Hürriyet

5 Temmuz 2014 Cumartesi

Malatya Yeşilyurt Beldesinde yenen nefis bir yemek


Malatya Yeşilyurt Beldesinde yenen nefis bir yemek
 
MALATYA BELEDİYE BİNASI

22 Mayıs 2010 günü Malatya gezimiz öğle saatlerini biraz geçe Malatya merkeze 14 km.uzaklıkta olan Yeşilyurt beldesinde yemek molası ile devam etti.
Yeşilyurt  Beldesinde yemyeşil dağlar arasında gürül gürül suların aktığı ve Mayıs ayının sonunda bile çok serin olan harika bir yerde öğle yemeği için durduk. Öğle yemeği için mola verdiğimiz yer alıştığımız lokantalardan çok farklı idi. Ağaçlar altında birer ailenin oturabileceği localardan oluşan, her bölümde dekorasyonda yörenin izlerini taşıyan dokumalarla bezenmiş sedirlerin olduğu, herkesin rahatlıkla yemek yerken kafasını da dinleyebileceği  bir yer. Hepimiz sabahtan bu yana yaptığımız geziden yorgun ve üstelik de çok açtık.
Oturduğumuz locada sedirlerin arasında bulunan masaya önce içinde buz gibi ayran olduğu gözüken büyük bir bakraç ile bardaklar geldi. Açlığın yanında susamıştık da. Hepimiz bu buz gibi ayrandan birer bardak doldurup içmeye başladık. Biz ayranlarımızı içerken masaya çapı 1 metre olan büyük bir tepsi geldi.Tepsinin içinde bütün ızgara et ürünlerinden başka içli köfte, çiğ köfte, çeşitli dolmalar bulunuyordu. Bütün bu harika yiyeceklerin etrafı çeşitli yeşilliklerle donanmıştı. Ayrıca masamıza bu nefis tepsinin yanısıra çeşit çeşit dürüm ve yufkaların olduğu üzerinden dumanlar tüten bir de sepet gelmişti. Bu inanılmaz gıda şöleni karşısında şaşırmıştık. Zaten çok iştahlı olan Eric ise gördükleri karşısında kendinden geçmişti. Hepimiz birden önümüzdeki tepsiye deyim yerinde ise saldırdık. Ben şu yaşıma geldim. Bu kadar lezzetlı et ürünleri daha yemedim. Bir süre sonra önümüzdeki tepsideki yiyecekler azalmış ve bizim de karnımız doyduğu için yeme hızımız yavaşlamıştı. Karnımız doymuştu ama daha gözümüz doymadığı için yavaş yavaş tepsiyi bitirdik ve hepimiz arkamıza yaslandık. İşte o zaman etrafımızdaki doğa güzelliğinin farkına vardık. Biraz evvel herhalde açlıktan iyi görememiştik. Cennet gibi bir yerde idik. Hava öyle serindi ki yanımızdaki şalllar yetmemiş ve lokantadan yedek şal istemiştik. Gürüldeyen su seslerı arasnda  bu serin ve sessiz mekanda bu nefis yiyeceklerin üzerine bu harika sedirlere uzanıp uyumak vardı şimdi.
Biz tam gevşemiş ve uyumayı düşünürken önümüzdeki et ürünleri tepsimiz kaldırıldı ve bu sefer üzerinde tanıdığım, tanımadığım envai çeşit tatlının olduğu bir tepsi kondu. Allahım o ne tatlı şöleni idi.
Tatlılardan sonra artık hepimiz bu ziyafetten yorulmuş ve çok mutlu otururken sanırım bizi diriltmek için ortaya çay geldi. Mis gibi demlenmiş tavşan kanı çaylar bizi biraz kendimize getirdi. Zira yemekten sonra daha Malatya'da gezecek ve görecek çok yerimiz vardı.
Çay eşliğinde yaptığımız doyulmaz sohbetin ardından gezimize kaldığımız yerden devam etmek üzere tekrar yola çıktık. Bu sefer rotamız Malatya Şehir içi turu idi. Araba ile bütün Malatya Şehrini gezerken birçok şey dikkatimi çekti. Bunlardan iki tanesini söyelemeden geçemeyeceğim. Öncelikle şehir merkezde dikkatimi Malatya Opera Sahnesi İnşaatı çekti. Bu inşaat beni ve Burcu'yu çok mutlu etti. Orta Anadolu'da bir kentimizde yapılan bir Opera binası harika bir rüyanın gerçekleşmesi idi.
Malatya'da ikinci dikkatimi çeken eşine Avrupa'nın büyük kentlerinde bile rastlayamıyacağımız modernlikte bir Belediye binası idi. Ben şahsen Malatya Belediye Binasına hayran oldum.Umarım diğer büyük şehirlerimiz de bu binayı örnek alarak böyle modern bir Belediye binasına sahip olurlar.
Malatya şehir gezimiz şehrin içinde geçen suyun yanına konuşlanmış Mado'da çay molası ile devam etti. İstanbul'da evimin karşısında olan ve herzaman çayımı içtiğim Mado'yu bu kadar uzaklarda görmek beni eski bir dostu görmüşüm gibi mutlu etti. Ama Malatya Madoda bize İstanbul'dan farklı olarak  çayın yanında sıcacık şamfıstığı da servis ettiler. Ben bunun  Malatya'ya özgünmü olduğunu sorduğumda 'Hayır Burcu Göker'e özel ikram 'dediler. Malatya tüm olarak şehirlerine gelmiş bu genç Türk kemancıyı ağırlıyordu.
Günün son durağı Malatya'nın simgesi kayısının envai çeşit ürünlerinin satıldığı Şile Pazarı idi. Zaten Malatya'nın her yerınde kayısıyı ve onun  etkilerini görüyorsunuz. Bütün civar beldeler kayısı ağaçları ile dolu.Daha önce de bahsettiğim gibi kayısı ürünleri, ve hatta rengi ile bile bu şehre hakim olmuş.
Şile Pazarında kayısının bu kadar çeşitli ürünleri olabildiğini görünce çok şaşırdık. Gittiğimiz büyük mağaza görevlileri de çok ikramkardı. Bir ellerinde kayısı ürünlerini ihtiva eden tepsi. diğerinde bir bardak su ile hepimizin peşinde koşturuyor ve bu çeşitli ürünlerin hepsini tattırmaya gayret ediyorlardı. Hatta bir ara iflah olmaz bir tatlı düşkünü olan Eric'in bile peşindeki tatlı ikramı için dolaşan görevliyi atlatıp kapıdan kaçmaya kalktığını fark ettim.
Şile Pazarı ziyaretimizin ardından akşam yemeği ve dinlenme için Konuk evine geldiğimizde çok yorgun ama çok mutlu idik. Ertesi sabah çok erken İstanbul'a doğru yola çıkacaktık. Malatya'da kaldığımız iki günde çok güzel kişiler tanımış, çok güzel yerler görmüştük.
Şimdi İstanbul ve bundan sonraki konserler bizi bekliyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder