Hürriyet

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Paris'te Şen Dul Operasını seyreden 3 yaşındaki çocuk

 8 gündür yazılarıma ara verdim. Sanırım yaz aylarında böyle oluyor. Yazın sıcağı, tatil rehaveti yazmayı geciktirebiliyor. Oysaki daha yazmam , anlatmam gereken çok şey var. Bu hızla gidersem anlatacaklarım bir kaç yıl sürebilir.
  Neyse bugün çam ağacının altına masamı koydum ve ağacın serinliği,
yapraklarının yarattığı rüzgar sesi içinde yazıma kaldığım yeden devam ediyorum.
  11 Mayıs 1998 UFAM yarışmasını anlatıyordum.Yarışmanın ertesi gün tekrar yarişma yerine gittik. Zira sonuçlar asılacaktı.Evlere de posta ile bildireceklerdi ama bizim postayı bekleyecek sabrımız yoktu. Biran once sonucu öğrenmek istiyorduk.O gün yarışma sonuçları bizim için büyük bir süpriz olmadı. Burcu gene çok başarılı bir sınav vermiş ve jürinin oybirliği ile superior seviyesinde ikincilik ödülünü almaya hak kazanmıştı.
 Şimsi sıra önümüzdeki günlerde olacak sınav ve konserlerde idi. Zaten Burcu Göker'in en büyük özelliği bir olay sonuçlandığında veya bir sınavdan çıktığında, bir konser sonrası hemen ondan sonrakine odaklanmak oluyordu.Daima daha ileri....
  Önümüzdeki günlerde orkestra konserlerimiz ve Konservatuarlar Birliğinin Oda Müziği ve Solfej konularında gerçekleşecek sınavları vardı. Burcu ayrıca Espace Revilly'de 5,6,7 haziran günleri gerçekleşecek Opera festivalinde çalacak Opera Orkestrasında çalmaya seçilmişti.
  Şimdi biraz bu Opera günlerinden bahsetmek istiyorum. Opera günlerinde Burcu Franz Lehar'in Şen Dul Operasını çalacak olan Orkestrada birinci kemancı olarak görev almıştı. Ben daha once İstanbul Devlet Operası tarafından sahnelenen bu eseri İstanbul'da seyretmiştim. Ama Burcu'nun çalacağı bir orkestradan seyretmek çok zevkli olacaktı.
  Operanın ilk temsil gecesi bir çok misafirmiz de vardı. Paris'te yaşayan bütün dostlarımız Burcu'nun davetini kırmamış ve temsile gelmişti. Herkes çok şık ve özenli giyinmişti. Salonda yerimizi alıp oturduğumuzda önümdeki koltukta 3,4 yaşlarında bir küçük çocuk oturduğunu gördüm.Kendi ülkemde aynı yaş grubundaki çocukları çok iyi bildiğimden bu yaşta bir çocuğun Opereya getirilmesine şaştım. Bu çocuk 3 saat süren bu operayı nasıl dinleyecekti, sıkılmayacakmıydı. Her zaman ki mahus kaderimin burada da bana bir oyun oynadığını düşündüm. Ben tiyatroda, sinemada, yolculukta etrafımda tepinen, ağlayan, bağıran, yerinde duramayan çocuk ve gençlerle oturmayı pek sevmiyorum. Zira sinemada ve tiyatroda arkanızda bulunan gençler adeta koltuğa yatar gibi oturup ayakları ile koltuğunuzuı sürekli sallayabiliyor ve bu sizin filme veya tiyato eserine olan konsantrasyonunuzu bozabiliyor. Keza uçakta veya deniz otobüsünde arkanızda veya önünüzde oturan çok sesli bir çocuk veye genç sizin yolculuk sırasında okumanızı, yazmanızı engelleyebiliyor. Diyeceksiniz ki çok egoistsin. Olabilir. Ama düşünüyorum, ben de çocuklarımla yolculuk yaptım,onların etrafı rahatsız etmemeleri ,için inanın ne yollar denedim.Uzun yollar da kitaplar, oyuncaklar, legolar hep çantamızda olurdu. Aynı şekilde çocuklarım tiyatro veya sinemada etrafı rahatsız etmemek için ne çözümler bulurlardı. Bir keresinde Burcu Anton Cehov'un Vişne Bahçesi oyununda öksürüp etrafı rahatsız etmemek için boğuluyordu.Ve Burcu bunu yaptığında 5 yaşında idi. Diyeceksiniz ki 5 yaşında çocuğun Vişne Bahçesinde işi ne. O da onun tercihi. Ne yapayım çocuk temsillerini anlamsız buluyordu o zaman.
  Konu gene farklı dallara kaydı galiba. İşte ben Opera Salonunda önümdeki koltukta 3 yaşında çocuğu gördüğümde gene şansımın bana kötü bir oyun oynadığını düşündüm. Zira benim bu konudaki hassasiyetimi bilen büyük kızım sen aksilikleri çekiyorsun diye bana takılıyordu. Galiba Burcu'nun bu Opera gecesinde de şansım bana kötü bir oyun oynamıştı.
  Temsil başladı. Birden gözlerime inanamadım. Lehar'in ŞenDul operasını dekor ve konu olarak günümüze uyarlamışlardı. Modern giysiler içinde insanlar, modern çağda Şen Dulu oynuyorlardı. Bu bana çok ilginç geldi ve çok hoşuma gitti. Alıştığım bir şey değildi. Ben hayret ve mutlulukla bu güzel oyunu seyrederken kendimi kaptırmışım. Birden ara oldu. O ne önümdeki çocuk korktuğumun aksine yerinden bile kımıldamamıştı.Büyük insanlardan bile daha sakin temsili seyretmişti. Ülkem çocuğunun aksine hiç sesi çıkmayan, yeriden kıpırdamayan çocuğa bakakaldım.Ara olunca çocuk annesinin kulağına ihtiyacını söyledi galiba zira anne ve çocuk dışarı çıktılari O gün , o temsilde o çocuk 3 saatlik Operayı hiç çıt çıkarmadan,yerinden bile kıpırdamadan büyük bir zevkle seyretti.
  O gün o çocuğa karşı duyduğum hayranlık hissini daha sonra Burcu'nun Türkiye'deki konserlerinde de son zamanlarda hissseder oldum. O kadar  küçük olmamakla beraber ilk okul çağında ki dinleyicilerin. klasik müziği ne kadar büyük bir zevkle dinlediklerini, konser sonunda sanatçıları ne kadar büyük bir zevkle kutladıklarını görünce, yıllar once çok gıpta ettiğim bu olayın ülkemde de gerçekleşmesi beni çok mutlu etmişti.Demek ki çocuklarımıza müzik dinleme zevkini bir kere tattırırsak sonuç bu kadar güzel oluyor.
 
  Opera günlerinin ardından gerçekleşen ve beni çok etkileyen bir konserden daha söz etmek istiyorum. 11 Haziran günü Nation'daki Yaşlılar Evinde bir oda müziği resitalinde çaldı Burcu. İki keman, bir viyola ve viyolenselden oluşan bu Oda Müziği topluluğu o gün Yaşlılar Evi Salonuna toplanmış onlarca yaşlı, hasta insana yaşam sevinci veren harika bir konser verdi. Hepsi konser sebebiyle tertemiz giyinmiş, traş olmuş, losyonlarını sürmüş kadınlı erkekli çok yaşlı bir sürü insan hemşirelerin yardımıyla salona geldiler.Ben de o gün o salonda idim. Salonda arka sıralarda oturup o güzel insanların konsere geliş heyecanını izlemek gerçekten çok hoştu.Yerlerinde bile zorlukla oturan bu çok yaşlı insanlar,ikisi asyatek dört genç sanatçının çaldığı eserlerle kendilerinden geçtiler. Konser ara verdiğinde hepsi hemşireler yardımı ile tuvaletlere koştular. Çünkü hepsi çok yaşlı idi ve kimbilir ne zorlukla tuvaletlerini tutmuşlardı konser süresince.
  Konser bitiminde çok yaşlı fakat bir o kadar da kibar insanların komplimanlar yaparak sanatçıları kutlamaları inanılmaz bir olaydı. Hele çok yaşlı belki de 90 yaşlarında bir beyin Burcu'ya söylediği bir söz hiç aklımdan çıkmadı. Yaşlı adam Burcu'ya 'Matmazel, tapılacak kadar güzelsiniz ve bir ilahe gibi çaldınız. 'dedi. Bir konser sonrası bundan daha güzel bir tebrik alınabilir mi.
  Paris Belediyesi Konservatuarlar Birliğinin sınavlarını, sonuçlarını ve yaz tatilimizi bir sonra  ki yazımda anlatacağım.
  Yazıma eklediğim resmi açıklayayım. Bu resimde Burcu Göker en iyi dinleyicilerinden biri olan yeğeni Ural Tütüncü ile dünyanın en yüksek binası Sears Towers'da gözüküyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder