Hürriyet

27 Nisan 2013 Cumartesi

Silkelenmem ve kurtulmamız gerekiyordu.

Burcu Pariste bir Orchestra konserinde gözüyor yukardaki resimde.
 Paris'te Burcu Göker ile başlayacak yeni ders yılımızı anlatmaya devam ediyorum.Burcu ile Paris'e geldiğimizde ikimiz de bir garip ruh hali içinde idik. Burcu ilk yıl ablası ile geçirdiği Paris tecrübesinden sonra benimle yaşayacağı gelecek günler için kaygı içinde idi. Zira ben ablası gibi Fransızcaya çok hakim değil hatta hiç bilmiyordum. Bu şekilde Burcu'ya ablası gibi yardımcı olamayacaktım. Burcu okuldaki, Paris'teki sorunları kendi halletmek durumunda kalacaktı. Hatta o benden daha iyi Fransızca bildiği için bana da yardım etmek zorunda kalacaktı. Bütün bu sorumluluklar, az tanıdığı bir yabancı ülkede, yabancı şehirde annesinin sorumluluğunu da yüklenerek bir yaşama başlamak 15 yaşındaki bir çocuğu baskı altına alabiliyordu. Bütün bu baskılar Burcu'nun midesini daha da hassas yapmış ve adeta yemek yiyemez bir hale gelmişti.Zaten daha İstanbul'da Paris'e gelmeden once  mide rahatsızlığı  geçirmiş, yapılan tetkikler, rontgenler ,tahliller sonucunda olayın tamamen psikolojik olduğu anlaşılmıştı. En son doktor Burcu'ya 'Yüzde yüz Düşünce Gücü ' adlı bit kitap vererek bütün sorunlarını kafasının içinde kendi halledeceğini söylemişti
  Bir anda çok sevdiği, güvendiği ablasından uzak kalmak, onun desteğinin yokluğu Burcu'yu iyice yıpratmıştı. Ben ise Türkiye'de evimi, eşimi, arkadaşlarımı, kısacası yaşımın gerektirdiği yaşamı bırakıp genç bir öğrenci gibi hesaplı, imkanları kısıtlı bir öğrenci yaşamı sürmeye gelmiştim Paris'e. Benim gibi 50 yaşını geçmiş, bir takım lüks alışkanlıkları olan bir kadın için zor bir yaşamdı.Paris'te kimseyi tanımıyordum. Ev çok küçüktü. Hatta bir önceki yıl Paris'e turistik gezi için gelmiş çocukluk arkadaşlarımdan biri Burcu ile Ebru'yu evlerinde ziyaret etmiş ve bu küçük evi gören arkadaşım 'Benim tanıdığım Oya , bu evde 1 saat yaşayamaz .'diye fikrini söylemişti.İşte ben bu evde tam 6 yıl Burcu ile birlikte yaşadım.
  İkimiz de gelecek günlerde yaşayacağımız zorlukların bilincinde endişeli bir şekilde Paris'e geldik.Sanırım bu yıl geçen yıldan çok daha zor olacaktı.Burcu'yu yoğun bir müzik ve Fransızca eğitimi bekliyordu bu yıl.Ayrıca bir çok sınava da girecekti. Resital, oda müziği ve Orkestra konserleri de olacaktı bir dizi. Ayrıca Fransa ve Paris'te yaşamının getirdiği bir dizi bürokratik sorun da vardı halledilecek. Kısacası ne yapacağımızı bilmeden zorlu bir yola girmiştik. Bir yandan bizi yarı yolda bıraktığı için büyük kızıma kızıyor, bir yandan da onun  yaşamını yaşama hakkıni elinden almamın imkansız olduğunu düşünüyordum.Tabii o da yaşamını istediği gibi düzenleyecekti. Kardeşinin daha kaç yıl tercümanlığını, dadılığını yapabilirdi.
  Paris'teki ilk günlerimiz çok mahzun geçti. Ben çok sıkılıyordum. Eşimden, Türkiye'den uzak olmak bana iyice dokunmuştu. Geçen yıl da burada uzun sureli kalmıştım ama o zaman yanımda Ebru vardı, her konuda bana yardımcı oluyordu. Ayrıca uzun sürede kalsam bir sure  sonra ülkeme  dönecek olmanın ümidi beni mutlu ediyordu. Şimdi ise yaz tatiline kadar ülkeme gitme ümidim yoktu. Ayrıca 3 aylık geçici vize ile gelmiştim. Bu sürede oturum iznimi almam gerekiyordu. Ben bu Fransızca bimeyen halimle Prefecture De Polisde bu oturum işini nasıl halledecektim.Aralık ayına kadar sürem vardı. Tabii bu oturumu almadan yurt dışına çıkamayacağımı da sanıyordum. Hakikaten bir ülkede yabancı olmak, oranın kanunlarını , dilini bilmemek cok acı.
 11 Eylülde Burcu Konservatuardaki eğitimine, 14 Eylülde de Fransızca eğitimine başladı.Ben de günlerimi alışveriş için Market ziyaretleri ve ev işleri ile geçirmeye başlamıştım.Küçücük evin işinden ne olacak. Benim mutlaka yaşamımı daha eğlenceli bir hale getirmem gerekiyordu. Yoksa burada kimse ile konuşmadan, boş boş oturup ruhsal hasta olurdum. Burcu akşama kadar yoğun eğitim gördüğü için akşam eve yorgun geliyor ve ancak uyuyordu. Evde Türkçe televizyon yoktu ve ben dil bilmediğim için nasıl bağlanacağını da kimseye soramıyordum. Çünkü kimseyi tanımıyordum.Bu arada Burcu'nun mide rahatsızlığı iyice artmıştı. Sabah kalkıp kahvaltıya oturduğu zaman hemen kusmaya başlıyordu. Adeta aneksoriya olmuş gibi idi. Sabah kalkmadan yattığı yerde tuzlu kraker türü bir şeyler veriyor ve midesini bastırıp öyle kaldırıyordum. Durumumuz çok içler acısı idi. Tek dayanağımız evdeki telefondan bize ulaşan Türkiye'deki eşim idi. Eşim her akşam telefon ediyor ve saatlerce konuşuyorduk. Fransa Türkiye arası telefon ücretleri dikkate alınırsa masrafımızı düşünün.Bir sene her ay 3000 frank telefon faturası ödedik. Eşim Türkiye'de ben ve Burcu Paris'te bu zorlu günleri geçirmeye çalışıyorduk. Benim oturum almam için verilen sure bittecekti ve ben oturum nasıl alınır , onu da bilmıyordum.Günlerce gecelerce endişe içinde ne yapacağımı , bu hendikaptan nasıl çıkacağımı düşündüm.Bu şehirde bu şartlarda yaşamam imkansızdı. Geceleri uykularım kaçtı. Burcu okula gittiği zaman çoğu kere ağladım çaresizliğimden.Burcu'ya defalarca yalvardım dönelim ülkemize diye. Bu bir yenilgi değildi. O daha çok küçüktü.Türkiye'de bir Konservatuarın lisans bölümünde eğitime başlardı. Hem bir yıl Fransızca eğitimi yapmış ve Fransızcayı epey öğrenmişti. Bu onun için bir artı idi.Zaten Bilkent'te gelmesi konusunda İhsan Doğramacı Bey geçen yıl epey ısrar etmişti.
 Burcu nuh diyor başka bir şey demiyordu. Hayır dönemezdik. Burcu burada kalıp eğitimine devam etmek istiyordu.Ben ise onu burada bırakıp ülkeme dönemezdim.Anneliğimin yüklediği sorumlulukların ötesinde Fransa Hükümetinin kanuni mecburiyeti vardı.
  Bütün bunları düşününce benim silkelenip yeniden yapılanmam ve bu durumu lehime çevirmem gerekiyordu. Çocuğum için, onun sağlığı ve istikbalı için, kendim için, Türkiye'de bizi endişe ile izleyen benden daha evhamlı eşim için silkelenmem ve kurtulmam gerekiyordu bu karabasandan.
 Kurtuldum, kurtulduk. Bu kurtuluş hikayesini anlatmaya gelecek yazımda başlayacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder