Hürriyet

10 Şubat 2013 Pazar

Akşam Konserden Önce Yediğimiz Föndü ve Şarap



  Yazıma başlamadan önce yukarda koyduğum resimlerle ilgili küçük bir açıklama yapmak istiyorum. İlk resim üçümüzün Föndü yerken çekilmiş resmi,yazımda uzun anlatacağım. Föndü geleneksel bir Fransız yemeği ve ben ilk defa Les Arcs'da yedim. İkinci resim Burcu Göker ve ablasının resmi.Resmin özelliği arkada görünen dağ silsilesinin Avrupa'nın en yüksek dağı Mont Blanc Dağları olması. Üçüncü resimde ise Burcu'yu Les Arcs 2000 de karların üstünde görüyorsunuz. Görüldüğü gibi temmuz ayında 2000 metre yükseklikte hala kar var.
  Resimleri izah ettikten sonra gelelim bıraktığımız yerden Masterclass anılarımıza.
  Masterclassın ilk günü ders ve tanışma toplantısı ile geçmişti. Toplantıdan çıkıp dairemize dönerken 15 gün sürecek kurs süresince gerçekleşecek konser etkinliklerinin afişlerinin tesislerde her yere asılmış olduklarını gördük. Etkinliğin ilk konseri bir sonraki gece başlayacak ve kurs sonuna kadar her gece devam edecekti. Kursa katılan bütün enstruman öğretmenlerinin ve öğrencilerinin sıra ile katılacağı bu konserler gerçekten kaçırılmayacak değerde idi. Anlaşılan burada bulunduğumuz 15 gün klasik müzikle dopdolu saatler ve günler geçirmemize sebep olacaktı.
  Ertesi sabah gene aynı saatte keman dersimiz vardı. Derse hepimiz katılıyormuşuz gibi söylüyorum ama doğru. Zira Burcu ve Madam Gazeau keman dersi yapıyordu ama Ebru tercüman sıfatı ile derste bulunuyor ve simultane tercüme ile dersi takip ediyordu. Ben de izleyici olarak derste bulunuyordum. Bu derslerden sonra Ebru'nun söylediği bir söz hiç aklımdan çıkmaz. Burcu'nun o kadar çok dersine tercüme yaptı ki Ebru sonunda bir gün dedi ki. 'Ben keman çalmayı bilmiyorum ama keman çalan biri kadar teorik bilgiye sahip oldum.'Sanırım eline keman almadan öğrenen tek kişidir Ebru.
  Sabah gene erken kalktık ve kahvaltıdan ders satine kadar Burcu kemanını çalıştı. Çalışma bitince hep beraber keman dersinin yapılacağı binaya doğru yola çıktık. Hava harika güzeldi. mis gibi ,serin bir dağ havası.
  Bugünkü derste bir öğrenci daha vardı. Burcu ile Bartok düetleri çalışacak ve bir gece de konsere çıkacak olan Florence Delestre.Daha önce tanışma toplantısında ailesi ile birlikte tanıştığımız Florence, Burcu'dan bir kaç yaş daha büyük ve Paris'te eğitim gören Fransız  bir kızdı.Burcu o gün öğretmeni ile hem kendi parçalarını hem de Florence ile çalacağı Bartok düetleri çalıştı.Çok verimli geçen uzun bir çalışmanın ardından dışarı çıktığımızda hepimiz yorgunduk. Burcu iki saatten fazla ayakta keman çalışmaktan ki sürekli kolları yukarda tutup keman çalışmak insan anatomisine aykırı, Ebru ise daha önceden hiç bilmediği bir konuda tercüme yapmaktan yorulmuştu.Bu arada şunu belirteyim. Bütün tıp dünyasının üzerinde ısrarla durduğu  insan kolları aşağı sarkan bir vücut yapısına sahip olarak yaratılmış. Keman çalmak için kolların yukarı sürekli kalkması insan anatomisine aykırıdır. Ayrıca insan vücudünde iki el aynı anda farklı hareketler yapamaz. Bir deneyin bakın. Bir elinizi sağa, diğerini sola yuvarlak dairelerle döndürmeye çalışın. Bir süre sonra iki eliniz de aynı yöne dönmeye başlar. İşte keman çalarken bir insan iki veya daha fazla saat kollarını sürekli yukarı doğru tutarak, her elini ayrı hareket ettirerek. ve ayakları ile ayrı ayrı tempo tutarak insan vücudünün anatomisine aykırı hareket etmektedir. Ben doktor veya uzman değilim. Ama yıllardır bu işin içinde birisi olarak bu işin ne kadar zor ve özel yeteneğe gerek duyan bir iş olduğunu artık biliyorum.
  Ebru ve Burcu ders çıkışı yorgundu ama inanın bana ben daha fazla yorgundum. Süreki çocuğumu izlemek ve hiç anlamadığım bir dildeki diyalogu, bildiğim bazı teknik kelimeler yardımı ile çözmeğe çalışmak beni zihnen çok yormuştu. Bu arada Burcu yorgun ama aşırı mutlu idi. Türkiye'de okulunda rastlamadığı ciddiyette ve verimde bir çalışma yapmak kemanına aşık Burcu için harika bir olaydı.
  Bu arada dersten çıkarken Florence ile ders dışı da çalışma yapmak için sözleşmiştik. Zira beraber konser çıkacaklardı bir kaç gün sonra.
  Dersten çıkıp dağ havasını soluyunca ne kadar aç olduğumuz anladık. Bu arada Ebru öğle yemeği için bir öneri getirdi. Hoş saat öğle yemeği saatini epey geçmişti. Ebru, föndü yiyelim dedi. Ben daha adını yeni duyduğum bu yiyeceği hiç bilmiyordum. Ebru'ya nedir föndü diye sorduğumda fazla açıklama yapmadı, sadece çok beğeneceksin demekle yetindi. Biz daha önce yolda geçerken gördüğümüz bir föndü restoranına kapağı attık. Hava da artık yavaş yavaş serinlemeye başlamıştı. Dağda akşam üzerleri sis basmaya ve hava serinlemeye başlıyor.
  Restoranda föndü ısmarladık tabii bir şişe de kırmızı şarap. Zira föndü şarapsız olmazmış.Masaya bir süre sonra altında kamp ateşi gibi bir küçük ateş yanan yüksek ızgara gibi bir şey geldi. Bunun üstünde de küçük bir tencere vardı. Ayrıca masaya tabaklar içinde küçük küp kesilmiş ekmek parçaları, jülyen kesilmiş jambonlar ve minik haşlanmış patatesler gelmişti  Bir de uzun çok uzun çatallar. Biz dikkatle Ebru'yu izliyorduk. Ne de olsa içimizde tek tecrübeli olan o idi. Ebru uzun çatallardan birini aldı. Tencerede kaynayan şeyin içine küçük ekmek ve jambon parçaları attı ve çatalı ile bu ekmek parçalarını tenceredeki bulamaca bulayarak sardı ve yemeye başladı. Bu arada şarabından da bir yudum aldı. Biz de aynısını uyguladık. Tencerede daha sonra öğrendiğim şarapta pişen peynir bulamacı vardı. Bu sıcak bulamaca bulanan jambon, ekmek, ve patetesler harika bir lezzete bürünüyordu. Beş dakika içinde biz gülüş cümbüş föndü tenceresinde birbirimizin jambon ve ekmeklerini avlama yarışı yapıyorduk.Yaşamımda yediğim en lezzetli bir o kadar mutlu bir yemekti o günkü föndü. Mutlu idik. Burcu çok güzel bir eğitim görüyordu. Mutlu idik, babamız hariç üçümüz bir arada idik. Mutlu idik, dünyanın en güzel bölgesinde , en lezzetli yemeği ağız tadı ile yiyorduk.
  Yemeğimiz bitip de lokantanın önüne çıktığımızda hava iyice serinlemişti ama biz havanın serinliğini hissetmiyorduk. Şarap, sıcak peynir ve protein açısından yüklü yemek bizde hava soğukluğuna karşı inanılmaz bir enerji sağlamıştı. O anda Alp dağlarında neden bu yemeğin çok tercih edildiğini anladım.Buradaki dağın soğuğuna ancak bu tür gıda ile dayanılabilirdi.
  Artık Konserin verileceği yere yürüyebilirdik. Zira Masterclassın açılış konseri bu gece saat 9 da başlıyordu. Biz de geciken öğle yemeği ,föndü,kahve  falan derken saati zaten 7 etmiştik.
  Konserler Dağın eteğinde kurulu çok büyük bir gösteri çadırında yapılıyordu. Takriben 2000 kişinin girebileceği çadırın önüne geldiğimizde inanılmaz bir kuyrukla karşılaştık. Saat 9 da başlayacak olan konsere kayak merkezinde turist olarak kalan halk büyük ilgi göstermiş ve saat 7 den itibaren uzun kuyruklar oluşturmuştu çadırın kapısında. Ben gördüklerime inanamadım, halkın klasık müziğe bu kadar ilgi göstermesi inanılmazdı. Herhalde ilk gün olduğu için diye düşündüm ama inanın 15 gece aynı şekilde kuyruklar oluştu kapıda.
  Biz çadıra nasıl girip konseri dinleyecektik , bilmiyorum. Bu gece ki konseri dinlememiz mutlaka gerekti.Zira madam Gazeau ve viyola, viyolensel ve piyanodan kurulu dörtlünün konseri vardı  bu gece.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder