Hürriyet

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Paris'teki evimize Satalit Anten bağlandı.

  10 Kasım 1997 günü Paris'te yapılan Atatürk'ü anma toplantısını ve bu etkinliğin Paris basınındaki yansımalarını bir önceki yazımda sizlerle paylaşmıştım.
   10 Kasım gününden sonra Burcu derslerine, ben de Paris'teki günlük yaşamımıza dalıp gitmiştik. Ana artık yalnız değildik. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını anlatırken bahsettiğim, büyük kızımın arkadaşı Ozan evladımız artık bizi hiç yalnız bırakmıyordu. O da ailesinden uzaktı. Paris'te siyasal Bilgiler konusunda master yapan bu evladımız, Burcu'yu kız kardeşi, beni de annesi yerine koymuştu. Hergün arıyor,bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını soruyordu. Zira ben yeterli Fransızca bilmiyordum. Benim Paris'te yaşamak için gerekli bürokratik olaylarda FransIZca iyi bilen birine olan ihtiyacımı Ozancığım yerine getiriyordu. Biz de yalnız gecelerimiz de onun okuldan çıkıp geleceği akşamları iple çekiyor, ailece yediğimiz akşam yemekleri yalnız dünyamızda bir şölene dönüşüyordu.
  İşte o günlerde bir gün Paris Başkonsolosluğu Eğitim Müşavirimiz Turhan Kebelioğlu Bey telefon etti. Akşama Saniye Hanımların bizi yemeğe beklediğini, bizi araba ile gelip alacağını söyledi. Saniye hanım, eşi Ahmet bey ve çocuklarını daha önce tanımıştık ve çok sevmiştik. Ama hiç evlerine gitmemiştik. Seydişehirli olmaları ve bizim de Seydişehirle olan gönül bağımız sebebiyle çok sevgi duyduğumuz bu ailenin daveti bizi fazlası ile mutlu ettik. Paris'teki sakin ve yalnız yaşamımıza bir güneş doğmuştu birden bire. Akşama kadar büyük bir heyecanla hazırlandım. Okuldan dönen Burcu bu daveti büyük bir coşku ile karşıladı. Akşam Saniye Hanımların Epinay Sur Seine'deki evine gitmek üzere Turhan Bey'in arabasına bindiğimizde mutluluğumuz sonsuzdu.
  Saniye Hanımların son derece güzel döşenmiş evine girdiğimizde ilk defa Paris'te içimde bir ışığın yandığını hissettim. Bu ışık kapıda bizi karşılayan Yurdakul ailesinin tüm fertlerinin gülen, sevgi dolu yüzlerini görünce daha da arttı. İçerde bizden başka bir genç hanım ve beyi vardı. Sarı saçlı, uzun boylu, çok modern beyaz bir giysi içinde bizi karşılayan ve Fransız olduğunu sandığım hanım ,birden çok güzel Türkçe konuşmaya başlayınca şaşırdım.İşte daha sonra Paris'te yaşamımızda çok yer tutan ve hala büyük sevgi ile buluştuğumuz Gülgün ve Sabri Elmacıgil'lerle böyle tanıştık.
  Bu tanışma töreninin ardından harika hazırlanmış masaya geçtiğimizde şaşkınlığım daha da arttı. Saniye Hanım çalışan bir hanımdı. Ne zaman bu kadar tafsilatlı ve güzel yemeklerı hazırlamış, bu özenli masayı kurmuştu. Sanırım bu evde periler vardı. Bir süre sonra evdeki perilerin sırrı çözüldü. Evin iki kızı Habibe ve Şule kardeşler hakikaten peri kızı gibi idi. Yaşları 12,13 olan bu iki küçük kız sanki bir peri gibi siz fark etmeden tabakları değiştiriyor, servis yapıyor, harika yemek sunumları hazırlıyordu. Bir yandan da okullarında çok başarılı olan bu iki küçük kızın ve henüz okula gitmeyen küçük kardeş Şakir'in yetiştirilişlerine hayran olmamak imkansızdı.
  O gece ki davet bizim Paris'teki yaşamımızda yeni bir sayfanın açılmasına neden oldu. Yemekten sonra oturup kahvelerimizi içerken Sabri kardeşimiz evimizde Türk televizyonumuz olup olmadığını sordu. O güne kadar sadece 6 kanal Fransız televizyonunu seyreden bizim için Türk televizyonu  ulaşılamayacak bir hayaldı. Paris'te sorabileceğim kimseyi tanımıyordum. Sorsam bile çok yüksek fiata mal olacağını düşünüyordum. Zaten biz Paris'te zor geçiniyorduk. Bir de binlerce frank vererek nasıl Satalit anten bağlatabilirdik. Ben Sabri'nin televizyon sorusuna bütün endişelerimi belirterek cevap verdim. O anda aldığım cevap beni şaşırttı. Evet Paris'te Türkiye televizyonunnu çeken Satalit anten yaptırmak belki 2,3 sene önce çok pahalı idi. Ama bizim konuştuğumuz günlerde daha önceleri onbinlerce frankla ölçülen bu anten işi gelişen teknolojik şartlarla 1500 fransız frangına inmişti, bu da bizim ulaşamıyacağımız bir beden değildi. Yarım saat içinde Ahmet ve Sabri hemen ertesi günü tanıdıkları bir televizyoncuyu bizim eve yönlendirmek ve acilen bize anten bağlatmak üzere sözleşmişlerdi bile. Farkındaysanız  artık Ahmet Bey, Sabri Bey demiyorum.İkisi de kardeşim yaşında olan bu beyler o geceden itibaren benim kardeşim oldular zaten
  Bu benim için ne büyük bir muıtluluktu. Artık Paris'te Türk televizyonu seyredebilecektik.İnanamıyordum. O geceden sonra ertesi gece gene Saniye Hanıma yemeğe gittik. Saniyeciğim bizim yalnızlığımızı yenmemiz için elinden geleni gayreti gösteriyor ve bize bir aile oluyordu. Zira kendisi de yıllar önce Paris'e gelmiş ve aynı duyguları yaşamış.Anlayacağınız damdan düşenin halinden en iyi damdan düşen anlıyor.
  Bir kaç gün sonra evimize gelen Türk televizyoncu Satalit antenimizi bağladı ve biz o gece ilk defa evimizde Türk kanallarını seyrettik. Harika bir duygu idi.İnsanın kaybettiği ve alıştığı bir şeyi tekrar bulması kadar güzel bir duygu yok sanırım.
Yazıma eklediğim resmi açıklayayım.Yurdakul Ailesi bizim mütevazi evimizde bir yaşgünü kutlamasında. Bu resim 2000 yılında çekilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder