19 Mart 2009 günü Calgary Rozsa Center'da gerçekleşen Burcu Göker master
mezuniyet resitalinin ardından 29 Mart'ta gerçekleşecek ve Burcu'nun solo
Çaykovski Konçerto yorumlayacağı Calgary Senfoni Orkestrası konserine kadar
biraz gezmek bizim de hakkımızdı. O günlerde Pasifik Okyanusundan gelen sıcak
hava dalgası sebebiyle havalar da yumuşak geçiyordu. Burcu ile Calgary şehrini
gezmeye karar verdik. Üniversite'nin olduğu kampüsten şehir merkezine devamlı
tren seferleri vardı. Bir sabah sıkıca giyinip trene bindik ve şehre indik.
Pasifik Okyanusundan sıcak hava dalgası gelmişti ama hava gene de bizim iklim
şartlarımıza göre epey soğuktu. Calgary geçmişi 100, 150 yıl öncesine dayanan
takriben 1,5 milyon nüfuslu bir şehir. Bizim büyük şehirlerimize göre epey tenha
sayılabilecek bu şehir 3 tane hava alanına sahip ve Almanya Frankfurt'tan direkt
uçak seferleri çalışıyor. Şehir yeni kurulduğu ve yakında büyük petrol
kaynakları olduğu için büyük ve görkemli binalara sahip. Bu binalar bölgedeki
petrol kaynaklarının işletilmesi ile uğraşan dünyanın büyük petrol şirketlerinin
merkezleri olarak binlerce insana iş yeri olarak hizmet veriyor. Tabii bu kadar
büyük şirketlerde çalışan gene dünyanın bir çok ülkesinden gelmiş petrol
mühendisleri için şehirde çok lüks konutlar inşa edilmiş. Aynı şekilde
alışveriş merkezinde bu çalışanların gereksinimlerini karşılamaları için
dünyadaki bütün lüks markaların mağazaları mevcut. Kısacası buraya çalışmaya
gelecek kişiler için çok lüks bir yaşam sağlanmış.
Biz o gün Burcu ile önce Calgary'nın en yüksek binası olan Calgary Tower'ı gezmek istedik. Calgary Tower aynı dünyanın diğer büyük şehirlerindeki benzerleri gibi çok hızlı bir asansörle çıkılan ve şehrin en yüksek kulesi. Aynı şekilde Paris'te, Şikago'da ve diğer büyük şehirlerde şehri tepeden görmeyi sağlayan böyle büyük binalar mevcut. Burcu ile asansöre binip yukarı çıkarken İstanbul'da da neden böyle bir binanın olmadığını düşündüm. Sanırım son zamanlarda böyle bir bina inşa edilmiş ama ben daha gidip gezemedim. Calgary Tower'a en tepeye çıktığımızda kulenin etrafını gezmeye başladık. Hakikaten şehir çok güzel gözüküyordu. Bu arada panoromik camların kenarında yerler de camdı. Bu benim daha önce Şikago Sears Tower'da da gördüğüm bir olaydı. Pencerelere yaklaştıkça camın üstünde duruyorsunuz ve aşağısını çok rahat görüyorsunuz. Yüzlerce metre yüksekte cam üstünde yürümek oldukça heyecan verici bir olay. Aşağıda insanlar, arabalar, şehir minicik gözüküyor. Bu heyecanlı yürüyüşten sonra gene en üst kattaki kafede pencere kenarında oturup birer kahve içtik. Calgary Tower'in gezisi bitince şehirde bulunan Calgary Tarih Müzesini gezmeye karar verdik. Geçmişi 150 yıl öncesine dayanan şehrin ne tarihi olabileceği akıllara soru olarak gelebilir. Hakikaten bizim gibi tarihi asırlar öncesine dayanan ve bir çok medeniyetin kalıntılarını topraklarında barındıran bir ülkeden gelen kişiler için o tarih müzelerini gezmek çok komik oluyor. Hatta geçen gezilerimizden birinde Amerika'nın bir şehrinde tarih müzesini gezerken gördüklerim bana çok komik gelmişti. Müzede Coca Cola'nın üretilmeye başladığı zamandan günümüze kadarki şişeleri sergilenmişti. Demek ki sergileyecek tarihi eserleri olmayanlar bunları sergiliyorlar diye düşünmüştüm o gün. İşte Calgary Tarih müzesi de şehrin kuruluş hikayesinden başlayarak günümüze kadar geçirdiği 150 yıllık evreyi anlatıyordu. O gün Tarih Müzesinden çıkışta şehri son defa gezdikten sonra alışveriş merkezine gittik. Yukarda da bahsettiğim gibi alışveriş merkezi dünyaca ünlü markaların mağazaları ile dolu idi ve çok cazipti. Ben Calgary'de en çok Banff dağlarını, manzarayı ve bir zamanlar Dünya kış olimpıyatlarının yapıldığı ve halen kayak merkezi olarak işlevini sürdüren tesisleri beğendim.
Calgary'deki günlerim Burcu'nun Cagary Senfoni Orkestrası eşliğinde çaldığı Çaykovski Konçerto konserinden sonra İstanbul'a dönmemle sona erdi. Konser harika geçti ve ben konserden bırkaç gün sonra gene uzun bir yolculukla İstanbul'a vardım. İstanbul'a gelmek için acele ediyordum. Çünkü Burcu ve Eric mayıs 2009 başında İstanbul'a gelecekler ve Türkiye'de bir dizi konsere başlayacaklardı. Bu konser turnesi 14 mayısta İstanbul Kadir Has Üniversitesi ile başlayacak ve 2 Haziranda Pamukkale Üniversitesi ile son bulacaktı.Üniversite konserlerinin afiş, tanıtım işlerini konser verilen Üniversiteler üstleniyordu ama bu sene konser programında yer alan Caddebostan Kültür merkezi ve Göztepe Halis Kurtça Kültür Merkezi Konser salonları sadece salon tahsisi yapıyor, diğer tanıtım, afiş, program basım ve dağıtım işlerine karışmıyordu. Bugüne kadar bilmediğimiz bir konu olan bu işlerle uğraşmak tamamen bize kalmıştı ve bu zor görevi de başarmak için acele ediyordum. Bir sonraki yazımda bu işleri nasıl hallettiğimizi yazacağım.
Biz o gün Burcu ile önce Calgary'nın en yüksek binası olan Calgary Tower'ı gezmek istedik. Calgary Tower aynı dünyanın diğer büyük şehirlerindeki benzerleri gibi çok hızlı bir asansörle çıkılan ve şehrin en yüksek kulesi. Aynı şekilde Paris'te, Şikago'da ve diğer büyük şehirlerde şehri tepeden görmeyi sağlayan böyle büyük binalar mevcut. Burcu ile asansöre binip yukarı çıkarken İstanbul'da da neden böyle bir binanın olmadığını düşündüm. Sanırım son zamanlarda böyle bir bina inşa edilmiş ama ben daha gidip gezemedim. Calgary Tower'a en tepeye çıktığımızda kulenin etrafını gezmeye başladık. Hakikaten şehir çok güzel gözüküyordu. Bu arada panoromik camların kenarında yerler de camdı. Bu benim daha önce Şikago Sears Tower'da da gördüğüm bir olaydı. Pencerelere yaklaştıkça camın üstünde duruyorsunuz ve aşağısını çok rahat görüyorsunuz. Yüzlerce metre yüksekte cam üstünde yürümek oldukça heyecan verici bir olay. Aşağıda insanlar, arabalar, şehir minicik gözüküyor. Bu heyecanlı yürüyüşten sonra gene en üst kattaki kafede pencere kenarında oturup birer kahve içtik. Calgary Tower'in gezisi bitince şehirde bulunan Calgary Tarih Müzesini gezmeye karar verdik. Geçmişi 150 yıl öncesine dayanan şehrin ne tarihi olabileceği akıllara soru olarak gelebilir. Hakikaten bizim gibi tarihi asırlar öncesine dayanan ve bir çok medeniyetin kalıntılarını topraklarında barındıran bir ülkeden gelen kişiler için o tarih müzelerini gezmek çok komik oluyor. Hatta geçen gezilerimizden birinde Amerika'nın bir şehrinde tarih müzesini gezerken gördüklerim bana çok komik gelmişti. Müzede Coca Cola'nın üretilmeye başladığı zamandan günümüze kadarki şişeleri sergilenmişti. Demek ki sergileyecek tarihi eserleri olmayanlar bunları sergiliyorlar diye düşünmüştüm o gün. İşte Calgary Tarih müzesi de şehrin kuruluş hikayesinden başlayarak günümüze kadar geçirdiği 150 yıllık evreyi anlatıyordu. O gün Tarih Müzesinden çıkışta şehri son defa gezdikten sonra alışveriş merkezine gittik. Yukarda da bahsettiğim gibi alışveriş merkezi dünyaca ünlü markaların mağazaları ile dolu idi ve çok cazipti. Ben Calgary'de en çok Banff dağlarını, manzarayı ve bir zamanlar Dünya kış olimpıyatlarının yapıldığı ve halen kayak merkezi olarak işlevini sürdüren tesisleri beğendim.
Calgary'deki günlerim Burcu'nun Cagary Senfoni Orkestrası eşliğinde çaldığı Çaykovski Konçerto konserinden sonra İstanbul'a dönmemle sona erdi. Konser harika geçti ve ben konserden bırkaç gün sonra gene uzun bir yolculukla İstanbul'a vardım. İstanbul'a gelmek için acele ediyordum. Çünkü Burcu ve Eric mayıs 2009 başında İstanbul'a gelecekler ve Türkiye'de bir dizi konsere başlayacaklardı. Bu konser turnesi 14 mayısta İstanbul Kadir Has Üniversitesi ile başlayacak ve 2 Haziranda Pamukkale Üniversitesi ile son bulacaktı.Üniversite konserlerinin afiş, tanıtım işlerini konser verilen Üniversiteler üstleniyordu ama bu sene konser programında yer alan Caddebostan Kültür merkezi ve Göztepe Halis Kurtça Kültür Merkezi Konser salonları sadece salon tahsisi yapıyor, diğer tanıtım, afiş, program basım ve dağıtım işlerine karışmıyordu. Bugüne kadar bilmediğimiz bir konu olan bu işlerle uğraşmak tamamen bize kalmıştı ve bu zor görevi de başarmak için acele ediyordum. Bir sonraki yazımda bu işleri nasıl hallettiğimizi yazacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder