Hürriyet

14 Ekim 2013 Pazartesi

Paris'te Kocaman bir Ailemiz Oldu.

Canet'teki yarışmada ödül dağıtım gecesinden sonraki gün Paris'e döndük. Babamız daha sonraki gün Türkiye'ye işinin başına döndü.Zira onun çalışması gerekiyordu. Biz Burcu ile Paris'te kaldık. Artık Paris'te kalmak eski günler kadar bize kasvet vermiyordu. Zira tanıdıklarımız gittikçe çoğalmaya başlamıştı.
 Burcu ile Paris'e ilk gittiğimiz günlerden beri oynadığımız bir oyun vardı. Yıllar önce La vie Est Belle diye bir film seyretmiştik. Toplama kampına küçük oğlu ile esir düşen bir adamın öyküsü idi bu film. Film kahramanımız baba oğluna bu kampın bir oyun olduğunu ve bu savaş oyununu kazanan kişinin büyük odülü kazanacağını ve büyük savaş tankını alacağını söylüyordu. Çocuk da bütün kampın olumsuzluklarına sadece oyun olarak kabul edip katlanıyordu. Biz de Burcu ile Paris'te yaşamaya başlayınca böyle bir oyun oynamaya başladık. Türkiye'de bütüm akrabalarını, oyuncaklarını, kuşunu, anılarını bırakan 14 yaşında, hiç tanıdığının olmadığı, farklı bir dilin konuşulduğu bir ülkede yaşamaya başlayan bir çocuk için başka bir seçenek yoktu. Ülkemizde bıraktığımız yakınlarımız, akrabalarımız yerine Paris'te yeni tanıdğımız kişileri ikame ederek oyuna başladık. Gerçekten de bir süre sonra Türkiye'de bıraktığımız teyzemiz yerine Paris'te Saniye teyzemiz, ablamız yerine Paris'te Verda Ablamız,diğer arkabalarımız yerine bir dizi akrabamız oldu. Biz artık Paris'te kocaman ailesi ile birlikte yaşayan bir ana kızdık. Bu akrabalarımızla yaptığımız geziler, yemek davetleri bize büyük güç veriyordu. Keza Burcu'nun bütün konserlerine tüm akrabalarımız gelerek ne kadar güçlü olduğumuzu bize ispatlıyorlardı.
  Canet'teki yarışmadan döndükten sonra Burcu Paul Dukas Senfoni Orkestrası ile üç gün Espace Reuılly'de Şen sahnelenen Şen Dul Operasında çaldı.
  Bu yoğun çalışmadan hemen sonra Paris Belediye Konservatuarları Merkezi sınavında Formatıon Musıcale'de superior seviyesinde mezuniyet sınavına giren Burcu bu sınavda da çok başarılı olarak 1.lık derecesi ile mezuniyete hak kazandı.
  Haziran ayı ortaları olmuştu ve biz hala ülkemize dönme durumunda değildik. Haziran sonunda ülkemize dönecek ve temmuz sonunda onbeş günlük bir masterclass çalışması için gene Cenevre Sion'a gidecekti Burcu.
  Sonra tekrar Paris'e dönüş ve yeni bir ders yılının başlangıcı. Anlayacağınız hiç nefes alacak zamanımız yoktu.
  Şimdi bu olayları yazarken düşünüyorum. Ne zorluklar çektik.Nelerle bu günlere geldik. ben yazarken yoruluyorum yaptıklarımnızı, muhakkak siz de okurken bunalıyorsunuzdur.
  21 Haziran 1999 da Hopital Rochild'de verdiği resitali anlatmadan geçemeyeceğim.
  Her yıl Fransa'da düzenkenen Fete  de la Musıque kapsamında verilen bu konser gerçekten çok anlamlı bir konserdi.
  Hopital Rochild semtimizde bulunan büyük bir hastane idi. Bu hasteneye bir sağlık sorunu için gittiğimde ilk dikkatimi çeken hastane giriş holunda bulunan siyah kuyruklu piyano idi. Ben ülkemde hastanelerin holunde piyano görmeye pek alışık olmadığım için çok dikaktimi çekmişti. Ayrıca müziğe verdikleri bu büyük önemden dolayı çok hoşuma gitmiş, gururum okşanmıştı.
  Hopital Rochild'den gelen recital teklifini kabul eden Burcu o gün çok güzel bir konser Verdi. Bu konsere hastane şartları gereği ben katılamadım. Sadece Burcu'nunanılarından dinledim.
  O gün Burcu yanında hemşireler ve nöbetçi doktor ile hastanenin çocuk, yanık, kanser ve digger başka bölümlerini gezerek hastalara yattıkları yerde müzik dinletip moral olmaya çalışmış.
  Ben o gün Burcu'nun kemanından çıkan nağmelerle bir çok hastanın dünyaya bir parça daha iyimser baktığına inanıyorum. Ne de olsa Müzik kadar tedavi edici bir şey düşünülemez.
  Burcu bu resitali, ile sadece hastalara moral vermekle kalmadı, onlara verdiği moralin ruhunda yarattığı huzurla biraz daha olgunlaştığını hissetti.
  Haziran sonu kısa bir tattil için ülkemize döndük. Deniz ve güneş kısa bir süre için bizimdi. Daha sonra Sion ve sonra Paris. Tekrar çalışmalar, daha çok çalışmalar bizi bekliyordu.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder