Hürriyet

5 Nisan 2014 Cumartesi

Şikago Havaalanında Kutlanan Doğum Günü

Şikago Havaalanında kutlanan Doğum Günü

Şikago Havaalanında kutlanan Doğum Günü
The House on the Rock Wiskonsin

Bir önceki yazımda o gün Wiskonsin'de The House on the Rock diye bir yere gideceğimizi yazmıştım. Sabah erken kakıp yola çıktık, gittiğimiz yer çok ilginç bir yerdi. İnsanlığın ilk gelişiminden itibaren geçirdiği evreleri anlatan büyük bir müze idi. İnsanların önce kayalara oyulmuş mağaralarda yaşamaları ile başlayan ve her dönem evlerin modellerinin yer aldığı bir müze. Bu müzede sadece tarih içinde evrim geçiren ev modelleri değil, evlerde kullanılan araç ve gereçlerden, taşıtlara aklınıza gelebilecek herşeyin tarih içindeki evrimini modellerle anlatan bir çok obje vardı. Bu kaya evleri diye de tercüme edebileceğimiz yerde benim en çok hoşuma çeşitli dönem ve yerlerdeki ev modelleri  gitti. Küçücük ev modellerinde sanki yaşam varmış gibi insan figürleri konmuştu. Bir anda kendimi oyuncaklar dünyasında hissettim. Herhalde çocuklar da böyle hissetmiş olmalı ki bu bölümü gezenlerin büyük çoğunluğu çocuklardı. İkinci en çok hoşuma giden çeşitli müzik aletlerinden oluşmuş oda müziği ve orkestralardı. Hepsinde müzik çalıyordu ama başlarında bunları çalan kimse yoktu. Otomatik olarak kurulmuş aletler kendi kendine müzik yapıyordu. Bu olay bana ve eşime çok ilginç geldi. Bir diğer ilginç olay dünyanın en büyük atlıkarıncasının burada olması idi.  Zira atlıkarınca Fransa'nın simgesidir. Paris'te ve Fransa'nın bir çok yerinde bütün meydanlarda irili ufaklı atlıkarıncalar vardır. Amerika gene dünyada en büyük olmayı kimseye bırakmamış ve Fransa'nın simgesi olan atlıkarıncanın en büyüğünü yapmıştı. Bu çok ilginç ve bir o kadarda görkemli müzeyi gezmemiz bittiğinde çok yorgunduk. Gene Portage'ye dönmek zorunda idik. Çünkü bu gece Eric'in halasına yemeğe davetlıydik. Çok neşeli geçen bir yemeğin ardından evimize döndüğümüzde hepimizi bir hüzün kapladı.  Zira ertesi gün ayrılık vakti idi. Türkiye'ye dönüyorduk. Burcu ve Eric bizden sonra biraz daha kalacaklar,  bir trio konser gerçekleştirecekler ve sonra ağustos ayında Türkiye'ye tatile geleceklerdi. Döneceğimiz gün benim yaş günümdü. Sabah kalktığımda Pamela ve çocukların bana doğum günü hediyeleri hazırlamaları ve kahvaltıdan önce sarılıp kutlamaları beni çok duygulandırdı. Benim doğum günümü unutmamışlardı. Ama esas duygusal olayı hava alanında yaşadım. Uçağımıza binmek üzere bütün aile geldiğimiz alanda eşyalarımızı verdikten sonra bir kafede oturup son veda konuşmalarımızı yapmak istedik. O esnada Bop birden ortadan kayboldu. Birkaç dakika sonra elinde bir kutu ile çıkageldi. Kutuyu açıp içinden üzerinde tek mumu ile çıkan doğum günü pastasını gördüğümde duygulanıp gözyaşlarımı  tutamaz olmuştum. Bu yaşıma kadar çok doğum günü kutladım ama Sikago havaalanı kafesinde kutladığım o doğum günümü unutamam. Pastamızı yedikten sonra vedalaştık ve kalktık. Ben ve eşim dostlarımızdan ayrılıp uçağımıza gitmek üzere polis kontrolune giderken arkamı dönüp baktim. Pamela ağlıyordu. Ben de ağlıyordum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder