Hürriyet

26 Şubat 2015 Perşembe

Okyanus kıyısında Alaska ıstakozu yiyeceğiz.

Bethoven in Blues konseri Pensacola'da olacaktı ve Pernsacola Sendoni Orkestrasında çalacaktı Burcu ve Güney Koreli arkadaşı. Ne gariptir ki o zaman kısa süreliğine geçici olarak gidip çaldığı bu orkestra ve şehir, mezuniyetinden sonra Burcu'nun yaşamında önemli bir yer tuttu ve şimdi bu şehirde görevli ve Pensacola Senfoni Orkestrasının daimi sanatçısı olmanın yanısıra Orkestranın tanıtım programında da görev yapıyor.
Daha önceki yazımda iki sanatçı ve iki anne yola çıktığımızı anlatmıştım.Konserden önce Pensacola'ya vardığımızda önce otele yerleştik. Burcu ve arkadaşı önce prova sonra konser için salona geçeceklerdi ve bizi otelde bırakıp gittiler. Giderken de konser salonun yerini tarif edip, biletlerimizi verdiler. Biz konser saaine kadar otelde dinlenecek ve otele oldukça yakın olan salona yalnız gidecektik.Diğer anne odasına ,dinlenmeye çekildi. Tabii ben bu kadar sakin değilim. Odamda dinleneceğime dışarı çıkmayı, şehirde kaybolmadan gezmeyi ve etrafı keşfetmeyi tercih ettim.Şehir küçük ve çok derli toplu bir yerleşim yeri idi. Otelden yürüyerek epey uzaklaşmışım.Döndüğümde çok yorulmuştum ve konser saatine fazla kamamıştı. Hemen giyinip salona gitmeliydim.
Konser salonuna gidip kalabalığı gördüğümde diğer şehirlerde olduğu gibi burada da sanata olan büyük ilgiye çok memnun oldum. Benim ülkemde çok tanınmış sanatçıarın konserleri dışında pek böyle kalabalığa rastlamak mümkün değildi. Bu yaz Bodrum D -Marin'de Fazıl Say konserinde binlerce kişilik kalabalığı görünce aynı mutluluğu yaşadım. Dileğim sadece Fazıl Say'a değil diğer sanatçılarımıza da aynı olağan üstü ilginin olması.
Gelelim o gece ki konsere. Konsere çıkan sanatçılar kot pantolon ve mavi tişort giymişlerdi.Bethovan'ın eserlerinin yer aldığı konser izleyiciyi hayal alemlerinden aldı,çok eski  çağlara götürdü. Bethovanı kot pantolonlu, tişortlu sanatçılardan dinlemek hakikaten çok keyifliydi.
Konser arasında Burcu konserden sonra büyük bir parti olduğunu ve çıkışta onu beklememi söyledi.
Konser çıkışı kalabalıkta Burcu'ya erişmek çok zordu. Büyük uğraşlar sonucu buluştuk ve partinin yapılacağı mekana doğru yürümeye başladık. Parti şehrin en büyük enstruman satışlarını yapan bir firmanın salonunda yapılıyordu. Parti mekanına gidince şaşırdım kaldım. Onlarca piyano ve diğer enstrumanların sergilendiği salonda onların arasında içkimizi yudumlamak harika bir duygu idi.
Parti bittiğinde diğer sanatçılar ve şehrin ileri gelen isimleri ile vadalaştı sanatçılarımız. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra Tahallesse'ye dönecektik.
Parti salonundan yürüyerek otele döndük. Gecenin sesszliğinde serin hava çok iyi gelmişti.
Ertesi sabah güzel bir kahvaltıdan sonra iki kemancı ve iki anne gene yola çıktık.Dönerken amacımız yol üzerindeki bir outlete uğramaktı. Ama Okyanus kıyısında durup biraz denizi seyretmeyi tercih ettik. Şubat ayı olmasına rağmen hava sıcaktı. İki anne deniz kıyısına indik. ayakkabılarımızı çıkartıp okyanusta kumların üzerinde yürüdük. Yanımızda mayolarımız yoktu, yoksa deniz banyosu bile yapılabilecek bir hava vardı.
Bir sonraki durağımız bir Yengeç Restoranı idi. Burcu bu restoranın çok ünlü olduğunu söyledi. Okyanus kıyısını gören masamıza oturduğumuzda buranın çok pahalı bir yer olduğunu anladım.Buranın en önemli yemeğinin Alaska ıstakozu olduğunu söyleyen Burcu bizi bunu yemeğe ikna etti. Ben ilk defa yiyecektim bunu. Alaska ıstakozlarının çok lezzetli olduğunu Natıonal Geografıc kanalında belgeselde seyretmiştim. Alaska'da deniz çok soğuk olduğu için ıstakozlar çok lezzetli oluyormuş ve yılın belli zamanlarında binbir zorlukla yakalanan bu ıstakozlar dünyanın çok ünlü restoranlarına yüksek fiatlarla satılıyormuş. Tabii restoranlar da bunları daha yüksek fiatlarla müşterilerine servis ediyormuş.
Bu ıstakozlar çok pahalı idi yemek yiyeceğimiz restoranda. posiyonu 60 dolara gelen bu ıstakozlar normal balık tabağının 10 dolar olduğu restorana en yüksek fiatli yemekti.
Biz 4 kişi ıstakoz ısmarladık. Uzun bir bekleyişten sonra büyük bir tepside ıstakoz geldi. Ynaında haşlanmış patetesler vardı.Istakoz tepsisi ile hepimize çekiç gibi birer alet gelmişti. Daha önceden bu tecrübeyi yaşayan Burcu bu aletlerin stakozu kırmak için kullanıldığını söyledi. Bu aletlerle stakozun bacaklarını kıracak ve içindeki etleri yiyecektik.
Oldukça zor ve meşakatlı olan bu yeme işi hiç hoşuma gitmemişti. Karnım çok açtı. Uzun uğraşlar sonucu kırdığımız bacaklardan minicik bir et çıkıyordu. ben biraz tepsideki pateteslere tereyağ sürerek  yemeyi denedim. Burcu, arkadaşı ve diğer anne yemeye büyük sabırla devam ediyorlardı.Hatta benim yiyemediğimi görünce Koreli anne baban kendi kırıp vermeyi denedi.en bu zor yeme işinden sıkılmıştım. Hemen garsonu çağırıp bizim mezgit balığımıza benzer bir filato balık ısmarladım. ben karnımı kolayca doyururken diğer arkadaşlarım hala ıstakoz ile savaşıp duruyorlardı.
Benim ıstakoz maceram bitmişti.
O gün restoranda bu ıstakoz olayına epey güldük. O anda şunu anladım, dünyanın neresinden gelirseniz gelin bir ortak amaç insanları bir araya getiriyordu.Bu ortak noktamız Müzikti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder