Hürriyet

11 Haziran 2013 Salı

Paris'teki Öğrencilerin Gurbet Annesi olmuştum.

 Son iki haftadır ülkemin içinde bulunduğu kaostan fırsat bulup yazılarıma devam edemedim. gerek vaktimin gerekse gücümün eksikliğinden kaynaklandı bu yazamama durumu.
 Bugün yazılarıma kaldığımız yerden yani 1997 yılı yılbaşısından  devam etmek istiyorum.1997 yılbaşı günü eşimin İstanbul'dan büyük bir süpriz yaparak geldiğini ve bu olayın aldığım en güzel yeni yıl hediyesi olduğunu bir önceki yazımda yazmıştım. Yılbaşının ertesi eşim gene İstanbul'a görevinin başına , biz de çalışmalarımıza döndük. Eşim bize para yetiştirmek için daha çok çalışmak, Burcu bu emeklerin zayii olmaması için daha çok keman çalmak, ben de ona daha konforlu bir yaşam sağlamak için uğraşmak zorunda idim.
  24 ocak 1998 günü Burcu, Paris Belediyesi Konservatuarlar Birliğinin Oda Müziği sınavında başarılı olarak bir üst sınıfa yani superiour sınıfına geçti. Bütün bu sınavların tüm Konservatuar Öğrencileri için tek merkezde ve aynı jüri ile yapıldığını daha once yazmıştım. Bu da eğitimde büyük bir standartizasyon sağlıyordu.
  Bütün bu yoğun günlerde evimiz Paris'teki doktora ve master öğrencilerinin toplantı yeri haline gelmişti. Bu da bize bu zor yaşamımızda büyük bir gönül rahatlığı sağladığı gibi çok eğlenceli günler geçirmemizi de sağlıyordu.Hemen her gece mütevazi soframız hep beraber yediğimiz yemekler ve bu yemekler sırasında gerçekleşen sohbetlerle çok neşeli bir hale gelmişti. Ozan, Verda ve diğer çocuklarımız bu günlerimizi yaşanası hale getirmişti.Tabii hepsi birbirinden kültürlü ve Paris'te Çok iyi Üniversitelerde master, doktora eğitimine davem eden çocuklarımızın sohbetleri daha çok genç olan Burcu'nun kültürel gelişiminde çok olumlu bir etki yaratıyordu.Burcu bu sohbetlerle sosyal, siyası ve toplumsal konularda çok iyi bilgi birikimi sahibi olmanın yanısıra yurt dışı yaşam konusunda da deneyim sahibi oluyordu.Evimizi ziyaret eden öğrencilerimiz de bizimle geçirdikleri zamandan çok mutlu idiler. Hepsi asansöre binip sizing evinize gelirken sanki uçağa binip Türkiye'ye gidiyormuşuz gibi hissediyoruz diyorlardı. Zira evimizde Türkçe televizyon, Türköe gazete, Türk çayı ve Türk yemekleri vardı. Tabii bir de Türk anne. Bana hepsi Gurbet Annemiz diyorlardı.Bu da bana çok büyük bir muyluluk veriyordu. Daha bu ülkeye geleli bir kaç aya olmasına ragmen böylesine sevgi dolu bir çevre kurmak ve bu kurduğum çevrede bu kaar gence anne olmak gerçekten çok gurur verici bir olaydı. Bu arada Saniye Hanımlar da bizi hiç yalnız bırakmıyorlardı. Kısacası sosyal yaşamımız çok olumlu gelişiyordu. İlk geldiğimiz günler Burcu'ya söylediğim bir şey gerçekleşiyordu. İlk geldiğimizde Burcu'ya Türkiye'de bir abla, teyze , arkadşlar ve akrabalar bıraktın ama kısa sürede burada  ablan, teyzen, akrabaların olacak demiştim. Hakikaten Burcu Türkiye'de bir abla, teyze, arkadaşlar, akrabalar bırakmıştı ama kısa sürede Paris'te bir ablası, ağabeyi, teyzesi, başka akrabaları olmuştu.Biz Paris'te sevgi ve dostluk fidanları dikmiştik. Ve ilerleyen günlerde bu fidanlar büyüyüp gelişiyordu.
  Bizi  Mart 1998 de  konserler açısından oldukça yoğun günler bekliyordu.Üst üste hergün hemen hemen Orkestra konseri ve solo konserler olacaktı. 16 Mart Maurice Ravel Gençlik orkestrası ile ,17 Mart Courbevoire Belediyesinde konser ve 20 Mart Eglise Saint Eloi'de Orkestra Konseri üst üste gerçekleşmesi beklenen konserlerdi.Tabii bu konserlerin provaları da gözönüne alınınca Burcu'nun nefes alacak vakti olmayacaktı.
  Bu konserler problemsiz bir şekilde gerçekleşti. Her konserin ayrı bölgelerde olduğunu da düşünürsek durumumuzun zorluğu bir kez daha vurgulanmış olur.
