Hürriyet

25 Kasım 2013 Pazartesi

Champs-Elysees Tiyatrosunda Viva Esbana ile dans eden 2000 kişi

  Yukarda eklediğim resimde Burcu Göker Fransa Gençlik Orkestrasındaki arkadaşları ile Strasburg konseri sonrası yemekte görülüyor.
  Bir önceki yazımda 8 nisan 2001 tarihinde Champs-Elysees Tiyatrosunda Fransa Gençlik Orkestrasının konserinde kalmıştık. Bir gece önce Burcu ve diğer Orkestra elemanı öğrenciler Strasburg konserinden dönmüş ve Paris'te bir otelde kalıyorlardı. Bu arada Burcu beni cep telefonundan aramış , ertesi günü konser öncesi bir tuvaletini getirmemi rica etmişti. O sırada bana konserin de biletini verecekti.
  Champs-Elysees Tiyatrosu Paris'in dolayısı ile Fransa'nın en büyük ve görkemli konser salonlarından biri idi. Üç tane konser salonu olan binada Burcu'ların konseri 2100 kişilik büyük salonda gerçekleşecekti.
  Ben o gün söylenen saatte Burcu'nun istediği tuvaleti aldım ve Tiyatro Binasına gittim. Kapıdaki görevlilere derdimi anlatıp Burcu'yu görmeye içeri girdim. Gençler soyunma odalarında idi. Burcu'ya tuvaletini bırakıp davetiyemi aldım ve binadan dışarı çıktım. Acele ve heyacandan Burcu'yu öpememiştim bile.
  Konsere daha vakit vardı. Tiyatro binasının karşısında bir kafede konser saatine kadar oturabilir ve bir kahve içebilirdim.Hem kahvemi içerken konser salonun kapısından aldığım  konser programını inceleyebilirdim. Böylece konserden önce Orkestra şefini  tanımış, neler çalacaklarını öğrenmiş olurdum.
  Orkestra şefi Jesus Lopez Cobos İspanyol kökenli bir çok uluslar arası ödüller almış çok kıymetli bir şefti. Berlin Filarmoni, Viyana Filarmoni, Şikago ,Boston Senfoni ve Newyork Filarmoni Orkestraları yönettiği belli başlı orkestralardı.Orkestra Cincinati ve Orkestra Lozan da yönettiğği Orkestralar arasında idi. O günlerde Paris Oparasında Carmen, Sevil Berberi Operalarını yönetiyordu.
  Elimdeki konser broşüründe 8 nisan günü gerçekleşecek bu konserin 13 nisan 2001 günü Radio France'de tekrar yayınlanacağı ve konser kaydının cd olarak satışa çıkacağı da yazıyordu.Konser programına baktığımda Mendelson Konçertoyu İsabel Faust'un çalacağı, ikinci bölümde ise Ravel ve Manuel De Falla eserlerine yer verildiğini gördüm.
  Dünyaca ünlü bir şef, dünyaca ünlü bir solist ve dünyanın en büyük konser salonlarından biri.
 Elimdeki broşürde Orkestra elemanlarının listesine baktığımda Burcu'nun adını görünce çok duygulandım. Ne büyük bir şerefti bu orkestrada çalmak.
  Konser salonuna girince gördüğüm kalabalık karşısında şaşırdım kaldım. Salon tıka pasa dolu idi. Herkes çok şık ve görkemli idi.
  Konser harika başladı, Burcu getirdiğim tuvaletin içinde harika görünüyordu. Büyük bir ciddiyetle eserleri icra ediyordu.
  Konser süresi nasıl geçti anlamadım. Adeta güzel bir rüya içinde gibiydim.
  Konserin son parçası çalındı. Bizler tam alkışlamaya hazırlanırken birden orkestradaki yerinde kalkan bir genç eleman bizlere elini kaldırıp durun işareti yaptı. Herkes ne olacağını şaşırmıştı. 2000 kişinin olduğu salonda nefes bile alınmıyordu adeta.
  Elini kaldıran genç Şef Jesus'u şeflik standından indirdi kendi yerine oturtu ve şefin bagetini  alarak şeflik bölümüne geçti  ve orkestraya başlama işareti verdi.
  Birden Orkestra İspanyolların meşhur bestesi Viva Espana'yı çalmaya başladı.
  Olay çok heyecan verici, çalınan eser çok hareketli, Şef İspanyol ve izleyici çoşkulu. Birden bütün salon bir ağızdan Viva Espana diye bağırıp tempo tutmaya başladı. İnanılmaz  bir şölendi.Ben bile kendimi tutamadım gözyaşları içinde salondaki isleyiciye eşlik ettim bu eserde.
  Sonraları Fenerbahe kulübünün  bu eseri Fenerbahçe Marşı olarak kabul edip maçlarda çaldığını düşünürsek eserin hareketlendirici gücünü tahmin edersiniz.
  Konser bitip salon boşalırken salonun merdivenlerinden inen yüzlerce insan genç yaşlı demeden viva espana şarkısı ile dans ediyordu.
  Ben de salonda çıktım ve Kapıda Burcu'yu beklemeye başladım. Sanıyorum ki konser bitti ve Burcu artık gelecek.
  Ben kapıda beklerken birden binanın ana kapısı açıldı ve 100 tane müzisyen ellerinde enstüranları, üstlerinde somokin ve tuvaletleri ile binadan fırladılar. Şanzelize caddesinin ortasında konser vermeye başladılar. Tabii trafik durdu, herkes onları seyrediyor ve alkışlıyordu.İşte ben orada bir toplumda klasik müziğe gösterilen ihtimamı gördüm.Herkes geleceğin büyük müzisyenleri olacak gençlari adeta bir tanrı gibi seyrediyordu. Bir tek arabanın kapanan trafik sebebiyle korna çaldığını, bir kişinin şikayet ettiğini duymadım.Çaldıkları parçayı bitirip alkışlara selam veren gençler giyinmek üzere tekrar binaya girdiler.Anlaşılan gençler konser salonunda hızlarını alamamışlardı.Bu arada Burcu konserden sonra Radio France binasında veda yemeği olacağını hep beraber otobüslerle oraya gideceklerini ancak yemekten sonra eve gelebileceğini fısıldadı geçerken. Ben eve dönecek ve onun gelişini bekleyecektım.

 O gün metroya binip eve dönerken kızımın keman sanatçısı olmasından ne kadar gurur duyduğumu fark ettim birden. Ülkemde elinde kemanla bir toplu taşıma vasıtasına binen ve çalgıcı muamelesi gören kızım burada tanrıça muamelesi görüyordu. Neden.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder