Hürriyet

4 Ocak 2013 Cuma

Hafta Sonları Dinlenmek Yok.

 Hafta içi bu kadar yoğun geçen yaşamımız hafta sonları durulmuyordu. Burcu çok hızlı ilerliyordu. Aşırı bir hırsa sahip olan bu küçük kız etrafındakileri korkutuyordu. Kadıköy'deki İstanbul Üniversite'sine ait Konservatuar binası sanat eğitimi için hiç uygun bir bina değildi. Bir zamanlar hal binası olarak inşaa edilen , daha sonra itfaiye binası olarak kullanılan bu binada eğitim gören sanat öğrencilerinin kendilerine ait çalışma alanları yoktu. Bunları dili geçmişle anlatıyorum ama sanırım halen bina aynı durumda. Orta öğrenim ve yüksek öğrenimin aynı yerde yapıldığı, klasik batı müziği eğitimi yanında Türk müziği korosunun bile yer aldığı, Tiyatro, bale gibi diğer sanat dallarının da eğitiminin verildiği bina çok yetersizdi. Bütün öğrenciler kapalı, penceresiz , havalandırmasız odalarda ders yapmak, koridor, tuvalet arası gibi boş buldukları mekanlarda da pratik yapmak zorunda idiler.İşte bunu keşfeden bizim cin Burcu büyük öğrencilerin pratik yaptıkları yerleri keşfedip, gidip sessizce onları seyrederek keman çalışlarını izliyor ve onlardan da bir şeyler öğrenmeye çalışıyormuş. Burcu üstüne dökülen suyu anında emen bir sünger gibi verileni kapıp hemen pratiğe dökecek bir yeteneğe sahipti. Kemanda ilk günlerimiz önce kurşun kalemle arşe antremanları ile başladı. Arşe kemanın yayına verilen ad. Daha sonra keman üzerinde arşe çekme talimleri yapmaya başladık. Arşede yarım, çeyrek çekmeleri işaret edebilmek için arşe üzerine yarısına, dörtte birine iplikler bağlamıştık. Ben keman dersine ilk başladığımız günlerde öğretmenimize daha önce keman eğitimi yapmış bir öğrencinize bir parça çaldırabilirmisiniz, nasıl çalıyorlar, çok merak ediyorum demiştim. Öğretmenimiz de bir yıldır eğitim yapan küçük bir öğrenciye küçük bir parça çaldırdı. Daha sonra Burcu o öğrencinin bir yıldan daha fazla zamanda çalabildiği parçayı iki ay gibi kısa sürede çalıp çıkararak hepimizi şaşırttı. Burcu ilerlemesi ile herkesi korkutuyor demiştim. Bu arada  daha önceki öğrencilerine hiç benzemeyen bir öğrenci ile karşılaşan öğretmenimiz ilk günler ben ne ile karşı karşıyayım diye çok korktuğunu bize daha sonra anlattı.
  Günler bu tempoda hızla geçiyordu. Bu arada hafta sonlarımızdan bahsedeyim. Hafta sonlarımızda Burcu'yu İngilizce kursuna götürüyorduk. Kemanda çok hızlı ilerlediği için okul müfredatına göre ayarlanan solfej dersi yeterli gelmediğinden ek solfej dersine götürüyorduk. Kısacası hafta sonlarımız da İstanbul trafiğinde o semtten bu semte koşuşturmakla geçiyordu. Hatta bir ara hafta sonları markette ebeveynlerinin yanında çocuk görünce şaşırır bir duruma girmiştim. Bu çocukların kursu, dersi yokmuydu da market geziyordu. Akşamları yorgun yemekten sonra oturup Burcu'nun keman çalışmasını dinlerken yapabildiğim sadece bebek elbisesi örmekti.Neden örgü diyeceksiniz. Zira gazete falan hışırdayıp Burcu'nun dikkatını dağıtır diye okuyamıyordum. Neden  bebek elbisesi. Zira Burcu da bir çocuktu ve bu yoğun çalışmalar içinde tek avuntusu barbi bebekleri idi. İşte ben de her gece oturup Burcu keman çalışırken onun barbi bebeklerine elbise ,palto, şapka örüyordum.
 Bu arada bu kadar koşuşturma arasında zaten zayıf olan Burcu'nun yorgunluktan hasta olma veya çevreden hastalık kapma olasılıkları vardı. Zira çocukları okula giden okurlarım çok iyi bilirler. Okullarda çocuklar birbirinden hastalık kapar . Birde bünye zayıf olursa bu hastalık kapma ve kapılan hastalığın uzun sürme ihtimalı artar. İşte Burcu'nun da hastalanmaması gerekiyordu. gerek bedensel, gerek ruhsal yönden güçlü olması gerekti. Daima bir sporcu gibi kondisyonunu güçlü tutmak zorunda idi. Hastalansa ne olurdu. Çocuk bu hastalanmadan olmaz ki deyeceksiniz şimdi. Evet Burcu hastalansa çalışmalarından uzak kalacak ve bu onun moralini daha çok bozcaktı. Zira Burcu hızla öğrenmek ve ilerlemek istiyordu.
  Zaman ilerledikçe başka sorunlar çıkmaya başladı. Daha önce genç olduğu için Burcu'yu daha iyi anlayacağını tahmin ettiğim öğretmenimiz çok sert ve acımasız bazı hareketler yapıyordu. Evet ben de sanatta , sporda disiplin taraftarıyım ama bu disiplini sevgi ve sakinlikle sağlama imkanımız olamaz mıydı. Zira her çocuğa aynı sistem uygulanmaz. Özellikle Burcu gibi kırılgan çocuklara daha anlayışlı, izah edici , sakin bir eğitim sistemi uygulamak gerekir. Tabii bu durumda bana çok iş düşüyordu. Derslerden alıngan çıkan Burcu'yu avutmak, konuşturmak, rahatlatmak. Çünkü Burcu çok konuşkan bir çocuk değildi. Onu konuşturmak , sorunlarına inmek ve arkadaş olmak zorunda idim. Farklı bir çocuk olduğu için çok arkadaşı yoktu. yaşıtları ile uyuşamıyor. iyi anlaşacağını düşündüğü büyükler ise onu kabul etmek istemiyorlardı. Ben ona arkadaş olmak orunda idim. Öğretmeni de ona sevgi ile yaklaşmıyordu pek. Burada benim yapacağım onu sevgi ile sarıp sarmalamak ama hayatın gerçeklerini de acıtmadan anlatmaktı. Sevgi ile sarıp sarmalamak derken yanlış anlaşılmasın. Disiplin her zaman vardı. Yanlız ben o anlamaz diye düşünmedim, herşeyi sebep sonuç ilişkisi ile anlattım.Takii anlayıncaya kadar, konuştuk.
  Bu koşuşturma içinde senenin sonuna yaklaşmıştık. Ve inanırmısınız Burcu hiç hastalanmadı, hiçbir aksilik olmadı. Yaptığımız plan tıkır tıkır çalıştı ve hiçbir dersi aksatmadık. Yaz tatili gelince kemanı yazında çalışacağımız ve biraz tatil yaptıkran sonra derslere devam edeceğimizi öğrendik. Bu olay Burcu'nun çok hoşuna gitti. Zira o kemanından hiç ayrılmak istemiyordu. Bale derslerimiz de harika gidiyordu. Baledeki arkadaşları ile çok iyi uyum sağlamış ve güzel vakit geçiriyordu. O dönemde edindiği bale arkadaşları ile hala görüşüyor. Ama o çocuklar arasındak bu güzel arkadaşlığın tesisinde bale öğretmenlerinin de çok büyük etkisi olmuştur. Editha Alnıaçık isimli bale öğretmenimiz çocukların ruhuna arkadaşlık. ortak çalışma duyguları ekerek onların çok iyi gelişimlerini sağladı.
  Yaz tatili gelmeden Mimar Sinan Üniversitesi Oditoryumunda tertiplenen bale gösterisinde Burcu çok mutlu idi. Zira bir yıl içinde yaptıklarını çok güzel sergilemişlerdi  o ve arkadaşları. Kemanında da artık ufak ve güzel parçalar çalıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder