Hürriyet

30 Ocak 2015 Cuma

Kaplan Kemancının Zafer Marşı

Bu arada yazılarıma biraz ara vererek bir başka konuyu, ama gene de baş koyduğumuz yolla ilgili başka bir konuyu açıklığa kavuşturacak bir yazı yazmak istiyorum.
Bu günlerde  çok yakın bir arkadaşımız Prof.Ali Baykal Bey bana bir kitap tavsiye etti. Kitabın ismi Kaplan Annenın Zafer Marşı idi. Arkadaşımızın kısaca bahsettiğine göre bu kitap Amerikada yaşayan Çinli bir annenin müzisyen kızlarını yetiştirmek için verdiği zorlu savaşı anlatıyordu ve arkadaşım kitaptaki Çinli anne ile benim aramda büyük benzerlik olduğunu ve beni de Kaplan anneye benzettiğini söylüyordu.
Kitabı okumadığım ve konu hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığım için bu benzetme benim çok hoşuma gitti. Evet gerçekten Burcu'nun Müzik eğitimine başlamasından  bu yana Kaplan bir Anne gibi onun yanında bütün mücadelelerine katılmış ve beraberce büyük zaferler kazanmıştık. Beni Kaplan Anne gibi gören sevgili Ali Baykal'a teşekkürlerimi bildirip bütün aile fertlerime ve yakın dostlarıma bu benzetmeyi anlattım. Bir kaç hafta sonra da bu olayı unuttum. Taki bu cumartesi büyük kitapçıların birinde yeni ve çok satan kitapları izlerkene kadar.
Kitapçının raflarında birden gördüğüm bir kitap beni aylar öncesine götürdü. Kaplan Annenin Zafer Marşı idi gördüğüm kitap. Kitabı hemen kapıp bir başka bölümde tarih kitaplarını inceleyen eşime doğru koştum. Sanırım o esnada yüzümde aylardır çok istediği oyuncağı oyuncakçı raflarında bulan ve annesine doğru oyuncakla koşan bir çocuğun sonsuz sevinci vardı. Kitabı bulduğum için o denli mutlu idim ki  eşimi beklemeden hemen kasaya yöneldim ve parasını ödeyerek kitabı aldım.Yarım saat sonra da kitabı okumaya başlamıştım. Kitabı okumak için eve gelmeyi bekleyememiş ve yemek molası verdığımız kafede okumaya başlamıştım.
Kitabı okumaya başlayınca daha ilk sayfalardan uğradığım hayal kırıklığını anlatamam. Kitapda kendini ve mücadelesini anlatan Çinli, anne ile uzaktan yakından hiçbir bağımız olmadığını, mücadelemizin çok farklı olduğunu daha ilk satırlardan anlayabiliyordum.
Kitabı okumaya hala devam ediyorum ama sanirim bir yerde yanlış yaptım. Burcu Göker'ın zorlu savaşını anlatırken önce kendimizi anlatmam gerekiyordu. İşte şimdi, bu açığı kapatmak için daha önceki yazılarıma bir ara verip kendimizi ve amaçlarımızı anlatmak istiyorum.
Yanlız daha baştan belirtmem gerekiyor. Bizim mücadelemizin adı Kaplan Annenin Zafer  Marşı değil. Bizim mücadelemiz Kaplan Kemancı Kızın Zafer Marşı. Bizim hikayemizde kaplan olan Burcu Göker. Ben sadece o Kaplanı mücadelesinde yanlız bırakmayan, zaman zaman kaplanın peşine sürüklenen bir ANNEyim.
Evimizde daha önce müzik olduğunu ama müzisyen olmadığını ,ailemizdeki ilk ve tek müzisyenin Burcu  Göker olduğunu önceki yazılarımda  belirtmiştim. Bu arada büyük kızım Ebru'nun bir sözünü vurgulamadan geçemeyeceğim. Ebru kardeşi müziği seçtiği zaman, karşılaştığımız  zorluklarda 'Ailemizde daha önce müzisyen yoktu ve biz eksikliğini hiç hissetmiyorduk'diye mizahi bir dille karşılaştığımız  zorlukların ailemizi etkilemesine dayanmaya çalışırdı.
Ben Balkan kökenli İstanbul doğumlu bir  ailenin büyük kızıyım. Küçüklüğüm birbirini çok severek evlenmiş iki genç ebeveynin sevgi dolu yuvasında geçti. Babam kibar,düşünceli ve kültürlü bir insandi. Annem ise çok ileri görüşlü ,kültürlü ama bir o kadar da disiplinli bir anne idi. Ailemiz müreffeh hayat şartlarında yaşıyordu veya bize sorunlar pek aksettirilmiyordu. Kısacası Üniversiteye başlayana kadar rahat bir yaşam sürdüm. İstanbul'un güzel yılları idi.Yazlık evimizin olduğu Caddebostan'da plajı, geceleri kolumuzun altında minderle gittiğimiz yazlık  Budak, Ozan sinemalarını, dondurmalı pasta yediğimiz  Lebon pastanelerini hala büyük sevgi ile anımsıyorum.
Ülkemde bir Türk vatandaşı olarak çok mutlu ve sakin bir yaşam sürüyordum.Bu günlerden tek zor günler diye hatırladığım 1960 yılında bir sabah marşlarla uyanmamız oldu. Ama  onu da sevgi ve mutlulukla anımsıyorum.
Bunları niye mi anlatıyorum.Kaplan Anne'nin Amerika'daki yaşamı ile benim yetiştiriliş şartlarımın pek benzemediğini vurgulamak istiyorum. Kaplan Anne Çinli bir göçmen ailenin çocuğu olarak olarak Amerika'da doğuyor ve orada yaşıyor. .Oysaki ben kendi ülkemde ve müreffeh şartlarda bir yaşam sürüyorum.
Üniversiteye başladığım 18 yaşlarında kendi evimde yaşadığım rahat ve mutlu şartlardan farklı bir dünya olduğunu anladım. Bir çok insan benin gibi, rahat şartlarda yaşamıyordu. Onlar benim gibi okuyan,dünyayı bilen,hoşgörülü,rasyonel ebveynlere sahip değildiler. İşte o zaman ne kadar şanslı olduğumu bir kez daha anladım.Bu şansım bana toplumda büyük bir özgüven vermişti. Her konuda çevrem ile konuşabilen ,hakkını savunan bir kişiliğe sahıptım.İktisat Fakültesine başladığım ilk yıllarda tanıştığım ve çok iyi arkadaş olduğum ve 45 yıldır eşim olan kişi de gene İstanbul doğumlu,Balkan kökenli bir ailenin tek çocuğu idi. Hemen hemen aynı kültür yapısına sahip iki aileden gelen ,aynı eğitimi almış,aynı meslekten iki kişinin kurduğu bu beraberlikten ilk kızım Ebru dünyaya geldi.Burcu 15 yıllık bir evlilik yaşamından sonra çok isteye dileye dünyaya gelmiş ve mutlulukla beklenen bir bebekti. Daha önce ilk yazılarımda da bahsettiğim gibi büyük kızım Ebru sakin.mutlu,tombiş bir bebekti .Bu sakin ve huzurlu hali hep devam etti ve simdi sakin ,mutlu, iki çocuklu,mesleğinde çok başarılı örnek bir Türk kadını olarak yaşamını sürdürüyor.
Ben Ebru'yu de büyütürken sosyalleşmesine yardımcı olması açısından resim,bale derslerine götürdüm ama bunlar sadece hobi anlamında çalışmalardı. Bizler sanatçı kökenli aileler olmadığımız için sanat uzaktan büyük zevkle dinlediğimiz ve seyrettiğimiz aktiviteler olmaktan ileri gidememiştir. Ben ve eşim bilmediğimiz eğitim dalları olduğu için çocuklarımızın kendi eğitim dallarımızda meslek seçeceğini ve sanatı da hobi olarak değerlendireceklerini düşünüyorduk.Ben hiçbir zaman Burcu'nun bir kemancı olacağını düşünmedim. İktisatçı bir anne babanın çocuğunun sanatla uğraşması denizde yaşayan bir canlının karada yaşam savaşı vermesı gibi geliyor bana.
İşte bu durumda da Kaplan anneden yollarımız ayrılıyor. Kaplan anne çocuklarını onların istekleri dışında bir enstürüman çalmaya sevkediyor ve bundaki amacı klasik müzikle uğraşan kişilerin Amerikan toplumunda seçkin olarak kabul edilmesi ve bu şekilde üçüncü nesil göçmen bir çocuğun Amerika toplumunda daha seçkin olacağını düşünmesi. Kısacası Kaplan Anne ile çocuklarımızı müziğe başlatma amacımızda da büyük farklılık var.
Daha doğrusu Kaplan Anne kızlarını kendi düşüncelerine göre doğru bulduğu ve toplumda daha seçkin bir yere çıkacaklarına inandığı için klasik müziğe yönlendirmişti. Oysa ki ben Burcu'yu müziğe yönlendirmedim. Aksine Burcu beni de beraberinde sürükleyerek müziğe yönlendi. Belki de Burcu daha doğduğu andan itibaren müziğin içindeydi.
Burcu Göker'in müziğe başlaması kendi istekleri içinde gerçekleşti. Biz ailesi plarak ne kadar dirensek de sonunda ona uymak zorunda kaldık. Şimdi okuyucularımız  8 yaşında çocuk sizi nasıl yönlendirir diye düşünecekler ama Burcu o kadar kararlı ve o kadar istekli idi ki,sanırım hangi anne baba olsa bizim yaptığımızı yapar ve onun bu güzel hayalini gerçekleştirmesine yardımcı olurdu. Düşünün hanginiz çocuğunuz bale yapacağım, bir enstürüman çalacağım veya bir spor dalı ile uğraşacağım dese onu kırabilirsiniz .İşte bizim de Burcu ile müzik yolculuğumuz böyle başladı. Belki bundan 25 sene önce senin kızın bir gün keman sanatçısı olacak deseler saçmalamayın derdim .
Bizim diğer ebevenlerden farkımız  Burcu'nun bir rüya gibi başlayan müzik yolculuğunda kararlı ve çok istekli tavrını, olağanüstü kabiliyetini gördüğümüzde ona inanmak ve sonuna kadar desteklemek oldu. Biz Burcu'ya hep inandık. Ayrıca rasyonelist bir eğitimden gelen ebeveynler olarak ona bu zorlu yolunda doğruyu bulması için yardım ettik.
Burcu'da kararlı ve istekli olağanüstü kabiliyeti gördüğümüzde eşimle oturup karar verdik. Mademki evladımız böyle bir yola girmişti, biz de bütün bilgi ve birikimlerimizi onu desteklemekde kullanacaktık.  Anne babaların en büyük görevi bu değil mi? .Burcu otistik bir çocuk da olsaydı gene aynı yolu seçmeyecekmiydik ve bütün çabalarımızı onu daha iyi duruma getirmek için kullanmayacakmıydık. Burcu'nun bütün suçu çok gelişmiş bir kulağa sahip olmak ve müzik yapmak istemesi mi idi.
Biz Burcu'ya bu müzik yolculuğunda yardımcı olurken gene de Kaplan Anne gibi yapmadık. Ben hiçbir gün Burcu'nun derslerine girmedim. 40lı yaşlara kadar müziği sadece dinleyen bir kişi olarak bu yaştan sonra müzik öğrenemezdim. Eğer Burcu müzisyen olacaksa derslerini,egzersizlerini kendi yapacaktı. Benim yapabileceğim sedece onu bu derslere götürmek ve onun psikolojisini rahatlatmak,onunla konuşmak,kendine güveninin sağlamak idi. Kısacası ben Burcu'yu sadece rahatlattım ve sevdim.
Burcu'ya hiçbir zaman derslerini yaparken zorlama uygulamadım, Kendi istediği kadar çalıştı, Hiçbir zaman en yüksek notu alması için zorlamadım.Kaplan Anne gibi A almazsan ceza veririm,seni bir çok hakkından mahrum ederim bizde olmadı. Aksine bizim olayımızda en yüksek puanı almak isteyen daima Burcu idi. Hiç unutmuyorum müziğe başladığı ilk yıllarda bir solfej sınavında 97 aldığı için kendisini tebrik eden öğretmenine benim 3 puanımı neden kurmışlar diye soran Burcu idi.  Burcu daima en yükseği ,en zoru hedefledi ve biz ona bu konuda yardımcı olmaktan başka bir şey yapmadık. Zaten o kadar istekli idi ki başka türlü davranmak elimizden gelmezdi.
Biliyorum Kaplan Anneden sıkıldınız belki ama anlatacağım bir şeyler daha var.Ve bu anlattıklarımın müziğe yeni başlayan veya başlayacak olan çocuklara ve ebeynlere yardımcı olacağını biliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder