Hürriyet

30 Mayıs 2014 Cuma

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Ne Çok Veda Yaşadık.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Ne Çok Veda Yaşadık.: 1 Ağustos 2009 günü Burcu Göker ve Eric Jenkins'in A.B.D de yapılan düğünü Harbor Lady adlı tekne gezisi ile sonlandı. Türk...

Ne Çok Veda Yaşadık.





1 Ağustos 2009 günü Burcu Göker ve Eric Jenkins'in A.B.D de yapılan düğünü Harbor Lady adlı tekne gezisi ile sonlandı. Türkiyede de ilerki tarihlerde bir düğün töreni gerçekleşecekti.
Tekneden indiğimizde hepimiz yorgunduk. Biz iki gün sonra Şıkago'dan İstanbul'a uçacaktık. Burcu ve Eric de 10 gün sonra Florida State Üniversite'sindeki görevlerine başlamak üzere Florida'ya gideceklerdi. Akşam eve dönmek üzere iskelede Pamela'larla vedalaştık. Ertesi gün kahve içmeye bize gelmeleri için söz alıp arabalara bindik ve evimize döndük. Herkes artık dinlenmeyi hak etmişti.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra Eric'in ailesi epey kalabalık kahveye geldi. Gelirken çok güzel pasta ve çörekler de getirmişlerdi. Bahçede  neşe içinde içilen kahve ve sohbetten sonra vedalaşıp gittiler. Bu güzel düğün için Pamela'ya teşekkür etmeyi unutmadık. Ne de olsa bütün organizasyonu o yapmıştı ve gerçekten çok iyi bir düğün organizasyonu idi. O günü biz dinlenerek geçirdik. Zira bir gün sonra çok uzun bir yolculuğa çıkacaktık. Önce Michigan gölünden en az 6 saatlik bir araba yolculuğu ile Şikago'ya gidecek, oradan da akşam T.H.Y uçağı ile 11 satlik bir yolculukla İstanbul'a uçacaktık. Bizim için olmasa bile 4 yaşındaki Ural için oldukça zahmetli ve uzun bir yolculuktu. Özellikle Burcu ile Eric'ten ayrılmak ona çok zor gelecekti.
O günü dinlenerek, sohbet ederek, akşam barbekü partisi yaparak içimiz ayrılacağımız için elemli ama neşe görüntüsü içinde geçirdik. Ertesi sabah erkenden kalkıp önce evi toparladık, sonra da yola çıktık. Uzun ve bazen sessiz geçen bir yolculuğun ardından Şikago'ya geldiğimizde hemen hava alanına geçtik. Dönüş yolculuğumuz başlamıştı. Uçağa biniş işlemlerimizi  yaptırıp, bagajlarımızı verdikten sonra son bir veda kahvesi için havaalanındaki kafede oturuken hepimiz sessizdik. Sadece Ural ne olduğunu anlamadığı için Eric'le didişip oynuyordu. Uçağa binmek için söylenen kapıya gidip içeri geçerken vedalaştık. Burcu dimdik duruyordu, ama Eric ağlıyordu. Ben ağlamamak için gözlerimi kaçırdım. Bir an önce vedalaşıp içeri girmeliydik. Polisten geçip içeri girdiğimizde geriye dönüp  baktım. Artık Burcu ve Eric zor görünüyordu. İşte o an Burcu'nun gözlerini sildiğini gördüm. Bize göstermediği gözyaşlarını siliyordu. İşte o zaman düşündüm. Ne kadar çok veda etmiştik, sayısını unuttum. Artık Burcu Amerika' da evlenip orada kalmayı kararlaştırmıştı. Yanı gemileri yakmıştı. Ama o zaten çok önceden yakmıştı gemileri. Bu vedalar bizim yaşam biçimimiz olmuştu artık.
Burcu ile Eric'in Florida'ya doğru başlayacak olan zorlu yolculuğunu bir sonraki yazımda anlatacağım.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Sevgi Sevdiklerinin Mutluluğu İçin Onlardan Vazgeç...

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Sevgi Sevdiklerinin Mutluluğu İçin Onlardan Vazgeç...: Pamela'nın çağrısı ile arabalara yönlenen aile fertleri yarım saat sonra Düğün yemeğinin gerçekleşeceği restoranın önünde a...

Sevgi Sevdiklerinin Mutluluğu İçin Onlardan Vazgeçebilmektir.





Pamela'nın çağrısı ile arabalara yönlenen aile fertleri yarım saat sonra Düğün yemeğinin gerçekleşeceği restoranın önünde arabalardan inerken çok neşeli gözüküyorlardı. Düğün yemeğinin verileceği restoranda herşey çok şık ve güzel düzenlenmişti. Bütün masalar çok şık çiçeklerle bezenmiş, herkese içinde çikolatalar olan minik düğün şekerleri hazırlanmıştı. Ebru, Ural, Pamela, Bop ve Burcu'nun babası ve ben aile masasında oturuyorduk. Burcu ve Eric ise tam ortada kendileri, için hazırlanmış özel bir masada  nedimeler ve sağdıçlarla birlikte oturacaklardı.
Düğün davetiyelerinde düğün seramonisi belirtilirken düğün yemeği için üç ayrı seçenek sunulmuş ve birini tercih etmemiz istenmişti. Et, balık ve tavuk menüleri olan bu yemek çeşitlerinden herkes ıstediğini seçmiş ve önceden bildirmişti. Büyük bir neşe içinde yenen bu düğün yemeği bütün aile fertleri ile bizi daha bir yakınlaştırmıştı. Yemek sırasında en çok dikkatimi çeken arada bir herkesin alkışlaması oluyordu. Sonradan öğrendiğime göre bu bir adetmiş. Herkes alkışlayınca damat gelini öpecekmiş. Böylece orada herkes gelinle damadın bu çok mutlu gününe şahitlik ediyorlardı.
Yemeğin sonunda ortaya düğün pastası geldi. Düğün pastası üç katlı ve çok şıktı. Gelin ile damat beraberce pastayı kestiler ve birbirlerine yedirdiler. Düğün pastası ile içilen şampanyalardan sonra sıra Michigan Gölünde yapılacak tekne gezisine gelmişti. Gülüş cümbüş tekrar arabalara binildi ve Harbor Lady adlı teknenin Michigan gölünde yapacağı  gezisinin başlayacağı iskeleye doğru yola çıkıldı.
Harbor Lady adlı bu tekne çok şık ve bu geziler için özel kiralanan bir tekne idi. Düğün organizasyonu için ayarlanan tekne çok konforlu idi. İçinde açık büfede her türlü içki ve mezenin olduğu teknede ayrıca ufak bir orkestra da müzikle gezintiye neşe katıyordu. Burcu ve Eric neşe içinde tekneye binerken bizim sanat fotoğrafçısı hanım ve amatör fotoğrafçı kızlarımız da bu anı ölümsüzleştiriyordu. Bütün davetliler tekneye bindikten sonra Tekne hareket etti ve yavaş yavaş Michigan Gölünde süzülmeye başladı. Hava nefis, müzik harika idi. Herkes ellerinde içki kadehi Burcu ile Eric'in teknenin güvertesinde mutluluk  içinde yaptığı dansa eşlik ediyordu. Göl kenarında birbirinden güzel evler sıralanmıştı. Hava gittikçe kararmaya ve akşam olmaya başlamıştı. Akşamla beraber serinleyen havadan etkilenmemesi için Burcu'nun sırtına  beyaz şalını örttüm. Ama ben şalı örttükçe Burcu sırtından atıyordu.
4 Saat süren bu güzel tekne gezisinden iskeleye inerken ışıl ışıl gözüken tekneye dönüp baktım. Amerika'dan iki gün sonra Burcu'yu burada bırakıp ayrılacaktık. O an düşündüm. Burcu ile kalbimin bir parçasını da burada bırakacağım düşüncesi içimi sızlattı. Sevginin sevdiklerinin mutluluğu için onlardan vazgeçmek olduğunu bir kez daha anladım.

29 Mayıs 2014 Perşembe

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Ebeveynler Çocuklarının Mutlu Olmasından Başka Ne ...

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Ebeveynler Çocuklarının Mutlu Olmasından Başka Ne ...: Burcu Göker ve Eric Jenkins Michigan Gölü kıyısında Düğün yürüyüşünü bitiren aile fertleri davetliler arasındaki yerleri alırke...

Ebeveynler Çocuklarının Mutlu Olmasından Başka Ne İster.


Burcu Göker ve Eric Jenkins Michigan Gölü kıyısında

Düğün yürüyüşünü bitiren aile fertleri davetliler arasındaki yerleri alırken Burcu ile Eric evlilik yemini edecekleri beyaz tüller ve çiçeklerle kaplı kameriyenin altına, gelinin nedimeleri kameriyenin sol tarafına, damadın sağdıçları da sağ tarafa geçip durdular. Bütün davetliler nefes bile almadan seyrediyorlardı. Yaramaz Ural bile ortamın güzelliğinden etkilenmiş oturuyordu. Gelin yüzüne örtülü duvağı ile bir melek gibi idi. Bu arada siyah smokini içinde Eric de çok yakışıklı gözüküyordu. Nihayyet  müzik kesildi ve evlilik yeminini yaptıracak hakim bey konuşmaya başladı. Evlilik birliğinin kutsallığından ve ömür boyu iyi günde , kötü günde beraberlikten bahsediyordu. Sonunda  konuşması bitti ve Burcu ile Eric'e evlilik yüzüklerini takdı ve ellerini birleştirdi. Bu ellerin bir ömür boyu ayrılmaması temennisi ile töreni bitirdi. Eric'in çok yaşlı büyükbabası ile anneannesi ağlıyorlardı. Pamela'ya baktım. Kıpkırmızı gözlerle o da bana bakıyordu. Yeminin sonunda Eric Burcu'nun duvağını kaldırdı ve öptü. İşte o zaman 44 yıl önce kendi nkah merasimim aklıma geldi. Aynı şekilde eşim de benim duvağımı kaldırmış ve öpmüştü. O zaman böyle öpüşerek tebrike   pek alışık olmayan bir toplumduk galiba. Zira bu öpüşme sahnesini çeken fotoğrafçı aynı karede bu olaya şaşıran kişileri de çekmiş. Hem bu olay İstanbul'da geçmişti.
Ben böyle yıllar öncenin hayellerine dalmış bakarken eşimin beni kolumdan çektiğini hissettim. Ailece tebrikleri kabul etmek için bir araya gelmemiz gerekiyormuş. Biz  tebrikleri kabul ederken müzik gene başlamıştı. Arp ve iki keman bu sefer bir başka bestecinin sonatını çalıyordu. Uzun süren tebrik ve resim çekme faslı sırasında açık büfe ikram ve içki servisinin başladığı bildirildi. Takriben 1 saat sonra düğün yemeğine gidilecekti. Ama gene de herkes heyecandan kuruyan bogazlarını ıslatmak için birer içki alıyordu.
Bu arada herşeyin tam olmasını isteyen Pamela çok pahalı bir fotoğraf sanatçısı ile düğün sırasında resimler çekmesi için anlaşmış. Fotoğrafçı hanım bütün gün resimler çekti. Bu arada Burcu'nun ablası ve diğer genç hanımlar  da ellerinde profesyonel olmayan makinelerle çekim yaptılar. Herhalde fotoğrafçı hanım çok sanat fotoğrafı çekti. Zira sonunda bizim kızların çektiği amatör fotoğraflar daha çok beğenildi ve onlar basıldı.
Bir ara gelin ile damadın resmini çekmek için evin önündeki göl kıyısına inmeyi teklif ettiler. Ellerine içkilerini alanlar da gelin ve damadı izlemek için aşağı indi. Michigan gölünün dalgalı sahilinde çekilen resimler güzel bir anı olacaktı. Bu arada Ural ve ailenin Ural kadar olan çocukları sahilde oynuyordu. Zaten bütün çocuklar ikram masasında kaynaşmış ve ingilizce bilmeyen Ural ile Türkçe bilmeyen diğer arkaba çocukları harika arkadaş olmuştu. Ben çocuklar arasındaki bu harika iletişime hayran oluyorum. Sahile resim çekilmesini izlemeye inan küçüklerden biri ayaklarını suya sokmak istedi. Bunu seyreden annesi ses çıkarmadı. Onu gören diğerleri de önce ayaklarını suya sokmakla işe başladılar.Sonra Ural da aralarında olmak üzere bütün çocuklar gölün sularına girip yüzmeye başladılar. Herkes kahkahadan kırılıyordu. Uralın üstündeki giysisinin islandığını gören Ebru bu duruma önce engel olmaya çalıştı ama çocukların coşkusu o na da geçti ve Ural!ın suya girmesine ses çıkartmadı.Biraz sonra yukardan Pamela'nın sesi duyuldu.Düğün yemeğinin yapılacağı restorana gitmek üzere herkesi arabalarına davet ediliyordu. Yarım saat sonra düğün yemeği başlayacaktı.
Islak çocukları gölden çıkartmak, kurulamak ve yanlarındaki yedek kuru giysileri giydirmek işi gene annelere kalmıştı. Çocuklar ve büyükler çok mutlu idi. Çocuklar hariha bir gün geçirmekten, büyükler ise çocuklarını mutlu ve neşeli görmekten  mutlu idi. Zaten ebeveynler çocuklarının mutlu olmasından başka ne ister.

26 Mayıs 2014 Pazartesi

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Mutluluk Güneşin altında parlıyordu.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Mutluluk Güneşin altında parlıyordu.:   Düğün Başlamadan 40 Kel adamın ismini bir gece önceden listeleyip gelinin çıkacağı evin bahçesinde bir ağaç dalına astığımız iç...

Mutluluk Güneşin altında parlıyordu.


Düğün başlıyor.
 
Düğün Başlamadan

40 Kel adamın ismini bir gece önceden listeleyip gelinin çıkacağı evin bahçesinde bir ağaç dalına astığımız için içimiz çok rahat, o gece deliksiz bir uyku uyuduk. Ertesi gün uzun, yorucu olacaktı. Ertesi sabah erkenden uyandım ve ilk işim pencereden havaya bakmak oldu. Michigan Gölünün kıyısında upuzun ağaçlar arasındaki evden gökyüzünü görmek biraz zordu ama ağaçların arasında süzülen güneş ışınlarından dışarda havanın güneşli olduğu belli idi. Hemen aşağı indim ve bahçeye çıktım. Dışarda mis gibi ılık ve güneşli bir hava vardı. Gökyüzünde bir tek bile bulut yoktu. Hava bugün harika olacağa benziyordu. Bizim 40 kel adam listesi işe yarayacaktı sanırım. Mutfağa gidip hemen çay ve kahve için kettle su koydum, kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Saat henüz erkendi ama Burcu için kuaförden randevu alınmıştı. Saat 9 da ablası, nedimeleri ile kuaföre gidecek olan Burcu'nun saçları yapılacak ve duvağı kuaförde takılacaktı. Ben Urala bakmak zorunda olduğum için kuaföre gitmekten vazgeçmiştim. Akşamdan saçlarımı yanımdaki bigudilerle sardım. Gece beni başımdaki bigudilerle gören Ural feryadı bastı. Saçına niye gubidi taktın, çıkart onları, çirkin olmuşssun diye bağıran Ural'ı zor zaptettik. Bir yandan da söylediklerine gülüyorduk.
Ben kahvaltıyı hazırlarken önce Burcu, sonra Ebru ve Eric ,daha sonra da babamız ve Ural kalktı. Kalkan kahvaltı masasına oturup acele ile bir şeyler yemeye çalışıyordu. Bu sabah uzun kahvaltı yapmaya pek vaktimiz yoktu. Kahvaltıdan sonra Burcu yukarı duşunu almaya çıktı, Birazdan Eric ablası ile onu kuaföre bırakacaktı.Saat 11 de Düğün Seramonisinin yapılacağı evde olmamız gerekiyordu. Bu arada geceden Portage'den gelen ve otelde kalan Eric'in akrabaları olduğu gibi, sabah erkenden yola çıkıp gelecek olanlar da vardı. Ne de olsa bu düğün Eric'in ailesi ağırlıklı olarak yapılıyordu. Daha sonra Türkiye'de Burcu'nun bu düğüne katılamayan sevenlerı ve aile fertleri içinde ikinci bir düğün yapmaya karar vermiştik.
Burcu, Ebru ve Eric kuaföre gittiler,biz de evde hazırlanmaya başladık.Saat 10.30 da Burcu duvağı takılmış,altında kot pantolonu ablası saçları yapılmış kuaförden döndüler. Hemen çıkıp düğüne gitmemiz gerekiyordu. Burcu sadece duvağı ile oraya gidip gelinliği oarada giymek istedi. Ben evden gelinlikle çıkmasını isterdim ama çimenlerde yürümek zorunda olacağını ve gelinliğinin eteklerinin kirleneceğını söyleyen Burcu'ya uymak zorunda kaldım.
Düğünün yapılacağı eve vardığımızda  birçok kişinin gelmiş olduğunu gördük. Pamela'lar bizden önce gelmiş ve evin düzenin kontrol ediyorlardı. Biz hemen üst  kata  Burcu'nun giyineceği odaya çıktık. O sırada Eric Burcu'nun gelin çiçeğini getirdi. Gelin buketi beyaz minik güllerden yapılmış harika bir buketti. Pamela bizim  anne ve baba olarak takacağımız çiçekleri getirdi. Seramonide yürüyecek hanımların kollarına çiçekten bir bilezik, beylerin yakasına birer gül olarak dızayn edilmiş çiçekleri taktık. Burcu'ya gelinliğini giymesine yardım ettik. Bu arada Burcu'nun nedimeliğini yapacak teyze kızı Amanda ile Brent'in kız arkadaşı Alysee mor nedime kıyafetlerini giymiş, çiçeklerini takmışlar, gelinin resimlerini çekiyorlardı. Nihayet gelin giyindi, hazırlandı, eline çiçeğini aldı ve aşağı inmeye hazır hale geldi. Biz bunları yaparken Ural da bu düğün için alınmış çok şık giysilerini giymiş, papyonunu takmış etrafımızda kızılderili dansı yapıyordu.
Hepimiz aşağı inip seramoniye çıkacağımız kapınnın önünde yürüyüş sıramıza girmiş beklerken, diğer davetliler yerlerini almış ve bahçede iki keman ve arpten meydana gelen orkestra Brams'ın bir sonatını çalmaya başlamıştı. İki klasik müzkçiye de evlilik töreninde bu müzik yakışırdı.
Önde Burcu ve Eric, arkada  iki nedime, sonra ben ve eşim, daha sonra Pamela ile Bop ve en sonra Ryen ile Brent güneşil, sıcak bir Michigan sabahında harika bir müzik eşliğinde bir sürü davetlinin önünden yürüdük. Ben akşama kadar çok ayakta duracağımızdan bu duğün için yaptırdığım topuklu ayakkabılarımı değil, daha düz ayakkabılarımı giymiştim. Sanırım kımse heyecandan farketmedi. Topuklu ayakkabılarımı sonra ki düğün yemeğinde giyecektim.
Bu güzel günde böyle mutlu bir olay için orada yürürken gene ne kadar mutlu olduğumu düşündüm

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kırk Kel Adamın Sırrı

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kırk Kel Adamın Sırrı:   Burcu Göker'in Gelin Çiçeği Bu yazıma başlamadan önce anlatacaklarım için  saçı olmayan beyefendilerden çok özür dilemek is...

Kırk Kel Adamın Sırrı


Kırk kel adamın sırrı
 
Burcu Göker'in Gelin Çiçeği

Bu yazıma başlamadan önce anlatacaklarım için  saçı olmayan beyefendilerden çok özür dilemek istiyorum. Bu anlatacaklarımı sadece komik bir anı olarak kabul ederlerse sevinirim.
Bir gün sonra Micghigan gölü kıyısında gerçekleşecek Burcu Göker ve Eric Jenkins düğünü için havanın serin, kapalı ve rüzgarlı olması sebebiyle kaygı duyduğumu ve bu konuya ertesi gün havanın açması için dua etmekten başka elimden bir şey gelmediğini bir önceki blogumda yazmıştım. Düğün provası sonrası  Pamela'larla bizim evde bu arada bizim ev bir haftalığına bizim için kiralanan ev oluyor, çay içerken aklıma 6 yıl önce uyguladığımız ve belki de havanın açmasına sebep olan komik çözüm geldi. Bunu bir öğretmen arkadaşımız önermiş ve biz hemen tatbik etmiştik. Belki de bu sayede 6 yıl önce Ebru'nun açık havada gerçekleşen düğün törenini yağmursuz, rüzgarsız atlatmıştık.
Çözüm şu idi. 40 Tane kel adamın ismini bir kağıda yazıyorsunuz ve düğünden bir gün önce gelinin çıkacağı evin bahçesinde bir ağacın dalına asıyorsunuz ve bu liste düğünün olacağı sabaha kadar orada kalıyor.
Bu iş çok kolay gözükebilir ama hemen 40 kel adamın ismini bulmak çok zor bir iş. Bir anda aklınıza gelmiyor. Ebru'nun düğününde iki arkadaş bütün günlük gazeteleri açıp tarayarak zorlukla bulmuştuk.
Nedense aklımıza hep saçlı adamlar geliyordu. Ben de Eric'in ailesi ile evde çay içerken bu konuyu Pamela'ya ve diğerlerine nasıl anlatacağımı düşünmeye başlamıştım. Ama başka çerem yoktu. Ya bu saçma olayı onlara anlatacak, yardım isteyecek ve bu listeyi hazırlayacaktık veya Burcu yarınki düğünde rüzgar ve soğuktan üşütüp hastalanacaktı. Evladımın hastalanması fikri bile çok korkunçtu. Kaldı ki her zamanki  gibi Burcu sahip olduğu yoğun programdan ötürü hasta olma hakkına sahip değildi. Düğünden 2 gün sonra biz Türkiye'ye dönecek, Burcu ise  evlilik sebebiyle önceden başvurduğu ve randevu aldığı green card görüşmesini yapacak ve Ağustos'un ilk haftası Eric'le Florida State Üniversite'sindeki görevine başlamak üzere uzun ve zor bir yolculuğa çıkacaktı. Bu durumda bir hastalık bütün programı etkileyebilirdi.
Nihayet bütün cesaretimi toplayıp Pamela'ya olayı kısaca anlattım. Hiç de korktuğum gibi olmadı. Hava durumu konusunda benimle aynı kaygıları paylaşan Pamela'ya sanki bu çözüm bir ilaç gibi gelmişti. Kalktı ve hemen bir kağıt kalem alıp liste yapmaya başladı. Birden odada şu sözler havada yankılanmaya başladı. Bop, kuzen Brendon'un saçı var mıydı, John amcanın kafası kel miydi diye  aile fertlerinden yardım alan Pamela ilk etapta epey kel adam yazmıştı. Düşünebiliyor musunuz dünyanın iki ayrı ülkesinden çocuklarının evliliği sebebiyle birlikte olmuş iki kadın böyle saçma ve komik bir olayı gerçekleştiriyor. Ben de tanıdığım kel adamları listeme ılave ediyordum. Bir ara kel adamlar tükendi gibi geldi ama o ana kadar bizi gülerek izleyen Burcu'nun babası ve Eric'in babasından acil yardım geldi.
Biz bu listeyi hazırlarken Burcu ve Eric bahçede akşam yemeği için mangal yakıyorlar ve bir yandan da kıs kıs bizim halimize gülüyorlardı.
Nihayet listeyi tamamladık. Artık iş akşam hava kararınca bahçede bir ağacın dalına asmaya kalmıştı.O gece ertesi gün havanın güzel olacağı düşüncesi ile hepimiz çok rahat uyuduk. İster yüzde yüz düşünce gücü deyin, ister evrene müsbet mesaj attık deyin. Ertesi gün düğünde harika güneşli ve ılık bir hava vardı. Düğünü organize eden şirket bile bugüne kadar bu kadar güzel bir hava görmedik dediler. Kimbilir belki bizim 40 kel adam listesi işe yaramıştır

24 Mayıs 2014 Cumartesi

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Michigan Gölünden Esen Sert Rüzgar

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Michigan Gölünden Esen Sert Rüzgar: Burcu ve Eric mangal yakıyor. O gün düğünün yapılacağı evde düğün provası yapılacaktı. Bu provanın yapılma nedenini pr...

Michigan Gölünden Esen Sert Rüzgar


Düğün provasında Michigan Gölünden esen sert rüzgar beni kaygılandırdı.
Burcu ve Eric mangal yakıyor.

O gün düğünün yapılacağı evde düğün provası yapılacaktı. Bu provanın yapılma nedenini prova yapılırken daha iyi anladım. Zira düğün seramonisi adeta bir konser gibi çok özen gerektiren bir olaydı.
Sabah kahvaltıdan sonra hepimiz giyinip verilen saatte düğünün yapılacağı yerde Pamela, Bob ve Eric'in kardeşleri ile buluştuk. Düğünün yapılacağı mekan  Michigan gölü kıyısında çok şık beyaz bir köşktü.Temmuz ayının son günü olmasına rağmen hava soğuktu. Michigan gölünden esen rüzgar insanın kemiklerini sızlatıyordu. Düğün seramonisi açık havada yapılacaktı. Evin göle bakan bahçesine davetlilerin oturması için beyaz sandalyeler dizilmişti. Yeşil cimenlerin ve çiçeklerin arasında beyaz sandalyeler çok güzel duruyordu. Yapılan plana göre  evden önce Burcu ile Eric çıkacak, arkadan iki nedime, onların arkasından Burcu'nun babası ile ben, daha sonra Bob ile Pamela ve en sonda Eric'in kardeşleri yürüyecekti. Bu yürüyüş davetlilerin önüne kadar devam edecekti. Bizler yerlerimize oturuken Burcu ile Eric evlilik andını yapacakları beyaz tüllerle süslenmiş kameriyenin altına geçeceklerdi. Kameriyanin sol tarafında iki nedime, sağ tarafında ise Eric'in iki erkek kardeşi duracaktı. Evlilik yeminini de hakim bir bey yaptıracaktı. Aslında hazırlanan düğün seramonisi dini nikah şeklinde idi. Amerikan filmlerini izleyenler hatırlarlar bu seramoniye çok rastlamışlardır. Evlilik yeminini bu seramonilerde papaz yaptırır. Dini nikah istemeyen kendi deyimi ile sadece Hükümet nikahı isteyen Burcu'nun arzusu ile bu seramoni bu şekilde hazırlanmışti. Ayrıca Burcu,Eric ve biz yürürken kenarda duran arptan bir arp sanatçısı klasik eserlerden parçalar çalacaktı. Evlilik yemininden sonra tebrikler, resim çekimi ve açık büfe ikram faslı olacaktı.
O sabah gündelik giysilerimiz içinde gerçekleşen provada o kadar üşüdük ki ertesi günü aynı saatlerde gerçekleşecek düğün merasiminde straplez gelinliği içinde Burcu'nun donup hasta olacağından korkmaya başlamıştım. Düğün töreninde en açık ve ince giysi Burcu'nun ki idi.Gerçi Pamela da kolsuz bir tuvalet giyecekti ama Burcu uzun süre okyanusa arkasını verip tebrikleri kabul edecek ve aile bireyleri ile resim çektirecekti. Bu hava şartlarında Burcu çok tehlike içinde idi. Gerçi ben her ihtimale karşı beyaz bir şal almıştım ama Burcu'nun gelinliğin üzerine şal takacağına inanmıyordum. Prova sırasında bunları düşünürken yüzümün asıldığını Pamela'nın dikkatli bakışından anladım. Töreni hazırlayan Pamela benim yüzüm asılınca beğenmediğimi sanıp çok üzülmüş. Ben hemen kaygılarımın gerçek nedenini Pamela'ya izah edip onu rahatlattım ama ertesi günü havanın açması ve ısınması için dua etmekten başka çaremiz yoktu.
Prova sonunda eve hep beraber döndük. Pamela'ları da çay içmeye çağırmıştık. Bizim evimiz kısa süreliğine de olsa kız evi sayılıyordu, çünkü gelin oradan çıkacaktı. Eve gelip salonda çaylarımızı içerken zihnim hep yarın ki hava durumu ile ilgili idi. Birden kafamın içinde bir ampulun yandığını hissettim. Bu olaydan 6 yıl önce büyük kızım Ebru 1 Haziran günü açık hava düğünü ile evlenmişti. Haziran ayı başında İstanbul'da açık hava düğünü yapmak büyük risk taşır. Bu şekilde bir çok düğünde yağmur yağıp içerlere kaçtığımızı hatırlıyorum. Bütün bunları Ebru'ya ve müstakbel eşine söylediğimizde biz bu şekilde evlenmek istiyoruz deyip kestirip atmışlardı. Bize de gençlerin bu kararına uymaktan başka çare kalmamıştı. O zaman ben gene çok endişeli iken bir öğretmen arkadaşım şimdi birçok kişinin duyduğunda hurafe diyeceği bir yol önermişti. Güya bunu yapınca hava açıyormuş ve yağmur falan yağmıyormuş. Bizde can havli ile bu çareye sarılmış ve onu düğün öncesi tatbik etmiştik. Hakikaten Ebru'nun düğünü güneşli, harika bir hava içinde geçmişti.
Yıllar önce İstanbul'da uyguladığımız ve beylerin bizle gülerek alay ettiği bu yöntem Amerika'da yapılmaz mıydı. Bunu düşününce kendi kendime güldüm. Ben ki böyle şeylere hiç inanmaz ve inananlarla dalga geçerdim. Demek ki insan çocukları ve onların mutluluğu söz konusu olunca nelere sarılıyor. Aynen denize düşenin yılana sarılması gibi. Ama tek korkum Eric'in ailesinin bunu duyunca göstereceği tepki idi. İşte bu harika bir o kadar da komik çözümü ve uygulamasını bir sonraki yazımda anlatacağım

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Ateşte kızdırılan Marshmallowların tadı

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Ateşte kızdırılan Marshmallowların tadı: Ural Tütüncü Sturgeon Bay'da Göl kıyısındaki evde ilk gecemiz deliksiz bir uyku ile geçti. Sabah  uyandığımda ilk işim pencer...

Ateşte kızdırılan Marshmallowların tadı

Ateşte kızdırılan Marshmallowların tadı
Ural Tütüncü Sturgeon Bay'da

Göl kıyısındaki evde ilk gecemiz deliksiz bir uyku ile geçti. Sabah  uyandığımda ilk işim pencereden bakmak oldu. Bulunduğumuz ev, göl kıyısında uzun ve sık ağaçların altında bir yerdi. Ağaçlardan süzülen ışıklara bakılırsa dışarda harika güneşli bir gün vardı. Bir gece önce kaybolduğumuz  zaman yolu sormak üzere durduğumuz marketten aldığım süt ve kahvaltı malzemeleri ile kahvaltı hazırlamak için aşağı kata  inmek üzere merdivenlere yöneldim. Benim tıkırtılarınmı duyan herkes yavaş yavaş kalkıyordu. Amacım kahvaltıdan sonra araba ile en yakın markete gidip yiyecek malzemesi almaktı. Ev dün geceki ürkütücü havasından sıyrılmış, pencerelerden vuran güneşin  etkisi ,göl ve orman manzarası ile daha sevimli bir hal almıştı. Ben kahveyi yapıp ,kahvaltıyı hazırlarken evin bütün fertleri kalkmış ve göle bakan yemek salonundaki masanın etrafında yerlerini almıştı. Bu arada dikkatimi  çeken bir şeyi söyllemeden geçemeyeceğim. Sabah kahvaltı hazırlarken mutfakta bulunan büyük buzdolabını açtığımda içinin çeşitli gıda maddeleri ile dolu olduğunu gördüm. Bunları biz almamıştık. Sanırım bizden önce evde kalan kişiler aldıkları bütün gıda maddelerini bırakmışlardı. Biz gene de onların malzemelerine dokunmadan kendi malzemelerimizle kahvaltıyı  hazırladık.
Uzun süren neşeli sohbetle kahvaltımızı ettikten sonra herkes o gün neler yapmak istediğini söyledi. Burcu yorgundu, biraz dinlenmek istediğini söyledi.İki gün sonra gerçekleşecek düğün için enerji toplaması gerekiyordu sanırım. Ebru çevreyi görmek istediğini ,ben de mutlaka gıda maddesi almak için markete gitmek gerektiğini söyledim. Önce hep beraber markete gidip alışveriş yapmaya, sonra Burcu ile beni eve bırakıp onlar çevreyi gezmeye karar verdiler.
O gün marketten alışveriş yaparken Eric torba torba bir şey aldı. Bunların ne olduğunu sorduğumda Marshmallow olduğunu ve akşama Ural'a süpriz yapacağını söyledi. Market alışverişinden sonra biz Burcu ile eve döndük. Ben önce akşam için yiyecek bir yemek yaptım, Burcu biraz uyudu. Günün kalan saatlerini göl kıyısındaki sezlonglarda dinlenip sohbet ederek geçirdik. Biz bunları yaparken Eric, Ural, Ebru  ve babası Sturgeon  Körfezine gitmişler ve Ural gördüklerinden çok etkilenip eğlenmiş. Akşam üzeri eve döndüklerinde Ural bir yandan ne kadar acıktığını söylerken, bir yandan da gördüklerini anlatıp duruyordu. Akşam ailece neşe içinde yediğimiz  yemekten sonra Eric malzemelerini hazırlayarak göl kıyısına indi. Biz de kalın giysilerimizi giyip ona eşlik ettik. Bu marshmallow seramonisine ben daha önce Eric'in büyük babasının göl kenarındaki evinde rastlamştım.
Biz göl kıyısında  iyice serinleyen havadan etkilenmemek için kalın giysilerimize sarılıp  şezlonglarda oturuken Eric taşlar arasında ateşi yakmaya başlamıştı bile. Ural da sevinç çığlıkları atarak ateşin etrafında kızılderililer gibi dönüyordu. Ateş iyice yanınca Eric torbalardan çıkardığı marshmallowları şişlere takmaya başladı.  Marsmallow bir nevi şeker. Bizim Etri pufların içinde de olan bir şeker. Tarihi eski Mısırlılara dayanan ve sulak yerlerde, dere kenarlarında yetişen bir bitkinin suyundan yapılan bir şeker türü. Günümüzde bu şekerin yapımında jelatin de kullanıldığı söyleniyor. İşte bu kuşbaşı büyüklüğünde olan şekerler bir şişe takılıp ateşte kızdırılıyor. Daha sonra iki adet pötibör Bisküviit arasına bir çıkolata konuyor ve bu şişdeki marsmallow aynen bizim dürümler gibi bisküvitlerin arasına  çekiliyor. Ateşte eriyen marshmallowların ısısı çıkolatayı da etkiliyor ve iki bisküvit arasında harika bir tat yaratıyor. Değil çocukların biz büyüklerin bile dayanamadığı bu harika birleşime roasted  marshmallow deniyor. Eric ve kardeşleri çok küçük yaşından beri bu şölenden  o kadar  büyük zevk alıyor ki Eric Ural'a da bu tadı tattırmak istiyor. Büyükbabalarda kaldığımız bir akşam çocuklar bunu istediler diye 90 yaşındaki büyük baba 15 kilometre ötedeki markete giidp marshmallow almaya kalkmıştı da zor vazgeçirmiştik.
İşte bu tatlı şöleni zaten tatlıyı çok seven Ural'ın çok hoşuna gitmiş ve yediği  marshmalowların sayısını şaşırmıştı. Hoş biz de az yememiştik o gece. Sanırım Ural bu anısını büyüdüğü zamanda hatırlar ve güler.
İki günümüz Michigan gölü kıyısındaki evde  bazen harika doğa gezileri yaparak, bazen dinlenerek  neşeli sohbetlerle ama hep mutluluk dolu geçti.İki gün sonra Pamelalar da geldiler ve yakındaki bir otele yerleştiler. Düğüne iki gün kalmıştı ve ertesi gün düğün provası yapılacaktı. Düğünden bir gün önce düğünün yapılacağı mekanda aynen düğün gibi yapılan bu provada sadece mısafırler yoktu ve kıyafetler gündelik kıyafetlerdi. Düğün provasını bir sonraki yazımda anlatacağım

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Michigan Gölü kıyısında adeta bir Malikane

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Michigan Gölü kıyısında adeta bir Malikane: Burcu Göker,Ebru Tütüncü ve Ural göl kıyısında ateş başında Michigan gölü kıyısındaki eve vardığımızda vakit gece yarısını çoktan...

Michigan Gölü kıyısında adeta bir Malikane


Michigan Gölü kıyısında adeta bir Malikane
Burcu Göker,Ebru Tütüncü ve Ural göl kıyısında ateş başında

Michigan gölü kıyısındaki eve vardığımızda vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Ebru, Ural ve eşim uyuyorlardı. Araba durunca herkes uyandı. Geldiğimiz yer sık ve uzun ağaçlar arasında karanlık bir yerdi. Etrafı görmüyorduk. Daha sonra da çok düşündüm. O gece Burcu ve Eric daha önceden hiç gelmedikleri bu yeri ve evi bu karanlıkta nasıl bulabilmişlerdi. O tarihlerde navigasyon cihazları da bu kadar yaygın kullanılmıyordu.
Arabadan inip eve girmeye hazırlanırken Eric de cebinden anahtarları bulmaya çalışıyordu. Daha sonradan öğrendiğimize göre bir senatöre ait olan bu evi Eric internet kanalı ile kiralamış ve anahtarı da kargo ile göndermişler. Eve girdiğimizde Eric elektirk şalterlerini buldu ve elektirkleri açti. Ev inanılmaz büyüktü. Son derece şık ve modern döşenmiş olan ev iki katli büyük bir malikane gibiydi. Salondaki şöminenin yanında odunlar bile hazırdı. Temmuz ayı olmasına rağmen ev serindi. Eric hemen kalorifer sistemini devreye sokup evi ısıtmaya başladı. Eric'in ev konusunda nasıl bu kadar bilgili olduğunu daha sonra öğrendim. Meğer kiralama şirketi evle ilgili tüm bilgileri ,aletlerin çalışma sistemlerini bir dosya halinde Eric'e göndermiş. Tabii  evdeki aletlerin güvencesi için bir tazminat tutarını da peşin ödemek gerekmiş. İlk gördüğüm kadarı ile ev aşağı katta büyük bir salon, yemek bölümü, çok geniş bir mutfak, banyo ve hizmetliler bölümünden nüteşekkildi. Hizmetliler bölümünde iki hizmetli odası ve banyoları mevcuttu. Bu evde yaşayacak kişinin en az 4 hizmetli çalıştırabileceği varsayılmıştı ki bu kadar büyük evi de ancak o kadar kişi temizleyip düzenleyebilirdi.Hemen yatak odalarının olduğu üst kata çıkıp yatak odalarımızı seçmeye başladık. Zira Ural uykudan uyanmıştı ve mızmızlık yapıyordu. Acilen Ural'ın odasına yatırılması gerekiyordu. Üst katta  herbirinin içinde ayrı banyosu ve giyinme soyunma  bölümü olan 5 yatak odası bulunuyordu. Herkes kendine bir oda seçti. Ebru hemen odasına girip ,arabadan çıkardığı bavuldan Ural'ın pijamalarını çıkartıp Ural'ı yatırma işlemlerine başladı. Yukarı katta en büyük yatak odası anne baba olduğumuz için bizim payımıza düşmüştü. Adeta bir daire büyüklüğünde olan bu yatak odasında yatak bölümü, duşu ve sanunalı ik ayrı banyo, giyinme soyunma odasından başka çok şık döşenmiş bir de oturma odası vardı. Bütün odalar ve ev çok temiz ve sanki hiç oturulmamış gibi idi. Yataklar tertemiz, ütülü keten takımlarla kaplı idi. Ebru Ural'ı yatırıken biz de bagajdan çıkardığımız eşyalarımızı odalarımıza bırakıp evi keşfetmeye aşağı indik. Hakikaten keşfetme kelimesi tam uydu. Zira ev keşfedilecek kadar büyüktü. Her kapıyı açtığımızda karşımıza ayrı bir yer çıkıyordu. Harika bambu takımlarla, çiçeklerle kaplı kış bahçesi de bunlardan biri idi. Bu arada birçok kapı da kilitli idi ve sanırım ev sahibi kendine ait özel bölümleri kilitlemişti. Bir de onlar açık olsaydı.
Yaşadığımız yorgunluk ve heyecandan hepimizin uykusu kaçmıştı. Aşağıda salonda toplandık,.Ev ısınmış, Burcu bize kahve yapmıştı. Kahvelerimizi içerken Uralı uyutan Ebru da aşağı indi. Hepimiz yorgun ama çok huızurlu idik.  Evin güzel, sakin atmosferi, 5 gün sonra olacak düğün, bütün sevdiklerimizin bir arada olması bize bu huzuru vermişti. Kahvelerimizi içip uykuya çıkabilirdik. Yarın yeni keşifler yapabilmemiz için çok güçlü olmalıydık.

23 Mayıs 2014 Cuma

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Michigan yolunda Kokarca kokusunu Kahve kokusu san...

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Michigan yolunda Kokarca kokusunu Kahve kokusu san...: Ural Tütüncü Michigan Gölü kıyısındaki evin önünde Ebru ve Ural Şikago'ya geldikten iki gün sonra Portage'ye geçtik. Port...

Michigan yolunda Kokarca kokusunu Kahve kokusu sandım.


Michigan yolunda Kokarca kokusunu Kahve kokusu sandım.
Ural Tütüncü Michigan Gölü kıyısındaki evin önünde

Ebru ve Ural Şikago'ya geldikten iki gün sonra Portage'ye geçtik. Portage'de bir gece kalıp ertesi gün Michigan Gölü kıyısındaki eve doğru yola çıkacaktık. Portage'de Eric'lerin evinde o gece tam bir düğün evi havası vardı. Gece ailece neşe içinde yenen yemekten sonra sohbet iyice koyulaştı. Ama Ural'in uykusu gelmişti ve bizler de yorgunduk. O gece Eric'in amcasının evinde misafir olacaktık. Ertesi günün programı yapıldıktan sonra biz  gece kalacağımız eve geçtik. Ertesi sabah erkenden Eric'in John Amcası gelip eşimi alacak ve Oshkosh'da düzenlenen uçak gösterilerine götürecekti. Askeriyeden emekli John amca havacılığa çok meraklı idi ve bu gösterileri hiç kaçırmıyordu. Bir keresinde biz de bu gösterilere katıldık. Yemyeşil bir alanda hazırlanan piknik masalarında oturup neşe içersinde yiyip, içerken gökyüzünde çeşitli gösteriler yapan uçakları seyretmek harika idi. O zaman kendimi bir film setinde gibi hissetmiştim. Eric'in babası, büyükbabasının da seyretmek için gideceği bu gösteri o günlerde Türkiye'deki gazetelerde bile haber olmuştu.
Bizler ise o gün Burcu, ben Ebru ve Ural Madison, Wiskonsin'de gezecektik. Bu gezimizde bize Eric eşlik edecekti. Tabii vaktimiz kalırsa Ebru outlete de gitmek , biraz alışveriş yapmak istiyordu.
Bütün bu gezilerden sonra akşam yemeği için bütün aile toplanacak ve yemekten sonra ise biz Michigan gölüne doğru yola çıkacaktık.
O günümüz oldukça yoğun geçti. Akşam üzeri hepimiz Eric'lerin evinde toplandığımızda yorgun gözüküyorduk. Pamela'nin hazırladığı pizzaları yiyip hemen yola çıkmamız gerekiyordu. Zira  en az 6 saatlik bir araba yolculuğumuz vardı. Yola çıktığımızda araba o kadar dolu idi ki neredeyse oturacak yer kalmamıştı. Araba diyorum, bir minübüs. Michigan gölündeki evden düğünde sonra biz direct Şikago havaalanına gideceğimiz için tüm eşyalarımızı yanımıza almştık. Allahtan Eric minübüsün üstüne bagaj koymuştu da bavullarımızı onun içine yerleştirmiştik. Pamela ve Bop ile 3 gün sonra Michigan'da buluşmak üzere vedalaştık. Onlar düğüne iki gün  kala gelecekler ve otelde kalacaklardı. Düğünden bir gün önce düğünün provası yapılacaktı. Ural araba yola çıkar çıkmaz uyudu. Ebru ve babası da çok dayanamadı ve biraz sonra onlar da uyudu. Arabayı Eric kullanıyor. Burcu da yanında haritaları açmış yardımcı şöförlük yapıyordu. Ben ise heyecanla sesimi hiç çıkartmadan onları izliyordum. Bu arada gece çok geç gideceğimiz için yoldan açık bir market bulup eve yiyecek kahvaltılık bir şeyler almak telaşında idim. Her anne gibi  önce çocuklarımı doyurmayı düşünüyordum. Gece yol karanlık ve hep ağaçlıktı. Bir ara arabada harika bir kahve kokusu duydum. Koku o kadar keskindi ki Ural bile gözlerini açmış ve bakınıyordu. Ben bu kahve kokusu nereden geliyor diye sorunca Eric bu kahve kokusu değil yoldan kokarca geçti, onun kokusu dedi. Burcu gülmeye başladı. Anneciğim herhalde kokarca kokusunu ilk defa kahve kokusu olarak algılayan sensin diye beni alaya aldı. Yıllar önce de bir gün Sapanca'ya giderken alacakaranlıkta Nuh çimento fabrikasını şatoya benzetmiştim. O zaman da benimle  ne kadar iyiniyetlisin diye dalga geçmişlerdi. Bir ara arabada ben de daldım. Birden arabanın durduğunu ve Burcu'nun bir market önünde durup indiğini gördüm. Herhalde benim söylediğim kahvaltılıkları alacaklar diye ben de hemen arabadan atladım. Meğer yolda kaybolmuşuz ve Burcu yol soruyormuş. Neyse sora sora yolumuzu bulduk gece çok geç vakit kalacağımız eve  vardık. Ben orta halli bir evle karşılaşmayı beklerken kalacağımız ev olarak adeta göl kıyısında bir malikane karşımıza çıkmıştı. Burcu Göker 5 gün sonra bu malikaneden gelin çıkacaktı

21 Mayıs 2014 Çarşamba

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Televizyonun Kültür Üzerindeki büyük Etkisi

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Televizyonun Kültür Üzerindeki büyük Etkisi: Şikago'dan ancak akşam üzeri yola çıkabildik. İki günde hızlı bir şekilde  Ebru ve Ural'a Şikago'yu gezdirmiş ve tanı...

Televizyonun Kültür Üzerindeki büyük Etkisi

Burcu'nun Hükümet Nikahı


Şikago'dan ancak akşam üzeri yola çıkabildik. İki günde hızlı bir şekilde  Ebru ve Ural'a Şikago'yu gezdirmiş ve tanıtmıştık. Temmuz ayının son günleri idi. Bir gece Eric'in ailesinin oturduğu Portage'de kalacak ve ertesi gün Michigan Gölü kıyısındaki eve doğru yola çıkacaktık. Düğüne 6 gün kalmıştı. Burcu ve Eric 3 hafta  kadar önce Madison belediyesinde nikahlanmıştı. Burcu'nun deyimiyle Hükümet nikahı olmuşlardı. Bu arada bu fıkra gibi olayı da anlatmadan geçemeyeceğim.
Burcu 10 yaşından bu yana Paris'te eğitim görüyordu.14 Yaşından itibaren de devamlı Paris'te oturdu.Bu kadar küçük yaştan beri yurt dışında olması onun bazı şeyleri tam öğrenememesine sebep oldu. Bir gün bana birisinden bahsederken Hükümet Nikahı olmuşlar dedi. Genelde biz böyle bir deyim kullanmayız. Bunu nereden öğrendiğini sorduğumuzda Paris'teki evde uydu anten vasıtası ile seyrettiği dizilerden duyduğunu söyledi. O zaman Burcu'nun ülkesi ile ilgili bazı deyimleri ve olayları öğrenmesinde televizyonun etkisini daha iyi anladım. Her nekadar o zaman ben hükümet nikahı diye bir deyim olmadığını sadece geçerli nikahin devlet tarafından yapıldığını izah ettimse de bu deyim aramızda bir şaka olarak kaldı ve daha sonra bunu tekrarlayıp güldük. İşte Burcu ve Eric de 6 Temmuz 2009 da Madison belediyesinde kendi deyimleri ile hükümet nikahı yapmışlar, iş şimdi 1 Ağustosta yapılacak düğüne kalmıştı.
Akşam hava kararırken Portage'de Eric'lerin evine vardık. Pamela,Pob ve Eric'in kardeşleri Ryan ve Brent bizi kapıda karşıladılar. Ebru ile sanki uzun zamandır tanışırmışcasına sevgi ile kuçaklaşan Pamela hemen sohbete başlamıştı bile. Tabii konu 6 gün sonra gerçekleşecek düğün töreni idi. Hanımlar hemen hazırlıklardan, düğünde giyecekleri giysilerden, saç modellerinden bahsederek hzılı hızlı konuşuyorlardı. Bir yandan da yemek öncesi kahve ve çay ikramı ile yorgunluk gideriliyordu. Bu manzarayı gördüğümde dünyanın neresinde olursa olsun insanların hep aynı olduğunu, aynı olaylarda aynı heyecanları duyduklarını, aynı tepkileri gösterdiklerini fark ettim. Sadece konuşulan diller farklı idi. Eric'lerin evinin, ülkemizin herhangi bir yöresindeki düğün evinden hiçbir farkı yoktu. Bu duygum ve izlenimim daha sonraki günler daha da güçlenecekti.
O gece yemek ve sonrası bu düğün sohbetleri ile çok yoğun geçti. Eric'in Portage'de oturan teyzesinden, halasından ve amcasından başka yakın şehirlerde oturan dedesi, anneannesi, diğer teyzesi ve amcası düğüne Portage'ye gelecekler ve sonra herkes düğün öncesi Michigan Gölü civarındaki düğüne gelecekti. Biz yani Burcu, Eric,Ebru ,Ural ,ben ve eşim bizim için ayarlanan göl kıyısındaki evde, diğer bütün akrabalar ise yakındaki otelde kalacaklardı. Burcu'nun özellikle babaevini, simgeleyen evden çıkması planlanmıştı. Bu ince düşünce bizi çok duygulandırdı. Biz ertesi gün akşam üzeri 6 saatlik bir araba yolculuğu ile kalacağımız eve doğru yola çıkacaktık. Burcu'nun Michigan Gölü kıyısında gelin çıkacağı eve gidişimizi bir sonraki blogda anlatacağım

20 Mayıs 2014 Salı

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: In the world,O ne özgüven o!

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: In the world,O ne özgüven o!:   Burcu,Ebru ve Ural Sears Tower'da Burcu, Eric, Ebru, Ural ,ben ve babası Temmuz 2009 da Şikagoyu gezmeye devam ediyoruz. Bi...

In the world,O ne özgüven o!


In the world, o ne özgüven o!
 
Burcu,Ebru ve Ural Sears Tower'da

Burcu, Eric, Ebru, Ural ,ben ve babası Temmuz 2009 da Şikagoyu gezmeye devam ediyoruz. Bir önceki blogumda A.B.D nin en yüksek binası Sears Tower'i gezeceğimizden bahsetmiştim. Sears Tower Amerika'nin en yüksek, dünyanın yedinci en yüksek binası. Bu o tarihlerdeki durum. Muhtemelen daha sonra daha yüksek binalar inşaa edilmiş ve dünyadaki sıralamada daha aşağı sıralara inmiş olabilir. Bina 442 metre, antenlerle bu yükseklik 527 metreyi buluyor.110 kat olan binanın 16.100 penceresi var ve bütün etrafı siyah alüminyum ile kaplı.1973 yılında inşaa edilen binaya çok büyük bir asansörle çok hızlı bir şekilde çıkılıyor. Ben daha önce Paris'te Fransa'nın en yüksek binası Montparnasse binasına çıkmıştım ama o bina 56 kattı ve hemen hemen Sears Tower'ın yarı yüksekliğinde idi.
O gün binanın en üst katına çıkmak üzere biletlerimizi alıp asansörün önünde onlarca insanla sıramızı beklerken hepimiz göreceklerimizden çok heyecanlı idik. Biz büyükler göreceklerimizin , Ural ise etraftaki kalabalığın etkisi ile heyecanla bekleşiyorduk. Tabii 4 yaşında bir çocuğun bunları idrak etmesi çok zor. O bizim ve çevrenin heyecanından etkilenmişti. Işık hızı gibi bir hızla yukarı çıkan asansörden 110.katta indiğimizde salonda gördüğümüz kalabalık bizi şaşırttı. Bu meraklı kalabalığın peşine takılıp bizde binanın en üst katını gezmeye başladık. İçerde insanların dikkatini çekecek çeşitli olaylar yaratılmıştı. Pencere kenarları tamamen cam zeminle çevrili idi. Herkes 442 metre yükseklikten aşağıda ınsanların, arabaların minicilk göründüğü bu 1.5 metrelik cam zeminin üzerine çıkıp resim çektirmek için sıra bekliyordu. Biz de tek tek cam zeminin üzerine çıkıp resim çektirdik. Özellikle Ural gördüklerinden çok etkilenmiş, hatta biraz da korkmuştu. Önce tek başına cam zemine çıkmak istemedi. Sonra Burcu teyzesi ile korkusuzca çıkıp fotograf makinesine poz verdi. Sears Tower ile ilgili bütün hediyelik eşyaların satıldığı mekanda binanın yapılış sürecini, teknik ve mimari özelliklerini anlatan çeşitli yazıları okuduktan, binanın maketinin önünde resimler çektirdikten sonra üst katta bulunan kahvede bir dinlenme kahvesi içmeye hak kazanmıştık. Binanın pencerelerinden Şikago'nun manzarası şahane gözüküyordu. Michigan gölü, şehrin çok yüksek binaları görülmeye değerdi. Binanın üst katından inmek için asansörde sıra beklerken hepimiz gördüklerimizden çok etkilenmiştik.
Binanın çıkışındaki hatıra eşyaları satan mağazadan bugünün anısına küçük hatıralıklar alırken kapı kenarında duran Devlet Başkanları Obama'nın normal insan boyutlarındaki maketi dikkatimizi çekti. Herkes bu maketle tek tek veya toplu olarak resim çektiriyordu. Biz de sıramızı bekleyerek Obama ile resim çektirdik. O zaman Amerikalı'ların bu özgüvenine hayran oldum. Kendi ülkemde bir devlet başkanının maketinin alışveriş merkezinin kapısına konulup ,insanların onunla resim çektirmelerini düşünemedim. Bir sakız reklamındaki bir söz aklıma geldi. O ne özgüven o.
O günü şehirde Rainforest denen bir restoranda yemek yiyerek noktalamak istedik. Rainforest Cafe çok ilginç bir yer. Yağmur Ormanları anlamına gelen bu kafe tamamen orman şeklinde tasarlanmış. İçinde çeşitli hayvan figürlerinin normal boyutlarda yer aldığı kafede ağaçlar da normal boyutlarda. Sürekli doğa ve yağmur seslerinin olduğu,ağaçlar altında ,çeşitli hayvanlar arasında yemek yemek hepimize, özellikle 4 yaşındaki Urala çok ilginç gelmişti. Mekanı gördüğümüzde yaşadığımız şaşkınlığı garson yemek tabaklarını getirdiğinde bir kez daha yaşadık. Amerika'da porsiyonların çok büyük olduğuna çeşitli defalar şahit olmuştum ama bu seferki bambaşkaydı. Her bir tabak en az 3 kişiyi doyurabilecek büyüklükte idi.O gün Rainforest kafede yemekten sonra otelimize dönerken yorgun ama çok mutluyduk. Ben ve eşim çok nadir olarak yakaladığımız iki kızımızın, torunumuzun yanımızda olmasından, Burcu ve Ebru iki kardeş kavuşmaktan, Eric ise çok sevdiği Ural'la olmaktan çok mutluyduk.
Ertesi günü kahvaltıdan sonra Şİkago tekne turu ile gezimize başladık. Teknede Michigan Gölünün şehrin içindeki uzantıları üzerinde gezerken geziyi anlatan rehberin söylediklerine kulak kabarttım. Rehber hanım hemen hemen her cümlenin başında 'in the world' diyordu. Biraz daha dikkatle dinleyince bu kelimenin anlamını kavradım. Rehber dünyada en büyük bina, dünyada en büyük nehir, dünyada en büyük göl diye sürekli Amerika'nin en büyüklüğünden bahsediyordu. O zaman Amerika'nin özgüvenini bir kez daha iyi anladım.
Şikago'da son gezi günümüz çok hareketli geçti. Akşam üzeri araba ile 3 saatlik Portage yolunda Ebru ilk defa karşılaşacağı Eric'in ailesi ile tanışma, Burcu Göker ve Eric Jenkins bir hafta sonra olacak düğünlerinin heyecanı içinde idi. Ural ise mışıl mışıl uyuyordu

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Ebru ve Ural Şikago'da Geziyor.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Ebru ve Ural Şikago'da Geziyor.: Burcu Göker,ablası Ebru Tütüncü ve Ural Tütüncü Madison'da Temmuz 2009 da Süperior Gölüne yaptığımız gezi  çok güzel anılarl...

Ebru ve Ural Şikago'da Geziyor.

Ebru ve Ural  Düğün için Geldikleri Şikago'da geziyorlar.
Burcu Göker,ablası Ebru Tütüncü ve Ural Tütüncü Madison'da

Temmuz 2009 da Süperior Gölüne yaptığımız gezi  çok güzel anılarla üç gün sürdü. Bu sürenin sonunda geldiğimiz yoldan gene arada büyükbabaların Suger Lake'deki evlerine  uğrayıp bir gece kalarak Portage'ye döndük. Portage'de de kalmayacaktık, çünkü Burcu 'nun ablası Ebru ve 4 yaşındaki oğlu Ural Burcu Göker ve Eric Jenkins düğünü için İstanbul'dan geliyordu. Burcu için ablası Ebru'nun önemi çok büyüktü. Aynı şey Ebru için de söz konusu idi. Ebru 10 yaş ara ile doğan kardeşini büyük bir coşku ile karşılamış, yıllarca ona anne gibi bakmış ve Fransa'daki eğitiminin de mimarı olmuştu. Burcu da kendisini bu kadar koruyan ve seven bir ablaya sahip olduğu için çok mutluydu. Bu kadar uzaktaki bir düğüne babası ve benden sonra gelecek üçüncü kişi mutlaka Ebru olacaktı. Ebru'nun 4 yıl önce doğan oğlu Ural da Burcu için çok önemli idi. Ural ve Ebru'nun Şikago'daki düğüne iştirak etmeleri Burcu için en büyük armağandı. Portage'de çok kalmadan Şikago'ya doğru yola çıktık. Portage ile Şikago arasındaki 3 saatlik araba yolculuğunu adeta uçarak aldık. Ebru'yu ve Ural'ı karşıladıktan,  iki gece Şikago'da kalıp onları gezdirdikten sonra  Portage'ye dönecektık. Portage'de Ebru, Eric'in ailesi ile ilk defa tanışacak ve   bir gece kaldıktan sonra Eric'in  bizim için Michigan gölü kıyısında ayarladığı ve Burcu'nun gelin çıkacağı eve doğru yola çıkacaktık.
T.H.Y nin İstanbul'dan sabah kalkan uçağı 11 saat sonra Şikago havaalanına indiğinde bagajlarını alıp da gelen  Ebru ve Ural hiç yorgun gözükmüyordu. Ural'ın koşarak Burcu ve Eric'e sarılması görülmeye değerdi. Hep beraber Şikago'da iki gün  kalacağımız  otele vardığımızda eşyaları bırakıp hemen yemeğe çıktık. Eric Hilton grubundan Embasy Suite'den suit daireler ayırtmıştı. Otel şehir merkezinde ve suitler çok lükstü. Otelin bu lüksü karşısında bu sefer şaşırmadım. Zira birkaç yıl önce Eric ve ailesi ile gene aynı otelde kalmıştık ve otelin lüksünü görünce fiatı konusunda epey heyecanlanmıştım. Sonra bu kadar lüks otellerin promosyonları olduğunu ve bunları değerlendirdiğiniz de buralarda çok rahat kalabıleceğimizi öğrendim. Eric ve ailesi her Amerika aile gibi promosyonları çok iyi değerlendiriyorlardı. İlk gece Otelin yakınında yediğimiz yemegin ardından otele dönüp hemen odalarda istırahate çekildik. Zira Ebru ve Ural çok yorgundu ve saat farkından dolayı jerlag yaşıyorlardı. Gerçi Ural uyumadan önce herkesin odaları arasında biraz koşuşturdu ama sonunda uykuya dalmakta gecikmedi. Ertesi sabah güneşli bir Şikago günü gezmek için bizi bekliyordu.İlk defa Şikago'ya gelen Ebru'ya şehri gezdirmek için sadece iki tam günümüz vardı. Ertesi gün akşam üzeri Şikago'dan Portage'ye doğru yola çıkacaktık. bu kadar kısıtlı bir zamanda Şikago gibi büyük bir şehri gezmek için acele etmemiz gerekiyordu. Sabah aşağıda kahvaltı salonunda buluştuğumuzda hepimiz  o gün yapacağımız geziye hazır gözüküyorduk.
Bizler daha önce Şikago'yu gezdığımız için gezilecek ve görülecek yerler konusunda bilgili idik. Önce  bir otobüs turu ile  şehri tanımakla  geziye başladık. Şikago,  Michigan Gölü kıyısında çok büyük bir şehir. Michigan Gölü diyorum ama adeta bir deniz. Bizim Marmara denizimiz gibi ucsuz bucaksız gözüküyor.Otobüs turumuz Göl kıyısında Navy Pier denen bir yerde sonlandı. Burası harika kafeler, lokantalar, lunaparklar ve eğlence yerlerinin olduğu büyük bir bölge. Birbirinden güzel lunapark araçları 4 yaşındaki Ural'ın çok hoşuna gitti. Sevinç çığlıkları atarak birinden diğerine koşup binmek istedi. Bizler de Ural'la birlikte dönme dolaplara ve diğer araçlara binip çocukluğumuzu yaşadık. Dönme dolaptan Şikago'nun ve Michigan gölünün yukardan görünüşü harika idi. Ural'ın bu isteğini de gerçekleştirdikten sonra karnımızın acıktığını fark ettik. Hepimiz Ural'in isteğine uyarak hamburger yemeye karar verdik. Yemekten sonra tekrar otobüsle şehir merkezine döndük. Bu seferki durağımız dünyanın en yüksek binası Sears Tower idi. Bu binayı gezişimizi  bir sonraki yazımda anlatacağım.

19 Mayıs 2014 Pazartesi

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Birazdan Tek Gözü Kapalı Korsan Dümenin Başına Geç...

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Birazdan Tek Gözü Kapalı Korsan Dümenin Başına Geç...: Süperior Gölünden Temmuz 2009 da Burcu Göker ve Eric Jenkins'in düğün törenleri için A.B.D Şikago'ya gittiğimizi, hazır...

Birazdan Tek Gözü Kapalı Korsan Dümenin Başına Geçecek.

Birazdan tek gözü kapalı Korsan dümenin başına geçecek.
Süperior Gölünden

Temmuz 2009 da Burcu Göker ve Eric Jenkins'in düğün törenleri için A.B.D Şikago'ya gittiğimizi, hazırlıklar hemen hemen tamamlandığı için düğüne kadar kalan bir haftayı gezerek geçireceğimizi ve eşim, ben, Burcu ve Eric Süperior Gölüne gittiğimizi önceki bloglarımda yazmıştım. Süperior Gölünün dünyanın en büyük tatlı su gölü olduğunu A.B.D ile Kanada sınırının gölün ortasından geçtiğini de gene aynı yazımda anlatmıştım. Bu yazımda  o gölde yaptığımız ve bana çok ilginç gelen bir tekne gezisini anlatmaya çalışacağım.
Göl kenarında otele ulaştığımızda güneş batıyordu. Hava temmuz ayı olmasına rağmen serindi. Uzun bir yolculuktan geldiğimiz için hepimiz yorgunduk. Akşamı güzel bir yemekle sonlandırıp dinlenmeye çekildik. Ertesi sabah harika güneşli bir güne uyandık. Güneşin altında göl kenarında yaptığımız güzel kahvaltı bir gün önceki yol yorgunluğumuzu almış ve bizi o günün gezilerinin heyecanı ile başbaşa bırakmıştı. Eric o gün Süperior Gölünde bir tekne gezisi yapacağımızı söylediğinde sevincim daha da arttı. Zira biz Bodrum, Marmaris, Fethiye de çok tekne gezisi yapmıştık ve bu gezilerin ne kadar güzel ve neşeli geçtiğini biliyorduk. Tekne gezimiz saat 14.00 de gölün iskelesinden başlayacak ve 3 saat sürecekti. Saat 13.30 da tekneye binmek üzere iskeleye gelip gezi teknesini gördüğümde biraz şaşırdım. Zira iskelede duran ve bizim 3 saat gölde gezeceğimiz tekne hiç de daha önce Marmaris ve  Bodrum'da bindiğimiz teknelere benzemiyordu. Daha ziyade okyanusta balık avlamaya uygun büyük balıkçı teknesine benzeyen bu tekne ile nasıl bir gezi yapacaktık. Zaten hava da sabahki güneşli halinden çıkmiş, yavaş yavaş bir sis basmaya başlamıştı. Sanırımn tekne gezimiz benim düşündüğüm gibi zevkli olmayacaktı. Bütün yolcular tekneye binip yerlerimize oturduğumuz zaman şaşkınlığım bir kat daha arttı. Teknenin içi de hiç konforlu değildi. Sadece kenarlarında ve ortada oturma sıraları olan bu konforsuz teknede 3 saat nasıl vakit geçireceğimizi düşünmeye başlamıştım. Tekne saatinde hareket etti. Bir süre sonra gölün ortasına doğru ilerleyen teknenin yanında üstünde iki adam, bir kadın ve canyeleği giymiş bir çocuğun olduğu bir sal belirdi. Saldakiler belli ki gezintiye çıkmiş ve gittikçe artan sisin sonucunda yollarını kaybetmişti. Saldan yardım isteyen kişilere Kaptanın hoperlörle verdiği anonsu hepimiz duyduk. Bizim yanımızdan 3 saat ayrılmayın diyordu kaptan. Kaptanın yolcuları gemimize alıp koruyacağını düşünürken bu umursamaz tavrı benı çok üzdü. Bütün gezi boyunca kapalı alanda olmamıza rağmen üşüdüğümüz teknenin içinde açıkta dolaşan küçük çocuğu düşünüp azap çektim. Tekne bir süre sonra gölün ortasında durdu. İngilizce yapılan izahlardan önemli bir olay olduğunu anladım. Teknenin orsaındaki sırada oturanlar ayağa kalktı ve bizim yanımıza kenarlara dizildi. Teknenin ortasındaki sıralar otomatık olarak katlandı ve teknenin ortası aşağı doğru inmeye başladı. İlk defa gördüğüm bu olayın ılginçliğinden sesim hiç çıkmıyordu. Teknenin ortası aşağı indikten sonra orta yer sürgü kapı gibi açıldı ve cam bir zemin  çıktı. Artık hepimiz  teknenin ortasındaki cam yüzeyden denizin dibini rahatlıkla görebiliyorduk. Teknede bir yandan da miktofon ile anlatılanları dinleyenler sürekli resim çekiyordu. Bu arada anlatılanlara kulak kabartıp, teknenin altındaki cam zemine diikkatle bakınca  aşağıda bir takım gemi kalıntıları odluğunu gördüm. O zaman bu gezinin Süperior Gölünde yıllar önce batmış gemi kalıntılarını incelemek için yapılmış özel bir gezi olduğunu anladım. Gördüklerim çok ilginçti. Onlarca, hatta yüzlerce yıl önce batmiş ama aşağıda bütün haşmeti ile yatan bu gemiler bana çocukluğumda seyrettiğim korsan filmlerini anımsattı. Birazdan tek gözü kapalı korsan, kafasında şapkası ile aşağıda gördüğüm dümenin başına geçecek ve bir yandan da diğer korsan elindeki ganimetleri aşağıda kapısını gördüğüm kamaraya koyacaktı. Gördüklerim beni çok etkilemişti ama etrafımdaki herkes de aynı düşüncelerdeydi. Teknede bulunduğumuz 3 saat süresince bu şekilde 6 gemi batığı inceledik. Natıonal Geografic seyretmeye çok meraklı olan eşime seyrettikleri hiç yabanci gelmemişti. Zira bu kanalda bu gemi batıklarını defalarca göstemişler. Tabii ben daha ziyade dizi seyrettiğim için bu gemi batıklarını ilk defa görüyordum. Bu gezi sırasında yapılan açıklamalardan öğrendiğime göre Süperior Gölünün derinliği her yerinde değişik olduğu için ve bazı yerlerinde bu derinlik çok azalıp,aşağıda derin kayalar olduğu için bu kazalar olmuş ve bir çok gemi bu yüzden batmış. O zamanlar  teknik imkanlar yeterli olmadığından gemiler bu kayaları fark edemiyormuş ve çarpıp batıyormuş.
Gezinin sonuna doğru gördüklerimizden çok etkilenmiş ve yorgunduk. Ben ise karaya yaklaşıp, saldaki çocuğun sıcak bir mekana gideceği hayali ile mutluydum. Karaya çıktığımızda ilk işimiz  sicak bir çay içeceğimiz bir kafeye gitmek oldu. Zira hepimiz çok üşümüş ve gördüklerimizden çok etkilenmiştik. Daha sonra ülkemizde de bir çok gemi batığı olduğunu ve bir çok kişinin bu konu ile ilgilendiğini öğrendim.

18 Mayıs 2014 Pazar

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Süperior Gölüne doğru bir yolculuk

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Süperior Gölüne doğru bir yolculuk: 19 Temmuz 2009 günü THY Şikago uçağı ile ben ve  eşim Burcu ve Eric'in düğünü için Amerika'ya doğru yola çıktık. Burcu&...

Süperiour Gölüne doğru bir yolculuk





19 Temmuz 2009 günü THY Şikago uçağı ile ben ve  eşim Burcu ve Eric'in düğünü için Amerika'ya doğru yola çıktık. Burcu'nun gelinliği de yanımızdaydı. Uzun bir uçak yolculuğundan sonra Şikago havaalanında bizi karşılayan Burcu ve Eric'i görünce tüm yorgunluğumuz yerini mutluluğa bıraktı. Bagajlarımızı alıp Portage'ye doğru yola çıktık. Eric'in annesi ve babası bizi büyük bir sevinç ile karşıladılar. Pamela günlerdir süren yoğun düğün hazırlıklarından dolayı biraz yorgun gözüküyordu. İstanbul'da yola çıkmadan bize kargo kanalı ile Amerika'da yapılacak Burcu Göker & Eric Jenkins düğününün davetiyeleri gelmiş ve biz de Türkiye'de yakın dostlarımıza davetiyeleri dağıtmıştık. Gerçi İstanbul'dan düğüne bizden başka sadece ablası ve küçük yeğeni katılacaktı ama dostlarımızın bu mutlu günümüzden haberdar olması için davetiyelerini vermiştik. Gelen davetiyelerde düğün merasimi oldukça geniş olarak yazılmıştı.
1 Ağustos sabahı Michigan Gölü kıyısında bir Düğün Evinde Eric'in tüm aile fertlerinin katılımı ile bir Düğün Seramonisi yapılacak. Bunun ardından gene Michigan Gölü kıyısında bir restoranda yemek daveti ve düğün pastasi kesimi olacaktı. Sonra da gene Michigan Gölünde Harbour Lady adlı bir tekne ile gezi ve eğlence yapılacaktı. Sabah başlayıp akşama kadar 3 ayrı mekanda sürecek düğün merasimi oldukça yoğundu.Planlanan programa göre biz yani Burcu'nun ailesi, Burcu ve Eric düğünden 5 gün önce Michigan Gölü kıyısında bizim için kiralanan eve geçeceğiz ve gelin kendi evinden çıkacaktı. Bu programa göre bize bir süre gezmek için vakit kalıyordu. Bu ilk haftayı değerlendirmemiz lazımdı. Bizden bir hafta sonra İstanbul'dan Burcu'nun ablası ve yeğeni gelecek ve biz onları Şıkago'dan karşılayıp biraz Şikago'yu gezdirdikten sonra düğünün yapılacağı Michigan gölüne doğru yola çıkacaktık.
İstanbul'dan gelip iki gün Portage'de dinlendikten sonra bir sabah Eric, Burcu ,ben ve eşim araba ile yola çıktık. Aslında Portage'de kalıp 10 gün sonra olacak düğün için hazırlıklara yardım etmemiz gerekirdi ama,  herşeyi yüklenen Pamela bize bir iş  bırakmamıştı. Sabah yola çıkarken Burcu'ya nereye gittiğimizi  sordum. Bana rotamızın süpriz olduğunu, ama gidince gördüklerimizden çok etkileneceğimizi söyledi. Gençler rotayı çizmiş,otel rezervasyonlarını yapmıştı. Bize sadece arkamıza yaslanıp, gideceğimiz yerleri izlemek kalmıştı. O gün dura kalka, arada molalar vererek gece Büyükbabaların Sugerlake'deki göl evine ulaştık. Burası sadece gideceğimiz yere varmak için bir gecelik mola yeri imiş. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim büyükbabanın evinde önce büyükbabanın pişirdiği harika tavuk çorbasını içtik ve sonra derin bir sohbetin ardından sakin ve sessiz bir uykuya daldık. Zira ertesi sabah erken yola çıkacaktık. Ertesi gün gene güzel bir yolculuğun ardından harika bir göl kıyısında çok şık bir otele geldik. Nereye geldiğimizi sorduğumda Burcu Superior Gölüne geldiğimiz söyledi. Çocukluğumuzdan bu yana coğrafya derslerinde okuduğum, dünyanın en büyük tatlı su gölünün kıyısında idim. Bu beni ve eşimi çok heyecanlandırdı. Superior gölü Amerika ile Kanada arasında yer alan ve çok büyük bir göl. Bizim denizlerimizden daha büyük olan bu gölde taşımacılık çok ilerlemiş. Amerika, Kanada sınırının da ortasından geçtiği bu göl Amerika'nın kuzeyinde yer alan 5 büyük gölden en büyüğü. Bu göller o kadar büyük ki 5 inin yüzölçümünün toplamı İngiltere'nin yüzölçümünden daha fazla. Bizim düğünün olacağı Michigan gölü de bu 5 gölden biri. Biz göl kıyısındaki otele vardığımızda harika bir güneş gölün üzerinden batıyordu. Aylardan temmuz olmasına rağmen hava çok serindi. Biz her türlü hava sıcaklığına tedbirli gelmiştik neyseki. Hemen odalarımıza yerleşip, üstümüzü değiştirip harika bir akşam yemeği için yakındaki bir restorana gitmek üzere hazırlandık. Yorgunduk ve ertesi gün çok iiginç geziler bizi bekliyordu. Süperior gölünde tekne ile yaptığımız ve bana çok enteresan gelen geziyi bir sonraki yazımda anlatacağım.

16 Mayıs 2014 Cuma

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: İstanbul-Şikago-İstanbul hattında giden ve geri ge...

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: İstanbul-Şikago-İstanbul hattında giden ve geri ge...: Burcu Göker ve Ural Tütüncü A.B.D nin en yüksek binası Sears Tower'da Burcu Göker gelinliğini seçip ölçülerini verdikten bir...

İstanbul-Şikago-İstanbul hattında giden ve geri gelen

İstanbul-Şikago-İstanbul hattında giden ve geri gelen
Burcu Göker ve Ural Tütüncü A.B.D nin en yüksek binası Sears Tower'da

Burcu Göker gelinliğini seçip ölçülerini verdikten bir kaç gün sonra Şikago'ya uçtu.6 Tammuzda Madison Belediyesinde yapılacak nikah törenine bir kaç gün kalmıştı.Onun gidişinden 15 gün sonra da babası ile ben,bizden bir hafta sonra da ablası ve çok sevgili yeğeni Ural Şikagoya gelecekti.Aylar öncesinden Eric'in annesi Pamela tarafından hazırlıkları yapılan 1 Agustusta gerçekleşecek düğün merasiminde Burcu'nun ailesinden sadece babası, ben, ablası ve hayatta en sevdiği varlık olan 4 yaşındaki yeğeni Ural olacaktı.Kız  tarafından oldukça az katılımlı bu düğün merasiminin büyük kalabalığı, oğlan tarafının aile fertlerinden oluşuyordu.Yolun uzak olması,yol ücretinin herkesin karşılayabileceği miktarların üstünde olması gelinin bu düğünde sadece 4 kişi ile temsil edilmesine sebep oluyordu.
Burcu Şikago'ya vardıktan bir kaç gün sonra sadece Eric'in en yakın akrabalarının katılımı ile Madison Belediyesinde gerçekleşen bir nikah merasimi ile Eric Jenkins ile evlendi.Bu nikahda Burcu'nun üstünde istediği gibi basit bir yazlık elbise vardı ve saçları atkuyruğu şeklinde toplanmıştı .Burcu'nun kıyafetini bu nikahda bir resim bile çekilmediği için sadece anlatılanlara göre biliyoruz. Biz ise bu günlerde İstanbul'da yoğun gidiş hazırlıkları içinde idik. Düğün için hepimiz yeni şık kıyafetler diktirmiş, dünürlerimiz için hediyeler almıştık. Bu arada Burcu'nun gelinliğini de teslim aldık ve artık gidişe hazırdık. Karşı tarafta da Eric'in ailesi yoğun düğün hazırlıklarının yanısıra Türkiye'den gelecek misafirlerin ağırlanma hazırlıkları içinde idiler.
Nihayyet gidiş günümüz geldi. Hediyeler, giysiler ile dolu bavullarımızve  elimizde Burcu'nun gelinliğinin, duvağının ve içinin taflanının olduğu büyük elbise torbaları ile T.H.Y Şikago uçağına binerken çok heyecanlı idik. Elimzdeki torbanın üzerinde gelinliği imal eden ünlü Türk markasının ismi vardı. Bunu okuyan herkes torbada gelinlik olduğunu anlıyordu.Bu torbada gelinlik olduğunu ve gelinlikle uçağa bineceğimizi gören uçak personeli, yolcular büyük bir mutluluk ve saygı ile kenara çekiliyor ve bize gülümsüyerek düğün var galiba diyorlardı. O gün Türk toplumunda ve daha sonra Amerika'ya indiğimizde bütün dünya toplumlarında evliliğin ne kadar çok mutluluk veren ve saygı duyulan bir kurum olduğunu bir kez daha anladım.Herkes evlenecek kişilere büyük saygı ve sevgi ile yaklaşıyordu. Ne olursa olsun aile çok önemli bir kurumdu ve çok saygı duyuluyordu.
O gün elimde gelinlik torbası uçağa binerken başka bir gelinlik olayı aklıma geldi. Büyük kızım da bu olaydan 6 sene önce evlenirken gelinliğini Fransa'dan getirmişti.Çünkü o zaman Fransa'da eğitim yapıyordu ve ancak orada gelinlik bakabilecek vakti vardı. Aynı şekilde 6 sene önce gene Yeşilköy Hava Limanında elinde gelinlikle Fransa'dan gelen  kızımı karşılamış ve gene herkes AAA gelin geliyor diye büyük sevgi ve saygı göstermişti. Her yaştan insan gelinlere karşi büyük sevgi gösteriyor.Bu havalimanlarındakş gelinlik tesadüfleri bizim kaderimizdi sanırım. Tabii bir ay sonra aynı gelinlik Amerika'dan aynı şekilde benim elimde Türkiye'ye döndü. Zira ailece alınan karara göre Burcu'nun Türkiye'deki dostları ve akrabaları için bir merasimde burada yapılacak ve Burcu giymem dediği gelinliği bir kez daha giyecekti.
Sanırım gelinlik konusunu çok anlattım,ama bana hak verin Aynı gelinliği İstanbul-Şikago-İstanbul hattında götürüp getirirken öyle yoruldumki....

15 Mayıs 2014 Perşembe

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: 2009 Türkiye Konser Turnesi bitti.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: 2009 Türkiye Konser Turnesi bitti.: Burcu Göker ve Eric Jenkins 2 Haziran 2009 Pamukkale Üniversitesi konserinden sonra ertesi günü Denizli ve Pamukkale'yi tan...

2009 Türkiye Konser Turnesi bitti.



Burcu Göker ve Eric Jenkins 2 Haziran 2009 Pamukkale Üniversitesi konserinden sonra ertesi günü Denizli ve Pamukkale'yi tanımaya ayırmışlardı. Ertesi sabah Üniversitenin bize tahsis ettiği araçla Pamukkale'yi geziye çıktığımızda hepimiz çok huzurlu ve mutlu idik. Bir Konser turnesini başarı ile bitirmiş olmanın verdiği huzurdu bu. Bir yandan da kalbimiz önümüzdeki günlerde yaşayacağımız olaylar için çarpmaya başlamıştı. Zira Burcu'yu, Eric'i ve tüm ailemizi önümüzdeki günlerde yoğun olaylar bekliyordu. Yıllar önce Lawrence Üniversite'ye girdikleri günlerde tanışan ve daha sonra Calgary'de beraber master yapan, en sonunda da doktora eğitimi için gene beraberce Florida'ya gidecek olan Burcu ve Eric evlenmeye karar vermiş ve bir yıl öncesinden Amerikan makamlarına dosya vererek nişanlılık vizesi alma isteklerini bildirmişlerdi. İşte artık olayın sonuna gelmişlerdi. Bu yaz bu düğün olacak ve Burcu ile Eric evli olarak Florida'ya gidip görevlerine başlayacaklardı.
Planlanan duruma göre Pamukkale konserinden sonra İstanbul'a dönecek olan Eric bir kaç gün içinde Sikago Portage'ye ailesinin yanına dönecek ve annesi Pamela'nın uzun süredir uğraştığı evlilik hazırlıklarını bitirecekti. Burcu ise bir müddet daha Türkiye'de kalacak ve  bir yıl önce başvurdukları nişanlılık vizesini aldıktan sonra haziran sonunda Amerika'ya gidecekti. Burcu ve Eric temmuz başında  Madison Belediyesinde nikahlanacak, düğün ise Agustos başında yapılacaktı. Biz Agustos başındaki düğüne gidecektik. Madison Belediyesinde yapılacak olan nikah sadece Eric'in aile büyüklerinin katıldığı resmi bir tören olacaktı. Esas büyük ve geniş katılımlı tören Ağustosta yapılması planlanan düğündü.
Harika geçen Pamukkale gezimizin ardından İstanbul'a döndük, Eric'i bir kaç gün içinde Amerika'ya yolculadık. Biz ise Ankara Amerikan Büyük elçiliğinden nişanlılık vizesi için gelecek daveti beklemeye başladık. Bu arada bir yandan da Burcu'yu düğünde gelinlik giymesi için ikna çalışmaları devam ediyordu. Zira önceki blogları okuyanlar belki hatırlar.Gelinlik konusunda kayınvalde Pamela ile Burcu arasında her gelin kaynana arasında olan bir fikir ayrılığı yaşanmıştı. Devamlı konserler için abiye uzun kıyafet giymek zorunda olan Burcu gelinlik giymek istemiyordu. Sade bir beyaz kıyafetle evlilik törenine katılmak istiyordu. Oysa ki Eric Pamela'nin ilk çocuğu idi ve Pamela ilk defa bir evladı evleneceği için çok özeniyordu. Gençlerin görkemli bir düğünle evlenmesini ve Burcu'nun da görkemli bir gelinlik giymesini arzu ediyordu. Ben bu konuda fikrimi bildirmedim. Benim için Burcu'nun mutlu ve huzurlu olması çok önemli idi. Burcu''nun 10 yaş büyük ablası Ebru ise mutlaka gelinlik giymesi gerektiğini  ve bu olayın insan hayatında bir kere olduğu fikrini savunuyordu. Hatta Ebru olayı daha da abartarak gelinliğin balerinlerin kıyafetleri gibi çok kabarık, işlemeli olmasını söylüyordu. Kısacası bir yandan gelinlik sorunu, bir yandan nişanlılık vizesi sorunu bizi iyice yormuştu. Tabii bu arada düğüne katılacak aile fertleri de kendi giysileri ile uğraşıyorlar, bir yandan terzi, alışverış işleri yapılıyordu.
Bu arada Ankara'dan vize için beklenen görüşme daveti geldi. Burcu ve ben hemen Ankara uçak biletlerimiz ayarlayıp yola çıktık. Bir gece öncesinden gidip otelde kalarak ertesi sabah dinlenmiş ve yeni bir enerji ile kendimizi Amerikan Konsoosluğu kapısına attık. Uzun ve çok yorucu geçen bir vize mücadelesinden sonra akşam üzeri Ankara'da bize eşlik eden Hayri Otman Bey ile yediğimiz çag kebap bize kaybettiğimiz enerjimizi kazandırmaya yetmişti. Şimdi sıra İstanbul'a gidip vize işlemi neticesi gelecek olan pasaportu beklemek ve gelinlik için Burcu'yu ikna etmeye kalmıştı. Zira Burcu daha ikna olmamıştı. Bir sonraki yazımda Burcu'yu nasıl gelinlik giymeye ikna ettiğimizi anlatacağım

14 Mayıs 2014 Çarşamba

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Pamukkale'de 34 Yıl Sonra Kesişen Yollar

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Pamukkale'de 34 Yıl Sonra Kesişen Yollar: Burcu Göker Pamukkale Üniversitesi Konseri sonunda verilen kokteylde Burcu ve Eric 28 Mayıs 2009 da Akçakoca Meslek Yüksek Okul&...

Pamukkale'de 34 Yıl Sonra Kesişen Yollar

Pamukkale'de 34 Yıl sonra kesişen yollar
Burcu Göker Pamukkale Üniversitesi Konseri sonunda verilen kokteylde

Burcu ve Eric 28 Mayıs 2009 da Akçakoca Meslek Yüksek Okul'undaki konserden sonra İstanbul'a döndüler. Bir sonraki durak Denizli Pamukkale Üniversite'si idi. 2 Haziran tarihinde Pamukkale Üniversite'sinde 2008-2009 yılı konser sezonu kapanış konserini icra etmek üzere 1 Haziran günü Denizli'ye giden Burcu ve Eric'e bu sefer babası ve ben de eşlik ediyorduk.
1 Haziran gecesi uçağımız geç vakit  Denizli havaalanına indi. Bizi karşılayan Üniversite aracına bindiğimizde bu konser vesilesi ile ilk defa geldiğimiz  Pamukkale'yı de göreceğimiz için çok heyecanlı idik. Daha önceki yazılarımda da belirttim. Üniversite konserlerinin bir diğer güzel yanı bu konserler vesilesi ile ülkemizin harika güzel yörelerini gezebilme imkanını yaratmış olması. Üniversitenin lüks bir otel kalitesindeki konuk evine ulaştığımızda bizi o saatlere kadar bekleyen Pamukkale Üniversitesi Müzik Anabilim Dalı Başkanı Sayın Fatih Yayla  Bey karşıladı. Bu nazik karşılamadan sonra bir süre Konukevi kafesinde sohbet etiğimiz Fatih Bey'den Pamukkale Üniversite'sinin sanata ne kadar önem verdiğini, her yıl Kongre Kültür Merkezinde düzenlenen konserlerle dünyanın ve ülkemizin önde gelen sanatçılarını Denizli sanatseverlerle buluşturma amacı güttüklerini öğrendik. Burcu Göker'in de kapanış konserinde yer aldığı 2008-2009 sezonunda bu salonda Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestra'sının, Alexander Markov, Burçin Büke, İdil Biret, Cihat Aşkın'ın yer aldığını bu sohbettimizde öğrendik. Ertesi sabah harika güneşli bir Denizli sabahı bizi bekliyordu. Burcu ve Eric konser salonuna o akşam verilecek konserin provalarına gittiğinde biz de eşimle kampüsü gezmeye başladık Öğrencilerin bütün gereksinimlerinin düşünüldüğü kampüs çok güzeldi. Öğretim üyelerinin bütün sosyal gereksinimlerini karşılayan Lokal ve Konuk evi de aynı şekilde çok mükemmeldi.
Aynı hayranlık duygusunu akşam Pamukkale Üniversite'si Kongre Kültür Merkezi'ni gördüğümüzde yaşadık.  Çok lüks ,donanımlı güzel bir salon, çok iyi bir piyano ve aralarında Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof.Dr Fazıl Necdet Ardıç, DESAV başkanı Ziya Tıkıroğlu, Denizli Vali yardımcısı, Denizli Sanayi, Ticaret Odası Başkanları ve çok sayıda sanatsever Denizlili'nin olduğu çok seçkin bir izleyici kitlesi. Denizli'deki Sanayii ve Ticaret camiası bu konser salonunundaki konserler için sponsor oluyorlarmış. Sanatı bu kadar destekleyen bu kuruluşlara konser öncesi teşekkür plaketleri verildi ve sonra Burcu Göker & Eric Jenkins konseri başladı. Konserde Burcu ve Eric Cesar Franck, Turina, Gianneo'nun eserlerinden sonra Burcu Göker'in ve Ahmet Adnan Saygun'un eserlerini seslendirdiler. Her eseri daha önce de yaptığı gibi kısaca açıklayan Burcu gerek bu açıklamalarından, gerekse yorumlardaki eşsiz performansından ötürü konser sonunda büyük alkış aldı. Gece sahnede Rektörün Burcu ve Eric'e çiçek ve plaket vermesi ile son buldu. Konser bitiminde Fuayede bir kokteyl veriliyordu. Herkes salondan fuayeye geçmek üzere çıktı. İşte bu çıkşta çok güzel bir olay yaşadım. Bunu da anlatmadan geçemeyeceğim. Ben Fuayedekı kokteyle geçmeden önce soyunma odasında Burcu'yu kontrol  etmek istedim. Fuayedeki kokteyle   çıkacak olan Burcu  çok terli olabilirdi ve bu sağlığı açısından tehlikeli olabilirdi. Bir anne olarak bunu kendime dert edinmiştim.  Sanırım anne olanlar beni çok iyi anlarlar. Tam soyunma odasının kapısında Oya diye bir sesle irkildim. Baktım bana hiç de yabancı gelmeyen bir hanım bana sesleniyordu.Yüzünü çok iyi hatırladığım çok eski bir arkadaşım  karşımda duruyordu. Bırden birbirmize gözyaşları içinde sarıldık. 34 Yıldır yüzünü görmediğim Seydişehir Alüminyüm Tesislerinde 5 yıl beraber çalıştığımız., lojmanlarda beraber oturduğumuz, aynı kreşe giden  çocuklarımız sebebiyle  heran birlikte olduğumuz can arkadaşım Işık Erdogan karşımda duruyordu. Uzun yıllar sonra karşılaşmanın ilk coşkusu durulduktan sonra öğrendim ki Işık eşinin işi sebebiyle yıllar önce Denizli'ye yerleşmiş, üçüncü bir evlat sahibi olmuş, eşinin genç yaşta vefatından sonra Denizli'den ayrılmamış ve İş hayatında başarılı olarak hayatına burada devam etmiş. Bu gece de DESAV'ın davetlisi olarak bu konsere katılırken ne bu konseri verecek olan Burcu'nun benim kızım olduğunu biliyormuş ne de benim buraya geleceğimden haberi varmış. Zaten Burcu'nun doğumunu sadece mektuplarımızdan biliyordu. 1975 yılında Seydişehirdeki görevimizden ayrıldıktan sonra bir müddet mektuplaştık ve sonra hayatın zorlu günlerinde birbirimizin izni kaybettik. İşte Işık o gece konserde Burcu'yu izlerken elindeki programda yazılı Burcu Göker ismine bakıp hep acaba Oya ile Mazlum 'un kızımı diye düşünmüş. Soyunma odasına da Burcu'ya senin annenin adı ne diye sormaya gitmiş. O benim adını sormak isterken, ben de Burcu'nun terli çıkmasını engellemeye çalışırken birden 34 yıl sonra çok eski iki arkadaş karşılaşmıştık. Bu ne güzel bir tesadüftü. O gece ve ondan sonraki günde Pamukkale'de kaldığımız sürece beraber olduk. Şimdi de gene 34 yıl sonra arkadaşlığımız bıraktığımız yerden aynı sevgi ve canlılığı ile devam ediyor. Eski dostlar hiç unutulmuyor.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Karadeniz Gözüktü.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Karadeniz Gözüktü.: Burcu Göker Akçakoca Meslek Yüksek okulu konserinden sonra Burcu Göker pianisti Eric Jenkins ile Mayıs 2009 da Düzce Üniversites...

Karadeniz Gözüktü.

İki saatlik yolculuktan sonra önce Karadeniz'i gördük.
Burcu Göker Akçakoca Meslek Yüksek okulu konserinden sonra

Burcu Göker pianisti Eric Jenkins ile Mayıs 2009 da Düzce Üniversitesi Konser salonunun açılış konserinde öylesine coşkulu ve sevgi dolu karşılanmış ve ağırlanmıştı ki Düzce Üniversitesi ile Kasım 2008 de doğan büyük dostluk yıllarca gittikçe artan oranlarda devam etti ve günümüze değin sürdü. Sadece Düzce Üniversitesi değil bugunkü yazımda da bahsedeceğim Düzce Üniversitesi'ne bağlı Akçakoca Meslek Yüksek Okulu ile de aynı sevgi devam ediyor. Bloglarımı okuyanların dikkatini çekmiş olabilir. Sürekli Düzce Üniversitesini anlatıyorum.  Biz Düzceli değiliz. Burcu ve ben Düzce'yi İstanbul'a yakın bir şehir olarak biliyorduk ve bir Kasım günü korkunç bir deprem geçirdiklerini gazetelerde okumuş ve çok üzülmüştük. Mayıs 2009dan bu yana ise Düzce ve Düzce Üniversitesi bizim için çok güzel anıları barındıran bır yer oldu.
27 Mayıs 2009 günü Düzce Üniversite'sindeki konserde dikkatimi çeken bir diğer husus basının bu tür olaylara gösterdiği aşırı ilgi idi. Gerek Düzce yerel basını, gerek ulusal basının Düzce bölge görevlileri Konser salonu açılışına çok büyük bir ilgi göstermiş ve gerek konser esnasında gerek konserden sonra sürekli resimler çekilmiş ve röportajlar yapılmıştı. Burcu basının ve izleyicinin bu yakın ilgisinden çok mutlu idi. Bir sanatçı için en güzel armağan konserden sonra gelen tebrikler, alkışlar ve çekilen resimler. Bu güne kadar hem Burcu'nun hem de başka bir çok sanatçının konserlerinden sonra dikkatimi bir şey çekti. Sanatçılar konser bitiminde ne kadar yorgun olurlarsa olsunlar  tebrikler sırasında bütün yorgunluklarını unutuyorlar. Birçok kişi konser sonrası sanatçıları rahatsız ederiz düşüncesi ile tebrik etmek için kulise gitmekten çekiniyor. Oysaki sanatçı inanin bu alkışlar ve tebriklerle besleniyor. Biz de bir çok yerde konsere gittik ve çok ilgi ile karşılandığımız yerler oldu ama Düzce Üniversitesi ve Akçakoca Meslek Okulunde gördüğümüz ilgiyi, coşkuyu hiçbir yerde görmedik. Belki de devamlı onları anlatış nedenim budur.
Düzce Üniversite'si konserinden sonra o gece Düzce'de Avrupadaki otellere büyük fark atacak kalitede bir otelde çok güzel dinlendikten sonra ertesi sabah önce Düzce Konuralp Müzesi ile yöre gezimize başladık. Milattan önce 3000 yıllarına ait bir çok medeniyetin kalıntılarını muhafaza eden müzede Müze müdiresi Züleyha hanımın sıcak ve sevgi dolu açıklamaları ile aydınlandıktan sonra yolumuz Akçakoca'ya doğru devam etti. O sabah Rektör Funda Hanım Akçakoca'yı mutlaka görmemiz gerektiğini ve doğasını çok beğeneceğimizi söyledi. Ayrıca Akçakoca'da Düzce Üniversite'sine bağlı bir Meslek Yüksek Okulu olduğunu ve orada da Burcu küçük bir dinleti yaparsa çok sevineceklerini belirtti. Yanlız oradaki konferans salonunda piyano yoktu. Burcu konser tekliflerine daima çok sıcak baktığı için solo da çalabileceğini repertuarında solo keman parçaları da olduğunu söyledi. Harika doğa manzaraları arasından Üniversite'nin tahsis ettiği araç ile yaptığımız 2 saatlik bir yolculuktan  sonra önce Karadenizi sonra kapısında ellerinde çiçeklerle bizi bekleyen onlarca kişinin olduğu Meslek Yüksek Okulu binasını gördük. Bu çoşkulu kalabalık bizi nasıl arabadan indirdi ve konferans salonuna götürdü hatırlamıyorum. Yanlız giriş kapısından geçerken dikkatimi Burcu'nun resminin yer aldığı bugunkü dinletiyi ilan eden afiş çekti. O anda bu konserin sabah konuşulduğu ve bu kadar kısa sürede bu resmi nereden bulup , afişi tasarlayıp , bastıkları sorusu aklıma geldi. Demekki  insan isterse zaman bir sorun değil. Konserin yapılacağı konferans salonuna geldiğimizde 300 kişilk salonda 500 kişinin yer aldığını, kapılara kadar dolu olduğunu gördük. Bu kalabalık muhtemelen uzun bir süredir bizim gelişimizi bekliyordu. Üstünde kot pantolan ve gömlekle yol kıyafeti içinde arabadan inen Burcu bu kalabalığı ve salonu görünce konser giysisini giymek için 5 dakika izin istedi. Benim izleyicime saygım var, gündelik kıyafetle çıkamam onların karşısına dedi. Burcu giysisini değiştirip gelince konser başladı. Burcu tek başına takriben bir saatlik bir dinleti ile salondakilerin yüreğinde sevgi dalgaları yarattı. Konser sırasında sahnedeki perdeden Burcu'nun resimleri ve daha önce basında hakkında çıkmış yazılar geçti. Daha sonra o sabah Bölüm başkanı Emrah hocanın internetten bu görselleri bulup bu gösteriyi hazırladığını öğrendik. Konser bitiminde Akçakoca belediye başkanı ve Yüksek okulu Müdürü, Öğretim üyeleri, öğrenciler tek tek sahneye gelip Burcu'yu tebrik ettiler, çiçekler, hediyeler verdiler. Resimler çekildi.Gerçekten bu çoşku görülmeye değerdi. Onlarca kişi ellerinde çiçekler, hediyeler kuyruğa girmiş bir düğün töreni gibi tebrik sırası bekliyordu.
Bu  çok güzel tebrik merasiminden sonra bütün Yüksek okul hocaları beraberce sahilde çok lüks bir otelin deniz kenarı restoranında Karadeniz'in eşsiz balıklarından oluşan nefis bir yemek yedik. Kahveler de içildikten sonra Üniversite'nin tahsis ettiği bir araçla hep beraber çevre gezimize başladık. Yemyeşil bir  tarih ve tabiat gezisi önce birbirini az tanıyan kişilerin çekingenliği ile görev gibi başladı ama daha sonra sanki uzun zamandır birbirini tanıyan dostların şarkılarla, türkülerle, kahkahalarla devam eden gezisine dönüştü. O gezide yörenin çağlayanlarını, dağlarını, yüzyıllar ötesinden gelen dünyada eşi bulunmayan çivisiz camiini, mavi bayraklı  Karadeniz plajlarını, yöre halkının çoluk çocuk eğlendiği harika piknik alanlarını gördük. Epey yüksekte üşürken çay içip, saçta pişmiş gözlemeler yedik. O akşam geç vakit  Akçakocalı dostlarımızdan ayrılırken kalbimiz sevgi ve bir sonraki görüşmemize kadar özlemle dolu idi. Şimdi her yıl Burcu Türkiye'ye geldiğinde gene aynı ziyareti yapıyoruz ve dostlarımızla özlem gideriyoruz.

13 Mayıs 2014 Salı

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Bir Masal Gibi

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Bir Masal Gibi:   Burcu Göker Düzce Konuralp Müzesinde Şimdi sizlere masal gibi bir olay anlatacağım. Bu olaya ben bizzat şahit oldum. Bu mas...

Bir Masal Gibi


Bir masal gibi
 
Burcu Göker Düzce Konuralp Müzesinde

Şimdi sizlere masal gibi bir olay anlatacağım. Bu olaya ben bizzat şahit oldum.
Bu masal gibi olay 2008 yılı Kasım ayında benim Türkiye'nin adı duyulmuş gazetelerinden birinde bir haber okumamla başladı. Bu haberde Dünyanın En Genç Kadın Rektörünün Türkiye'de Düzce Üniversitesi Rektörü Funda Sivrikaya Şerifoğlu olduğu yazıyordu. Kadınların başarılarına , özellikle Türk kadının başarılarına çok duyarlı olduğunu bildiğim Burcu'ya hemen bu yazıyı yolladım. Bu yazıyı okuyan Burcu, Funda Hanıma bir mesaj yazarak kutlayıp, henüz  2006 yılında kurulmasına rağmen Değer Üreten Üniversite olarak zihinlerde kalmaya başlayan Düzce Üniversitesinde Burcu Göker&Eric Jenkins ikilisi olarak bir konser vermek istediklerini belirtiyorlar. Funda Hanım da hemen cevap vererek  Üniversitenin henüz bir konser salonu olmadığını ama en kısa zamanda bir salon inşası için çalışmalara başlamak istediklerini  söylüyor. Funda Hanım yazısını bir salon inşa edilince açılış Konserini sizinle yapmaktan büyük zevk duyarız diye bitiriyor.
İşte bu andan itibaren kasım 2008 ile mayıs 2009 arasında yazışmalarla süren bir dönem başlıyor. Funda Hanım her hafta Burcu'ya Amerika'ya yazdığı mesajlarda salonun inşası ile ilgili gelişmeleri bildiriyor. Burcu da bana bu mesajları okuyarak salonun gelişimi hakkında bilgi veriyor. Kısacası Florida, İstanbul, Düzce hattında kalpleri aynı amaç için çarpan üç kadın  bu Salonun yapılacağına inanıyor.Bazen insaattaki bir aksilik, bazen iyi bir gelişme kah hüzünden, kah sevinçten ağlayarak okunan mesajlar. Upuzun geçen 8 ayın sonunda artık Konser salonun inşasının hemen hemen bittiği ve 27 Mayıs'ta  Burcu Göker&Eric Jenkins Konseri ile açılacağının  haberi bizleri mutlu etmeye yetiyor.
Konserler için Mayıs 2009 da Türkiye'ye gelen Burcu ve Eric 27 mayıs sabahı Düzce Üniversite'sinden bizleri almak için gönderilen araca binerken çok mutlu ve heyecanlı idi. Biliyorum, çünkü ben de yanlarında idim.İki saatlik bir araba yolculuğu sonunda Düzce Üniversite'sine vardiğimiz zaman gözlerime inanamadım. Bu kadar yeni bir Üniversite'nin bu kadar mükemmel ve donanımlı olması beni şaşırttı. O zaman ülkemizde bilmediğimiz ve haberimiz olmayan ne değerleri barındırdığımızı  bir kez daha anladım. Rektörlüğün kapısında biz karşılayan Funda Hanım ve diğer Rektör yardımcıları, Bölüm başkanlarını görünce sanki yeni tanışacağımız değil, yıllardır tanıdığımız kişilerle karşılaşmışız  gibi bir duyguya   kapıldım. Hele Funda hanım genç, güzel, dinamik. gözlerinde herzaman gördüğümüz ışıltılı  gülümsemesi ile çağdaş Türk kadının simgesi gibi idi. Bizi konser salonuna  geçmeden önce Rektörlük makamında harika bir misafirperverlikle ağırladılar. Bu arada o gün orada dikkatimi çeken bir olayı bahsetmeden geçemeyeceğim. Funda Hanım o gün Rektörlük odasında Burcu'ya konserden önce bir kuaföre ihtiyacı olup olmadığını ve bir kuaförün bu iş için beklediğini söyledi. Daha önceden hiç bir konserde böyle bir öneri ile karşılaşmamış olan Burcu bu işini halledip geldiği için sadece teşekkür etti. Bu konu benim çok dikkatimi çekti. Bir olaya Kadın eli değmesinin  çok güzel bir örneği idi bu olay. Beyler hiç alınmasın .İşte Kadın farkı bu. Daha sonra misafir olduğumuz Üniversitelerde gene kadın Yöneticilerimizin bu abla ve anne şefkati,kadınların İdarecilik yönünden ne kadar ileri olabileceğini gösterdi.
Biraz dinlendikten sonra  gittiğimiz  Konser salonu Kompleksi yeni dökülmüş derzleri ve ek tesislerinde devam eden inşaatları ile bugüne nasıl yetiştirildiğni gösteriyordu. Salondan içeri girince kırmızı koltukları, tam donanımlı sahnesi, ses sistemleri ile dünyadaki sayılı konferans salonları ile boy ölçüşecek özellikte bir salonla karşılaştık. Sahnede çok antika bir halı üzerinde gene çok antika bir piyano yer alıyordu.Bu piyanonun son anda Düzce evlerinden temin edilmiş antika bir piyano olduğunu öğrendik. Daha sonraki yıl cok mükemmel bir piyano alan Düzce Üniversite'sinin yeni piyanosunda da çalan Eric hala o antika piyanoda çaldığı anları güzel bir anı olarak saklıyor. Burcu ve Eric sahnede salonu ilk defa dolduran sevgi dolu notaları icra ederken ben, Üniversite Yönetimi, Düzce İdari Kadrosu ve Düzce Şehri ileri gelenleri mutluluk ve sevgiden  yaşlarla dolu gözlerle onları dinliyorduk. Bu konser salonu hayallerine inanmış kişilerin gerçekleştirdiği bir masaldı. O gün bir masal kadar güzel bu olayı  hiç unutmadık. Konserin sonunda sahneye çiçeklerle çıkan Üniversite Yönetimi ile resimler çektiren Burcu ve Eric hayatlarının en mıtlu günlerinden birini daha yaşıyorlardı.

12 Mayıs 2014 Pazartesi

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: İki Saatte İkibuçuk Kilo Nasıl Verilir.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: İki Saatte İkibuçuk Kilo Nasıl Verilir.: Burcu Göker Düzce Üniversitesi Konserinden önce Rektör Funda Sivrikaya Şerifoğlu Hanımla Burcu Göker'in Mayıs 2009 daki Türki...

İki Saatte İkibuçuk Kilo Nasıl Verilir.

İki saatte ikibuçuk kilo nasıl verilir
Burcu Göker Düzce Üniversitesi Konserinden önce Rektör Funda Sivrikaya Şerifoğlu Hanımla

Burcu Göker'in Mayıs 2009 daki Türkiye konserlerini anlatmaya devam ediyorum.
Burcu ve Eric Kadir Has Üniversitesi konserinden sonra Açı Okullarında güzel bir resital verdiler. Öğrencilerin konsere yoğun ilgisini bir önceki yazımda anlatmıştım. Bu konserden sonraki konser Kadıköy Belediyesine ait Göztepe Halis Kurtça Kurtça Kültür Merkezinde gerçekleşecekti. Adı geçen Kültür Merkezi konum olarak konser vermek ve izleyicinin ulaşımı bakımından çok elverişli ve güzel bir salon olmasına rağmen fazla konser etkinliğinin yapılmadığı , daha ziyade çocuk temsillerinin gerçekleştiği bir salon. Bu özelliğini hala koruyor . Bu olayda belki iyi bir piyanoya sahip olmamalarının ve havalandırma tesisatının olmamasının rol oynadığını sanıyorum. Dünyanın ve Türkiye'nin bir çok ünlü konser salonunda çok iyi piyanolarla çalma imkanı bulan Eric bu salondaki piyanoyu görünce biraz mızıldandı ama Burcu onu yatıştırdı. Eric gene de o eski piyanodan çok güzel sesler çıkarmayı başardı. Salon da havalandırma tesisatı olmadığından ve tarihde mayıs ayı olduğu için konserin bir süresinden sonra 160 kişinin sıcaklığı ile içerinin ısısı dayanılmaz hale geldi ve Burcu salonun sokağa bakan kapı ve pencerelerini açtırdı. Dışarının sesleri içinde gerçekleşen konserde Burcu'nun bir sözü salondaki aksaklıklardan doğan gerilimi yok edip harika bir hava oluşmasına sebep oldu. Burcu bütün bu aksaklıkları 'Ne güzel sanki evimizde gibi bir ortamda konser veriyoruz. Burada olduğum için çok mutluyum.'sözleri ile yumuşatıp inanılmaz güzel bir hava oluşmasına sebep oldu. Burcu ve Eric'in bu konser için özel olarak hazırladıkları repertuar Alfred Schnitke, Cesar Franck, Manuel de Falla, Joaquin Turina, Luis Gianneo ve Astor Piazolla'nın eserlerinden oluşuyordu. Konserin sonunda salondakı ısı ve dışardan gelen gürültü dayanılmaz hale gelince Burcu, son eserlerden bir kaçını repertuardan çıkarıp tamamını 3 gün sonra gerçekleşecek Caddebostan Kültür Merkezi konserinde dinleyebilirsiniz diyerek konseri Piazolla tangoları ile çok tatlı bir şekilde bitirdi. Bu konserde bir şey dikkatımı çekti. Burcu ve Eric her şart ve mekanda çok rahat sanatlarını ıcra edebiliyorlar. Ben Burcu'nun 10 yaşında katıldığı bir televizyon programında zor şartlarda çaldığını görünce şaşırmıştım. Sanırım Star TV de yayınlanan Bak şu Konuşana adlı bir çocuk programı idi. Salonda yerlerde ve konuk sandelyelerınde oturan 100 tane küçük çocuğun arasında ayakta keman çalıp çok zor bir eseri yorumlamıştı. Eteğini çeken, etrafında dolaşan, konuşan, yaramazlık yapan ve yönetmenin hiçbir şekilde sözünü dinlemeyen bu kadar çocuğun arasında o yaşta ve o şartlarda o eseri yorumlamak gerçekten büyük bir olaydı. Hadi Burcu'nun bu özelliğini biliyorduk ama Eric de o gece piyanosunu çalarken bu özelliği ispatlamıştı. Sanatçı her şart ve mekanda isterse sanatını icra eder. Onlar eserlerini yorumlarken öylesine konsante oluyorlar ki etraftaki gürültü, ısı ve diğer menfi şartlar onları etkilemiyor. O gece Burcu ve Eric konser bitiminde soyunma odasına geldiklerinde kıyafetleri terden su gibi idi. Zaten Burcu sahnede gösterdiği olağan üstü performanstan her iki saatlik konser sonunda en az 2.5 kilo veriyor. Tabii bunun büyük ksmı su kaybı ama gerçekten dikkate alınacak bir kilo kaybı. Bazen düşünüyorum kilo vermek isteyenler keman mı çalsa acaba diye. Tabii en başta ben.
Bu konserden 3 gün sonra gene Kadıköy Belediyesine ait Caddebostan Kültür Merkezinde 630 kişilik büyük salonda sahnedeki beyaz çiçeklerin kokusu arasınde gerçekleşen konser muhteşemdi. 3 Gün ara ile aynı Belediyeye ait birbirine çok yakın iki konser merkezindeki şartlardaki bu tezat yanlız beni değil , her iki konsere de gelen diğer izleyicileri şaşırttı. Umuyorum en yakın zamanda Halis Kurtça Kültür Merkezi de güzel bir piyanoya ve iyi bir havalandırma sistemine sahip olur.
Bir sonraki yazımda Düzce Üniversitesi Konser salonunun açılış konserinden ve Pamukkale Üniversitesi 2009 ders yılı kapanış konserinden bahsedeceğim. Yazımı bitirmeden önce bir konuyu açıklamak istiyorum. Bu yazıma ilave ettiğim resim bizim için çok önemli. 27 mayıs günü Düzce Üniversitesi konferans Salonun açılışı için gittiğimiz Düzce'de çekildi bu resim. Resme dikkatle bakarsanız Salon ek tesislerinin inşasının hala devam ettiğini göreceksiniz. Bu salon şu anda da Düzce Üniversitesi Rektörlüğünü büyük başarı ile yürüten Sayın Prof. Dr. Funda Sivrikaya Şerifoğlu Hanımın Düzce'ye ve Düzce Üniversite'sine kazandırdığı eserlerden biridir. Böye bir eserin oluşumuna şahit olduğum için ben çok mutluyum.


BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Burcu Göker İnsanlara Müziği İle Ulaşmaktan Büyük ...

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Burcu Göker İnsanlara Müziği İle Ulaşmaktan Büyük ...: Gelinlik Modeli için Kayınvalide Gelin arasındaki fikir ayrılığı Burcu Göker bir konser sonrası Bu yazıma bir resim ekledim. Bir...

Burcu Göker İnsanlara Müziği İle Ulaşmaktan Büyük Zevk Alıyor.

Gelinlik Modeli için Kayınvalide Gelin arasındaki fikir ayrılığı

Gelinlik Modeli için Kayınvalide Gelin arasındaki fikir ayrılığı
Burcu Göker bir konser sonrası

Bu yazıma bir resim ekledim. Bir önceki yazımda bahsettiğim ve üzerinde Burcu Göker-Eric Jenkins baskılı tişortlarla Burcu'yu konserlerinde yüreklendiren dostlarımı gösteren bir resim. Tabii aralarında ben de varım. Tanıyanlar fark eder.
Burcu  ve Eric 2009 yılı Mayıs'ında konserler için Türkiye'ye geldiler. Gelmeden önce Calgary'deki hayatlarını tasfiye ettiler. Burcu tam puanla birincilik derecesi ile masterini bitirdi, doktora eğitimine Eylül'de Florida State Üniversite'sinde başlayacaktı. Eric ise Calgary'de yarım kalan master eğitimine Florida'da devam edecekti. Bu arada onları bekleyen çok daha büyük bir olay vardı. Türkiye'deki konserlerini bitirdikten sonra Eric hemen Amerika'ya Portage'ye ailesinin yanına dönecek, Burcu nişanlılık vizesini alacak ve o da Temmuz başında Amerika'ya dönecekti. 6 Temmuz için Madison Belediyesinden nikah için gün alınmıştı. Burcu'nun Türkiye'deki nişanlılık vize işlerini tamamlayıp vizesini alarak o tarihte Amerika'da olması gerekiyordu. Temmuz sonunda ise önce babası ve ben , bir hafta sonra da ablası ve minik oğlu Ural Amerika'ya gelecek ve 1 Agustos'ta yapılacak Düğün törenine katılacaktık. Düğünden sonra bizler Türkiye'ye dönecek, Burcu ve Eric yeni hayalarına başlamak üzere Florida'ya gideceklerdi. Burcu ve Eric bir sene öncesinden nişanlılık vizesi için Amerikan makamlarına gerekli dosyayı vermiş ve başvurularını yapmışlardı. Bir Amerikalı ile evlilik gerçekten büyük prosedürler gerektiren uzun zaman alan bir olay. Çıftler evliliğin gerçek olduğunu ispatlamak için aralarındaki ilişkiyi ispatlayan dökümanlar, gerekli nüfus kayıtları ve birçok belgeyi ihtiva eden dosyayı bir yıl öncesinden Amerika makamlarına vermek zorunda. Bu bir yılda gerekli araştırmalar yapılıyor ve ancak sonunda nişanlılık vizesi veriliyor. İşte Burcu bu aşamada Ankarada'ki Amerikan Büyük elçiliğinden nişanlılık vizesi için davet bekliyordu. Eric ise konserler biter bitmez ülkesine dönüp evlilik töreni hazırlıkları içinde uzun zamandır bunlamış olan annesine yardım etmek zorunda idi. Eric'in annesi Pamela da her anne gibi ilk evladının düğün töreninin kusursuz olması için büyük hazırlıklar içinde idi. Tabii bizlerden de uzakda olduğu için olayın bütün sorumluğulu sadece onun omuzlarına kalmıştı. Eric ailesinde ilk evlenen çocuk olduğu ve anneanne ve dedeler de çok özendikleri için Pamela'nın işi gerçekten çok zordu. Tabii bu arada her düğün hazırlığında olduğu gibi dırıltılar olmuyor değildi. Örneğin Pamela bir model gelinlik beğeniyor ve Burcu zevkine hiç uymayan bu model karşısında infiale kapılıyor ve al sana problem. Kısacası konser, vize, nikah, gelinlik, yemek daveti derken herkes bunalmış durumda idi.
Konserler çok güzel geçti. Önce Kadir Has Üniversitesinde, daha sonra Halis Kurtça Kültür Merkezinde, sonra Caddebostan Kültür Merkezinde, Düzce Üniversitesi ve en sonunda Pamukkale Üniversitesi diye planlanan konser programı harika işliyordu. Bu arada İstanbul Açı Eğitim Kurumlarında da Öğrenciler için bir konser teklifi alan Burcu bu isteği de yerine getirmekte hiç tereddüt etmedi. Zaten Burcu'nun en büyük özelliği istenen bütün konserleri yerine getirmekte gösterdiği dirayet. Mesleğini o kadar çok seviyor ve insanlara müziği ile ulaşmaktan o kadar büyük bir keyif alıyorki inanılmaz. Konser isteklerini karşılamada gösterdiği dirayeti sahnede de gösteriyor ve konser bitimlerinde bis parçası istendikçe çıkıp çalıyor.Kendisi bunu çok komik bir şekilde izah ediyor. Sabaha kadar  isteyin çalayım diye söylüyor. Ben Burcu'nun 5 kere bis yaptığı konserleri hatırlıyorum. Tabii bu arada Eric'ı de unutmak nankörlük olur. O da Burcu'nun kabul ettiği bütün konserlerde, bütün bislerde of demeden büyük bir özveri ve zevkle eşlik ederek hem mesleğine hem de Burcu'ya olan büyük saygısını göstermiş oluyor. Açı okullarındaki konser harika idi. 9 ile 15 yaş arası 300 den fazla çocuğun toplandığı konser salonunda Burcu ve Eric onları sıkmayacak bir repertuarla arada çalınan eserlerle ilgili ufak açıklamalar yaparak  çok guzel bir konser verdiler. O gün çocukların aslında çocuk kılığında birer cin olduklarını bir kez daha anladım. Burcu'nun anlattıklarını dikkatele dinleyen sualler soran ve eserleri büyük insanın bile gösteremiyeceği olgunlukla dinleyen çocuklar görülmeye değerdi. Konserden sonra okulun hazırladığı pikniğe çocuklarla birlikte katılan Burcu ve Eric bir yandan açık havada dönerlerini yerken bir yandan da öğrenciler tarafından özellikle İngilizce sorulan suallere cevap vermeye çalışıyorlardı. Böyle keyifli bir topluluk uzun zamandır izlememiştim.
Caddebostan, Düzce ve Pamukkale konserlerini bir sonraki yazımda anlatmak istiyorum. Herbiri birer kitap dolduracak kadar anıya sahip bu konserleri çabucak geçmek bana zor geliyor. Hepsini tadına vararak anlatmak istiyorum. Tabii sizler de tadına vararak okursanız.