Hürriyet

28 Mart 2013 Perşembe

Kapkara bir Pazar Sabahı Paris'te Concour Nerini'deyiz.


 Yukardaki resimlerde Burcu ve Ebru, CNSMP nin önünde arkadaşları ile ve gene Paris'in ünlü sineması Geops'un önünde görülüyor.
 Gelelim 26 Ocak 1997 tarihine. O gün Burcu Concour Nerini Uluslar arası keman yarışmasına girecekti. Aylar öncesinden başvuru yapılmış ve günlerce çalışarak hazırlanmıştı.Bu yarışma Burcu'nun yurt dışında gireceği ilk yarışma idi. Hoş Türkiye'de de bir kere yarışmaya ,o da Rotary kulübünün yarışması, girmişti. Fazla yarışma tecrübesi yoktu.
 Yurt dışında bu yarışmalar çok önemli.Adını ve kendini tanıtmak için müzisyenlere büyük fırsat.Yarışmalar genelde çeşitli yaş gruplarında ve seviyelerde yapılıyor. Bu yarışmaların en üst seviyesi süperiour. Burcu da bu yarışmada o grupta yarışacaktı. Genelde yarışmalar ya halka açık veya sadece jüri önünde ve kapalı yapılıyor. Ben her iki türünü de yaşadım.Genel de yarışmalar iki veya daha fazla aşamalı yapılıyor. Birinci eleme, ikinci eleme ve final gibi. Yarışmalarda yarışmacılar aynı zorunlu eserleri çalmak zorunda. Aynı piyanist ile çalıyorlar. Sanırım bu yarışmacılara eşit davranmak ve adil karar vermek için alınmış bir karar. Yarışmadan önce yarışmacı seçilen piyanist ile bir prova yapma şansına sahip oluyor.
  İşte bu yarışmada da Burcu bir kaç gün önceden adresi bize verilmiş olan Piyanistin evine gitmiş ve yarışmada çalacağı eseri prova yapmıştı. Piyanist hanım Yunan kökenli yaşlı bir kadındı. Hatırladığım kadarı ile Lafayet mağazasının arka sokağında oturuyordu. Eski bir apartımanda üst katta bir küçük daire ve eski eşyalar. Piyanist ile provaya gittiğimizde kadıncağızın aşırı nezle olduğunu gördüm. Bir yandan yaşlı kadına hasta hasta çalmak zorunda kaldığı için acıdım , bir yandan da hastalığı Burcu'ya geçirecek ve Burcu da hasta olup programları aksayacak diye çok korktum.Burcu ile piyanist prova yaparken ben hep bunları düşünüyordum. Prova sonunda vedalaşırken o günlerde Fransa'da çok popüler olan bir ilacın ismini kağıda yazıp piyanist hanıma verdim.İlaç nezle semptonlarını kısa sürede geçiren harika bir ilaçti.Piyanist hanım sanırım beni doktor zannetti.Ama yarışma günü baktım,burnu akmıyor ve çok sağlıklı gözüküyordu.Kısacası ilaç işe yaramıştı.
  Yarışma Paris içinde Ecole de Müzik de yapılıyordu. Yarışmadan bir gün önce ben gidip binayı ve hangi metroda olduğunu araştırdım. Bu olayı bütün yarışmalarda yaptım. Yarışma heyecanın içine bir de yetiştim, binayı buldum heyecanını katmamak amacı ile yarışma yerini önceden bulmayı, gidiş süresini hesaplayıp evden ona göre ayrılmayı prensip edinmiştim.Hoş planlar Paris'te tutuyor. Zira metro denen taşıt aracı her istasyonu bir dakikada geçiyor.Gideceğiniz yerle kaç istasyon olduğunu metro planından bakıp metro süresini hesaplayabiliyorsunuz. Bu süreye metro giriş çıkış ve yürüme sürelerini de ilave ettiğinizde gideceğiniz yere varış süresi dakikası dakikasına tam olarak hesaplanıyor. Bu olayı trafiğin içinden çıkılmaz bir durum aldığı İstanbul'da gerçekleştirmek imkansiz sanırım.
  Ecole de Müzik Fransa'nın en eski okullarından biri. Yarışmaya adını veren Nerini uzun yıllar bu okulda profesörlük yaptığı için bu yarışma onun adına düzenleniyor.
Fransa'nın en eski müzik okulu dedik ama Ecole de Müzik özel okul. Genelde Fransa'da özel okul pek yok. Eğitim Fransa Kültür Bakanlığının denetiminde ve ücretsiz. Ecole de müzik Fransa'ya gelen yabancı öğrenciler özellikle Japon ve Çinli öğrenciler için açılmış ücretli bir özel okul.Fransa'ya müzik eğitimi için gelen yabancılar genelde zorunlu eğitim yaşının üstünde olduklarından ve yeterli Fransızca bilmediklerinden sadece bu okula girebiliyor, Fransa eğitim sistemi içinde de muadeletı tasdikli olmayan okul çok iyi müzik eğitimi veriyor ama mezunları Fransa'da çalışma hakkına sahip olamıyor. Burcu 14 yaşında Paris'e gittiği için çok şanslı idi. Zira Fransızların okuduğu şekilde belediye konservatuarlarında aynı onların şartları ile okudu. Genelde Fransızlar belediye konservatuarlarında yetişip daha sonra CNSMP geçerler. Yani Conservatuar National Süperior Müzik de Paris .
  Kapkara bir pazar sabahı , herkesin yataklarında uyuduğu saatlerde Burcu ve ben metro ile yarışmanın yapılacağı binaya gittik.Sabah o karanlık havada o eski binaya girerken içim ürperdi. Burcu sıkı sıkı elimi tutuyordu. Sanırım benden kuvvet alıyordu. Binaya girdiğimizde içerde yüzlerce kişi olduğunu gördük. Avrupa'nın bir çok yerinden gelmiş yarışmacılar ve aileleri heyecanla bekleşiyordu. Kimi yanında bavulu o sabah gelmişti, kimdi de önceden gelmişti.Yarışmacıların bir kısmı kemanını açmış hafif hafif ısınma çalışmaları yapıyordu. Bir kısım yarışmacı da ebeveyninin yanına sığınmış korku ile bakıyordu. Hemen yarışmada kaçıncı olarak çalacağımızı anlamak için asılı listeye bakmak üzere koştuk. Listenin önü o kadar kalabalıktı ki. Neyse zorlukla Burcu'nun sırasını öğrendik ve ben seyircilerin arasına, o da ön ısınma için yarışmacılara ayrılmış çalışma salonlarından birine geçti.İkimiz de çok heyecanlı idik. Ben o karanlık ve kalabalık, kimseyi tanımadığım salona oturduğumda duyduğum yalnızlık ve çaresizliği unutamam.O an Burcu'yu düşündüm. O henüz 14 yaşında idi ve o kadar kişinin , jürinin önünde o çıkıp çalacaktı. Söylemeyi unuttum. Bu yarışma halka açık yapılıyordu Bütün yarışmacılar listede ilan edilen sıra ile çıkıp aynı repertuarı aynı piyanist ile çalıyordu.Sıra yavaş yavaş Burcu'ya geliyordu. Yarışmaya Katılan Japon, Çinli, Koreli bir çok yarışmacı olduğu gibi İngiltere'den, Almanya'dan, İtalya'dan gelen yarışmacılar da vardı.Bu arada o gün dikkat ettim. Japon, Çinli ve Koreliler dünya klasik müzik piyasasında çok iddaalılar.Çok hırslılar, çok çalışıyorlar ve çok fedakarlar. Kısacası bir klasik müzikçi için geregen bütün şartlara sahipler. Eğer öyle olmasalar kendi özgün müziklerinden çok uzak klasik müzikde nasıl böyle ilerleyebilirler.
 Sıranın yavaş yavak Burcu'ya geldiğini yazmıştım. Tam Burcu'dan önce bir Japon kız çıktı, eserini çaldı ve tam sahneden inip salondan çıkarken bir kargaşa oldu. Kız düşüp bayılmıştı.Herhalde yaşadığı heyecana dayanamamıştı.Çok aksi bir tesadüf tam Burcu'nun sahneye çıkacağı anda böyle bir olayın olması çok aksi bir tesadüftü.Ben  çok heyecanlanmıştım. Burcu'nun heyecanlanıp paniğe kapılabileceğini düşündüm.O anda düşündüm. Bu kapkara havada , bu heyecan dolu salonda , bu kalabalık insan topluluğu ve ben ne yapmaya çalışıyorduk. Bu çocuklara yazık değilmiydi. Bütün bu stresleri yaşamak zorunda mi idik. Tam ben bunları düşünüp gözlerimin yaşlarını silerken çok sakin bir şekilde Burcu sahneye geldi ve selam verdi. Piyanistine döndü ve başla işareti verdi. Birden o kapkara salonu bir anda bir ışık doldurdu. Sanki binlerce güneş doğmuş gibi oldu.O harika müzikle biz kara bir Paris sabahından güneşli, masmavi bir güne doğru uçtuk ve gittik.O zaman anladım ki herkesin bu dünyada bir görevi var. Oradaydık , çünkü o kara günü güneşli güne çevirecek güce sahiptik.Gözlerimi sildim, arkama yaslandım ve Burcu ile o güneşli yolculuğa çıktım.
  Yarisma sonucunda Burcu süperior seviyesinde ikincilik ödülü aldı. Bu Paris'teki ilk yarışması için harika bir sonuçtu. Zten bundan sonraki bütün yarışmalarında hep birincilik ödülü aldı. Tek ikincilik ödülü aldığı yarışma bu yarışma idi.
  Daha sonra kazananlar ilan edilirken ben kazanamayan yarışmacıları avuturken, onlara yeni yarışmalar için umut verirken buldum kendimi. Bu arada başka ebeveynler ise Burcu'yu aldığı başarıdan dolayı kutluyorlardı. Bu işte böyle bir yarıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder