Hürriyet

14 Mayıs 2013 Salı

Michele Margand ve Francois de Bourbon , yaşamımızda iki önemli kişi


  29 Ekim 1997 de Epinay Sur Seine'de Cumhuriyet Bayramı kutlamasını ve bu kutlama  sonucunda Paris'te atılan yeni dostluk temellerimizi ve artık bu güzel şehirde yalnız olmadığımızı daha önceki yazımda yazmıştım.
  Bütün  bu olayların  arasında Burcu başarı ile Paul Ducas Konservatuarında Madam Gazeau ile keman, diğer hocalarla Formation Musicale, Chamber Music ve Orkestra derslerini yürütüyor, 12. Bölge Senfoni Orkestrasında çalıyordu. Ayrıca bir önceki yıl sonunda Madam Gazeau'nun tanıştırdığı ve Ünlü kemancımız Suna Kan Hanımın Paris'teki eğitim yılllarında sınıf arkadaşı olan Michele Margand ile her hafta ilave ders yapıyordu.
  Biraz Madam Margand'dan bahsedeyim.
  Madam Margand, Madam Gazeau'dan bir kaç yaş büyük, zarif ve Madam Gazeau gibi hakiki Fransız bir hanımdı. Bunu özellikle belirtiyorum. Zira Fransa devamlı göç aldığı için nesiller karışmış ve hakiki Fransız çok az kalmış. Madam Margand da Madam Gazeau gibi Natıonal Süperior de Music Paris'ten çok iyi derecelerle mezun olmuş ve Suna Kan Hanım'ın sınıf arkadaşı olan bir kemancı hanımdı. Çok genç yaşlarında tanıdığı Suna Hanımdan çok güzel etkilenen Madam Margand Türkleri ve Türkiye'yı büyük bir aşk ile seviyordu.Kemanına ve mesleğine aşırı bağlı olan ve Konservaturda profesör olarak görev yapan Madam Margand mesleğine olan düşkünlüğünden geç yaşlarda bir evlilik yapmıştı. Eşi  Francois de  Bourbon  Fransa Kralı 14. Luis'in torunu Bourbon hanedanından asil bir beydi. Bourbon Hanedanı, Avrupa'nın en önemli kraliyet ailelerinden birisi oluyor.Bourbon Kralları ilk olarak Navarra Krallığına ve Fransa'ya 16. y.y da hükmettiler.18. yy da ise Bourbon hanedanı üyeleri İspanya, Napoli, Sicilya ve Parma'da saltanatı ele geçirdiler. İspanya ve Lüksemburg hala bu ailenin üyelerinin oluşturduğu  monarşiyle yönetilmektedir. İşte Mösyö Francois da  önceki İspanya Kraliçesinin ilk çocuğu ve o günlerdeki İspanya Kralının ağabeyi oluyordu. Masal gibi bir öykü bu. Ama burada anlatmayacağım.Ben ilk dinlediğimde ve tanıştığımda çok etkilenmiştim. Ama bu iki insan, yani Francois ve Madam Margand bize o kadar büyük yakınlık ve sevgi gösterdiler ki bir süre sonra onları hanedan mensubu değil ailemizden birer fert gibi görmeye başlamıştık.
  Burcu ve ben her hafta evlerine gidiyor , misafirleri oluyorduk. Burcu Madam Margand ile keman çalışıyordu. Ben de onlar çalışırken salonda oturup tabloları, eşyaları seyredip böyle kişileri tanıdığım için ne kadar şanslı olduğumu düşünüyordum. Aklınıza asil oldukları için onları tanımaktan övünç duyduğum gelmesin. Bu kadar kibar, sevgi dolu, bizlere yakınlık gösteren kişileri tanıdığım için çok mutlu idim.
  Eşim her ay bizi görmeye Fransa'ya geliyordu. Eşimi her gelişinde hoşgeldin yemeğine davet ediyorlar ve o ortamda kraliyet armalı tabaklarda  bizim için Madam Margand'ın kendi elleri ile hazırladığı yemekleri yemek büyük bir zevk oluyordu. Onlardan çok şeyler öğrendik. Gerçek asaletin burnu büyüklük olmadığını gördük. Mösyö Francois gayet mütevazi bir sigorta şirketinde çalışıyordu. Kendi arabasını kendi kullanıyordu. Gören onu bir prens değil alaade bir Parisli zannederdi.
 Bir kaç yıl sonra Madam Margand Ankara'da bir masterclass yapmak için davet edildi. Biz Burcu ile Paris'te idik. Eşini de Türkiye'ye getirmek ve bu ülkeyi tanıtmak isteyen Madam Margand,  İstanbul'da çalışan eşime Mösyö Francois 'yı bir kaç gün misafir edip edemeyeceğini sordu. Ne demek. Onlar bizi günlerce ağırlamışlardı. Mösyö Francois'yı İstanbul'da misafir etmek eşim için bir zevk olacaktı. Yalnız bir sorun vardı. Eşim Fransızca bilmiyordu. Fransuva ise Türkçe. Bugüne kadar hep Burcu onlara tercümanlık yapmıştı. Şimdi iki adam yalnız kalınca nasıl anlaşacaklardı. Madam Margand her zamanki harika iyimserliği ile aynı yaşta iki adam anlaşırlar nasılsa dedi. Hakikaten Mösyö Francois İstanbul'a geldi ve 4 gün evimizde kaldı. Eşim işinden özel izin aldı ve ona köşe bucak İstanbul'u gezdirdi. Hakikaten iki yaşlı adam çok iyi anlaşmıştı. Demekki insanların anlaşması için gönül dili yeterli oluyor.
 Eşim bu gezileri hep anlatır. Francois 'nın İstanbul'a nasıl hayran olduğunu,gelmeden İstanbul hakkında bir dizi kitap okuyup bir çok bilgi toparladığını, her gezdiği yer hakkında nasıl bilgi sahibi olduğunu anlatır. Bu arada onun kibarlığından örnekler de verir. Devamlı toplu taşıma araçları ile gezdikleri İstanbul'da kadın yolcular ayakta iken hiçbir zaman oturmadığını ve hep yer verdiğini anlatır. İşte asalet bu olsa gerek. Hangi yaşta olursa olsun  kadınlar ayakta iken ,bir erkeğin oturmayacağını sürekli vurgulardı Mösyö Francois. Bu olay otobüste vapurda yaşlı, hamile, çocuklu kadın yolcuyu görüp kalkmamak, yer vermemek için uyur numarası yapan genç erkeklerimize duyurulur. Bu konu ile ilgili bir anımı burada anlatmadan geçemeyeceğim.
  Bir gün Paris'te otobüs ile Burcu ve ben bir yere gidiyoruz. Vakit akşam ve iş dönüşü olduğu için otobüs alabildiğine kalabalık. Burcu ve ben ilk duraktan bindiğimiz için oturuyoruz. Duraklardan birinden çok yaşlı bir bey bindi. Burcu her zamanki kibarlığı ve büyüklerine saygısı ile hemen kalktı ve ayakta durmakta zorlanan beye yerini, vermek istedi.Bey. imkansız kabul etmeyeceğini ve Fransa'da bir erkeğin hangi yaşta olursa olsun bir hanımdan yer kabul edemeyeceğini söyledi. Burcu da Türk olduğunu ve büyükleri ayakta dururken yaşça genç olanların oturmayacağını, bunun örf ve adetlerimize aykırı olduğunu belirtti. Olay bir anda iki ülke insanının adetlerinin anlatıldığı duruma geldi. Neyse bir anda harika bir çüzüm bulduk. Sıkışıp 3 kişi bir yere oturduk da milletlerarası sorun çıkmadı. İşte Fransız erkeğinin kibarlığı bu.
  Paris'te yaşadığımız 7 yıl boyunca Madam Margand ve Mösyö Francois  bir çok yakınlık gösterdiler. Bizi Paris yakınlarındaki tarihi yerlere, kendi aile şatolarına götürdüler, gezdirdiler, Madam Margan dile ilgili çok güzel başka anılarımı yeri gelince gene anlatacağım. Mösyö Francois'nın bize hediye kendi aile şatosunun gravürü şu anda Bodrum'daki evimizde  asılı duruyor. Onu her görüşümde yaşamımın bir döneminde tanıdığım bu iki kişiyi büyük bir sevgi ile anıyorum.
Yazımı bitrimeden önce yukardaki resimleri izah edeyim.
Paris'teki evimizde Burcu Göker'in kuşu Bıcırık komşumuz Yara'nın oğlu Julian ile. İkinci resimde Burcu bir konser öncesi kuliste. Üçüncü resimde ise Madam Margand, Burcu ve Ben aile şatolarının bahçesinde

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder