak ama.......
Ne yapsam acaba, gelip buralara mı yerleşsem


26 Haziran 2016 Pazar

Burcu bebeğini sütü ile besliyor.

Hastaneden çıktıktan bir kaç gün sonra sistem kendiliğinden oturdu. Yeni loğusa anneyi uykusuz bırakmama ve yormama amaçlı kurduğumuz  düzen tıkır tıkır işlemeye başladı.
 Gece abla saat 12 den 4 ekadar bebeğin bakım görevini yükleniyordu. Anne sadece bebeğe süt vermek için uyandırılıyordu. Abla İzmir'de avukat olduğu için yazıhanesindeki işleri yürütmek amaçlı böyle bir düzen kurmuştu. Ülkeler arasında 8 saat fark olduğu ve Amerikada gece saat 12 olduğunda Türkiyede sabah 8 olduğu düşünülürse yazıhanedeki işlere bilgisayar vasıtasıyle destek olmak için en uygun saatlerdi seçtiği zaman dilimi.Ablanın  bir yanda açık bilgisayarı, notları, defterleri, diğer yanda bizim küçük adam.
Gece yarısı 4 e kadar işini tamamlayıp yatmaya hazırlanan abl,adan görevi o saate kadar uykusunu biraz almış olan dede devralıyordu.Sabah 6 gbi ben kalkıp dededen bakım görevini yükleniyordum. Sabah bir yanda bizim küçük Adam salıncağında uyurken ben de bir yanda yazılarımı yazıyordum.
Gündüzleri ev işlerini de bölüşmüştük.Kısacası ablanın eşi yani büyük damadım ve okulu tatil olan büyük torunum gelene kadar bu düzen böyle geçti gitti. Ondan sonra abla eşi ve çocukları ile biraz gezip tatil yapmaya başladı. Ne de olsa onun çocuklarının da tatile ihtiyacı vardı.
Bütün bu hercümerç içinde çok güzel olaylar da oluyordu. Burcu'nun okuldan öğrencileri ve aileleri bizi ziyarete geliyordu ara ara. Bir gün gene bir öğrencisi annesi ile geldi.6 yaşındaki bu küçük Hanım kemanını da yanında getirmişti. Dörtte bir kemanı görünce kızın elinde aklıma Burcu'nun ilk başladığı yıllar geldi.Zaman ne çabuk geçmişti. Bir zamanlar dörte bir keman çalan benim küçük kızım şimdi anne olmuş ve bebeğini emziriyordu.Küçük öğrenci kemanı ile bize küçük bir de dinleti yaptı. Ondan gören bizim küçük İdil  durur mu. Hemen kemanı eline alıp teyzesinden derslere başladı.
Bu arada Burcu devamlı bebeğini emziriyor,bunu da belirtmeden geçmeyeyim.
Anne sütünün en faydalı besin olduğuna inanan kızım bebeğini durmadan emziriyor ve bebek Christopher da süratle büyüyor bu beslenme karşısında.
 Günler bu minvalde geçedursun birden bugün bebeğimizin 1 aylık olduğunu fark ettik. Artık gözleri ile bizi takip ediyor ve çaktırmadan gülümsüyor bile. Tabii bize gülümsemiyor ama biz karşısına geçip' aa bak gülüyor' diye tezahürat yapıyoruz.
Bugün benim doğum günüm, Tam 70 yaşına basıyorum.Benim 70 yaşıma , minik bebeğin 1 ayına basışını kutlamak için öğlen bir balık restoranına gittik ailece.Nedense bebeğimiz gezmeyi, restoran ve kafeleri çok seviyor. Geçtiğimiz hafta 3 gün üst üste gezmeye gittik. Hiç sesi çıkmadı arabada hep uyudu.
Bugün de restoranda uyudu ve bize rahat rahat yemek yeme fırsatı verdi.Sanırım çok saygılı bir çocuk olacak.
Biraz evvel eve geldik ve ben gerek sıcaktan gerek yediğim harika karides ve ıstakozların etkisinden uyuya kaldım odamda. İki saatlik bir uykudan sonra uyandığımda küçük adamın anne ve babası tarafından banyo yaptırıldığını ve şu anda beslendiğini duydum eşimden. Annesi artık sağlığına kavuştu sayılır. Araba kullanıyor, bebeği ile daha fazla ilgileniyor.Kısacası normal yaşamına dönüyor yavaş yavaş. Hatta önümüzdeki hafta öğretmenlik görevine de başlayacak artık.
Onu böyle eski sağlığına kavuşmuş görünce çok mutlu oluyorum.
Gene söyleyeceğim. Bir insanı kendi hastalığından daha fazla üzen şey evladının sağlık sorunları.
Hepimize sağlıklı çocuklar ....

25 Haziran 2016 Cumartesi

Minik kızımın yavrusu mucize gibi bir şey

O gün hastaneden eve dönerken aramıza yeni katılan canı tanıyamadığımız için biraz kırgındık. Zira bebeğimiz zor bir doğumla dünyaya geldiği için yoğun bakımda kalacaktı ilk gece. Yoğun bakımda hep prematüre doğmuş ufak bebeklerln olduğu düşünülürse bizim 4 kiloya yakın doğan bebeğimize ablamızın yakıştırdığı sıfat çok iyi denk düşmüştü. Büyük kızım Ebru olaylara çok komik yaklaşan bir kişiliğe sahip.Bizim delikanlının prematüre bebekler arasında koğuş ağası olacağını söyleyince hepimiz bu gerilimli günümüzde kahkahalarımızı tutamamıştık.Hatta ablamız bizim Adamın yoğun bakımın asayişini bozacağını ve yakın zamanda oradan annesinin yanına odaya gönderileceğini söyledi.Gerçekten de ertesi gün bebeğimiz odasına geldi. Koyu renk uzun saçları, mavi gözleri ile buralarda doğan saçsız bebekler arasında epey karizmatik duruyordu.
Epidural anastezi ile zor bir sezeryan ameliyatı geçiren Burcu ilk saatlerde yapılan kuvvetli ağrı kesicilerin etkisi geçmeye başlayınca doğum sonrası neşeli halinden biraz uzaklaşmıştı.
Bu arada hastane odası hiçbir yeni bebek sahibi olan annenin olamayacağı kadar misafire tanık oluyordu.Burcu'nun Orkestradan, ders verdiği okuldan meslek arkadaşları, öğrencileri öğrencilerinin anneleri ...Oda dolup taşıyordu. Meğer ne çok tanıdığı  ,ne çok seveni varmış Burcu'nun. Ben kendi hesebıma gurur duydum kızımla.
Hastanede üçgün kaldı Burcu. Eşi de onun yanında kaldı. Bu arada eşinin annesi de uzun bir uçak yolculuğu ile Amerikanın başka bir eyaletinden geldi minik misafiri görmeye.Hastaneden çıkacağı son gün bizim minik adamı bir de sünnet ettiler. zavallı zaten dünyaya gelirken epey meşakkat çekmişti. Bir de bu sünnet acısı. Mutlaka sinirlerini bozmuştur.
Bu arada ben minik adamı gördüğümde ne hissettim biraz da ondan bahsedeyim. İnsanın canından çok sevdiği ,gözünde bir türlü büyümeyen yavrusu evlat sahibi olunca çok farklı duygular içinde kalıyor. Karşınızda sizin minik kızınızın içinde aylarca geliştirdiği, büyüttüğü bir ufak canlı. İnanılmaz bir olay.Mucize gibi bir şey.
Neyse üçgün sonra Burcu hastaneden taburcu oldu ve eve geldi. Şimdi başlıyordu zorlu savaş.Minicik bir bebek ve etrafında koşturan bir dizi insan.
Hemen bir işbölümü gelişti aramızda farkında olmadan. Ben mutfak , yemek işlerini yüklendim bir anne olarak. Yeni bebek sahibi olmuş ve süt veren bir annenin ihtiyacı olan süt sağlayıcı gıdaları hazırlamanın yanısıra,evde aralarında 5 yaşında bir çocuğun da olduğu topluluğu sağlıklı ve dinamik tutacak gıdaları hazırlamak zorunda idim. Abla bebeğin ilk bakım, temizleme, uyuma gibi işlerini üstlendi. Ameliyatlı olan anneyi ilerde bir takım komplikasyonlarla karşılaştırmamak için fazla işlere sokmak niyetinde değildik. Evin daimi elemanı Teresa temizlk işlerini üstlendi. Oldukça yoğun iş temposuna sahip avukat babaya sadece sevme görevini verdik ama onun içi durmuyor ve bize yardım etmeye çalışıyordu.Eşim ise destek elemanı olarak her konuda yanımızdaydı. Kah bulaşık, çamaşır makinesi doldurup boşaltıyor, kah bebeğe gaz çıkartıyordu. Anlayacağınız denge kısa sürede kuruldu farkında olmadan. Bu arada ablamızın çok deneyimli ve rasyonel zekası büyük rol oynadı bu dengenin kurulmasında.
Gelişmeleri daha sonraki yazımda paylaşayım. Zira bebeğimiz ağlamaya başladı.



24 Haziran 2016 Cuma

Cristopher Cardoso doğdu.

24 mayıs salı akşamı Pensacola'ya vardık geç saatlerde.Çarşamba gününü dışarı işleri ile geçirdik. Bir de çevreyi gezmekle. Pensacola Okyanus kıyısında 300 bin nüfuslu bir kent. Florida eyaletine bağlı olan bu yerleşim yeri özellikle varlıklı Avrupalı , Amerkalı ve Kanadalıların tercih ettiği bir sayfiye yeri. Sayfiye yeri diyorum ama iki tane Üniversitesi, Havaalanı, Hastaneleri, sağlık kuruluşları, alışveriş merkezleri ile çok sosyal ve güzel bir yer. Burcu'ların evinin olduğu yer de şehir merkezine, hastaneye,alışveriş merkezine yakın  ağaçlar altınca çok şık bir site. Evlerin konumu,sokakların genişliği ile komşular ile arasında fazla ilgi olmayan bir yerleşim. Anlayacağınız tam bana göre. Ülkemde gerek Avşa'da gerek Bodrum'da çevre ile fazla ilgili olduğumuzdan ki Bodrum gene çok iyi diğer yerlere göre,burası bana çok tercih edilir geldi.
Perşembe akşamı bebeğin doğumun gerçekleşeceğini söylemişler hastaneden. Burcu , ablası ve Burcu'nun eşi akşam yemekten sonra çantalarını alıp hastaneye giderken içimdeki heyecanı anlatamam. Bir yandan aileye katılacak yeni canın sevinci, bir yandan kızımın bu zorlu yolda çekeceği acılar beni oldukça sterese soktu. O geceyi büyük kızmın 5 yaşındaki yavrusu, eşim ve ben başbaşa geçirdik. Tabii sürekli Hastane ile internet üzerinden haberleşerek.
Sabah olduğunda bizim oğlandan daha bir haber yoktu. Doğumun suni sancı ile normal  doğum olarak gerçekleşeceği planlanıyordu.Ülkemdeki uygulamanın aksine burada ilk doğumda sonuna kadar normal diye diretiyor doktorlar. Oysaki doğumun gerçekleşeceği hastane özel ve lüks bir hastane. Ülkem mantığı ile düşünürsek özel hastane, hasta sezeryan tercih ediyor. Nasılsa parasını alacaklar, Hiç tereddüt etmeden sezeryana giderler. Öyle de yapıyorlar zaten ülkemde.
Burada son dakikaya kadar normal diye diretiyorlar. Aslında haklılar. Eğer normal doğum olabiliyorsa sezeryandan çok daha avntajlı. Bir kere sezeryan nereden bakarsanız bakın bir ameliyet ve geride uzun bir bakım süresi var. Eğer bakım iyi olmazsa doğum sonrası komplikasyonlar olabiliyor.
Ama olayın bir başka cephesi daha var. Eğer anne adayı dar leğen kemikli ise ve bebek de iri ise sezeryan bebeği ve anneyi riske sokmamak açısından tercih edilebilir.Ayrıca burada anne adayı fazla kilolu değilse hamilelikte fazla kilo almaya ses çıkartmıyor doktorlar Tabii bu durum da bebeği oldukça iri yapıyor. Tabii iri bebeğin doğumu da zor oluyor.
Ben bebeklerimi aynı doktorla dünyaya getirdim. Doktorum Ferruh Adalı Bey normal doğum taraftarı idi. Yalnız bebeği anne karnında fazla irileştirmeden büyütmek ve doğumun kolay olmasını sağlamak fikrine sahipti. Çok iyi hatırlıyorum . Aylık rutin kontrollerde o gün doktora gidene kadar hiçbir şey yemezdim. Kilom fazla çıkar da doktor beyden azar işitirim kaygısı ile. Kilo kontrolunu kazasız belasız geçip doktordan çıktıktan sonra ilk işimiz  büyük kızımla birlikte doktor muayenehanesinin altında var olan Çömçe kebapçısınına gidip bol bir kebap yemek olurdu. Lahmacunu,döneri, kebapları tatlısı ile oldukça zengin bir yemek olurdu. Bütün bu dikkat etme ile 12 kilo aldım bütün hamilelik sürecinde. Oysa burada genç anne adayları dikkat etmedikleri için 20,30 kilo
alıyorlar.
Burcu da oldukça ince yapılı olduğundan, hamilelik süresince de kontrolsüz kilo aldığından bebek iri olduğu için normal doğumun riskini aklıma bile getirmek istemiyordum.Nitekim korktuğum başıma geldi.
Normal doğum gerçekleşemeyince doktorlar sezeryana gitmek zorunda kaldılar. bunu baştan yapsalardı da anne adayı ve bebek boşuna acı çekmeseydı ve riske girmeseydi.Neyseki bebeğimiz kazasız doğdu.
Doğum haberini cuma günü akşam üzeri aldık. Burcu'nu  arkadaşı Hazan bizi arabası ile evden alıp hastaneye götürdü. Hepimiz o kadar heyecanlı idik ki yol boyunca kimsenin konuşacak takadı yoktu. Hastanede nasıl Burcu'nun yanına gittim hiç hatırlamıyorum. Sanırım kalça ameliyatımdan sonra ilk koşarak gidişimdi bu gidiş. Burcu'yu neşesi yerinde gördüğümüzde içim biraz rahatladı. Bebeği daha görememiştik.