Hürriyet

5 Şubat 2014 Çarşamba

İşte Hayat Bu...

 Bu yazımda gene Hans ve Mara ile ilgili anılarımı anlatacağım. Yazıma başlamadan önce eklediğim resmi açıklayayım. Resimde Hans, Burcu ve Eric bir önceki yazımda bahsettiğim mezuniyet günü Mara'ların evinde verilen davet sonrası yaptıkları eşsiz müzik şöleninde görülüyorlar.
  Hans ile ilgili anıların da bitmedi diyeceksiniz belki ama Hans ve Mara'nın Burcu Göker'in yaşamındaki önemi gerçekten çok büyük.
  Burcu ve Eric ile öğretmen, öğrenci ilişkisi olarak tanışan Hans sanırım bu çocukların özellikle Burcu'nun hayat görüşünde, çalışma isteğinde ve mücadelesinde kendi izlerini görüyordu.Bu gençlere öğrenciden daha büyük bir yakınlık duyan Hans ve eşi Mara, kendi çocukları büyüyüp uzaklara gittiği için olsa gerek Burcu ve Eric'i kendi çocukları gibi benimsemişlerdi. Macar asıllık bir ressam olan Mara ,Burcu'yu zayıf ve iştahsız gördüğü için kendi coğrafyasının yemeklerinden yapıp beslemeye çalışıyor,derslerde son derece otoriter ve ciddi olan Hans ise  ders dışı zamanlarda Burcu ve Eric'in sorunlarına bir baba şefkatı ile eğiliyordu.Kısacası Burcu ve Eric Wiskonsin'de çok sıcak ve samimi bir aile ortamının içinde idi Hans ve Mara sayesinde.
   Ben Hans ve Mara'yı mezuniyet töreni için gittiğim günlerde tanıdım.Lawrence Üniversitesi'nin bulunduğu Wiskonsin ,Şikago havaalanına 3 saat araba mesafesinde idi. Bizim Amerika'ya indiğimiz günün gecesi Burcu'nun büyük bir mezuniyet konseri vardı ve Burcu gelip bizi havaalanından almayacaktı.Bu kadar yoğun konser provası sırasında 6 saatlık bir araba yolculuğu yapması imkansızdı.Bizi havaalanından karşılayıp otomobil ile Wiskonsin'e götürme görevini büyük bir istekle Hans üstlenmiş.Bizi havaalanından karşılayacak, Wiskonsin'e götürecek, otele yerleştirecek, daha sonra da alıp Konser salonuna götürecekti.O yaştaki bir kişi için bu kadar uzak ve meşakketli bir yolculuk Hans'ı tanımayan kişilere biraz garip gelebilir. Burcu'nun söylediğine göre Hans 75 yaş civarında idi. Ayrıca ben ve eşim Hans'ı hiç tanımıyorduk ve alanda nasıl birbirimizi bulacaktık.O sadece bizim Türkiye'den gelen orta yaşlı bir karı koca olduğumuzu, biz de onun kızıl saçlı , yaşlı bir adam olduğunu biliyorduk.
  Ama inanın bu bilgilere bile hiç gerek yokmuş.Şikago'da uçaktan inip , eşyalarımızı alıp çıkışa yürürken,bize sevgi ile kucak açan kızıl saçlı o harika adamı görünce Burcu ve Eric'in neden onu bu kadar çok sevdiğini anladık.Yaşına ve iki sene önce geçirdiği çok önemli bir hastalığa rağmen büyük bir özveri ile bu kadar yolu gelip ,bizi bu kadar candan karşılayan adamın sevgisi görülmeye değerdi. O zaman anladım ki Burcu , Hans'ı tanımakla bir aile elde etmekle kalmamış, bizimle tanıştırarak bize de yaşamımız boyunca sadık bir dost kazandırmıştı.
  İlerleyen günlerde , konserde, mezuniyet törenlerinde, törenin ardından Mara'nın Burcu ve Eric için verdiği davette bu dostluğumuz iyice pekişti.
  Daha sonraki yıllarda Hans ve Mara bizi ziyarete ülkemize geldiler. Çok merak ettikleri, bizden duyarak uzaktan hayran oldukları Türkiye'yi gezdiler,İstanbul'da ve yazlık evimizde misafirimiz oldular. Çok güzel ve ortak anılarımız oldu. Daha sonra ben Amerika'ya gittiğimde gene onları ziyaret ettim.Şimdi zaman zaman telefonlaşıp , mesajlaşıyoruz. Skypten konuşuyoruz. Geçen hafta Burcu onları Hans'in emekli olduktan sonra yerleştiği Florida Venice'deki evlerinde ziyaret etti.
  O yıllardan sonra Hans Lawrence Üniversitesi'ndeki görevinden emekli oldu ve Mara ile Florida'ya yerleşti.Şu anda sıcak bir iklimde yıllardır özlediği yaşamı sürüyorlar.Hans akordiyonunu çalıyor,dostları ile sohbet ediyor, birasını içiyor ve Mara'nın resimleri ile dalga geçiyor.
  Ama bunların sebebi gene bizde saklı Onu da anlatayım. Sonra o günlere tekrar geri dönüp kaldığımız yerden eğitim serüvenimzi anlatmaya devam edeceğim.
  Hans ver Mara Türkiye'yi ziyaret ettiklerinde onları tatil yapmaları için yazlık evimizin olduğu Avşa adasına götürdük. Avşa'ya giderken adanın ve evimizin fazla konforlu olmadığını ve köy yaşamına kendilerini, hazırlamalarını onlara anlattık. Benim korkularımın aksine Hans ve Mara Adayı ve köy yaşamını çok beğendiler. Hatta bahçıvan, taksi şöförü ve balıkçının İngilizceyi çat pat konuşması çok hoşlarına gitti.Türkiye'de herkes yabancı dil biliyor diye bir kanıya vardılar.
  Bir gün Hans, Burcu, ben ve Mara sahilde oturup denizi seyrederken bir balıkçının sandalı ile kıyıdan geçtiğini gördük. Balıkçı kıçtan takmalı sandalda ayağa kalkmış, birasını içiyor ve sahili seyrediyordu.Sandalda balıkçının teybinde Candan Erçetin bir şarkı söylüyordu. Bu olayı gören Hans birden ayağa fırladı ve yüksek sesle şunu söyledi.'İşte hayat bu.'Yıllardır Wiskonsin'de karlı, kapalı havada yaşayan, güneşi sadece yılda bir kaç ay gören Hans'ın bu güneşli, sıcak kumsalda bira içen, başka bir şey düşünmeyen balıkçı çok hoşuna gitmişti. O yıl Hans döndükten sonra Üniversitedeki görevinden emekli oldu ve Florida'da deniz kıyısında bir eve yerleşti.Şimdi orada Mara ile yaşıyor. Geçtiğimiz yılarda ben onlara misafir giderken Candan Erçetin'in bir kesetini götürdüm. O gün çalan kasetmiydi hatırlamıyorum ama.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder