Temmuz 2009 da Süperior Gölüne yaptığımız gezi çok güzel anılarla üç gün
sürdü. Bu sürenin sonunda geldiğimiz yoldan gene arada büyükbabaların Suger
Lake'deki evlerine uğrayıp bir gece kalarak Portage'ye döndük. Portage'de de
kalmayacaktık, çünkü Burcu 'nun ablası Ebru ve 4 yaşındaki oğlu Ural Burcu Göker
ve Eric Jenkins düğünü için İstanbul'dan geliyordu. Burcu için ablası Ebru'nun
önemi çok büyüktü. Aynı şey Ebru için de söz konusu idi. Ebru 10 yaş ara ile
doğan kardeşini büyük bir coşku ile karşılamış, yıllarca ona anne gibi bakmış ve
Fransa'daki eğitiminin de mimarı olmuştu. Burcu da kendisini bu kadar koruyan ve
seven bir ablaya sahip olduğu için çok mutluydu. Bu kadar uzaktaki bir düğüne
babası ve benden sonra gelecek üçüncü kişi mutlaka Ebru olacaktı. Ebru'nun 4 yıl
önce doğan oğlu Ural da Burcu için çok önemli idi. Ural ve Ebru'nun Şikago'daki
düğüne iştirak etmeleri Burcu için en büyük armağandı. Portage'de çok kalmadan
Şikago'ya doğru yola çıktık. Portage ile Şikago arasındaki 3 saatlik araba
yolculuğunu adeta uçarak aldık. Ebru'yu ve Ural'ı karşıladıktan, iki gece
Şikago'da kalıp onları gezdirdikten sonra Portage'ye dönecektık. Portage'de
Ebru, Eric'in ailesi ile ilk defa tanışacak ve bir gece kaldıktan
sonra Eric'in bizim için Michigan gölü kıyısında ayarladığı ve Burcu'nun gelin
çıkacağı eve doğru yola çıkacaktık.
T.H.Y nin İstanbul'dan sabah kalkan uçağı 11 saat sonra Şikago havaalanına indiğinde bagajlarını alıp da gelen Ebru ve Ural hiç yorgun gözükmüyordu. Ural'ın koşarak Burcu ve Eric'e sarılması görülmeye değerdi. Hep beraber Şikago'da iki gün kalacağımız otele vardığımızda eşyaları bırakıp hemen yemeğe çıktık. Eric Hilton grubundan Embasy Suite'den suit daireler ayırtmıştı. Otel şehir merkezinde ve suitler çok lükstü. Otelin bu lüksü karşısında bu sefer şaşırmadım. Zira birkaç yıl önce Eric ve ailesi ile gene aynı otelde kalmıştık ve otelin lüksünü görünce fiatı konusunda epey heyecanlanmıştım. Sonra bu kadar lüks otellerin promosyonları olduğunu ve bunları değerlendirdiğiniz de buralarda çok rahat kalabıleceğimizi öğrendim. Eric ve ailesi her Amerika aile gibi promosyonları çok iyi değerlendiriyorlardı. İlk gece Otelin yakınında yediğimiz yemegin ardından otele dönüp hemen odalarda istırahate çekildik. Zira Ebru ve Ural çok yorgundu ve saat farkından dolayı jerlag yaşıyorlardı. Gerçi Ural uyumadan önce herkesin odaları arasında biraz koşuşturdu ama sonunda uykuya dalmakta gecikmedi. Ertesi sabah güneşli bir Şikago günü gezmek için bizi bekliyordu.İlk defa Şikago'ya gelen Ebru'ya şehri gezdirmek için sadece iki tam günümüz vardı. Ertesi gün akşam üzeri Şikago'dan Portage'ye doğru yola çıkacaktık. bu kadar kısıtlı bir zamanda Şikago gibi büyük bir şehri gezmek için acele etmemiz gerekiyordu. Sabah aşağıda kahvaltı salonunda buluştuğumuzda hepimiz o gün yapacağımız geziye hazır gözüküyorduk.
Bizler daha önce Şikago'yu gezdığımız için gezilecek ve görülecek yerler konusunda bilgili idik. Önce bir otobüs turu ile şehri tanımakla geziye başladık. Şikago, Michigan Gölü kıyısında çok büyük bir şehir. Michigan Gölü diyorum ama adeta bir deniz. Bizim Marmara denizimiz gibi ucsuz bucaksız gözüküyor.Otobüs turumuz Göl kıyısında Navy Pier denen bir yerde sonlandı. Burası harika kafeler, lokantalar, lunaparklar ve eğlence yerlerinin olduğu büyük bir bölge. Birbirinden güzel lunapark araçları 4 yaşındaki Ural'ın çok hoşuna gitti. Sevinç çığlıkları atarak birinden diğerine koşup binmek istedi. Bizler de Ural'la birlikte dönme dolaplara ve diğer araçlara binip çocukluğumuzu yaşadık. Dönme dolaptan Şikago'nun ve Michigan gölünün yukardan görünüşü harika idi. Ural'ın bu isteğini de gerçekleştirdikten sonra karnımızın acıktığını fark ettik. Hepimiz Ural'in isteğine uyarak hamburger yemeye karar verdik. Yemekten sonra tekrar otobüsle şehir merkezine döndük. Bu seferki durağımız dünyanın en yüksek binası Sears Tower idi. Bu binayı gezişimizi bir sonraki yazımda anlatacağım.
T.H.Y nin İstanbul'dan sabah kalkan uçağı 11 saat sonra Şikago havaalanına indiğinde bagajlarını alıp da gelen Ebru ve Ural hiç yorgun gözükmüyordu. Ural'ın koşarak Burcu ve Eric'e sarılması görülmeye değerdi. Hep beraber Şikago'da iki gün kalacağımız otele vardığımızda eşyaları bırakıp hemen yemeğe çıktık. Eric Hilton grubundan Embasy Suite'den suit daireler ayırtmıştı. Otel şehir merkezinde ve suitler çok lükstü. Otelin bu lüksü karşısında bu sefer şaşırmadım. Zira birkaç yıl önce Eric ve ailesi ile gene aynı otelde kalmıştık ve otelin lüksünü görünce fiatı konusunda epey heyecanlanmıştım. Sonra bu kadar lüks otellerin promosyonları olduğunu ve bunları değerlendirdiğiniz de buralarda çok rahat kalabıleceğimizi öğrendim. Eric ve ailesi her Amerika aile gibi promosyonları çok iyi değerlendiriyorlardı. İlk gece Otelin yakınında yediğimiz yemegin ardından otele dönüp hemen odalarda istırahate çekildik. Zira Ebru ve Ural çok yorgundu ve saat farkından dolayı jerlag yaşıyorlardı. Gerçi Ural uyumadan önce herkesin odaları arasında biraz koşuşturdu ama sonunda uykuya dalmakta gecikmedi. Ertesi sabah güneşli bir Şikago günü gezmek için bizi bekliyordu.İlk defa Şikago'ya gelen Ebru'ya şehri gezdirmek için sadece iki tam günümüz vardı. Ertesi gün akşam üzeri Şikago'dan Portage'ye doğru yola çıkacaktık. bu kadar kısıtlı bir zamanda Şikago gibi büyük bir şehri gezmek için acele etmemiz gerekiyordu. Sabah aşağıda kahvaltı salonunda buluştuğumuzda hepimiz o gün yapacağımız geziye hazır gözüküyorduk.
Bizler daha önce Şikago'yu gezdığımız için gezilecek ve görülecek yerler konusunda bilgili idik. Önce bir otobüs turu ile şehri tanımakla geziye başladık. Şikago, Michigan Gölü kıyısında çok büyük bir şehir. Michigan Gölü diyorum ama adeta bir deniz. Bizim Marmara denizimiz gibi ucsuz bucaksız gözüküyor.Otobüs turumuz Göl kıyısında Navy Pier denen bir yerde sonlandı. Burası harika kafeler, lokantalar, lunaparklar ve eğlence yerlerinin olduğu büyük bir bölge. Birbirinden güzel lunapark araçları 4 yaşındaki Ural'ın çok hoşuna gitti. Sevinç çığlıkları atarak birinden diğerine koşup binmek istedi. Bizler de Ural'la birlikte dönme dolaplara ve diğer araçlara binip çocukluğumuzu yaşadık. Dönme dolaptan Şikago'nun ve Michigan gölünün yukardan görünüşü harika idi. Ural'ın bu isteğini de gerçekleştirdikten sonra karnımızın acıktığını fark ettik. Hepimiz Ural'in isteğine uyarak hamburger yemeye karar verdik. Yemekten sonra tekrar otobüsle şehir merkezine döndük. Bu seferki durağımız dünyanın en yüksek binası Sears Tower idi. Bu binayı gezişimizi bir sonraki yazımda anlatacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder