Hürriyet

2 Mayıs 2013 Perşembe

Paris'te Dikilen Dostluk Fidanları

  Yukarda 29 Ekim 1997 günü Epinay Sur Seine'de  T.C. Türkiye Paris Başkolonsluğu desteği ile düzenlenen Cumhuriyet Bayramı Kutlamalarının Paris basınındaki yansımalarını görüyorsunuz.
  Bir önceki yazımda Paris'te yenı ders yılı başlangıcında Burcu ile karşılaştığımız ve içinden çıkmakta zorlandığımız için dibe vurmaya başladığımız yaşamımızı ve silkelenmemız gerektiğini yazmıştım. Evet zor günler geçiriyorduk. Gerek Burcu'nun ablasının gidşinden ve yalnız kalmasından kaynaklanan psikolojik kaynaklı mide sorunu, gerek benim ülke ve yuva özlemim bizi dibe vurduruyordu. İşte bu günlerde kafamda bir şimşek çaktı. Evet küçük kızım ve ben  diğer aile bireylerimizden uzak, tanımadığımız, dilini anlamadığımızı bir ülkede yalnızdık. Çok paramız yoktu. Ülkemizde Türk lirası üzerinden kazandığımız gelirimiz Fransız Frangına dönüşünce pek bereketli olmuyordu. Bu sebepten hep hesaplı para harcamak zorunda idik. Çok hesaplı harcadığımız halde ev kirası, sabit masraflar ve yaşam giderleri  ayda 10 bin franklık bir gider listesi çıkarıyordu. Neyse ki Fransa'da  Devlet eğitimi ücretsizdi.Yol, ulaşım giderleri çok düşüktü. Buna rağmen yaşamak için harcadığımız pra ülkemizde elde ettiğimiz gelirle çok zordu. Eczacıbaşı Vakfından aldığımız burs çok düşüktü. Evimiz Türkiye'deki evimize gore çok küçüktü. Belki bir öğrenciye iyi gelebilecek bu yaşam benim gibi belli yaştaki bir kadına zor gelebiliyordu. Ayrıca Türkiye'de bıraktığım eşimi, arkadaşlarımı , akrabalarımı ,ülkemi çok özüyordum.İlk Paris'te yaşamaya başladığım günlerde deniz olmayan bu şehirde ben nasıl yaşayacağım diye çok düşünmüş ve ağlamıştım. Sonra kolayını bulduk.Evet deniz yoktu ama Sen nehri vardı. Her pazar sandöviçlerimizi hazırlayıp nehir kıyısına gidip deniz hasretimizi giderme yolunu seçtik.
   İşte böyle bunaldığım o günlerde  Paris Başkonsolosluğunu ziyaret ettiğimde Eğitim Müşaviri Turhan Kebelioğlu Bey ki Allah rahmet eylesin,bana dostluk elini uzattı.Burcu'nun öğrencilik kaydı için gittiğim Konsolosluk binasından çayımı içmiş, sohbetimi etmiş çıkarken artık biraz ümidim vardı. Paris'te tanıdıklarım oluşmaya başlamıştı.Bu yeniden bir arkadaş , dost çevresi inşaa etme fikri bana cazip gelmeye başlamıştı.Yeterli Fransızca bilmediğim için Fransızlarla çok arkadaşlık yapma ihtimalım yoktu. Burcu'nun eğitim sebebiyle tanıdığım Fransızlarla da İngilizcem yardımı ile yarım yamalak anlaşabiliyordum. Ama anladığım kadarı ile Paris'te epey Türk öğrenci ve iş sahibi vardı. Onlar da benim gibi ülkelerinden uzak ve yalnızdı.Onlarla dost olabilir, bu ülke özlemimize beraberce  dayanabilirdik.Hem eğitim için dünyanın en gelişmiş, kültür ve sanat merkezinde bulunuyorduk. Bu şehrin imkanlarından faydalanabilirdik. Şehri gezmek, kültürel, sanat altıvitelerine katılmak iyi fikirdi. Diyeceksinz ki bunlar para ister. Bu Paris için geçerli değil. Çümkü hergün Paris^te ücretsiz bir çok konser, sergi , gösteri olduğunu öğrenmiştim. Geçen yıl Ebru ile bir çok aktiviteye gitmiştik bu sekilde. Her hafta muntazaman çıkan Periskop isimli ufak dergi bu aktiviteleri bulmakta çok yadımcı oluyordu. Kısacası bu şehirde yapacak çok şey vardı. Sıkılmak, eve kapanmak gereksizdi. Bir çok arkadaşımız olabilir, bir çok etkinliğe katılabilirdik. Bunları düşününce eğitim için Paris'te bulunduğumuza şükrettim. Ya daha ücra bir şehre gitseydik eğitim için. Paris'i keşfetmek bile yıllar sürebilirdi.
  Sorunlarımızı böyle çözebileceğimiz düşüncesi ben de bir rahatlık yaratmıştı. Artık Paris'te yaşamaktan korkmuyordum. Hem Paris İstanbul'a çok yakındı. Alt tarafı 3 saatlik bir uçak yolculuğu ile İstanbul'da olabilirdim. Öyle yaza kadar hiç gitmeden kalmak da ne demekti. Pekala noel tatilinde Burcu ile İstanbul'a gidebilirdik. Sadece noel tatilinde İstanbul'a gitme düşüncesi bile içimi rahatlatmıştı.
  İnanın bana sorunlarınızı hafife almaya başlayınca kendiliğinde çözülmeye başlıyor.O günlerden kalma bir alışkanlığımdır. Her sorun kendi çözümünü de beraberinde getirir düşüncesi ile sorunları hafife alırım.Ben böyle düşününce Burcu da kendini daha güçlü hissetmeye başlamıştı.
  Paris'te yalnız olduğumuzu bilen Turhan Bey dostluk elini uzatmıştı.Bana Konsolosluğa onları ziyarete sık sık gidebileceğimi, bana çay ikram etmekten zevk duyacaklarını söyleyince arada Konsolosluğu ziyarete başladım. Konsolosluk ziyaretlerim bana  Paris'e doktora eğitimi için gelmiş Türk öğrencilerle, Türk öğretmenlerle tanışma imkanı sağladı. Her geçen gün tanıdığım arkadaş çevrem artıyordu. Paris'te dostluk fidanları dikiyordum. Daha sonra o fidanlar büyüyecek ve ben altında Burcu ile çayımı içecektim.
  Bir gün Turhan Bey telefon etti.29 Ekimde Paris'in banliyösü Epinay Sur Seine'de Türk Konsolosluğunun çevredeki Türk halkı ile bir Cumhuriyet Bayramı kutlaması tertip ettiklerini ve Burcu'nun bu etkinlikte bir konser vermesini istediklerini söyledi.Bu teklif Burcu için bir şerefti. Hemen Madam Gazeau ile konuştuk. Konser teklifine çok sıcak bakan  Madam Gazeau , Burcu'nun Koreli arkadaşı Hyum Hwa ile bir recital vermesini söyledi ve hemen repertuarlarını hazırlayıp , çalıştırmaya başladı.
  İşte bizim Paris'teki yaşamımızı geniş ölçüde değiştiren bu Cumhuriyet Bayramı kutlaması oldu.29 Ekim 1997 Cumhuriye Bayramı kutlamasını ve oluşan mucizeleri bir sonraki yazımda anlatacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder