Hürriyet

31 Ocak 2015 Cumartesi

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kaplan Kemancının Zafer Marşı

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kaplan Kemancının Zafer Marşı: Bu arada yazılarıma biraz ara vererek bir başka konuyu, ama gene de baş koyduğumuz yolla ilgili başka bir konuyu açıklığa kavuşturacak bir...

30 Ocak 2015 Cuma

Kaplan Kemancının Zafer Marşı

Bu arada yazılarıma biraz ara vererek bir başka konuyu, ama gene de baş koyduğumuz yolla ilgili başka bir konuyu açıklığa kavuşturacak bir yazı yazmak istiyorum.
Bu günlerde  çok yakın bir arkadaşımız Prof.Ali Baykal Bey bana bir kitap tavsiye etti. Kitabın ismi Kaplan Annenın Zafer Marşı idi. Arkadaşımızın kısaca bahsettiğine göre bu kitap Amerikada yaşayan Çinli bir annenin müzisyen kızlarını yetiştirmek için verdiği zorlu savaşı anlatıyordu ve arkadaşım kitaptaki Çinli anne ile benim aramda büyük benzerlik olduğunu ve beni de Kaplan anneye benzettiğini söylüyordu.
Kitabı okumadığım ve konu hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığım için bu benzetme benim çok hoşuma gitti. Evet gerçekten Burcu'nun Müzik eğitimine başlamasından  bu yana Kaplan bir Anne gibi onun yanında bütün mücadelelerine katılmış ve beraberce büyük zaferler kazanmıştık. Beni Kaplan Anne gibi gören sevgili Ali Baykal'a teşekkürlerimi bildirip bütün aile fertlerime ve yakın dostlarıma bu benzetmeyi anlattım. Bir kaç hafta sonra da bu olayı unuttum. Taki bu cumartesi büyük kitapçıların birinde yeni ve çok satan kitapları izlerkene kadar.
Kitapçının raflarında birden gördüğüm bir kitap beni aylar öncesine götürdü. Kaplan Annenin Zafer Marşı idi gördüğüm kitap. Kitabı hemen kapıp bir başka bölümde tarih kitaplarını inceleyen eşime doğru koştum. Sanırım o esnada yüzümde aylardır çok istediği oyuncağı oyuncakçı raflarında bulan ve annesine doğru oyuncakla koşan bir çocuğun sonsuz sevinci vardı. Kitabı bulduğum için o denli mutlu idim ki  eşimi beklemeden hemen kasaya yöneldim ve parasını ödeyerek kitabı aldım.Yarım saat sonra da kitabı okumaya başlamıştım. Kitabı okumak için eve gelmeyi bekleyememiş ve yemek molası verdığımız kafede okumaya başlamıştım.
Kitabı okumaya başlayınca daha ilk sayfalardan uğradığım hayal kırıklığını anlatamam. Kitapda kendini ve mücadelesini anlatan Çinli, anne ile uzaktan yakından hiçbir bağımız olmadığını, mücadelemizin çok farklı olduğunu daha ilk satırlardan anlayabiliyordum.
Kitabı okumaya hala devam ediyorum ama sanirim bir yerde yanlış yaptım. Burcu Göker'ın zorlu savaşını anlatırken önce kendimizi anlatmam gerekiyordu. İşte şimdi, bu açığı kapatmak için daha önceki yazılarıma bir ara verip kendimizi ve amaçlarımızı anlatmak istiyorum.
Yanlız daha baştan belirtmem gerekiyor. Bizim mücadelemizin adı Kaplan Annenin Zafer  Marşı değil. Bizim mücadelemiz Kaplan Kemancı Kızın Zafer Marşı. Bizim hikayemizde kaplan olan Burcu Göker. Ben sadece o Kaplanı mücadelesinde yanlız bırakmayan, zaman zaman kaplanın peşine sürüklenen bir ANNEyim.
Evimizde daha önce müzik olduğunu ama müzisyen olmadığını ,ailemizdeki ilk ve tek müzisyenin Burcu  Göker olduğunu önceki yazılarımda  belirtmiştim. Bu arada büyük kızım Ebru'nun bir sözünü vurgulamadan geçemeyeceğim. Ebru kardeşi müziği seçtiği zaman, karşılaştığımız  zorluklarda 'Ailemizde daha önce müzisyen yoktu ve biz eksikliğini hiç hissetmiyorduk'diye mizahi bir dille karşılaştığımız  zorlukların ailemizi etkilemesine dayanmaya çalışırdı.
Ben Balkan kökenli İstanbul doğumlu bir  ailenin büyük kızıyım. Küçüklüğüm birbirini çok severek evlenmiş iki genç ebeveynin sevgi dolu yuvasında geçti. Babam kibar,düşünceli ve kültürlü bir insandi. Annem ise çok ileri görüşlü ,kültürlü ama bir o kadar da disiplinli bir anne idi. Ailemiz müreffeh hayat şartlarında yaşıyordu veya bize sorunlar pek aksettirilmiyordu. Kısacası Üniversiteye başlayana kadar rahat bir yaşam sürdüm. İstanbul'un güzel yılları idi.Yazlık evimizin olduğu Caddebostan'da plajı, geceleri kolumuzun altında minderle gittiğimiz yazlık  Budak, Ozan sinemalarını, dondurmalı pasta yediğimiz  Lebon pastanelerini hala büyük sevgi ile anımsıyorum.
Ülkemde bir Türk vatandaşı olarak çok mutlu ve sakin bir yaşam sürüyordum.Bu günlerden tek zor günler diye hatırladığım 1960 yılında bir sabah marşlarla uyanmamız oldu. Ama  onu da sevgi ve mutlulukla anımsıyorum.
Bunları niye mi anlatıyorum.Kaplan Anne'nin Amerika'daki yaşamı ile benim yetiştiriliş şartlarımın pek benzemediğini vurgulamak istiyorum. Kaplan Anne Çinli bir göçmen ailenin çocuğu olarak olarak Amerika'da doğuyor ve orada yaşıyor. .Oysaki ben kendi ülkemde ve müreffeh şartlarda bir yaşam sürüyorum.
Üniversiteye başladığım 18 yaşlarında kendi evimde yaşadığım rahat ve mutlu şartlardan farklı bir dünya olduğunu anladım. Bir çok insan benin gibi, rahat şartlarda yaşamıyordu. Onlar benim gibi okuyan,dünyayı bilen,hoşgörülü,rasyonel ebveynlere sahip değildiler. İşte o zaman ne kadar şanslı olduğumu bir kez daha anladım.Bu şansım bana toplumda büyük bir özgüven vermişti. Her konuda çevrem ile konuşabilen ,hakkını savunan bir kişiliğe sahıptım.İktisat Fakültesine başladığım ilk yıllarda tanıştığım ve çok iyi arkadaş olduğum ve 45 yıldır eşim olan kişi de gene İstanbul doğumlu,Balkan kökenli bir ailenin tek çocuğu idi. Hemen hemen aynı kültür yapısına sahip iki aileden gelen ,aynı eğitimi almış,aynı meslekten iki kişinin kurduğu bu beraberlikten ilk kızım Ebru dünyaya geldi.Burcu 15 yıllık bir evlilik yaşamından sonra çok isteye dileye dünyaya gelmiş ve mutlulukla beklenen bir bebekti. Daha önce ilk yazılarımda da bahsettiğim gibi büyük kızım Ebru sakin.mutlu,tombiş bir bebekti .Bu sakin ve huzurlu hali hep devam etti ve simdi sakin ,mutlu, iki çocuklu,mesleğinde çok başarılı örnek bir Türk kadını olarak yaşamını sürdürüyor.
Ben Ebru'yu de büyütürken sosyalleşmesine yardımcı olması açısından resim,bale derslerine götürdüm ama bunlar sadece hobi anlamında çalışmalardı. Bizler sanatçı kökenli aileler olmadığımız için sanat uzaktan büyük zevkle dinlediğimiz ve seyrettiğimiz aktiviteler olmaktan ileri gidememiştir. Ben ve eşim bilmediğimiz eğitim dalları olduğu için çocuklarımızın kendi eğitim dallarımızda meslek seçeceğini ve sanatı da hobi olarak değerlendireceklerini düşünüyorduk.Ben hiçbir zaman Burcu'nun bir kemancı olacağını düşünmedim. İktisatçı bir anne babanın çocuğunun sanatla uğraşması denizde yaşayan bir canlının karada yaşam savaşı vermesı gibi geliyor bana.
İşte bu durumda da Kaplan anneden yollarımız ayrılıyor. Kaplan anne çocuklarını onların istekleri dışında bir enstürüman çalmaya sevkediyor ve bundaki amacı klasik müzikle uğraşan kişilerin Amerikan toplumunda seçkin olarak kabul edilmesi ve bu şekilde üçüncü nesil göçmen bir çocuğun Amerika toplumunda daha seçkin olacağını düşünmesi. Kısacası Kaplan Anne ile çocuklarımızı müziğe başlatma amacımızda da büyük farklılık var.
Daha doğrusu Kaplan Anne kızlarını kendi düşüncelerine göre doğru bulduğu ve toplumda daha seçkin bir yere çıkacaklarına inandığı için klasik müziğe yönlendirmişti. Oysa ki ben Burcu'yu müziğe yönlendirmedim. Aksine Burcu beni de beraberinde sürükleyerek müziğe yönlendi. Belki de Burcu daha doğduğu andan itibaren müziğin içindeydi.
Burcu Göker'in müziğe başlaması kendi istekleri içinde gerçekleşti. Biz ailesi plarak ne kadar dirensek de sonunda ona uymak zorunda kaldık. Şimdi okuyucularımız  8 yaşında çocuk sizi nasıl yönlendirir diye düşünecekler ama Burcu o kadar kararlı ve o kadar istekli idi ki,sanırım hangi anne baba olsa bizim yaptığımızı yapar ve onun bu güzel hayalini gerçekleştirmesine yardımcı olurdu. Düşünün hanginiz çocuğunuz bale yapacağım, bir enstürüman çalacağım veya bir spor dalı ile uğraşacağım dese onu kırabilirsiniz .İşte bizim de Burcu ile müzik yolculuğumuz böyle başladı. Belki bundan 25 sene önce senin kızın bir gün keman sanatçısı olacak deseler saçmalamayın derdim .
Bizim diğer ebevenlerden farkımız  Burcu'nun bir rüya gibi başlayan müzik yolculuğunda kararlı ve çok istekli tavrını, olağanüstü kabiliyetini gördüğümüzde ona inanmak ve sonuna kadar desteklemek oldu. Biz Burcu'ya hep inandık. Ayrıca rasyonelist bir eğitimden gelen ebeveynler olarak ona bu zorlu yolunda doğruyu bulması için yardım ettik.
Burcu'da kararlı ve istekli olağanüstü kabiliyeti gördüğümüzde eşimle oturup karar verdik. Mademki evladımız böyle bir yola girmişti, biz de bütün bilgi ve birikimlerimizi onu desteklemekde kullanacaktık.  Anne babaların en büyük görevi bu değil mi? .Burcu otistik bir çocuk da olsaydı gene aynı yolu seçmeyecekmiydik ve bütün çabalarımızı onu daha iyi duruma getirmek için kullanmayacakmıydık. Burcu'nun bütün suçu çok gelişmiş bir kulağa sahip olmak ve müzik yapmak istemesi mi idi.
Biz Burcu'ya bu müzik yolculuğunda yardımcı olurken gene de Kaplan Anne gibi yapmadık. Ben hiçbir gün Burcu'nun derslerine girmedim. 40lı yaşlara kadar müziği sadece dinleyen bir kişi olarak bu yaştan sonra müzik öğrenemezdim. Eğer Burcu müzisyen olacaksa derslerini,egzersizlerini kendi yapacaktı. Benim yapabileceğim sedece onu bu derslere götürmek ve onun psikolojisini rahatlatmak,onunla konuşmak,kendine güveninin sağlamak idi. Kısacası ben Burcu'yu sadece rahatlattım ve sevdim.
Burcu'ya hiçbir zaman derslerini yaparken zorlama uygulamadım, Kendi istediği kadar çalıştı, Hiçbir zaman en yüksek notu alması için zorlamadım.Kaplan Anne gibi A almazsan ceza veririm,seni bir çok hakkından mahrum ederim bizde olmadı. Aksine bizim olayımızda en yüksek puanı almak isteyen daima Burcu idi. Hiç unutmuyorum müziğe başladığı ilk yıllarda bir solfej sınavında 97 aldığı için kendisini tebrik eden öğretmenine benim 3 puanımı neden kurmışlar diye soran Burcu idi.  Burcu daima en yükseği ,en zoru hedefledi ve biz ona bu konuda yardımcı olmaktan başka bir şey yapmadık. Zaten o kadar istekli idi ki başka türlü davranmak elimizden gelmezdi.
Biliyorum Kaplan Anneden sıkıldınız belki ama anlatacağım bir şeyler daha var.Ve bu anlattıklarımın müziğe yeni başlayan veya başlayacak olan çocuklara ve ebeynlere yardımcı olacağını biliyorum.

28 Ocak 2015 Çarşamba

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kamildir o insan ki yaşar hatıralarla.......

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kamildir o insan ki yaşar hatıralarla.......: 5 haziran 2011 gecesi Kıbrıs Bellapais Manastırıda Festival programında bir konser verdiğini anlatıyordum  Burcu Göker ve Eric Jenkins&#39...

Kamildir o insan ki yaşar hatıralarla.......

5 haziran 2011 gecesi Kıbrıs Bellapais Manastırıda Festival programında bir konser verdiğini anlatıyordum  Burcu Göker ve Eric Jenkins'in. İstanbul'dan sırf bu konser için gelen dostlarımız, Kıbrıs'ta bize dahil olan Aylın ve Özkul arkadaşlarımız ve tüm manastırı dolduran müzik dostlarımzla harika bir konser olmuştu o gece.Manastırın enfes akustığı, Burcu ve Eric'in enstrumanlarından dökülen harika notalar, Burcu'nun olağaüstü romantik kıyageti ile birleşince harika bir görsel ve iştsel şölene dönmüştü bu konser.
Konser o kadar güzel ve büyüleyici idi ki daha önce  aynı repertuarı Caddebostan Kültür Merkezinde dinleyen Ayşe Akbayar arkadaşımız 'Aynı repertuar mı?İnanılmaz farklı bu akustikte eserler .'diye hayranlığını dile getirmekten geri kalmadı.
Evet konser çok güzeldi ve salon hınca hınç dolu idi.
Konser alkışlar, bisler arasında sona erdi. tebrikler için tüm izleyiciler ve sanatçılarımız bir araya geldiğimizde esas süprizi gördük. Konsere dinlemeye gelen oldukça kalabalık bir yabancı turist grubu vardı.Bu orta yaşın üstündeki yabancılar bir anda Burcu'nun etrafını sardılar. Meğer bu kalabalık grub Kanada'dan turistik gezi amacı ile Kıbrıs'a gelmişler ve konserin afişini, afişte Burcu'nun ismini görünce gördüklerine inanamamışlar. Çoğu Kanada Calgary'de yaşayan turistler meğer Burcu'yu daha önce Calgary'nın en büyük konser salonu olan Rosy Center'de dinlemişler. Düşünebiliyormusunuz. Siz kalkıp taa Kanada'dan Akdeniz'de bir adaya tursitik amaçlı geliyorsunuz ve orada bir süre önce Calgary'de konserini izlediğiniz bir sanatçının konserine rastlıyorsunuz. İnanılmaz güzel bir raslantı.
Calgay'den gelen Kanadalıların Burcu ve Eric'e gösterdikleri sevgi beni o kadar duygulandırdı  ki o gece anlatamam.Müziğin eşsiz kudretini bir kez daha anlamış oldum.
Tebrikler, tebrikler,fotoğraflar,sohbetler.Bir harika konser gecesi ve konser turnesi daha bitmişti. O gece Manastırın karşısında o güzel gece manzarasında şaraplarımızı yudumladığımız restoran sanki büyülü bir mekandı.Uzun bir konser programını alnının akı ile büyük başarı ile bitiren sanatçılarımız ve dostları inanılmaz bir mutluluk içindeydik.
Artık ertesi gün gerçekleşecek Kıbrıs gezimizi gönül rahatlığı ile yapabilirdik.
Ertesi günü bize Ada'yı gezdirecek minübüse bindiğimizde dostlarımızdan Senai Bey elindeki çikolatayı Eric ve Burcu'ya uzattı. Bir bebek safiyeti ile çikolatayı alan gençler teşekkür ederken düşündüm. Bir gün önce tüm manastırı büyüleyen müziği gerçekleştiren sanatçılar şu anda minik birer bebek gibi sevgi haleleri içinde dostlarının sarmalı arasında farklı bir görünümdeydiler. İşte bu sevgi sarmalı değil miydi insanları güçlü kılan, zorluklara karşı mücadele gücü veren.
O gün Kıbrıs'ın tarihi ve doğal bir çok yerini gezdik, resimler çektik, sohbetler ettik, güldük, eğlendik ve bir dolu anı biriktirdik. Öyle çok anı biriktirmişiz ki şimdi onları düşünüp mutlu olabiliyorum,Artık Burcu ve Eric Stüdyo kaydı için Şikago'ya dönebilirlerdi.
Bizler ise şairin dediği gibi 'Kamildir o insan ki yaşar hatıralarla'mısraları ile avunuyorduk.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Bellapais Festivalinde bir Melek kemancı

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Bellapais Festivalinde bir Melek kemancı: 28 Mayıs Antalya Aspendos Sahnesi konserinden sonra Antalya've çevresinde geçirdiğimiz bir kaç günlük tatilden sonra İstanbul'a dö...

27 Ocak 2015 Salı

Bellapais Festivalinde bir Melek kemancı

28 Mayıs Antalya Aspendos Sahnesi konserinden sonra Antalya've çevresinde geçirdiğimiz bir kaç günlük tatilden sonra İstanbul'a döndük. Şimdi sırada 5 Haziran Kıbrıs Bellapais Festival konseri vardı.Bu konsere daha kalabalık ve güzel bir organizasyonla gideceğimizi bir önceki yazımda yazmıştım.
Aylar önceden gidecek ekip bu gezi için programlar yapmış. uçak biletlerini almış ve otel rezervasyonlarını yaptırmıştı. Bu sefer Burcu ve Eric'de dahil olmak üzere 5 aile yani 10 kişi gidiyorduk Kıbrıs'a. Kıbrıs'da bu konser için bizi bekleyen arkadaşlarımız da vardı. Oldukça kalabalıktık.
Ali,Ayşe Akbayar,Melike ve Semih Akdoğan, Nilufer ve Senai Agribozer. Eşim ve ben . bir de Eric'le Burcu katılınca bu gruba . havaalanında buluştuğumuzda bizi çok güzel bir konsert turnesinin, eğlenceli bir gezinin beklediğini biliyorduk.
Bu sefer gezi süresini her zamanki konser sürelerimizden daha uzun tutmuştuk. Biz Kıbrıs'ı daha önce görmemiştik. Bu konser vesilesi ile bu harika adayı görme , gezme şansımız da olacaktı.Mevsim de çok uygunduTurnenin son konseri olmadı da bize zaman bakımından avantaj sağlıyordu..Daha önce adayı ziyaret edenlerden duyduğumuz tavsiyelerle denize bile girme şansımız olacaktı. Girne'de kalacağımız turistik tesis deniz kenarındaydı ve güzel bir plajı olduğunu biliyorduk. Ayrıca arkadaşlarımız otelde mevcut oyun salonlarını da görecekleri için çok heyecanlı idiler. Burcu ve Eric bizimle aynı otelde kalmayacaktı. Festival komitesinin onlar için rezervasyon yaptığı daha lüks bir otelde kalacaklardı. Burcu bizlerden uzak kalacağı için pek memnun değildi. Konsere gelen bütün arkadaşlar Burcu ve Eric'i öylesine seviyorlardı ki gençler bu sevgi dolu kişilerden ayrılıp  başka otelde kalacakları için pek memnun değildiler. Biz onları nasılsa gündüzleri beraber olacağız diye teselli ettik.
Girne havaalanına indiğimizde otelimize bizi transfer edecek araca binerken  ertesi gün gerçekleşecek konserin afişlerini gördüğümüzde ne kadar mutlu oldum anlatamam. Burcu ve Eric afişlerde sevimli bir şekilde gülümsüyorlardı bize.
Burcu ve Eric otellerine gidip dinlenmeye çekildiler. Biz de otelimize gelip yerleştik. İlk işimiz kıyafetlerimizi değiştirip Girne şehrini gezmeye çıkmak oldu.
Bizimle aynı yaşta, çok eski yıllardan bu yana tanıştığımız arkadaşlarımızla harika saatler geçiriyorduk. Hepimiz Burcu ve Eric'in konseri vesilesi ile bir araya gelmekten ve bu seyahatten çok mutluyduk.
Ertesi gün harika bir Kıbrıs günü bizi bekliyordu,Güneşli sıcak bir hava. Kahvaltıdan sonra denize girmeyi arzuladık. Bu arada Burcu ve Eric'le telefonla konuşuyorduk. Nefis bir deniz banyosunun ardından kahvelerimizi içerken birden Burcu'nun' Anne biz geldik'.sesi ile yerimden fırladım. Bizden uzak olmaya dayanamayan Burcu ve Eric otellerinin aracı ile bizi ziyarete gelmişlerdi. Bir kahve içimi kadar kalacaklar ve daha sonra gece gerçekleşecek konser için provalar amacıyla Bellapais Manastırına gideceklerdi.
Akşam konser öncesi Manastırda görüşmek üzere sözleşip ayrıldık kahve molasından sonra.
Harika bir tatil geçiriyorduk arkadaşlarımızla birlikte.Biz otelde denize girip sohbet ederken, Senai Bey elinde fotoğraf makinesi çevre fotoğrafları çekmek için dolaşıyor , diğer arkadaşlarımızdan bazıları oyun salonuna inip oyun oynamayı tercih ediyordu.
Akşam üzeri hepimiz gece gerçekleşecek konser için giyinip süslenmeye başladık. Ne de olsa bizler Burcu'nun misafirleri idik ve çok şık olmamız gerekti konserde.
Bellapais Manastırı Girne'de bir tepede harika manzaralı bir tarihi mekan.Kuzey Kıbrıs'ta Girne şehir merkezine 10 dakika mesafede bu çok tarihi manastir Gotik tarzda inşaa edilmiş harika bir yapı. 1996 yılından bu yana Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti ve bir çok kurumun sponsorluğunda gerçekleştirilen Uluslar arası Bellapais Festivali ise bir çok ünlü sanatçıyı bir araya getirmenin yanı sıra Kıbrıs'a dünyanın bir çok ülkesinden gelen turistlere klasik müzik ziyafeti vermek gibi bir görev yerine getiriyor.
Bu çok tarihi mekanda o gece sahmeye ilk olarak pudra rengi dantel bir tuvalette çıkan Burcu Göker duruşu, harika müziği ile bütün Manastırı dolduran dünyanın bir çok ülkesinden gelmiş izleyicileri büyülemeyi başarmıştı.Burcu Göker o gece Bellapais manastırında bir melek kemancı gibiydi.
Konserin detalarını bir sonraki yazımda anlatacağım.

13 Ocak 2015 Salı

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Yenilirken harika bir vuruşla bir anda galip geleb...

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Yenilirken harika bir vuruşla bir anda galip geleb...: 28 Mayıs 2011 Antalya Aspendos Sahnesi konserini ve konser sonrası hep beraber yenen sohbet dolu yemeğimizi bir önceki yazımda anlatmıştım...

Yenilirken harika bir vuruşla bir anda galip gelebilmek.

28 Mayıs 2011 Antalya Aspendos Sahnesi konserini ve konser sonrası hep beraber yenen sohbet dolu yemeğimizi bir önceki yazımda anlatmıştım.
Bu konserden sonraki konser Kıbrıs Bellapais Festivali etkinliği idi. İki etkinlik arasındaki bir kaç günü değerlendirmek ve turnenin yorgunluğunu atmak için Antalya'da bir kaç gün kalıp gezmek istiyorduk.Bellapais festivali bu yazın son konseri olacaktı. O etkinlikten sonra Burcu ve Eric Amerika'ya döneceklerdi.
29 Mayıs günü sabahı bizi alıp Antalya ve çevresini gezdirmesi için bir minübüsla anlaşmıştık önceden.Kalabalık olduğumuz için otomobil ile gidemiyorduk. Hep beraber minübüste gülüş cümbüş gitmek daha eğlenceli oluyordu. Daha önceki konserlerde de böyle minübüsle geziler yapmıştık.
Burcu ve Eric dostlarının sevgi haleleri içinde harika zevk alıyorlardı bu gezilerden. Bütün dostları onları küçük bir çocuğu şımartır gibi şımartıyordu bu geziler sırasında. Burcu ile Eric'in de en büyük mutluluklarından biriydi bu durum.
O sabah kahvaltımızdan sonra minübüsümüze bindiğimizde işte bu güzel duygular içindeydik. Bir gün önce Antalya'da bütün baltalamalara rağmen  çok başarılı bir konser gecesi yaşamıştık. O konserde  insanın isterse kendi aleyhine planlanan olayları harika bir savuruşla kendi lehine çevirip başarı hanesine yazdırabildiğine bir kez daha şahit olmuştum.Zaten yaşam bir santranç oyunu değilmiydi. Yenilirken harika bir vuruşla bir anda galip gelebilmekti yaşam.
İlk gittiğimiz yer Phasalis tarihi kalıntıları idi. Amacımız o harika koyda denize girmekti ama bir gün önceden kalan yağmur kalıntıları birden ciselemeye başlayınca denize girmekten vaz geçtik.
O gün çok neşeli geçti. Antalya'da ikamet eden dostlarımız, Konya'dan gelen arkadaşımız, İstanbul'dan sırf bu konser için gelen sevdiklerimiz ve biz öğle yemeğini harika bir tesiste yerken kahkahalarımız tüm tesisi çınlatıyordu.
Bu olaylar olalı 5 yıl oldu neredeyse.Ben o gün gittiğimiz tesislerin ismini, neler yediğimizi, gezdiğimiz yerlerin isimlerini tam olarak hatırlamıyorum.Zaten bu anılarımı toparlamaktaki amacım da bu. İyice unutmadan bir çok bilgiyi yazmak istedim.
Gezdiğimiz yerlerin isimlerini. yediklerimizi tek tek anımsamıyorum belki ama o güzel günden dostlarımızın gülen yüzlerini, neşeli kahkahalarını hiç aklımdan çıkaramıyorum.
İnanılmaz güzel bir gündü.
Antalya konser gezisi acısı ile tatlısı ile bir çok anı bırakarak bitmişti bizim için.Bizim ve dostlarımız için.
Şimdi sırada 5 haziran Kıbrıs Bellapais Festival konseri vardı. Bu sefer daha büyük bir organizasyonla gidiyorduk bu konsere. Gene bizi yalnız bırakmayan dostlarımızla bu sefer daha kalabalık olarak gidiyorduk . Burcu ve Eric'in konserleri artık dostların bir araya geldiği ve güzel anılar biriktirdiği seyahat şölenlerine dönüşmüştü.
Bellapais Konserimiz bir sonraki yazımda devam edecek.

11 Ocak 2015 Pazar

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: 70 kişi bazen 7000 kişi kadar güçlü olabiliyor.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: 70 kişi bazen 7000 kişi kadar güçlü olabiliyor.: 28 Mayıs 2011. gecesi geldi çattı. Bu kadar soruna ek o gün Antalya'da gök boşalmıştı sanki. İnanılmaz şiddette bir yağmur vardı. Bu h...

70 kişi bazen 7000 kişi kadar güçlü olabiliyor.

28 Mayıs 2011. gecesi geldi çattı. Bu kadar soruna ek o gün Antalya'da gök boşalmıştı sanki. İnanılmaz şiddette bir yağmur vardı. Bu havada , bu tanıtım eksikliği ile bu konser nasıl gerçekleşecekti bilemiyorduk.
Antalya Aspendos sahnesi çok güzel bir sahneydi. Ben daha önce salon rezarvasyonu için geldiğimizde Gülsin Onay'ın konserini izlemiştim bu salonda. Antalya Altın Portakal ödüllerinin törenlerinin de yapıldığı bu salonda konser vermek Burcu ve Eric için bir onurdu yeterki izleyicisi bol olsundu.
Konser saatine doğru izleyicilerimiz gelmeye başladı. Bizi yalnız bırakmayan dostlarımız, .kötü hava koşullarına rağmen botlarını, yağmurluklarını çekip gelmişlerdi . Salonun ana giriş kapısında ellerindeki torbalardan ince ayakkabılarını çıkartıp giyen, çamurlu botlarını torbalara  koyan dostlarımız Burcu'nun konserine gösterdikleri büyük saygı ile dikkatı çekiyorlardı.
Ne yazık ki tanıtım için yapılan bütün saboteler ve yağmur amacına ulaşmış ve konser için gelen izleyici sayısı 100 kişiyi bile bulamamıştı. Gelenler dostlarımız, onların duyuru yaptığı arkadaşları ve bir kaç da bu konuya çok meraklı kişi idi. Hakikaten bu yağmurda duyurusu bile tam yapılmamış konsere kim gelirdi.
Salona girip yerime oturduğumda 700 kişilik salonda boş yerleri görünce içim burkuldu. Çok uzaklardan gelen bu genç sanatçılar bu ilgisizliğe layık değildi. Bugüne kadar hiç bir konserde böyle bir olay olmamıştı.
Salonda girerken bir şey dikkatimi çekti. Bir çok izleyici üstünde Burcu Göker&Eric Jenkins Konserleri yazılı beyaz tişortlar giymişti. Bir dostumuz destek olmak amacı ile böyle tişortlar hazırlamış ve diğer dostlarımıza dağıtmıştı. Sanırım salondaki tenhalığı gören Burcu'nun kendini yalnız hissetmemesi için de bu çaba. Ben de hemen bir tişort alıp giydim. Artık salonda hepimiz Burcu ve Eric'e destek olmaya hazırdık.
Konser için sahneye gelen ve selamını veren Burcu çok rahat ve mutlu görünüyordu. Konser başlamadn hoşgeldin konuşması yapan Burcu bir cümle sarf etti orada. Bulunan herkesin büyük sevgisi ile karşılanan bu cümlede Burcu 'Bazen 70 kişi , 700 kişiden daha kalabalık ve güçlüdür .'dedi. İnanırmısınız bu cümle sonunda kopan alkış 70 kişinin değil.700 kişinin değil 7000 kişinin alkışı kadar güçlüydü. İşte o zaman ben 70 kişinin de 7000 kişi kadar güçlü olabildiğine inandım.
Bu inanç değil mi bize yetersiz silah ve teçhizat olmadan namüsait şartlarda Kurtuluş savaşını gerçekleştirip Ülkemizi özgürlüğüne kavuşturma gücü vermişti.
İnanılmaz güzel ve mutlu bir konserin ardından tebrikler, çiçekler , sevgi selleri devam etti. Sanatçılarda elbiseleri değiştirip hep beraber akşam yemeğine çıktığımızda bir kaç saat önceki deli yağmur yerini mis gibi bir Akdeniz akşamına bırakmıştı.Çok sorunlu bir konser gecesini Burcu'nun dirayeti ve dostlarının inanılmaz desteği ile harika bir şölene çevirmiştik. Herkes bu geceden inanılmaz anılarla ayrılıyordu.
Biz ertesi gün gerçekleşecek Phasalis ve Akdeniz gezisi için mutluyduk. Dostlarımız da bu gezide bizlerle beraberdik.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Bir konserin tanıtımı neden çok önemlidir.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Bir konserin tanıtımı neden çok önemlidir.: 25 Mayıs 2011 gecesi İzmir Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi  konserimizi bir önceki yazımda anlatmıştım.Konser sonunda gene dostlarımızla ...

10 Ocak 2015 Cumartesi

Bir konserin tanıtımı neden çok önemlidir.

25 Mayıs 2011 gecesi İzmir Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi  konserimizi bir önceki yazımda anlatmıştım.Konser sonunda gene dostlarımızla her zamanki gibi sohbet dolu bir yemek yedik. Burcu ve Eric bir kaç saat önceki harika konserin mutluluğu ve yorgunluğu içindeydi. Bizler ise dinlediğimiz harika müziğin sarhoşluğu içinde sohbetin tadına varıyorduk.
Ertesi  gün bizi gene bir yolculuk bekliyordu. 28 Mayıs gecesi Antalya Aspendos Sahnesinde bir konser verecekti Burcu Göker ve Eric Jenkins.
Bu konser için bir önceki yıl ekim ayında salonun rezervasyonunu yapmak için Antalya'ya gelmiştik eşimle beraber. Bu konserin tanıtımı için afişler ve el ilanları bastırmış bunları da önceden Konser salonunun idaresine göndermiştik.Mesafe uzak olduğu için tanıtım konusunda İstanbul kadar şanslı değildik. İstanbul'da konser tanıtımlarımızı eşimiz dostumuz vasıtasıyla da destekliyorduk. İzmir konserlerimiz ise İzmir Belediyesinin harika tanıtım kampanyası ile sorunsuz yürüyordu. Diğer şehirlerdeki Üniversite konserlerimizin tanıtımlarını ise ilgili Üniversite yüklendiği için bize sorun olmuyordu.
Bir klasik müzik konserinin çok iyi tanıtılması gerekiyor. Ne yazık ki ülkemizde klasik müzik hala çok rağbet edilen bir müzik dalı olmadığı için bazı çok ünlü isimler dışında diğer sanatçıların etkinlikleri iyi duyurulmazsa pek rağbet görmüyor.Ben yıllarca Cemal Reşit Rey gibi büyük salonlar dahil olmak üzere bir çok salonda ilk iki sıraya çalan bir çok sanatçıya şahit oldum. Bu durum bir sanatçıyı çok üzebiliyor.
İşte Antalya konserimizin iyi tanıtılması bu yönden çok gerekliydi. Ayrıca konserin biletlerinin satışını da biletixe vermiştik. O şehirde yaşamadığımız için bu konuyu da takip edemiyorduk.
Bir süre önce Burcu ve Eric Antalya Akdeniz Üniversitesi konseri için Antalya'ya gelmişti. Bu konser için geldiğimizde de şehirde yaptığımız incelemede pek bir reklama  rastlamadık konserle ilgili.
Bu konuyu ilgililere duyurduğumuzda endişeye gerek olmadığı ,son hafta tanıtımların hızlanacağı belirtildi.İşte biz 26 Mayıs günü yani konserden 2 gün önce Antalya'ya geliyorduk ki tanıtımları daha iyi kontrol edebilelim diye.
Bu konserde de bizi dostlarımız yalnız bırakmıyorlardı gene. İstanbul'dan, Konya'dan konser için gelecek olan dostlarımızın yanısıra Antalya'da ikamet eden dostlarımız da bizi yalnız bırakmayacaklardı. Kaleiçinde bir butik otel de yer ayırttık. Zaten 5 odası olan otel bize ve misafirlerimize ayrılınca özel ev haline gelmişti adeta. Sanırım çok güzel bir kaç gün geçirecektik dostlarımızla. Tek sorunumuz konserin tanıtımı idi.
Uzun yıllar çocuklarımız İstanbul Üniversitesi konservatuarında okurken beraberce merdiven altında beklediğimiz sevgili arkadaşım  Nedret Hanım bir kaç yol önce Antalya'ya yerleşmişti. Gene lise yıllarından arkadaşım Zehra Hanım da Antalya'da ikamet ediyordu uzun zamandır. Yazlık komşumuz Şehnaz Hanım da Antalya'daydı bu tarihlerde. Konya'dan bu konser için gelen Selçuk Üniversitesinden tanıdığım Seyit Bey ve İstanbul'dan sırf bu konser için gelen Rengin arkadaşımız ve onların bir çok dostu da bize katılınca  yalnız değildik buralarda. Bir de Burcu'nun Florida'dadan tanıdığı Hakkı hoca ve eşi Semra Hanım da Antalya Akdeniz Ünivesitesinde görevliydiler.
İki gün önce geldik dedim Antalya'ya. hemen buradaki arkadaşlarımzla şehri gezmeye ve bu güzel Akdeniz kentinde yaşamın tadını da çıkartmaya başlamıştık.
Otelimiz adeta evimiz gibiydi. akşam oteldeki tek görevli de gidiyor ve bizi evimizde gibi rahat bırakıyordu.Ertesi sabah erken geliyor ve butik otelin harika bahçesinde nefis bir kahvaltı hazırlıyordu bize. Geldiğimizde şehirde 2 gün sonra olacak konserle ilgili bir tanıtım görmediğimiz gibi basın organlarında da herhangi bir habere rastlayamıyorduk.Bu arada konserin gerçekleşeceği salona gittiğimizde salonda asılı bir afiş bile görmedik.Olayı sorduğumuz görevliler konserden bile haberdar olmadıklarını belirtiyorlardı.Kısacası Burcu ve Eric'in konseri sanki birileri tarafından engelleniyor ve gizleniyordu. Oysaki biz asılsın diye yüzlerce afiş ve el ilanı göndermiştik kargo ile. Yaptığımız bütün çabalar sonucunda  bir kaç tane afiş bazı kişilerin dolaplarından bulundu ve asıldı ama ertesi gün salona gittiğimizde o afişler de yoktu yerlerinde. Bu arada Konser salonuna telefon etti arkadaşlarımız araştırma yapmak için. Telefonda böyle bir konser olmadığı söyleniyordu arayanlara. Olay iyice endişe verici bir hale gelmişti.
Bir gün öncesi endişelerimiz iyice arttı.Gerçi Kaleiçi çok güzel masal gibi bir yerdi. Bu masal alemi gibi yerde bu harika konakta hem güzel anlar geçiriyorduk, hem de gerçekleşecek konser için endişe duyuyorduk. Ne çelişkili duygulardı bunlar.
Konserin bir gün öncesi olay artık canımıza tak etmişti. Ben Belediye Başkanını arayarak bize sahip çıkmasını rica ettim. Burcu ve Eric çok uzaklardan bu şehre müzikleri ile gelmişledi. Bunu kimsenin engellemeye gücü yetmesin istiyorduk.Sonunda Antalya ve Akdeniz bölgesindeki bütün basın organlarına tek tek telefon ederek kendimiz konser haberini verme yolunu denemek istedik. O harika bahçede her masada oturan bir sürü insan ayrı ayrı telefonla gazete ve dergilere ulaşıp konser haberini veriyorduk. Arada otel görevlisi çay taşıyordu şaşkınlıkla. Sanırım böyle bir çalışma görmemişti bugüne kadar.Adeta bir seçim gecesi çalışan parti merkezi gibi gözüküyorduk dışardan. Herkes Burcu'ya inanmıştı ve konseri duyurmak için canla başla çalışıyordu.
Konser gününü bir sonraki yazımda anlatayım. kolum yoruldu yazmaktan.