Hürriyet

19 Ağustos 2014 Salı

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kültür ve Turizm Bakanlığının Desteği

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kültür ve Turizm Bakanlığının Desteği: Thallesse'deki günlerimiz hızla geçiyordu. Bu günlerde bizi çok mutlu eden bir olay daha oldu.Burcu Calgary Üniversitesinde master yap...

Kültür ve Turizm Bakanlığının Desteği

Thallesse'deki günlerimiz hızla geçiyordu. Bu günlerde bizi çok mutlu eden bir olay daha oldu.Burcu Calgary Üniversitesinde master yaparken Calgary'de yaşayan bir Türk aile ona kol kanat germişti. Turgay Bey ve eşi Nazan Hanım.İşte Turgay Bey ve Nazan Hanım bir geziden dönerken sırf Burcu'yu görmek için Thallesse'ye uğradılar ve bir gece kaldılar. Bu bizi çok mutlu etti. Burcu ve Eric onları ebeveynleri gibi seviyorlardı. Ben de Calgary ziyaretimde tanışmıştım. Hatta beni havaalanından karşılamaya Turgay Bey gelmişti. İnanılmaz samimi ,dost bu ailenin bizi ziyaret etmesi mutluluğumuzu katlamıştı adeta.
  Konserler, dost ziyaretleri, arkadaş toplantıları, geziler derken sayılı günler çabuk geçti. Dönerken hafızamda o kadar çok anı biriktirmiştim ki.
Uzun bir süre kalmıştım Amerika'da.Artık Türkiye'ye dönüş zamanı idi. Dönmek ve mayıs ayında Türkiye'ye konser vermek üzere gelecek Burcu ve Eric için çalışmak zorunda idim. Zira bu konuda tüm iş bana düşüyordu.
  Bu arada Burcu bu kadar yoğun çalışmalarının arasında boş durmuyor ve bir çok yere yazarak Carnegie Halla konserini duyurmaya çalışıyordu.Genç bir Türk sanatçısının dünyanın en prestijli Konser salonunda açalma hakkını elde etmesi pek küçümsenecek bir olay değildi. Ne yazık ki basın kuruluşları pek haberdar olamıyordu bu duyulası haberlerde. Ülkem insanın ihtiyacı vardı bu güzel ve onur verici haberlere.
  Bu arada bir gün ben Türkiye'ye döndüm. Amerika'ya gidiş çok zevkli ve umut doluyud. Çocuğunu görmenin mutluluğu.Oysaki dönüş biraz hüzünlü idi. Evladından ayrılmakzordu. Ama bu sefer çok mutsuz değildim . Nasılsa Burcu birkaç ay sonra gelecekti. Ülkemde verdiği konserler kendi halkınına müziğe ile ulaşmanın onurunu taşıması bakımından Burcu'yu çok mutlu ediyordu ama beni evladımı daha fazla görme imkanı sağladığı için daha çok mutlu ediyordu.
  Ben ülkeme dönüp jetlagın etkisni üzerimden attıktan sonra yoğun çalışmalara başladım. Zira Burcu ve Eric 10 Mayıs-5 Haziran tarihleri arasında 12 konser gerçekleştireceklerdi ve bu konserlerin tanıtımı, basın duyuruları, bilet ve davetli olayları tamamen benim omuzlarımda idi.
   Türkiye'ye döndükten sonra duyduğum bir güzel haber de Burcu'nun Carnegie Hall konseri duyuruları için yaptığı çalışmaların aldığı olumlu sonuçlar oldu.Burcu yaptığı duyurularla çok ses getirmişti. Öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığı konuya güzel yaklaşmış ve bir basın bülteni ile Burcu Göker'in Kültür Bakanlığı desteği ile Carnegie Hall'de ve Türkiye'de konser vereceğini duyurmuştu.
  Bize çok onur veren bu basın bülteni hakkkında sonra çok düşündüm.Basın bültenini okuyan kişiler Burcu ve Eric'in kendi yol paralarını karşılayarak bu konserler için geldiklerini. çoğundan hiçbir ücret almadan sadece ağırlanarak gerçekleştirdikleri  bu konserlerin tüm giderlerini kendi mütevazi öğrenci bütçelerinden karşıladıklarını biliyorlarmıydı acaba. Bir konser yapmak ne demek.
  Sadece Antalaya Aspendos Sahnesi Konseri için iki kere Antalyaya gittim. yol parası, ikamet ücretleri. Konser salonunun kirası, afişler, tanıtımlar, gazete ilanları .Bütün bu fahiş ücretler bizim cebimizden çıktı.Konser için gelen sanatçıların uçak ücretleri, otel paraları, masrafları , daha neler neler.
  Gene de Kültür Bakanlığının bu desteği bize onur vermişti.  Bu bizim ilk defa bir Devlet kuruluşundan gördüğümüz destekti.
  Kültür Bakanlığının Basın bültenin etkisi mi desem, yoksa Burcu'nun ve benim günlerce yazıp çizmelerimiz mi desem Türk basını çok ilgi gösterdi bu konsere.Her gün birçok gazetede çıkan haber sesimizi duyurmaya yetecekmiydi.
  Burcu'nun bir sözü ile bitireyim yazımı. Klasik Müzikçilerin de pop müzikçiler kadar tanıtılmaya hakkı olduğunu söylemişti.Burcu. Yoksa bir başka sanatçı mı söylemişti.?

17 Ağustos 2014 Pazar

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Carnegie Hall Konseri Afişi için çekim yapılıyor.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Carnegie Hall Konseri Afişi için çekim yapılıyor.: Günler hızla geçiyordu. Bir gün Burcu heyecanla geldi. Bu hafta Carnegie Hall konserinin afiş ve tanıtımı için fotoğraf çekimi yapılacak d...

Carnegie Hall Konseri Afişi için çekim yapılıyor.

Günler hızla geçiyordu. Bir gün Burcu heyecanla geldi. Bu hafta Carnegie Hall konserinin afiş ve tanıtımı için fotoğraf çekimi yapılacak diye anlatıyordu.
Afişte kullanılacak resim çok önemliydi. Hanımlar için özellikle. Çünkü kuaföre gidersiniz harika bir saç yaptırırsınız ve resim çekilir çok kötü bir sonuç verir. Ayrıca fotoğraf çekimi için de Üniversite çok iyi bir fotoğrafçı ile anlaşmıştı ve çekim bir kere yapılacaktı. Beğenmediğinde tekrar çekilme şansı yoktu.
Burcu ile düşündük , tanıdığımız iyi bir kuaför  de yoktu Thallesse'de. biz böyle endişe ile düşünürken dertleştiğimiz bir arkadaşımız olaya çözüm buldu. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi öğretim elemanlarından  Bulut ailesi aynı sitede bize komşu oturuyordu. Ailenin genç hanımı Elçin Bulut Hanım 'Ben Burcu'nun saçını ve makyajını yaparım.'diye bir teklifte bulundu. Hanım kızımızın zevkini uzun zamandır takdir ediyordum. Onun Burcu'nun saçını yapacak olması içimizi rahatlattı.
Çekim günü sabah erkenden çalışmaya başladık. Bir gün önceden dolaptan çıkardığımız tuvaletler arasından seçtiğimiz kıyafeti ütüledik.Elçin Hanım Burcu'nun saçını ve makyajını yaptı, hakikaetn çok güzel oldu.
O gün hava epey soğuk ve yağmurlu idi. Neyse ıslanmadan ve Burcu'nun saçını bozmadan çekimin yapılacağı Üniversitenin büyük konser salonuna vardık. Çekim süresince ben heyecanla gelişmeleri izledim. Elçin Hanım saçta ve makyajda oluşacak bir bozulmayı anında düzeltmek için hazır bekledi. Burcu çok rahattı.
Çekim bittiğinde kahvelerimizi içerken neticenin güzel olması için dua ediyorduk bir yandan da.
  Daha sonraki günler Elçin Hanım ve gene aynı sitede oturduğumuz Evren Hanım , Burcu ve ben çok güzel geziler yaptık. Aynı sitede bir çok Türk aile oturuyordu. Hepsi genç olan bu aileler ki genelde bir karı kocadan müteşekkildirler,Üniversiteye YÖK bursu ile gelmiş Öğretim elemanlarıydı. Hepsi Türkiye'nin bir çok yöresindeki Üniversitelerde görev yapan genç çiftler burada bir araya gelmiş ve uzak bir diyarda yalnız yaşamanın duygusu ile birleşmişlerdi.
O genç ailelerle çok güzel günler geçirdim. Öylesine yoğun bir dostluk ilişkimiz vardı ki kendimi hiç ülkemden uzak hissetmedim.
Kah ben onlara Kuru fasulye Pilav partileri yaptım, kah onlar beni arabaları ile göl kıyısına gezmeye götürdü. Başım sıkıştığında ilk onların kapısını çaldım ve hep yardım ettiler bana.
Bu yazımda hepsini sevgi ile hatırlıyorum.Haftada bir gün gidilen meyve sebze pazarından aldığımız toptan gıda maddelerini paylaşırken yaşadıklarımızı unutamıyorum. Bu kadar genç insanın arasında yaşımı , dertlerimi unutmuştum.
Bu benim için çok büyük bir şanstı. Zira Paris'te yaşarkende hep genç Doktora, master öğrencileri arasında geçti yaşamım.Hiç yaşlandığımı anlayamadım. Taki Türkiye'ye dönüp romatizmalar,kireçlenmeler başlayınca,'İşte dedim zaman geldi.'

14 Ağustos 2014 Perşembe

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Burcu gene azmini ve mücadele gücünü göstermişti.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Burcu gene azmini ve mücadele gücünü göstermişti.: Noel sabahı verilen hediyelerin  hepsi birbirinden güzel ve düşünerek alınmış nesnelerdi. Noel  ertesi güzel, eğlenceli aile toplantıların...

Burcu gene azmini ve mücadele gücünü göstermişti.

Noel sabahı verilen hediyelerin  hepsi birbirinden güzel ve düşünerek alınmış nesnelerdi. Noel  ertesi güzel, eğlenceli aile toplantılarına katıldık. Yılbaşı gecesi  kutlaması ise noel kadar şaşaalı değildi. Gene de güzel bir gecenin ardından artık Thallesse'ye dönüş günümüz gelip çatmıştı.
Geldiğimiz gibi Portage Şikago, Panama City ve nihayyet Thallesse. Gene Şikago'da Embasy Suit'te bir gece kaldık ve yorgun ama mutlu evimize vasıl olduk.
Curuise gemisi, arkadan Portage noel gezisi oldukça uzun sürmüştü. Ben Amerikaya geleli neredeyse 3 hafta olmuştu ve ancak evimize uzun süre kalmaya gelmiştik.
Thallesse'de bizi ılık bir hava ve bir sürü sorun karşıladı. Daha önceki yazılarımda Mayıs ayında Burcu ve Eric'in Newyok Carnegie Hall konser salonunda bir konser vermek için yarışma kazandıklarından bahsetmiştim.Burcu ve Eric 1500 kişi içinden bu konser hakkını kazanmışlardı ama bu konseri engellemek isteyen bir grup insan vardı. Dünyanın her yerinde insan ve özellikleri aynı. Alt oyma , ayak kaydırma heryerde mevcut.
 Burcu da bu güzel gezi günlerinde bir yandan da arkalarından konserin gerçekleşmemesi için ayak oyunları kuran kişilerle mücadele etmek zorunda kalıyordu. Eric belki Amerikalı olduğu için, belki de karekter özelliklerinden Burcu kadar hırslı değildi. Zaten Carnegie Hall konseri de Burcu'nun mücadele edip kazandığı bir olaydı. Eric'e kalsa belki de yarışmaya bile girmezdi.
 Ben de bu oyunlardan çok etkilenmiştim. Bir yandan mutlu geziler yapıyor bir yandan da bu cennet gibi yerlerde alt oymaların yarattığı mücadelenin sıkıntısı ile başetmeye çalışıyorduk.
  Bir ara ben o kadar etkilendim ki ufak bir rahatsızlık bile geçirdim. İnsanın çocuğunun büyük bir mücadelede olması ve kendisinin elinden bir şey gelmeden sadece seyreder durumda oluşu çok can sıkıcı.
  Nihayyet Thallesse'ye döndük ve bu süre zarfında da Burcu zaferini kazandı. Çevresindeki kötü niyetli kişilerin amaçları gerçekleşmemiş ve Burcu ile Eric'in başarılı konserinin planını kimse engelleyememişti.
  Bu her zamanki gibi Burcu'nun azminin, mücadele gücünün büyük zaferi idi.
  Şimdi bizi Thallese'de yoğun günler bekliyordu. Bir yandan Burcu doktorası için çalışmalarına devam edcek. bir yandan Eppes Quarted konserlerini gerçekleştirecek. bir yandan mayısta gerçekleşecek konserin repertuarını hazırlayacaktı.Bu arada konserin afişleri için resim çekimi ve diğer tanıtım çalışmaları yapılacaktı.
  Ocak ayı çok yoğun başladı. Konserler, çalışmalar, Bu arada Burcu civar orkestralarda da konserlerde görev alıyordu. Bu hem mesleki açıdan hem de maddi açıdan büyük bir destek oluyordu Burcu'ya.Bu civar bölgelerdeki orkestra konserleri benim de çok hoşuma gidiyordu. Benzin parasını , diğer masrafları karşılayan orkestra ayrıca kalan sanatçılara en lüks otelllerde konaklama da temin ediyordu. Konser başlamadan zarf içinde alınan yüklü bir kaşe ücreti de bütün bunlara eklenince konserin değmeyin keyfine.
  Beni de böyle bir kaç konsere götürdü Burcu. Kaldığımız oteller çok lüks, konserler çok kaliteli ve konser sonrası verilen davetler çok görkemli idi. Ayrıca Burcu konser provasında iken ben bulunduğumuz şehri gezip dolaşıyordum. Hakikaten çok zevkli bir olaydı.

13 Ağustos 2014 Çarşamba

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Bir Noel hatırası

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Bir Noel hatırası: O gece trenden inip eve gidene kadar Portage'de evlere bakmaktan şaşkına döndüm. Daha önce bir kaç kez gitmiştim Portage'ye. Eric&...

Bir Noel hatırası

O gece trenden inip eve gidene kadar Portage'de evlere bakmaktan şaşkına döndüm. Daha önce bir kaç kez gitmiştim Portage'ye. Eric'in ailesinin oturduğu bu şirin Amerkan kasabası bana bir tatil yöresini anımsatmıştı yaz aylarındaki gidişlerimizde. Oysa şimdi karlar altında , harika süslenmiş evleri ile adeta bir masal  beldesini anımsatıyordu.
  Eric'in ailesinin oturduğu eve girince şaşkınlığım daha da arttı. Bütün ev irili ufalı süslü çam ağaçları ile donatılmıştı. Evde hiç normal ışık yanmıyordu.Bütün ev noel süsleri ile ışıklandırılmıştı.Evdeki bütün sehpaların, masaların üzerinde çeşit çeşit yemişliklerde çikolatalar, çikolatalı kekler vardı. Bu keklerin , çikolataların hiç tükenmediğini ve devamlı her geçen bir avuç aldığı halde hep dolu olduğunu gördüm daha sonraki günlerde. Sanki tılsımlı gibi çikolata tasları boşalmıyordu. Daha sonra günlerde  bir sabah erken oturmuş bilgisayarda bir şey yazıyordum. Birden dikkatimi çekti. Pamela elinde büyülk bir torba bütün çikolata taslarını dolduruyordu sırası ile. İşin tılsımı bu imiş.
  Bana gene yandaki Komşularının büyük evi ayrılmıştı. Bu koca malikane gibi evde tek başıma kalırsam korkabileceğim düşünüldüğünden Burcu da benimle kalacaktı. Daha önceki yazılarımda bu büyük ve harika evden bahsetmiştim.
  Eşyalarımızı kalacağımız eve bırakıp Pamelalara geçtiğimizde harika bir masanın bizi beklediğini gördüm. Nefis bir noel tatli bizi bekliyrdu anlaşılan.
  Günler birbiri adına hızla geçti. Önce Noel, sonra yılbaşı kutlamaları.Noel kutlamaları Amerikan ailelerinde yılbaşı kutlamalarından daha görkemli geçiyor. Bunu bu gezimizde bir kez daha anladım. Noel gecesi bütün aile toplandı Eric'lerin evine. Büyük babalar ,teyzeler, anneanneler,halalar, bütün gençler. neşeli harika bir noıel yemeği oldu. Ertesi sabah erkenden  Burcu beni uyandırdı. Kahvaltıdan önce hediyelerimizi açacağız sonra kahvaltı edilecek dedi. Ben kalktım giyindim. yandaki eve geçmek üzere aşağı kata inip sokak kapısını açacaktım ki Burcu'nun bağırması ile durdum.Anne dur kapıyı açma. dışarda karla kaplı kapı diyordu Burcu.Meğer gece o kadar çok kar yağmış ki kapıyı ötmüş. Yukarı kata çıktık, pencereden baktığımızda Eric ve kardeşinin ellerinde kazmalarla kapının önündeki karları kürediklerini gördük. Epey bir çalışmadan sonra sokak kapımız açıldı ve yan eve geçebildik.
  Noel ağacının etrafında toplanmış aile bireylerini gördüm salona girince. Büyük küçük herkes devasa ağacın etrafındaydı. Ağacın altında da yüzlerce hediye vardı neredeyse. Biz de ilk geldiğimiz günlerde aldığımız hediyeleri koymuştuk ağaç altına.Pamela ve çocuklar ağaç altına oturdular ve sırası le paketleri ellerine alıp üstündeki isimlere göre sahiplerine vermeye başladılar. Çok uzun süren , eğlenceli bir dağıtımdan sonra herkes ellerinde bir sürü paket  kahvaltı masasına giderken çok mutluydu.

11 Ağustos 2014 Pazartesi

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kendimi Dr. Jivago Filminde hissettim.

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kendimi Dr. Jivago Filminde hissettim.: Ertesi sabah karlı bir Şikago sabahına uyandık. Otel çok rahat ve lükstü. Zaten Embasy Suit hakikaten çok üst kalitede bir otel. Suit şekl...

Kendimi Dr. Jivago Filminde hissettim.

Ertesi sabah karlı bir Şikago sabahına uyandık. Otel çok rahat ve lükstü. Zaten Embasy Suit hakikaten çok üst kalitede bir otel. Suit şeklindeki odalarında ailelerin kalması ve rahatı için her türlü gereksinim karşılanmış durumda. Otelin odaların tam ortasında, aşağıda büyük bir lobisi var. sabah kalvaltısı ve akşam üzeri drinkleri burada yapılıyor. Ayrıca diğer zamanlarda da oturmak ve lobide çalan piyanoyu dinlemek de mümkün. Kahvaltılar sanki binbir çeşidin bulunduğu bir şölen adeta.Tabii drink saatleri de öyle. Boğazına çok düşkün Amerikalılar burada yiyor da yiyor. Suitler çok rahat. Yataklar duble. Tam obez Amerikalılara göre. Oturma bölümü, çalışma masası. ufak çay kahve mutfağı, ütü masası bile var suitlerde.
Bu kadar lükse pahalı mı. çok değil. Tam Şikago merkezde olan ve heryere çok yakın Hilton oteller zincirinin bir parçası olan bu otel çok pahalı değil. Eğer pahalı olsa çoluk çocuk Amerikan aileleri buraya pek gelemez. Ben daha önce gelişimde de Pamelaya sormuştum. Zira iki kişilik odaların 700 dolar falan olduğunu okumuştum resepsiyonda. Pamela bana erken rezervasyon yaplıırsa, belli indirim kuponları uygulanırsa, bazı ucuz dönemler seçilirse çok uygun fiyata kalınabileceğini söylemişti bu otelde. Anlayacağınız Amerikalılar işini biliyor.
Şikago tern istasyonuna varınca kalabalığı görüp ürktüm. Herkes bizim gibi noel tatiline gidiyordu ve inanılmaz bir insan kalabalığı vardı. Bütün bu  kalabalığa rağmen iyi bir organizasyonla yorulmadan trenlerimize bindik. Tren hareket edip Şikago'dan yavaş yavaş uzaklaşınca kendimi Dr. Jivago filminde gibi hissettim. Tren bembeyaz karla kaplı ıssız yerlerden geçiyordu. İnanılmaz zevkli bir yolculuktu.Kahvelerimiz elimizde sıcak trende Burcu ile sohbet ederek bu karlı manzarayı seyretmek çok zevkliydi.
 Aylardan aralık olduğu için varacağımız istasyona varmadan hava karardı. Nihayyet Protage'ye yaklaştığımızı Eric müjdeledi.Tren istasyona girdi. Biz bavullarımızla iniş kapısının önünde bekliyoruz. Tren durup kapı açılınca önce dışardaki bembeyaz karı, daha sonra trenin öninde başlarında kürk iağkaları üstlerinde yakaları kürklü gocukları ile adamları gördüm. Eric önce indi. Ben kapıya yaklaştım. O sırada trenin basamağının önüne ek bir basamak kondu adamlardan biri tarafından. Gocuklu, kğrk şapkalı adamlardan biri elimden tuttu ve bir kraliçe indirir gibi beni trenden indirdi.İşte o zaman hakikaten Dr.Jivago filmindeyim dedim.Karlarla kaplı bir istasyon, kürk şapkalı adamlar, trenin önüne konulan basamak ve yüzüme çarpan buz gibi hav. Dışarsı kimbilir eksi kaç derece idi.Elimden tutup indiren adamın yüzüne baktım. Kürk şapkasının altındaki bu yüz bana hiç yabancı değildi. Beni trenden indiren Eric'in baası Bopdu. Bugüne kadar hep yazlık giysi ile gördiğim Bop'u tanımamıştım. Diğer şapkalı adamlar da bizi karşılamay gelen Eric'in kardeşleri ve tanıdıkları idi. Bu harika karşılama töreni beni çok duygulandırdı.
Anlaşılan çok güzel bir noel tatili bizi bekliyordu.
Arabalara binip hareket ettiğimizde eve gidene kadar geçtiğimiz yoıllarda gördüklerim tam bir masal aleminde olduğum hissini yaşattı bana. Bütün evler birbirinden çok farklı şekilde süslenmiş, ışıklandırılmıştı. Sanki bir yarışma vardı. Engüzel noel süslemesi yapılan ev seçilecektı sank.Gerçekmiş. Hakikaten Portage'de en güzel süslenen ev seçilecekmiş. Bunu daha sonra öğrendim.
Bu çok güzel noel anılarım uzayacak sanırım. Devamı bir sonraki yazımda.

9 Ağustos 2014 Cumartesi

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kar ve buzla kaplı Şikago'da Noel süslemeleri şaha...

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Kar ve buzla kaplı Şikago'da Noel süslemeleri şaha...: Gemi yolculuğumuz sırasında görevlilerden birine sordum. Gemideki 2000 personel arasında Türk varmı diye.Metin bey diye bir personel olduğ...

Kar ve buzla kaplı Şikago'da Noel süslemeleri şahane idi.

Gemi yolculuğumuz sırasında görevlilerden birine sordum. Gemideki 2000 personel arasında Türk varmı diye.Metin bey diye bir personel olduğunu söyledi görevli. Ne tuhaftı. Ülkemizden bu kadar uzakta 3 Türk aynı gemide buluşmuştuk. Dünya gerçekten çok küçüktü.
Kamarama geldiğim zaman yatağın üstünde bir tabak çikolata ile kaplı çilek ve çiçek buldum.bir de kart tabii. Bu çok şık jest gemide görevli Metin Bey'in hediyesi idi. O da aynen bizim gibi gemide Türk yolcu olup olmadığını araştırmış ve bizim ismimizi görünce kamaramıza bu güzel jesti göndermişti. Tabii güzel dilekleri içeren bir kart ile. Ertesi gün çay salonunda iken yanımıza çok şık bir beyefendi geldi. Kendisini takdim etti. Gemide ikinci kaptan olarak çalışan  Metin Bey..Biz onu tanımaktan çok mutlu olduk. 20 yıldır bu gemilerde görevli olduğunu anlatan bu zarif beyefendi ile güzel bir sohbet ettik.
Yolculuğumuz bittiğinde Jacsonwille'de gemiden çok güzel anılar ile ayrıldık.Gerçi Eric deniz tutmasından biraz perişan olmuş ve yolculuğunun büyük bölümünü Dramamin alarak ve uyuyarak geçirmişti.
Jacsonwille'den evimize doğru yola çıktık. Bu benim Burcu'nun Thallasse'deki evine ilk gidişimdi.Zatan pek fazla da kalamayacaktık.Bir kaç gün sonra noel kutlamaları için Eric'in ailesinin bulunduğu Şikago Portage'ye doğru uzun bir yolculuğa çıkacaktık.
  Burcu' ile Eric'in beraber oturduğu ev Thalllese'de Thallewille adlı bir sitede idi. İki katlı evlerin olduğu bu site oldukça geniş bir alana inşa edilmiş , evlerin arasında yüzme havuzu, tenis kortu ve diğer sosyal tesisleri de olan bir yerleşim yeri idi. Şehir merkezine çok yakındı ama hep araba ile gidiyorduk merkeze.
  Evler çok yeni değildi ama şirin ve kullanışlı idi. Her dairenin merdiveni ayrı .önden ve arkadan girişi vardı. Dairelerin salonun önündeki küçük balkonda sincaplar dolaşıyordu.Evden de sadece yeşil alan gözüküyordu. Evler öyle inşaa edilmişti ki birbirlerini görmeyecek şekilde idiler. Kısacası rahat ve şirin bir evdi.
 Bir kaç günümüz yerleşmekle geçti. Bir sabah gene yola çıktık. Thallese'den Panama City'ye araba ile gidecek, bir gece orada otelde kalacak ve ertesi sabah Şikago uçağına binecektik. Panama City Obamanın da tatil yaptığı çok lüks bir tatil merkezi. Panama City'de kalacağımız oteli görünce hayran oldum. Okyanus kıyısında çok lüks bir oteldi. Zaten Amerika'da oteller hakikaten çok lüks. Adeta bir daire büyüklüğündeki otel odalarında her türlü ihtiyacı karşılayacak şey var.
  Çok güzel bir dinlemenin sabahı Şikago uçağına bindik. Hakikaten Amerika çok büyük bir ülke. Bir yerinden başka bir yerine gidiş saatler alabiliyor.
   Thallesse, Panama City güneyde olduğu için hava aralık sonu olmasına rağmen sıcaktı. Şikago ise kuzeyde. Biz ılık bir sonbahar havasından Şikagoda karlı buzlu bir kış havasına indik.İnanılmaz bir hava değişikliği vardı. Noel için süslenmiş , karlı Şikagoyu görünce kışın varlığını bir kez daha anladım. Şikagoda bir gece kalacaktık. Ertesi sabah bizi Portage'ye götürecek trene binecektik. Şikagoda daha önce kaldığımız Embasy Suit adlı otelde yerimiz ayrılmıştı. Şehirin içinde olan ve Hilton oteller zincirinin bir uazntısı olan otel, noel tatili için gelen turistlerle tıklım tıklım dolu idi. Otel çok lükstü ve pencerelerinden bile Şikago'nun güzelliği görülebiliyordu.
  Ben yorgundum. Odamda kalıp dinlenmeyi tercih ettim. Burcu ve Eric dışarı çıkıp gezmek ve Şikago'nun noel için süslenmiş sokaklarında resimler çekmeyi tercih ettiler. Ben odamda dinlenirken bir süre sonra Burcu geldi.Dışarda her tarafın buz ve kar olduğunu ama şehir merkezine kurulmuş dev çam ağacının çok güzel olduğunu anlatıyordu.
  Yarın bizi çok uzun bir yolculuk bekliyordu. Bu havada  bu uzun yolculuk hakikaten büyük macera idi.Şikago yolculuğumuzu bir sonraki yazıma bırakıyorum.

6 Ağustos 2014 Çarşamba

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Zenginlikle Fakirliğin yanyana olduğu Nassau Adası...

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Zenginlikle Fakirliğin yanyana olduğu Nassau Adası...: Fırtına sebiyle Key West limanına girememiştik ama Bahama adalar topluluğundan Nassau adasına yanaşabildik.Aynen yabancı bir ülkeye giriş ...

Zenginlikle Fakirliğin yanyana olduğu Nassau Adası

Fırtına sebiyle Key West limanına girememiştik ama Bahama adalar topluluğundan Nassau adasına yanaşabildik.Aynen yabancı bir ülkeye giriş yapar gibi bu adaya giriş yaptık. Oysaki Ada A.B.D ne aitti. Adada kalacağımız süre belli idi ve bize gemiden inmeden görevliler tarafından Adanın çok ilkel olduğu ve belli yerler dışında bir şey yiyip içmemizin sağlığımız açısından mahzurlu olduğu uyarısı yapılmıştı.
Adaya indiğimizde iskelenin çıkışında çok eski minübüslere rastladık. Bizim ülkemizde 30 yıl önceki eski dolmuşları andıran bu vasıtalar yanlarında yaşlı, pejmurde kılıklı şöförleri ile gemiden inenleri bekliyordu.Bizim gibi bir Amerikalı aile ,ile hemen orada anlaşıp bir minubus şöförü ile pazarlığa başladık . Bize adayı gezdirecekti. Bu adanın en önemli tesisi içinde dünyanın en büyük akvaryumunu da barındıran Atlantis Resort idi.Zaten bu tesisten başka bir şey olmadığını da gezdiğimizde anlayacaktık.
Hakikaten Ada çok fakir ve ilkeldi. Ada halkı çok eski evlerde yaşıyordu. Adada bir tane bile elle tutulur kafe, restoran göremedik. Aylardan aralıktı ve adanın harika plajlşarına da gidecek hava yoktu.
Zavalılı şöförümüz ıhlaya zıhlaya giden çok eski minübüsü adanın bozuk yollarında götürmeye çalışırken bir yandan da bize adasını anlatıyordu. Bizi tarihi bir mekan diye götürdüğü tepede bir kaç savaş kalıntısınıa rastladık. Bize de onu kırmamak için çok önemli bir olay görmüş gibi resim çekiyorduk.Bu arada bize hatıralık eşya alıp almak istemediğimiz sordu. Biz de adaya ait hatıralık eşya almak istediğimiz söyledik. Bizi çok zavallı bir barakaya dükkana götürdü. Dükkanda bir kaç eski taş , bir iki deniz kabuğu ve ada kadınlarının yaptığı ilkel bazı örme şeyler vardı. Gördüklerimiz karşısında çok etkilenmiştik. Zavallı dükkan sahibi adama yardım etmek için bir şey almak ,istedik ve alacak elle tututlur bir şey bulamadık.
  Biraz adayı gezdikten sonra harika görkemli bir tesisi önünde durdu pejmurde arabamız. Biraz önce gezdiğimiz yerlere hiö benzemeyen harika bir tesisti burası. Şöförümüz 'İşte burası AtlantisResort.'dedi. Arabadan inip yürüyerek tesie girdik. Gördüğümüz ihtişam karşısında etkilendik. Yaklaşan noel sebibiyle her yer devasa çam ağaçları ile süslenmişti. Uzun bir süre hayran hayran tesisi gezdik, resimler çektik. Böylesine zavallı bir adada fakirlikle zenginliğin bu kadar yanyana duruşu bizi şaşırtmıştı. Fakirlik daha fakır, zenginlik daha zengin gözüküyordu yanyana.
  Atlantis'te dünyanın en büyük akvaryumunu gezdik. Bütün deniz mahlukatı vardı akvaryumda. Bol bol resim çektik. Bizim gibi gezen bir çok kişi vardı. Atlantisin yakınında harika yapılmış oteller rezidanslar gördük. Bir çok zengin kişi buralarda gelip ev sahibi olmuşlar ve ada halkından ayrı refah içinde yaşıyorlardı.
  Atlantisten çıkışta şöförümüzü kapıda bizi bekler bulduk. Dönüş yolculuğumuz kısa sürdü.Gemiye girerken adada hiçbir şey yemediğimizi fark ettik. Bize verilen uyarıya uymuştuk.Gemide bizi harika açık büfeler, yemekler , pastalar bekliyordu nasılsa........

3 Ağustos 2014 Pazar

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Gemide yaşam harika

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Gemide yaşam harika: Güvertede yapılan bu tatbikat sırasında Titanik gemisini hatırladım. İlk seferinde Okyanus'ta batan ve bir çok kişiye mezar olan o gör...

Gemide yaşam harika

Güvertede yapılan bu tatbikat sırasında Titanik gemisini hatırladım. İlk seferinde Okyanus'ta batan ve bir çok kişiye mezar olan o görkemli gemi geldi bir an aklıma.Ama biz Okyanusu geçmeyecektik. Güzergahımız kıyıdan kıyıdan Bahama adalarına kadar inmek ve geri dönmekti. Bir haftalık bu turda bir çok da iskeleye uğrayacaktık.
Gemi hareket ederken güverteye çıktık. resimler çektik. Daha sonra bu görkemli gemiyi gezmeyi düşündük. Bu arada da karnımızın acıktığını farkettik. Yolculuk sırasında gemide bulunan bütün yiyecek ve içeceklerin ödediğimiz fiatın içinde olması bizi çok mutlu etmişti.
Gemi çok büyüktü. 3000  kişinin yolculuk yaptığı gemide sanırım bir o kadar da personel vardı.Gemide katlar arasında bir çok asansör bulunuyordu. Üç kat sadece kamaralara ayrılmıştı. En üst katlarda lokantalar, yüzme havuzu, açık kafe ve gazinolar bulunuyordu. Aşağı katlarda ise sinema salonu, tiyatro gösteri salonu, kumarhane, çeşitli dinlenme ve çay salonları vardı. Bir kat sadece alışveriş için mağazalara ayrılmıştı.İnanılmaz kıyafetlerin, mücevherlerin olduğu katta indirim de mevcuttu. Daha sonraki günlerde gelip buradan alışveriş yapabilirdik.
Karnımız açıktı dedik ama seçenek o kadar fazla idi ki biz karar veremiyorduk yemek için. 24 saat açık olan yeme bölümleri, çeşitli fest foodlar, italyan mutfakları, Japon mutfakları gibi.dünyanın bir çok ülke mutfağını ihttiva ediyordu. sadece  suşi için bile ayrı bir servis bölümü vardı.
Çay , kahve , meşrubatın bedava olduğu gemide sanırım içki ayrı ücrete tabii idi.
Karnımzı doyurduktan sonra biraz kamaralarda istirahat etmek için çekildik.Akşama doğru çay salaonunda buluştuk. Gemide herkes yiyip içip eğleniyordu. Bir de tabii harıl harıl kumar oynuyorlardı.
Akşam yemekleri herkesin kamara numarasına göre farklı salonlarda idi. Gece yemeğe inmek için kamaralarımız agidip giyindik süslendik çaydan sonra. Yemek salonlarında en lüks lokantayı aratmayacak servis vardı. Bir de canlı müzik. Herkes bir baloya gider gibi giyinmişti. Gündüz şortla gemide dolaşan kişileri bu kadar şık ve bakımlı görmek beni şaşırtmadı.Zira akşam yeneği bir sosyal olaydı gemide.Yemekten sonra bir gemi turuna daha çıktık. Bir başka katta Latin müziği yapan bir bölüm gördük ve oturup o müziği dinlemeye, dansedenleri seyretmeye başladık.Gerçekten gemide yaşam çok güzeldi.
İlk bir kaç gün böyle eğlenceli geçti.Kamaramızdaki televizyondan geminin heran rotası takip edebiliyorduk. Key West adlı bir yere varacaktık yakında.
Tam o saatlerde bir fırtına patladı. Öncelikle gemide bütün güvertelere çıkışı yasakladılar. Ben Avşa hattından dalgaya, denizde sallanmaya o kadar alışıktım ki Okyanustaki bu koca geminin sallanması bana etki etmedi. Ama bir çok kişi aralarında Eric de vardı, doktorluk oldular ve bundan sonraki günlerin çoğu zamanını odalarında dramamin içerek geçirdiler. Burcu da benim gibi dalgaya alışıktı. Biz kapalı alanlarda çay, kahve içerek durmadan yiyerek, pencerelerden dalgaları seyrederek saatlerimizi geçirdik. Tabii dalgadan Key West' yanaşamadı gemi. Bizim için biraz hayal kırıklığı idi bu durum. kaç gündür denizdeydik ve binbir umutla beklediğimiz limana giremiyorduk.
Bundan sonraki durağımız Bahama adalarından  Nassau idi.

2 Ağustos 2014 Cumartesi

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Jacsonwille'den Kalkan Gemi

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Jacsonwille'den Kalkan Gemi:   Aralık ayında ben Türkiye'den Amerika'ya doğru yola çıkacaktım. Bir kaç aktarmadan sonra Jacksonwille son durağımdı.Orada Burcu ...

Jacsonwille'den Kalkan Gemi

  Aralık ayında ben Türkiye'den Amerika'ya doğru yola çıkacaktım. Bir kaç aktarmadan sonra Jacksonwille son durağımdı.Orada Burcu ve Eric beni karşılayacak, bir gece otelde kalacaktık.Ertesi sabah Jacksonwille'den kalkan Cruise gemizi ile Bahama adalarına doğru yola çıkacaktık. Amerika'da kalacağım sürede birbirinden farkıl seyahatler ,olaylar beni bekliyordu.Sanırım o zamanlar daha genç ve takatlı imişim. Şİmdi arka sokaktaki arkadaşıma bile gitmeye üşenir oldum.Bana o tarihlerde bu uzun yolculuk çok cazip gelmişti.
  Ben yapacağım bu yolculuğun hayali ile günlerimi geçirirken bir gün aldığım bir mesaj mutluluğumu tavan yaptırdı. Mesaj Burcu'dandı. Bir gün önce Carnegie Hall yarışmasının sonlandığını ve 1500 aday arasından mayıs 2011 de Carnegie Hall'de konser verme hakkını Eric ve kendisinin oluşturduğu duonun aldığını müjdeliyordu bana.
  Ben heyecanlanırım diye daha önce yarışma takvimini tam olarak bildirmemişti bana. Kısacası ben bu mutlu olayda heyecan çekmeden hazıra konmuştum veya öyle sanıyordum. Oysa yarışmayı kazanmakla olay bitmiyormuş.
  Ben Amerika'da iken bu konu i,le ilgili karşılaştığım ayak oyunları bunu doğruladı.
  Çeşitli enstrumanlar arasında bir çok aşamalı yapılan bu yarışmayı kazanmak gerçekten çok büyük bir  başarıydı.
  Bu mutlulukla Amerika'ya doğru yola çıktım. Uzun bir yolculuktan sonra Jacsonwille'ye indiğimde beni karşılayan Burcu ve Eric'i görünce mutluluğum bir kat daha arttı. Jetlogu üzerimden atmadan ertsei sabah  Carnival Fashination  adlı gemiye binecektik.
 Ertesi sabah oteldeki kahvaltımızın ardından geminin kalkacağı iskeleye geldik. İskele diyorum ama sanki bir havalimanı idi bu yer. Aynen uçağa binerken yaşadığımız bir Check in olayı yaşıyorduk. Valizlarimizi gemiye binmeden bu merhalede veriyorduk aynen uçağa biner gibi.
  Daha sonra çeşitli kimlik komtrollerinden geçip sıra ile gemiye alındık.Herkes kalacağı kabinin katına göre sıra ile gemiye biniyordu. O kadar güzel bir düzen kurmuşlar ki 3000 kişinin bineceği geminin yolcu bindiriminde ve indiriminde hiç bir telaş ve olumsuzluk yaşamadık.Bir de aklıma İstanbul'dan Avşaya geldiğimiz deniz araçlarının tahliyesi geldi.Adamlar 3000 kişiyi sessiz ve sakin bindiriyordu gemiye, biz 400 kişiyi bindirip indirirken ezilmeler ve yaralanmalar yaşatıyorduk.
  Sıra ile kabinlerimize çıktık. Benim eşimle beraber kalacağım kabin ve Burcu'ların kabini deniz manzaralı idi. Tabii eşim gelmediği için ben yalnız kalacaktım bu harika kabinde. Kabin lüks bir otel odası konumunda idi. Banyosu, dolapları, televizyonu, denize bakan geniş penceresi ile 5 yıldızlı bir otel .Bu arada bazı kabinlerin ara kabinler olduğunu ve penceresi olmadığını  da öğrendim. Tabii iki çeşit kabin arasında büyük bir fiyat farkı vardı. Biz epey pahalı bir kabinde kalıyorduk.Sanırım Eric erken rezervasyonla bu gemi yolculuğunu oldukça ehven bir fiyata ayarlamıştı. Son yıllarda ülkemizde de uygulanmaya başlanan erken rezervasyon gerçekten çok güzel fırsatlar sunuyor seyahat edecek kişilere.
  Kabine vardığımızda bagajlarımızın bizden önce gelip yerleştiğini fark ettim. Odama girince ikinci fark ettiğim yatağın üstünde çiçeklerden yapılmış harika bir görüntünün olduğu idi.
  Odalarımıza girince daha eşyalarımı dolaba yerleştirmeye fırsat kalmadan bir anons duydum.O sırada Burcu da kapıda beni almaya gelmişti. Meğer gemi kalkmadan bir tatbikat yapılıyormuş.Bizleri bu tatbikat için güverteye çağırıyorlardı. Herhangi bir kaza veya batma durumunda ne yapacağımızı, nerede toplanacağımızı, can yeleklerimizi nereden alacağımızı. tahliye botlarına nasıl ve nereden bineceğimizi bize göstermek amacı ile yapılıyordu bu tatbikat. Tabii geminin tüm yolcusu aynı güvertede toplanmıyordu. Bu kadar kişiyi  çeşitli yerlere bölmüşlerdi. Kamara numaralarına göre ayrı ayrı yerlerde toplanan ve bilgilendiren ahali gene aynı şekilde kamaralarına indiler.
  Sanırım bu harika gemi yolculuğum ve arkasından Amerika'daki diğer anılarım epey uzun sürecek.Bir sonraki yazıma buluşalım.

1 Ağustos 2014 Cuma

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Rüya gibi bir Amerika yolculuğu

BEN BİR KEMANCI ANNESİYİM.: Rüya gibi bir Amerika yolculuğu: Düzce Üniversite yaz keman okulu ve konseri sona erdikten sonra Burcu Şikago'ya döndü. Orada Eric'le buluşup  Lawrence Üniversites...

Rüya gibi bir Amerika yolculuğu

Düzce Üniversite yaz keman okulu ve konseri sona erdikten sonra Burcu Şikago'ya döndü. Orada Eric'le buluşup  Lawrence Üniversitesinin onlara bir süreliğine tahsis ettiği stüdyoda kayıt yapmaktı amaçları.
Ben ise gene özlemimle başbaşa kalmıştım. Ama bu sefer yılbaşından önce Burcu bir program ayarlayacağını ve bizimle Amerika'da bişr gezi tertiplemeyi düşündüğünü belirtmişti gitmeden önce. Bu gezi hayali bana özlemimi yenmede yardımcı oluyordu.
Yaz bu hayallerle geçti gene sonbahar geldi.Bir gün Burcu'dan aldığım bir mesaj kalbimin daha hzılı çarpmasına neden oldu. Florida State Üniversitesinin düzenlediği bir yarışmaya gireceğini yazıyordu Burcu.Yarışma Dünyanın en prestijli konser salonu Newyok Carnegie Hall'de verilecek bir konser ile ilgiliydi.
Mayıs ayında Carnegie Hall'de düzenlenecek bir konser için Üniversite tüm enstrumanlar arasında bir yarışma tertiplemşiti. Bu yarışmayı kazanan grup, bu eşsiz konser salonunda konser verecekti..
Bu olay tüm müzisyenlerin rüyasıydı. Burcu daha kemana ilk başladığı günlerde nereden okuduysa okumuş ve bu Konser salonunda çalmayı aklına koymuştu. Küçücük çcuğun'Ben bir gün Carnegie Hall'de çalacağım.'sözü bana olmayacak bir hayal gibi gelmişti.Oysa ki  Burcu o gün bir hayalı değil uzun vadeli bir planını dile getiriyormuş.
Üniversite'nin yarışma için , 1500 müzisyenin başvurduğunu duyan Eric ümitsizliğe kapılmaya başlamıştı bile. Oysa ki Burcu kendilerine güveniyordu.Onlar ikili olarak bu konserde mutlaka çalacaklardı.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Amerika'da da insan aynı insandı. Ülkemizde gördüğümüz ayak oyunları farklı farklı şekillerde orada da uygulanıyordu.Burcu ve Eric'i bu yarışmada büyük oyunlar bekliyordu.
İşte bu yoğun günlerde Burcu ve Eric bize verdikleri sözü unutmamış ve aralık ayında harika bir gezi planını yapmışlardı.
Ben ve eşim aralık ayı  içinde Amerika'ya uçacak ve bir curiuse gemisi ile Bahama yolculuğu yapacak ve sonra da Şikago Portage'de Eric'in ailesi ile noel kutlayacaktık. Oldukça yoğun olan bu gezi programı eşimi çok korkuttu. Bütün çabalarımıza rağmen onu bu yolculuğa iştirak etmeye ikna edemedik. Bütün arkadaşlarımız defalarca böyle bir fırsatın insan yaşamında bir kere çıkacağını söylemelerine rağmen eşim nuh diyor başka bir şey demiyordu.
Ben bu seyahate tek başıma gidecektim. Daha doğrusu Amerika'ya kadar tek başıma gidecek oradan Burcu ve Eric'e iştirak edecektim. İşin en esefli yani çocuklar bu seyahatın bütün ücretlerini ödemişti ve ödenen ücreti geri alamıyorlardı. Ayrıca güvenlik sebebiyle başka biri de kullanamıyordu bu seyahat hakkını. Bir çok arkadaşım dünden razıydı bu rüya gibi yolculukta bana eşlik etmeye.
Bu büyük yarışmanının sonucunu ve harika gezimizi bir sonraki yazıma bırakacağım.