Hürriyet

22 Ocak 2013 Salı

Yıl sonu sınavlarında başarılı olmak için sağlığımıza da dikkat ediyoruz.

  Bu arada biraz evvel okuduğum bir mesajı değerlendirmek istiyorum.Biraz evvel bir sosyal paylaşım sitesinde bir Müzik Okulunda keman öğretmenliği yapan bir kızımızın bir serzenişini okudum. Öğrencileri içinde enstruman çalmak isteyen fakat tırnaklarını kesmek istemeyen kişiler olduğunu ve bunlarla nasıl başa çıkacağını düşündüğünü dile getirmiş kızmız.
  Ben burada bir şeyi tekrar belirtmek istiyorum. Bir müzisyenin yetişmesinde sadece o çocuğun değil tüm ailenin özverisi gerekiyor. Ben kızım 8 yaşında kemana başladığı zaman ona örnek olmak için kendi tırnaklarımı kestim ve çok uzun  süre oje sürmedim. Çünkü bir kemancı yaşamı boyunca tırnaklarını uzatma şansına sahip değildir. Ben düşündüm ki benim çocuğum  kemanını çalmak için her türlü fedakarlığın yanısıra bir kadın için önemli olabilecek bir detay uzun tırnak ve ojeden mahrum kalıyor, neden ben de onun yaptığı fedakarlığı paylaşmayayım. Ve o günden sonra uzun zaman kısa tırnakla ve ojesiz gezdim. Ne zamanki yaşlandım ve onun için bu fedakarlık değil bir yaşam biçimi oldu ben de oje sürmeye başladım.
  Bu arada bugün daha önce yazdığım blogları okudum. Konservatuar eğitimi sırasında bir konuyu atlamışım. Öğrenciler Konservatuara girdiği yıldan itibaren her yıl sonunda iki ana ders olan enstruman ve solfejden sınava giriyorlar. Ders yılı içinde ne başarı gösterirse göstersin yıl sonunda yapılan bu sınavlardan 100 üzerinden en az 70 alması gerekiyor bir üst sınıfa geçmesi için bir öğrencinin.Konservatuar bölüm öğretmenlerinin katıldığı bir jüri önünde yapılan bu sınavlara tek tek giriliyor. Solfejde ise sınav hem yazılı hem de sözlü olarak ikiye ayrılıyor. Yazılı sınavda dikte ve diger konular, sözlü sınavda ise solfej okuma yapılıyor. Tabii ben bunları bizim eğitim yaptığımız yıllardaki duruma göre yazıyorum. Belki şimdi sistem değişmiş olabilir.
  Her yıl sonunda mayıs sonu ,haziran başı yapılan bu sınavlar Konservatuar öğrencilerinin korkulu rüyası haline geliyor. Tek tek girilen sınavda yapılacak bir hata bütün bir yıllık eğitimin yanması demek oluyor.
  İşte bu sınav dönemlerini çok iyi hatırlıyorum. Ailece sağlık diyetlerine girdiğimiz dönemler. Bu sınavlardan önce aile bireylerinden hiçbirinin hastalanma şansı yoktu. Zira o dönemde eve getirilecek bir grip , nezle mikrobu sınava girecek kişinin de hastalanmasına ve sınavda kötü puan almasına sebep olacaktı.Keza sınav günü olabilecek bir terslik, bir baş ağrısı, karın ağrısı, bulantı ve diğer sebepler, ufak bir kaza sınavı etkileyecek durumlardı.Bu sebepten sınavdan önceki 15 gün kendimize çok iyi bakmak zorunda idik.  Sınavdan önce gezmeye gitmek, hastalık kapılabilecek toplumlara girmek, kaza olabilecek sporlar yapmak yasaktı.
  Solfej sınavlarından önce soğuk ve asitli içecek içmek bile yasaktı. Zira bunlar ses kısılmasına, ses kısıklığı da solfej okumada hataya sebep oluyordu.
 Hiç unutmuyorum Burcu bir solfej sınavından önceki gün çok durgundu. Ağzını bıçak açmıyor denilecek gibi sessizdi. Ne olduğunu anlamaya çalıştım , ama başaramadım.
  Neyse sınavdan sonra mesele anlaşıldı. Sınavdan bir gün önce boğazının ağrıdığını fark eden Burcu boğaz oluyorum,yarın  nasıl sınava gireceğim tedirginliği yaşamış.Oysaki boğazında bir şey yokmuş, sadece ağzında aft çıkıyormuş. Bu durumu sınavdan sonra gittiğimiz doktorda öğrendik. Ama bir küçük çocuğun hastalanacağım, sınava giremeyeceğim endişesi ile geçirdiği azap dolu geceyi düşünün.İşin tuhafı bize de bir şey belli etmiyor, endişesini kendi içinde yaşıyor.
 Bu yukarda bahsettiğim sınav öncesi yaşanan hastalanma, kaza geçirme endişesi hiç bitmedi.Sınavlardan sonra konserlerde de aynı endişe ve dikkati yaşadık.
 Sınavlar bütün çocukları çok korkuttuğu halde Burcu'yu pek etkilemiyordu. O nasıl güzel çaldığını ispat edeceği bir meydan gibi görüyordu sınavları. Ben çok iyi olduğumu göstereceğim diyordu. Bir süre sonra onun  bu özgüveni bana da geçti ve herkesin sanki korkunç bir yere geliyor gibi geldiği sınavlara biz şenliğe gelir gibi gelmeye başladık ikimiz.Sınav öncesi dikkatli yaşam da bir süre sonra tüm zamanlarda uyguladığı bir yaşam tarzına dönüşmüştü. Ben bu sorumluluk duygusuna alışıktım. Üniversitedeki öğrencilık günlerimde yıl sonunda haziran aylarında tek tek bütün derslerin sınavları olur ve o derslerden geçip geçmeyeceğimiz bu sınav sonuçları ile belli olurdu. İşte o sınav dönemlerinde haziran ayına rağmen sırtımdan hırkayı, ayağımdan çorabı çıkartmazdım hasta olurum endişesi ile. Sanırım bu sorumluluk duygusu Burcu'ya da ben de ve babasından geçmiş. Zira eşim de bu konularda çok hassastır.
 Bir sonraki yazımda tam zamanlı konservatur eğitimine nasıl başladığımız ve o yılımızı anlatacağım.

2 yorum:

  1. Bu samimi yazınız için çok teşekkür ediyorum. Yazınızın devamını merakla bekliyorum, iyi günler dilerim.

    YanıtlaSil
  2. Sayın Keman Kursu .Benım bu zorlu yoldakı mucadelemızı kaleme dökme nedenım bızden sonra gelecek kişilere ışık tutmak. Bunu bloğumda da zaman zaman dile getiriyorum.Mücadelemizi bır parça yansıtabıldıysem ne mutlu bana. Saygılarımla

    YanıtlaSil