  Bu konserler içinde anısını unutamayacağım Courbevoire Belediye Konserini anlatmadan geçemeyeceğim. Courbevoire Belediyesinde gerçekleşecek bir konserden davet alan Burcu yoğunluğuna ragmen bu teklifi de kabul etmiş ve o gece Courbevoire belediyesinde konsere gitmek üzere oldukça erken saatte evden çıkmıştık. Courbevoire Paris'in dışında bir yerdi. Haritadan, otobüs seferlerini ihtiva eden kitaptan yaptığım araştırmalara gore önce metro ile Paris'in dışına gidecek, en son istasyonda inecek ve oradan Courbevoire otobüsüne binecek ve Belediye'de konsere yetişecektik.Gündüz saatlerinde hava aydınlıkken çıktığımız evimizden Coubevoire otobüsüne bindiğimizde havanın iyice karadığını fark ettim. Bilmediğimiz bir yere gidiyorduk. Elimizde konser için Burcu'nun giyeceği elbisesi, kemanı, oldukça fazla yükümüz vardı. Binerken otobüs şöförüne Courbevoire belediyesine gideceğimizi o bölgeye gelince en yakın otobüs durağında bizi indirmesini rica etmiştik. Otobüs karanlık yollarda ilerliyordu. Paris'in aydınlığından sonra  buraları bana ürkütücü gelmişti. Ben bir yandan da evlerin üzerindeki bölge numaralarını gösteren tabelaları takip ediyordum. Fransa'da ana yollardaki evlerin üzerinde o bölgenin  banliyo numarasını gösteren numaralar asılıdır. Birden evlerdeki numaraların değiştiğini gördüm. Curbevoire'nin numarasını kitaptan ezberlemiştim.Hemen Burcu kalkıp şöföre Curbevoire'yı geçtik mi.diye sordu. Tabii şöför bizi ikaz etmeyi unutmuş ve biz Courbevoire'yı geçmiştik. İnsan heryerde aynı insan.Kendi ülkemde olacağını düşünebileceğim bu olay Paris'te de gerçekleşiyordu. Şöföre bizi en yakın durakta indirmesini ve Courbevoire'ye nasıl ulaşacağımızı sorduk. İnip karşıya geçin ve durak levhasında karşıdan gelecek otobüsü bekleyin. binip geri dönün dedi. Başka çaremiz yoktu. Otobüsten bir allahın dağında indik.Karanlık ve hiç ev falan gözükmeyen bir yerdi indiğimiz durak. Karşıya geçtik. Karanlıkta  durak levhasında gelecek otobüslerin saatine baktık.Buradan ters istikamete geçecek ilk otobüs yarım saat sonra idi. Yarım saat sonra bineceğimiz otobüsle Courbevoire'ye gitsek bile konsere yetişmemiz imkansızdı.Kaldı ki mart ayında bu kırda , karanlıkta , soğukta yarım saat otobüs beklemek imkansızdı.
  Çaresiz etrafa bakınmaya başladık. Uzaktan bir yerleşim yerinin ışıkları gözüküyordu. Burcu'ya oraya yürüyüp bir taksi bulup Courbevoire Belediyesine gitmekten başka çaremiz olmadığını söyledim.Burcu ile ışıkların geldiği yöne hızlı hızlı yürümeye başladık. Uzun bir yürüyüşten sonra nefes nefese ışıkların olduğu yere vardık. Burası çok ufak bir yerleşim yeri idi. Bir kahve, bir kaç ev vardı. Kahvenin önünde de bir taksi duruyordu. Ben hemen taksiye koştum. Uzak doğulu taksi şöförü gecenin bu karanlığında ellerinde keman, elbise torbaları koşan biri küçük bir kız iki kişiyi görünce şaşırmıştı. Adam hayal falan gördüm sanmıştır herhalde. İn geçmez, cin geçmez yerde bu insanların işi ne demister sanırım.
  Taksinin içinde sakin sakin outran şöför benim camı vurmam karşısında hayretle camı açmış bana bakıyordu. Ben de konsere yetişme acelesi ile Courbevoire deyip duruyordum. Adam iyice şaşırdı. Benim telaffuzumu da anlamıyordu. Hoş onların Fransızcasını da ben anlamıyordum. Arkadan yetişen Burcu adama Courbevoire Belediyesine yetişmemiz gerektiğini anlatmaya başladı. Adam iyice şaşırmıştı.
  Biz Courbevoire Belediye binasının önünde taksiden indiğimizde ışıklar içindeki Belediye binasına giren son derece şık ,elit insanları görünce kendi halimizden utandım. Saç baş karışık, savaştan kaçar gibi gelmiştik. Kendimi Belediyenin görkemli , şık büyük salonda kırmızı kadife koltuklara attığımda ne kdar yorgun olduğumu düşündüm. Etrafımdaki insanlar büyük neşe ve şıklık içinde biraz sonra dinleyecekeleri konserin  heyecanı ile şakıyıp duruyorlardı. Belediye binasına girerken kapıdan ayrıldığmız Burcu ise giyinme odasına gitmişti.
  Ben terimi silip biraz nefes almaya çalışırken herkes yavaş yavaş yerlerine oturmaya başlamıştı. Birazdan konser başlayacaktı. O anda ne kadar yorgun olduğumu düşündüm. Aynı anda Burcu'nunda benim kadar yorgun olduğunu ve üstelik onun birazdan sahneye ıkıp çalacağını düşündüm. Ben hiç değilse koltuğumda oturuyordum. Burcu bu yorgunluğun stresin üstüne bir de keman çalacaktı.
  İşte o zaman Burcu'nun gerçekten ne kadar zor iş yaptığını ve ne kadar güçlü olduğunu bir kaz daha anladım.
Yazımı bitirmeden eklediğim resmi açıklayayım.Burcu Göker bir konser sırasında

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder