Hürriyet

19 Ocak 2013 Cumartesi

Tam zamanlı Konservatuar Eğitimini seçtik.

  İkinci Kafe konserden sonra Burcu artık konsere çıkmaya iyice alışmıştı ve her ay gerçekleşen konserlere öncelikle gidip adını yazdırıyordu.
  14 Mayıs 1992 de ders yılı son konseri oldu ve Burcu Göker  bu konserde Weber'den Sihirli Ok Operasından avcılar korosu adlı parçayı yorumladı. Gene çok büyük beğeni ve alkış.Burcu alkışların tadına varmıştı artık.Bu konserde küçük sanatçı olarak yalnız değildi. Sınıf  arkadaşlarından biri de viyola olarak bir parça çaldı. Küçük yorumcuların da konsere katılması yönünde güzel bir örnek olan Burcu büyük bir iş başarmıştı.
  Burcu ve biz Burcu'nun tam zamanlı Konservatuar müzik  eğitimi yapmasına karar vermiştik. Bu ders yılında ilk okulu bitirecek olan Burcu kolej sınavlarına girmeden Konservatuar sınavına girecek ve orta öğrenimini Konservatuarda devam edecekti.
  Biz çocuğumuzdaki söylendiğine göre büyük kabiliyetten dolayı, Konservatuardaki öğretmenlerimizin sözlerine güvenerek bu yolu seçmiştik. Konservatuar eğitimini bizim gibi sebeplerden dolayı seçmeyenler vardı gördüğüm kadarı ile. İşin içine girince ve okula gidip geldikçe ,birçok kişi tanıyıp konuştukça bunları daha iyi anlıyordum. Ailece müzisyen olan kişiler çocukları aynı meslekten olsun, iş bulurken daha rahat eder diye bu eğitimi seçebiliyorlardı. Hatta çok merak ederek sordum. Aynı aileden 3 veya 4 kişi müzisyen oluyor , nasıl yetenektir bu babadan oğula geçebiliyor diye. Aslında belki haklıydılar. 'Her horoz kendi çöplüğünde öter.'mantığından hareketle çocuklarını kendi branşlarında yetiştirmeye çalışıyorlardı. Bir de doğduğu andan itibaren evde müziğin içinde büyüyen çocuk ya müziğe aşık olacaktı veya nefret edecekti.Ayrıca çocukların rol model olarak babayı veya anneyi seçtiklerini düşünürsek bu temayül akla yakın geliyordu. Ayrıca psikolojide Sinderella Kompleksi diye adlandırılan ve ebeveynlerin kendi yapamadıkları veye yükselemedikleri branşlara çocuklarını itmeleri sonucu da olabiliyordu. Kendi istediği yerlere gelme imkanı bulamayan Müzisyenler çocuklarını daha yüksek yerlere çıkaracak bir eğitime yönlendirebiliyorlardı.
  Bana en acı gelen bir çok ebeveynin ki bunların arasında kendi müzisyen olanlar da var, 'Çocuğum hiç bir yeri kazanamadı. Bari Konservatuara girsin.'diye müzik eğitimine yönlendirmesi idi. Aslında bu davranışları ile farkında olmadan kendi yaptıkları işi aşağılıyorlardı.
  Bütün bu öğrenciler arasında ebeveyni müzik dışı bir iş ile uğraşan. hiçbir müzisyen tanıdığı,akrabası  olmayan sadece yeteneği ile bu işe seçilmiş olan tek tük kişi vardı ve Burcu da bunlardan biri idi. Sonraları dikkatle inceledim . Ne yazık ki müzik dışı bir çevreden gelen öğrenciler artık çevre baskısı mı, okulun politika hatası mı, veya başka bir sebepten mi müziği bıraktılar ve başka mesleklere yöneldiler. Şimdi orkestraların sanatçı listelerine baktığımda gene aynı soyaddan bir çok kişi görüyorum. Hakikaten Her horoz kendi çöplüğünde ötermiş.
 Olayların içine iyice girdikçe acaba sorusu kafamızda iyice şekillenmeye başlamıştı. Okurlarım arasında ana baba olanlar varsa beni çok iyi anlarlar. Ebeveynler daima çocukları için en iyisini bulmaya çalışırlar. Bu konuda da sürekli hata yapmama telaşındadırlar. İşte bizde hiç bilmediğimiz bir dala çocuğumuzu yönlendirirken. daha doğrusu o yönlenip biz onu teşvik ederken sürekli bu sorgulama içinde idik. Sanıyorum şu anda çocuğu bizim gibi bir yol ayrımında olan her aile aynı telaştadır.
  Çocuğumuz müziği, enstrümanını çok seviyor ve yaptığı işten zevk alıyordu. Bir çok çocuğun bir an bile tahammül edemeyeceği şartlar, muamelelere gık demeden katlanıyordu. Onun bu özverisi bizim tek dayanağımız oldu.Biz her zaman onun bu gücünden kuvvet aldık. Madem ki o bu kadar istiyordu.Neden olmasın.
  Tek korkumuz bu kadar sevdiği bu olaydan karşılaştığı menfilikler sonucu uzaklaşması ve ortada kalması idi.Netekim bir çok arkadaşımın çocuğu gerek okulun yetersizliği, gerek ergen yaşlarda değişen görüşleri, gerek müzik öğretmenlerinin pedagojik performans eksikliğinden doğan hataları sonucu müzik eğitimi bıraktılar ve Konservatuarın muadili başka bir okula geçme şansları olmadığı için ortada kalıp yaşamlarını mesleksiz olarak devam etmek zorunda kaldılar.
  Bütün bunlar bizi acaba sorusu ile başbaşa bırakıyordu. Üstüne okuldaki gerek teknik yetersizlik, gerek eğitim aksaklıkları, öğretmenlerin kaprisi ne olacağız düşüncesini sık sık söylememize sebep oluyordu. Bina çok yetersizdi. Küçücük çocuklar havalandırmalarında farelerin gezdiği, penceresiz odalarda tek başlarına çalışmak zorunda idiler. Bütün gün okulda çalışan çcukların ne yemek yiyecek doğru dürüst bir yerleri ,ne de acil ihtiyaçlarını giderecek tuvaletleri yeterli idi. Penceresiz tuvaletler, balık kokan sınıflar , zira kadıköy rıhtımındaki okulun önünde o zaman balıkçılar vardı.Üniversite öğrencisi ile ilk okulu yeni bitirmiş öğrencinin iç içe yaşadığı odalar....
  Şimdi özel okullara gidiyoruz bazen konser vermek için. Oradaki şartların olağan üstülüğü beni bir anne olarak kendi çocuğumun orta okul şartlarını düşündüğümde çok üzüyor.
  1992 Yazını gene keman çalışarak, yazlığa sadece hafta sonları gidip gelerek, tatilsiz bir şekilde geçirdi Burcu Tabii biz de .Eylül ayında Konservatuar giriş sınavlarına girdi ve sonunda İstanbul Üniversitesi Tam zamanlı Keman öğrencisi oldu.
  Bu yıl bizi neler bekliyor. onu da sonraki yazımda yazayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder