Hürriyet

12 Nisan 2013 Cuma

Ağustos 1997 Sion Günlüklerimden

  Daha önceki yazımda 1997 Ağustosunda Sion'da Tibor Varga festivalinde sırasında yazdığım güncemden anılarımı yazacağımı söylemiştim.İşte şimdi o günlerdeki anılarımı sizlerle paylaşıyorum.
  Bugün 4 Ağustos 1997.Pazartesi Saat 14.51 Cenevre Sion'da Fuaye St. Paul'de 37 nolu odadayız.Buraya dün geldik.15 Gün sure ile burada Tibor Varga'nın kursuna katılacağız ve Burcu konserler verecek.
  Şu anda odada Burcu ile Koreli arkadaşı Hyum Hwa No,  8 Ağustos cuma günü verecekleri konserde çalacakları parçayı çalışıyorlar.Ne tuhaf, Koreli ve Türk iki genç kız ,Sion'da bir otel odası ve dünyanın bir başka yerinden, başka bir dönemde yaşamış bir bestecinin eseri.Şu anda dünyada sınırlar kalkmış ve tün insanlar elele vermiş gibi. Ben inanıyorum ki ancak sanat, özellikle müzik dünyada gerçek barışı sağlayabilecek.İnsanların zaaflarından ortaya çıkan anlaşmazlıklar, sorunlar ancak bu şekilde ortadan kalkabilecek.Bunu benim anladığım gibi bir çok insan anlasa ve artık dünyada hep barış, hep güzellik ve hep müzik olsa.Heryerde silahlar sussa ve kemanlar çalsa.....
  Nihayyet bugün yazmaya başladım.Yıllardır Burcu ile çıktığımız bu yolculukta hep yazmak istiyordum.Bir sanatçı nasıl yetişiyor,ülkemizde ve dünyada bir kemancı yetişirken ne gibi sorunlarla karşılaşıyor.Bir sanatçı annesi olarak yakından takip ettiğim ve heran içinde olduğum bu olayları hep yazmak istiyordum.Bugün ancak başlayabildim. Ama geç kalmış değilim. Umarım bundan sonra devam ederim.
  Şu anda güncemden yazmaya ara verip günümüze dönmek istiyorum.Ağustos 1997 de başladığım bu yazma işlemi ne yazık ki devam edemedi. İçinde bulunduğum yoğun yaşam buna izin vermedi. Ancak 2011 yılında anılarım daha kafamda sağlamken tekrar yazmaya başladım ve bu sefer  devam ediyorum.
  Gelelim günceme;
  Birazdan Konservatuara derse gideceğiz. Burası dağlar arasında bir kasaba.Ama oyuncak bir kasaba gibi.Heryer çok düzenli ve güzel.Dağlar yemyeşil.Biraz Burg St. Moritz'e benziyor.Dağlar bana seneler once yaşamımın bir süresinin geçtiği başka bir dağı anımsatıyor.Seydişehir'deki lojmanımızın arkasındaki Toros Dağları bu dağlardan daha güzeldi.Onların şanssızlığı Türkiye'de olmaları.Tabiatı, doğayı mahfeden kişiler onları da mahfetmiştir mutlaka.
  Dün İstanbul'dan uzun bir yolculukla buraya ulaştık. Önce uçakla Cenevre'ye geldik. Burcu uçakta hastalandı. Sanırım yediği bir şey dokundu. Uçaktan indik. Sion treninin kalkacağı istasyon hava alanına yakındı. Trenimiz iki saat sonar kalkacaktı. Bu arada ben Burcu'yu garda eşyalarla bırakıp hem tuvalet bulmak , hemde yiyecek bir şeyler almak için keşfe çıktım. Garın üst katında tanıdık bir isme rastladım. Migros bana sanki çok uzaklarda akrabamı görmüşüm gibi bir etki yarattı. Hem Migros Markete girdim ve yiyecek bir şeyler aldım.Tren çok rahat ve güzeldi. Leman gölü kıyısından geçerken evler, yatlar çok lüks ve güzeldi. 2 Saatlik bir yolculuktan sonar dağlar arasındaki bu yemyeşil kasabaya inince sanki cennete gelmiş gibi olduk.
  Sion'u kimsenin uğramadığı küçük bir kasaba durumunda çıkarıp dünyanın keman merkezi haline getiren Tibor Varga'nın öyküsünü daha once hocalarımızdan dinlemiştik. Belki ben daha önceki yazılarımda da anlatmışımdır. Masal gibi ama gerçek olan bu öykü minnetin bir timsali bence.Hasta olan çocuğunun sağlığına kavuşması için ülkesini, kariyerini bırakıp bu küçük dağ kasabasına yerleşen ve sonra çocuğu sağlığına kavuşunca bu küçük kasabayı düzenlediği kurslar, yarışmalar, toplantılarla kemanın merkezi haline getiren bu büyük Macar kemancısının öyküsünü nasıl unutabiliriz.
  Güncemi yazmaya bir sonraki yazımda devam edeceğim..
  Yukarda yazıma ilave ettiğim resimde Burcu Sion'da arkadaşları ile gözüküyor.Dikkat ederseniz çoğu Asyetek. Yani Koreli, Çinli  ve Japon.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder